Who Made Me A Princess - Novel - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




89   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   91 


           
Ve bütün bu paraları temizlemek de, hizmetçi ablalara bela olacağım. Ve şu an kendimi yalan uyduramayacak kadar yorgun hissediyorum.

Para dağının üstünden kalktım ve yatağımın yanına oturdum. Ve tam karşımdaki parlak şeylere baktım.

"Galiba bunların hepsini temizlemem lazım."

Yani... hepsinin kaybolduğunu düşünsem olur mu?

Boom! Kaybol!

Dank

O anda zihnimden bağırdığımda, bütün paralar bir iz bile bırakmadan kaybolmaya başladı. Lily şaşkınlıkla elini ağzına götürdü.

Büyü kullandıktan sonra, komik olabilir ancak... ben de çok şaşırdım. 

Güzel. Yani bunu yüksek sesle söylememe gerek yok. Şey, büyü kitabı sadece düşünmem gerektiğini söylemişti.

"P-Prenses. Biraz önce..."

Lily'nin gözleri gerçekten şaşırmış gibi titremeye başladı.

"Yoksa... onları siz mi yok ettiniz?"

Biraz bekledikten sonra çenemi kaşıdım ve söyledim.

"Lily! Harika Büyücü olmuş olabilirim."

"Efendim?"

Lily'nin şaşırmış sesi havada ilerledi.

***

Birkaç gün önce olan olayları düşünürken düşüncelerimde kaybolmuştum. Haha, o zamanki Lily'nin yüzü...

Bir anlığına, 'Prenses'imiz hasta mı?' diye düşünüyormuş gibi gözüktü. Tabii ki ondan sonra, ona bir çiçek buketi yaptım, ve gözleri yine titremeye başladı. 

Sonunda bana inanmak zorunda kaldı.

Ama bu garipti. Büyü kullanmam bu kadar kolay, sanki nefes almak gibi? Yoksa! Ya da belki de Harika Büyücü becerilerim o kadar harikadır! Doğru, Lucas manamın oldukça güçlü olduğunu söylemişti!

"Prenses, bunların hepsi size gelen mektuplar."

Lily büyü kullanabiliyor olmamı saklamamız gerektiğini söyledi.

Büyücü olma süreci son derece karmaşıktı çünkü imparatorluk için çalışmasalar bile herkesin kendisini büyü kullanıcısı olarak bildirmesi gerekiyordu.

Ama hapiste olduğum için, eğer bütün dikkatleri kendime çekersem, bu iyi olmaz.

Claude beni bir daha görürse öldüreceğini söyledi, ve eğer büyü kullanabildiğimi öğrenirse, onun kızıymış gibi davranılmamın sebebinin büyü kullanabiliyor olmam olduğunu düşünürdü.

Lily bununla ilgili hiçbir şey söylemedi, ama benim düşündüğüm buydu.

"Tarihe bakınca, uzun zaman olmuş. Galiba bir süre mektupları düzenleyeceğim."

Lily'nin bana verdiği mektupları aldım ve üzerinde yazılmış isimler gördüm.

Bakalım. Altı tanesi çay partimdeki üyelerden, bir tane Ijekiel'den, iki tane diğer beyefendilerden ve beş tane Jennette'ten mi?

Tanrım. Herkes sadece birer tane yollarken, Jennette tek başına beş tane yollamış.

"Leydi Margarita size kurdeleyi veren kişi, değil mi? Sizin hakkınızda endişelenmiş olmalı."

Lily mutlu bir yüzle bunu söyledi ve ayrıldı.

Garip bir duyguyla, Jannette'ten son gelen mektubu açtım.

Oha! Bu güzel koku nereden geliyor? Mektuptan gelmiyor, değil mi?

Hm hm. Sanki birisi bunun üzerine parfüm sıkmış gibi kokuyor. Ve kapağı çok süslü! Ana karakterin aklı gerçekten harika.

Ve beyaz mektubun içinde bir de çiçek ve ona kusursuzca uyan zarif bir el yazısı vardı.

-Kabaca davrandığımı biliyorum, ama hala size bu mektubu yazıyorum. Bugün uyandığınızı duydum. Şükürler olsun. Sizin için o kadar endişeliydim ki, rahatlayabileceğim 
tek bir zaman bile yoktu. İyileşmeniz için ne kadar dua ettiğimi bilemezsiniz.

Aw. Hissettiğim duygu dalgası yüzünden okumayı durdurdum. Benim için endişelendiğini ve mutlu olduğunu hissedebiliyorum.

Şimdi düşündüm de, diğer leydiler Blackie'den kaçarken benim hakkımda endişelenen tek oydu. 

Mektubu yeniden okumaya başladım.

