Who Made Me A Princess - Novel - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




30   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   32 


           
Sonunda geliyor!! Beklediğiniz siyah saçlı büyücü! 

Felix birazcık hareket edince, okuduğun kitabım başlığına bakabilmiştim,『Sosyolojik Teori』. Bu Bay Beyaz Köpeciğe anlattığım konuydu.

"Uhh huh. Eğer bitirdiysen benimle oyna."

Her zaman benimle oynamak için ayağa kalkan Felix, üzücü bir gülümsemeyle yolladı.

"Üzgünüm prenses. İşimi bitirmediğim süre boyunca şu anda oynamak zor olacak. "

"Uzun sürecek mi?"

"Bunu okumayı bitirdikten sonra elli Atlantaca kelimesi ezberlemem gerekiyor."

Bir şeyler yanlıştı. Bu abi neden aniden böyle oldu?

"G-gerçekten mi? Ama neden yapıyorsun ki?"

Hissettiğim saçma duygularla birlikte sorduğumda, Felix başını kaşıyarak cevapladı.

"Dürüst olmak gerekirse, o gün çok etkilendim."

"Hmm?"

"Prensesin beni arkadaşı olarak çağırmasını beklemiyordum."

Terlemeye başladım.

Yani, bunu Bay Beyaz Köpeciğe söyledim, ama ......gerçekten öyle demek istememiştim.Olamaz suçluluk duygusu hissetmeye başlıyorum.

"Bu yüzden kararımı verdim. Benim yanımda utanç duyacağınız bir arkadaş olmayacağım."

Kendinden emin cümlelerini duyunca paniklemeye başladım. Bekle bekle. Arkadaşım olmasıyla eğitimin alakası ne? Buruşmuş kaşlarım ile düşünüyordum ki, düşünce bir anda kafama şimşek gibi düştü. 

"Athy, Athy'den daha aptal olan arkadaşları sevmez."

"...."

O an ağzımdan düşen kelimelere geri döndüm.

"Bu yüzden elimden geleni yapacağım, prenses."

Onun parlayan ışıltılı köpek gözlerini görünce  terlerim her yanımdan akmaya başlamıştı. N-ne? Yani benim için mi çalışıyorsun? 
Ç-çünkü benden aptal olan arkadaşları sevmediğimi söylediğim için mi? O cümleyi Bay Beyaz Köpeciği yenmek için söylemiştim.

"Aslında... Felix zaten Athy'nin arkadaşı bu yüzden bunları yapma."

"İmkanı yok. Prenses'in arkadaşı olmak için bunlar normal."

"Y-yapmana gerek yok."

"Ben, Felix Robane şu an yeni bir Felix olarak yeniden doğacağım."

Felix inatçı bir şekilde yerinde durdu. Elini yumruk yaptı, gerçekten çok kararlıydı. Ona elveda edip odadan çıkmaktan başka bir 
şey yapamamıştım.

O-olamaz,hayır. Bu saf abiyi yine kandırdığımı hissediyorum. Neden bu kadar masum ki?!

Felix'in parlayan gözlerini düşündüğümde yine suçluluk duygusu vücudumu kaplamıştı. Olayların bu şekilde ilerlemesini 
istememiştim. 

Bahçeye gittim ve yüzümü yıkadım. Offf! Gerçekten! Bu abiyle ilgili ne yapacağım! Tabii ki öyle saçma sözler söylemek benim 
hatamdı. Huf. Aptal ben. Böcek Athy. Ühü ühü.

Hışır.

Sonra çalılardan bir hışırtı sesi duydum. Sesi duyunca yüzüme su fışkırtmayı bıraktım.

Ne? O da ne?

Yeşil çalıların arasından birazcık siyah kürk gözüküyordu.

Ne olduğunu merak ediyordum. Neydi o? Toz mu? Ama biraz önce hareket etmedi mi?

Hışır.

Ne. Siyah tüylü şey hareket etti. İçimdeki merak büyümeye başlamıştı,sessiz adımlarla, ve yavaşça o şeye doğru yaklaştım. 
Önümdeki çalıyı ittim ve siyah kürklü şey gözlerimin önündeydi ve....

"Oha, çok şirin!"

