Gagnet Sarayı geceleri gündüz olduğundan çok daha sessizdi.
Claude etrafındaki alanı kaplamaya başlayan karanlığa bakıyordu, ardından bakışlarını bir süredir elinde tuttuğu eşyaya çevirdi.
Yarı erimiş küflenmiş çikolataydı. Çikolataya hafifçe bastırdığında kolayca sıkışıyordu. O çocuğundu, öğleden sonra uyurken odasına girip kafasına düşüren çocuğun.
Ani bir görüntü Claude'un kafasında belirdi, canlı olan, tıpkı birazcık erimiş yumuşak küflü çikolata gibi olan kız.
Düşündü.
"Aynı Diana gibi mazur görülemiyor değil mi."
O minik kafadan neler geçtiğini söylemek kolay gibi görünüyordu ama aynı zamanda kimse bilmiyordu.
Gözlerindeki panik ve korkudan belli oluyordu ki ondan korkuyordu, ama yaptığı hareketler ise tam tersiydi. Gerçekten tahmin edilemeyen bir çocuktu.
Ve bu kısmı Diana'ya oldukça benziyordu. Ondan korktuğunu bilse bile Claude onu tahmin edemiyordu, onun kaçmayı bile beceremeyeceğini biliyordu.
"Bayan Diana'nın kolayca unutulamayacak biri olması doğru."
Claude'un arkasında karanlıkta ayakta duran kişi Felixti. Konuştu. Ancak Claude sessizliğini sürdürdü.
"Bir yılım daha olsaydı onu kesinlikle unutacaktım."
Felix onun söylediklerinin sadece yarısının samimi olduğunu biliyordu. Hizmet ettiği soğuk kalpli kişi Diana'yı kesinlikle unutabilirdi. Çocuğu olduğunu bile unutmuştu.
Ancak, bir yıl gayet uzun bir süreydi.
Claude hala beş yıl önceki Diana'yı çok net hatırlıyordu.
"Prenses Athanasia ile geçirdiğiniz zamandan hoşlandınız mı?"
Felix gerçekten içinden düşündüğü şeyleri söylememişti ve bunun yerine konuyu değiştirdi. Ama Felix'in yüzünde oluşan gülümseme gerçekti.
"Çok sevimli bir prenses, değil mi?"
Adı gibi emindi, küçük ama sevimli kız sayesinde sarayın daha cıvıl cıvıl ve canlı hale geldiğini hisseden bir tek o değildi. Efendisi Claude'un kalbi prenses olan küçük kızına kapalı olsa bile emindi ki o bile hissetmişti.
"'Sevimli' mi?"
...
Beklediği gibi, Claude kabul etmemişti.
O hayatındaki küçük bir eğlence aracıydı ama 'sevimli'?
"O duygunun nasıl bir şey olduğunu unutalı çok oluyor."
Uzun uzun zaman önce hissettiğinden emindi o duyguyu ama bu sadece onun geçmişindeydi. Kendi kardeşini bile tanıyamayacağı kadar kalın büyük bir tozla kaplanmış anıydı.
Felix'in bakışları bir dakikalığına köşedeki kırılmış altın çerçeveli portreye gitti ve tam o anda Claude ayağa kalktı.
"Odamdan defol artık. Yoruldum."
Felix sadece kafasını eğdi.
"Obelia'nın güneşine kutsamalar ve dileklerimi iletirim."
Öyle söylesen bile içinde bir yerlerde olduğundan kesinlikle eminim. Bir gün sende göreceksin. O gün hemen gelse çok güzel olurdu...
"İyi dinlenin."
Kötülüklerle dolu olan karanlığı... Umutla aydınlatacak o gün gelecek.
Ancak sonu olmayan gece sadece geçiyordu.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.