-Diğer bütün leydiler de sizin hakkınızda endişeleniyor. Majesteleri oraya geldikten sonra, hepimiz derhal oradan ayrılmak zorunda kaldık. Onda sonra, Dük Alpheus'a sizin 
durumunuzu öğrenmek için yalvardığımda sizin bilinçsiz bir durumda olduğunuzu öğrendim. Diğer bütün leydiler sizin sadece hasta olduğunuzu duymuş gibi gözüküyorlardı. 
Bu yüzden kimseye söylemedim.

Ah, yani demek böyle oldu. Lily'den herkesin iyi olduğunu ve Claude oraya vardığında herkesin ayrılmasını sağlamasını duymuştum. Ve bilinçsiz olduğum konusu birkaç 
insan dışında sır tutulmuştu.

Bekle, ama Alpheus evi nasıl biliyordu? Düşünüldüğü gibi, basit bir adam değil.

Nefes verirken fısıldadıktan sonra, mektubu okumayı bitirdim. Geri kalanı iyi olmamı umduğunu söylediği saçmalıklarla doluydu.

Ama neden bana beş tane yolladı?

Merakla, geri kalan mektupları da açtım.

-Benim hakkımda endişelendiğinizi duydum. Ne kadar iyi ve kibarsınız. Ben iyiyim, bu yüzden endişelenmeyin. Aynı şekilde, ben de sizin hakkınızda endişeleniyorum. Tüm saygılarımda, umarım çabuk iyileşirsiniz.

Not: Eğer sizi rahatsız etmiyorsa, zaman zaman size böyle mektuplar yollayabilir miyim?

-Biraz tereddütten sonra, size üçüncü mektubumu yazıyorum. Lütfen sizin izninizi almadan size yazdığım için beni affedin. Ama yazamayacağımı söylemediniz, bu yüzden ben de devam etmeye karar verdim. Eğer sinir bozucuysam lütfen beni anlamaya çalışın. Aslında, bu ailem dışında ilk kez birisine yazışım, bu yüzden gerginim, ama aynı zamanda heyecanlıyım.

Oh. Bir keresinde Ijekiel'e yazmıştım. Ama o benim için bir aile gibi. Onun hakkında konuşuyorken, onun mektubunu aldınız mı? O da sizin hakkınızda endişeleniyor. Birkaç gün önce, tesadüfen onun masasında üzerinde İmparatorluk Ailesi'nin adresinin yazılı olduğu bir zarf gördüm. Bu şekilde size yazdığını fark ettim.

Ama bilmiyormuş gibi davrandım. Çünkü ben de bu mektubun başkaları tarafından bilinmesini istemiyorum. Yani bir şekilde, galiba bir tür yoldaşız. 

Eğlenerek Jennette'in diğer mektuplarını da okudum. Hepsinin bu kadar komik olduğunu gördüğümde, Jennette'in yazmaya bir becerisi olduğunu anladım.

Geri kalan mektuplar da birbirine benziyordu. Benim hakkımda endişelendiğini söyleyerek başladı, ve ondan hemen sonra da bir arkadaşına yazdığı için yazmayı sevdiğini söyledi. Sırıttım.

Şey,on dört yaş böyle şeyler yapılıyor...

Ah. Böyle düşünmek beni yeniden yaşlıymışım gibi hissettirdi. Geri kalan mektupları da açalım.

Diğer mektuplar Jennette'in sayesinde o kadar da ilgi çekici değildi. Ijekiel, çay partimin üyeleri ve diğer insanların hepsi benim için endişelerini yazmışlardı.

Biraz düşündükten sonra, kanepede okuduğum mektupları cama yakın olan masamın üzerine taşımaya karar verdim.
Bakalım. Yazı takımım var mıydı ki? Çay parti davetleri ya da diğer insanların beni davetleri yüzünden daha önce hiç mektup yazmadım. Bu yüzden bulmak için çekmeceleri karıştırmam gerekiyordu.

Çekmecelerimin hepsini karıştırdım ve mektup yazmak için işe yarayacak bir şey bulmaya çalıştım. Ama bu beni tatmin etmedi.

Sadece Jennette değil, herkes süslü mektuplar yollamıştı. Eğer onlara bununla cevap vereceksem, bunun eski moda ve çok çirkin olacağını düşünmeyecekler midir? Ve bana gönderilen mektupların hepsi çok güzel kokuyordu. Hm hm.

Sonunda, Lily'i çağırdım ve davetiyeleri göndermek için kullanılan kağıtları getirmesini söyledim. Ve aralarından en güzellerini seçtikten sonra tekrar masamın önüne oturdum. Seçtiğim yazı takımının üzerine hoş bir gül çizilmişti.

Bakalım. Ne söylemeliyim...