Kocaman yuvarlak gözleri bana bakıyordu. Oha, bu ne? Peri mi? Gerçekten bu şirin yaratık da ne? Bu siyah kürklü yaratık kedi 
ya da köpek değildi. Ne olduğunu bilmiyordum, ama bu şey çok şirin!

"Yemek vereceğim sana, gel bakayım."

Yakut sarayında böyle bir hayvan mı yaşıyordu? Elimi bu bebek yaratığa uzatırken gerçekten çok şaşırmıştım. Ona dokunmak 
istiyorum. Pat-pat yapmak istiyorum.

Ama o şey bir süre bana baktı, ama sonra aniden kaçmaya başladı.

"Ah, bekle!"

Kürklü varlık çalılıkların arasına doğru koşmaya başladı. Ahh, hayır! İlk önce sana dokunmama izin ver!

Siyah kürkü kovalamaya başladım.

"Blackie!" (Yuna:Nasıl çevirsem bilemedim bu yüzden orjinal halinde bırakıyorum.)

Daha şimdiden ona isim bile vermiştim. Bu şimdiye kadar rüyamdaki güzel abla hariç ilk defa bir yaratık veya insanla 
karşılaşmam kaderim olmalı! 

"Blackie, neredesin?"

Pisi pisi, gel buraya. Gel buraya, yeteri kadar kovalamaca oynadık. Sana yemekler vereceğim ve kürkünü okşayacağım.

Genelde hiç gitmediğim yerlerde Blackie'yi aradım. 

Ah! Orada! Siyah kürk! Sessizce oraya doğru yürüdüm ve siyah kürkün üzerine atladım.(Yuna:Geliyorr! Kalplerinizi hazırlayın.)

"Yakaladım!"

"Ugh!"

Ama duyduğum son şey bir adamın sesiydi.

Ne?! Bu Blackie değil mi? Ama merakımı göstermeden önce. Sadece çığlık atabilirdim.

"Whaa!"

Bekle! Düşüyorum. Düşüyorum!

Hışır!

Tenimin her tarafında yaprak ve dikenleri hissediyordum. Bütün ağırlığımla kendimi geriye doğru fırlattığım için de az acıtmıştı.

Owww.Ouch! Tenimin her yanı dikenli yapraklar yüzünden çizilmişti bu yüzden bir süre hareket edemedim.

"Ugh. Bir anda bunlar da ne?"

Ne... adamdan kısık seste çemkirmeler duydum. Nefes almayı bırakıp dolu gözlerimle sesin geldiği yöne doğru baktım. 

"Hey, acıtıyorsun. Saçımı çekiştirmeyi bırak."

Gözleri bir güle benzeyen çok güzel koyu kırmızıydı. Korku filmi karakterlerindeki gibi kırmızı olduğu için korkutucu olabilirdi ama şu anda o gözleri sadece nefes kesici olarak tanımlayabilirim.

Yani ben senin saçınla ne yapıyorum...

"Üzerimden in şimdi."

"Hih!"

OMENTONREM! Saçını çekiştiriyormuşum! Üstelik düştüğüm için onun üzerindeydim. Düştüğümde acının neden düşündüğümden daha az olduğu şimdi anlaşılıyor!

Şaşkınlıkla, hızlıca geri çekildim. O adam, beklerken, ayağa kalktı ve bileğine dokundu.

Görünüşe göre üzerinden atlarken bileğini burktum. Boynunun arkasına dokunurken kaşlarını çattı.

Ve kafamı yere eğdiğimde, saçı olduğunu düşündüğüm birkaç siyah tel gördüm.

Haha.... Şimdi daha açıkça görüyordum bu siyah saçı ile mavi ışık birleşmişti, Blackie'den farklı.....

O anlamadan hızlıca çimenlerin üzerinde tuttuğum saçlarını bıraktım. 

"Bu küçük şey ağır. "

Herneyse bu abi neden oyuncak bebeklere benziyor.

"Sen kimsin?"

On yedi,on sekiz yaşları civarında gibi görünüyordu? Görünüşü lise öğrencisi gibiydi, sadece bakmakla bile insanların kalbinin hızlı atmasını sağlayacak derecede sevimli bir yüzü olan lise öğrencisi.

Ama kızlar için söylenen 'sevimli' değil.... Aynı önceki hayatımda arkadaşımın söylediği idoller gibi. Tek kelimeyle, sevşıklı, sevimli ve yakışıklı.

