Her zaman dinlediğim Lily'i görmezden gelip Blackie'ye doğru koştum.
Akşam banyomdan sonra ferahlamış gibi hissediyordum. Aslında ilk başta Blackie ile banyo yapmak istemiştim ama yapamadım çünkü Lily yapamayacağımı söyledi. Dedi ki bir evcil hayvan (aslında kutsal hayvan ) ile banyo yapmak kabul edilemezmiş.
O yüzden izin verene kadar beklemek zorunda kaldım.
Şimdi, Blackie. Senin sıran!
Huh? Ama biraz önce yatağımda olan Blackie kayıptı. Nereye gitti?
Ancak bu Blackie'nin benden ilk kez saklanması değildi. Bu yüzden nereye gittiğine dair fikrim vardı.
Biliyordum. Birazcık aramadan sonra Blackie'nin siyah kuyruğunu gördüm.
"Buldum seni, Blackie!"
Pencerenin yanındaki yatağa yaklaştım ve çömeldim.
"Prenses, orası kirli!"
Lily hareketlerim yüzünden endişelendi ama ben Blackie ile oynamakla meşguldüm.
Çok şirinsin. Kutsal hayvan olan sen, çok şirin ve sevimlisin. Blackie yüzümü görünce kendini dışarı çıkardı. Altın gibi gözleri bana bakıyordu.
Ayy. Hayır, eğer bana böyle bakmaya devam edersen, kalbim! Her an kalp krizi geçirebilecekmişim gibi nefes aldım. Blackie'nin ne yaptığımı merak etmesi de çok tatlıydı.
"Hadi Blackie'yi temiz ve parlak yapalım."
"Kyuu."
Banyo yapmasa bile, Blackie parlak ve temizdi ancak benimle dışarıda oyun oynamaya başladığından beri, yıkanması gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki de Blackie yıkanmaktan nefret ediyor bu yüzden onu yıkamak bir iş oluyor.
"İyi Blackie. Şimdi sabit du- Ayy!"
"Grr!"
Bugün de her zamanki gibi, onu yıkamak için bütün kaslarımı kullanmak zorunda kaldım. Lily zorlanan beni izlerken iç çekti..
"İşte bu yüzden size benim yıkayabileceğimi söyledim. Yine sırılsıklam oldunuz."
"Sorun yo-pffft!"
Tam o sırada Blackie kuyruğunu salladı ve beni ıslattı. Blackie neden sudan bu kadar nefret ediyor ki? O bir kedi değil. Daha önce göle düştükten sonra uzun bir süre derin sulardan kaçınan bana benziyor.
"Blackie, hadi yiyelim."
Lily beni hala Blackie ile eğleniyorken görünce vazgeçmiş gibiydi. Ama bizim Blackie'miz sadece ortalama derecede sevimlilikte miydi! Hayır! Lily, Blackie ile oynamamı izlerken gülümsemeye başladı.
"Bizim Blackie'miz yemeğini bitirmekte çok iyimiş. İyi çocuk."
Blackie'nin şu an yediği şeyler Obelia'nın taze meyveleriydi. Birkaç kez onu Lily'nin aldığı hayvan mamaları ile beslemeye çalıştık ancak yemeyi reddetti ve odanın her köşesine fırlattı. Kedi ve köpeklerin zevklerine uyan yiyecekler versek de sonuç aynıydı.
İlk günden onun çikolatayı sevdiğini anlamıştık ama Lily ve Felix bir hayvana çikolata vermenin sorun olup olmayacağı konusunda şüpheye düşmüşlerdi.
Ama büyük ihtimalle sorun yoktu çünkü o bir kutsal hayvan, ilk günden sonra hastalığı veya herhangi bir etkisi olmadı. Ve yani tabii ki eğer hasta veya ona benzer bir şey geçirecek olsaydı, ilk başta bütün çikolatalarımı yememiş olurdu!
Her neyse meyve yiyor olması bir şans ama ilk önce yemek için tatlı şeyler seçiyor. Bir kutsal hayvan yemekte seçici olabilir mi?
"Lily,Lily. Blackie'nin daha çok hangi türe benzediğini düşünüyorsun?"
Obelia'nın hayvanlarını fazla bilmediğim için Lily'e sordum.
"Düşünüyorum. Büyük ihtimalle Baum ya da Raphy'den birisidir. "
Blackie hiçbir türe benzemediği için Lily gerçekten çok düşünüyor gibiydi. Ben de Obelia'nın özel mor elmasını ısırmayı düşünüyordum.
O köpeğe benziyor, o köpek türü. İsmi neydi ki? Po...Po....Pome....
Bu şirinliğin benim kutsal hayvanım olduğuna inanamıyorum! Uh huh, çok şirin. öp öp öp!
"Yarın majestelerini ziyarete gideceksiniz, değil mi. Uzun bir süre geçti."
Haklısın. Blackie ile oyun oynadığım bu günler cennetti. Ühü ühü.
"Uyku zamanı geldi. Blackie'ye bay bay diyin."
"Offff. Biraz daha oynamak istiyordum."
Blackie'nin ön ayağını yalamasını izliyordum, yemeğini çoktan bitirmişti ve Lily onu kucağına aldı ve odadan çıkmaya hazırlandı.
Yatağıma yattım ve Blackie'nin Lily'nin kolları arasında oynamasını izledim.
***
"Babaaaa!"
Claude'u gördüğümde aynı meraklı bir köpecik gibi koşmaya başladım. Eek, bu hareketleri yapmayalı uzun süre olduğu için biraz korkutucu.
"Babacım beni özledi mi?"
Ona doğru koşturmaya başladığımda, gözlerini duygusuzca hareket ettirdi. İçeri girdiğimde her zamanki gibi Claude tahtında oturuyordu.
Eğer uzun zaman önce olsaydı,onun etrafa yaydığı atmosfer yüzünden korkardım ama şu an hangi tür duygular içerisinde olduğunu biliyordum.
Uykulu musun? Beni, sevimli ve şirin beni görmeyeli uzun zaman oldu ama sen uykulusun? Şu an uyumak mı istiyorsun? Ve beni buraya SEN çağırmana rağmen?
Ama Felix'ten Claude'un günde en fazla dört saat uyuyabileceğini duydum, bu yüzden uykulu olması mantıklı. İmparator olmak artık kolay bir şey değil değil mi? Ben sadece onların rahat ve kolay olacağını düşünmüştüm ama sanırım değil.
"Majesteleri, bugün hava çok güzel, biraz yürüyüşe çıkmaya ne dersiniz?"
Felix de bunu anlamış gibiydi ve sordu. Yürümek benim için iyi bir şeydi, ama buna odaklanmadım çünkü orada başka bir şeyle ilgileniyordum. Yapabildiğim her küçük arada oraya bakıyordum.
"Yürüyüş. Fena değil."
....Bu taht gerçekten çok sevimli. Eğer onu satarsam ne kadar kazanabilirim acaba?
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.