"Sen kimsin abi? Buraya kimse giremez."

"Ben kimse değilim."

Burada bir çalışan mı yoksa? O zaman neden burada olduğu anlaşılır. Ama Yakut sarayına dışarıdan giriş yasak yani buraya giremez. 

Tabii ki Claude'un özellikle bana bakmasını emrettiği Felix hariç. İki yıl geçti, burada her şey gayet sakin olduğu için birşey 
yapmadı.  

Yaptığı şeyler genelde beni Claude'a teslim etmek ve Lily meşgulken benimle oynamak. 

"Sahibi sen misin?Kailum'un ne zaman kızı oldu?"

Bu abi ne diyor? Tabii ki benim burada yaşayan tek çocuk benim. Ve ne? Kailum? O ismi bir yerde duymuştum sanki?

"Kaç yaşındasın?"

"Ben, yedi."

Bekle. Neden sorularına cevap veriyorum?

Düzgün bir şekilde sorularına cevap veriyordum ama neden cevap verdiğimi bilmiyordum.

Benim kraliyet ailesinden olduğumu biliyordu, ama umrunda değil gibiydi.

Gerçekten çok şaşkındım. Gerçekten kimdi bu?

"Abi, gerçekten kimsin sen? Burada ne yapıyorsun?"

Benim sorumu duyunca, sol elini havaya kaldırdı.

"Bunu yakalıyordum."

"Blackie!"

Elinde zorluklarla aradığım şeyi tutuyordu. Altın gözler bana baktı ve parıldadı.

O şey sinirlendi ve serbest bırakılması için vücudunu salladı, ancak koyu kırmızı gözler benden ona geçtiğinde durdu.

"O senin mi, abi?"

"Yoksa bu şeyi ilk kez mi görüyorsun?"

Ne biçim soru bu? Belli değil mi. Bu yüzden sana sordum işte.  Bugün ilk kez Blackie'yi gördüğümün şaşırtıcı olduğunu 
söylüyordu. Ne. Buraya Blackie'yi almaya gelmedin mi?

"Prenses!"

Ne? Ama bana tanıdık gelen bir ses duydum. Bu Felix'in sesi. Beni okumak için bıraktığı kendini kötü hissetmiş olmalı. Ya da Lily 
ona beni bulmasını söyledi.

Felix'i çağırmaya karar verdim çünkü bu yabancıyla yalnız kalmak korkutuyordu.

"Fel....."

Yanımdaki adam parmaklarını şıklattıktan sonra inanılmaz bir şey oldu.

"Nereye gitti acaba?"

Hışırtı sesleriyle gelen birlikte bana doğru gelen Felix, gözleri benimkilerle buluşmasına rağmen benden uzaklaşmaya başladı. 
Ayrıca hala beni arıyormuş gibi başını birkaç kez çevirdi.

"Fe-Felix?"

Onun adını söylediğimde bile durum aynıydı.

Adam elini tekrar şıklattı. Sonra Felix sanki bir şey düşünmüş gibi konuştu.

"Ah! Doğru. Atlanta dilinden sadece on kelime ezberledim. Ondan sonra prensesi bulmalıyım. "

Sonra Felix beni aramak için başka yerlere gitti.

"Eğer bulunursak sinir bozucu olur."

Zihinsel bir şokla, Felix'in ayrıldığını izliyordum.

"Özellikle Obelia köpekleri insanları her gördüklerinde deliriyorlar."

Sadece düşünerek bile önümdeki bu adam siniri bozulmuş bir yüz yaptı ve bakışlarını bana taşıdı.

"Bu yüzden burada olabildiğince sessiz kalmaya çalıştım ama senin tarafından buldum. Ne yapayım."

Daha sonra sanki bir şey düşünüyormuş gibi bir süre yüzümü inceledi. Blackie'nin tekrar vücudunu sallamaya  sinirlenerek sesler çıkarmaya başladığını gördüm. Ancak, başka bir şeye odaklanmıştım.

"Hey."

Kalbim eskisinden daha da hızlı atıyordu.

"Biraz önce ne yaptın?"

"Sadece sinir bozucu şeylerden kurtuldum. Ama garip. Beklediğimin dışında mana oldukça zayıfladı ve aynı şekilde duyularım da zayıfladı. "

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


30   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   32 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.