Biraz düşündükten sonra, elim beyaz kağıdın üzerinde hareket etmeye başladı.

-Sevgili Leydi Margarita.

Kasıtsızca verdiğim geç cevap için özür dilerim. Bana gönderdiğiniz mektupları güvenle tutuyorum...

***

Bundan sonra, Jennette ve ben sık sık mektuplaştık. Nasılsa Zümrüt Saray'ında yapılacak hiçbir şey yoktu, bu yüzden yeni hobim oldu.

"Prenses, bugünlerde biraz zayıflamış gibi gözüküyorsunuz."

"Ah gerçekten mi?"

Lily bunu söylediğinde Jennette'in mektubunu kokluyordum. Kafamı kaldırdım.

Kilo mu kaybettim? Tuhaf. Bugünlerde gayet konforluydum. Her zaman yemeğimi yiyorum ve uyuyorum, yani bunun yerine kilo almam gerekmiyor mu? 

"Yemeklerin buna göre hazırlanmasını isteyeceğim."

Ama Lily bunu söylediğinde biraz endişeli bir yüzü vardı .

Hayır, ama eğer burada daha fazla yersem, domuza dönüşeceğim. Ühü. Ama Lily bu tür yüz ifadeleri yaptığında, kaybediyorum. Sadece hiçbir şey söylemeyeceğim.

"Prenses, bugün de bahçeye gidecek misiniz?"

"Evet. Hava çok güzel, ve içeride kalmak büyük kayıp olur."

Lily biraz çekinen bir sesle sordu, ama camın dışarısına bakarken sadece gülümsedi.

Ve endişelenmiş bir yüzle yine bana baktı, ve çay hazırlayacağını söyleyerek odadan ayrıldı.

Jennette'in mektubunu masaya koydum. Bu sefer, hemen cevap yazmayacaktım ve daha sonra akşam yazacaktım. 

Mektuplarımızda, önemli bir şey hakkında konuşmadık, sadece günlük yaşamlarımız hakkında. Ve evlerimizden ayrılmadığımız için, o Dük'ün, ve ben de Zümrüt Saray'ında, konuşacak fazla bir şeyimiz yoktu.

Onunla bu kadar uzun süre mektuplaşmayı düşünmemiştim, ama bu düşündüğümden daha eğlenceli olmaya başladı.

Sanki onu yüz yüze görüyormuşum gibiydi. Benim onunla ilgili olan şüphe duvarlarımı kırdı.

Ona karşı hissettiğim duygular değişti. Eğer ona öncesinde acımaya alışsaydım, şimdi belki de...

"Yapacak hiçbir şeyin olmaması bana her türlü düşünceyi düşündürüyor."

İki yanağımı hafifçe tokatladım ve hızlıca yerimden fırladım.

Mektuplarımızda, günlük hayatımız hakkında yazıyorduk ama Jennette bazen teyzesi hakkında tartışıyordu.

Sevimli Prenses'e göre Jennette'in annesi ölmüş olmalıydı. Onu Dük'ün malikanesine yerleştiren kişi oydu.

Jennette soyadı olarak Margarita'yı kullanıyordu. bu yüzden teyzesi hakkında konuştuğu zaman, onun 'ailesinden birisi' olduğunu söylemişti. Ama mektupta hakkında 
konuştuğu kişinin Kontes Rosalia olduğunu söyleyebilirdim.

Jennette onun yakında başkente geleceğini söyledi, ve heyecanını saklayamadı. Tabii ki mutluydu, çünkü sonunda tek kan bağı olan ailesiyle tanışabilecek. 

Nasılsa, onun içi mutlu olamıyorum. Çünkü mektubu okuduğumda, neden geleceğini şüpheli bulmaktan başka bir şey yapamadım. Bir şey mi planlıyor? Kitapta, bu zamanlarda da Jennette için başkente geliyordu.

Ama bu hikayeden daha farklıydı. Jennette başarılı olarak debutante balosunu bitiriyordu ve saraya giriyordu.

Ne olursa olsun, Jennette'in mektuplarını okumak artık o kadar eğlenceli değil.

"Ah, hava çok güzel."

Saraydan ayrılır ayrılmaz Güneş yüzünden gözlerimi ellerimle kapattım. Obelia sadece yaz ve ilkbaharın olduğu bir ülkeydi, bu yüzden bütün yıl boyunca sıcak olmasına 
rağmen doğal olmayacak derecede sıcak ve çok yağmur yağardı.

"Hoşgeldiniz, Prenses."

Beyaz güllerle dolmuş tanıdık bahçe görüşüme girdi. 

Ne zaman yürüsem, her zaman tek başımaydım çünkü Felix yanımda yoktu ve sadece Zümrüt Saray'ında kaldım.

Hızlıca buna alıştım, ve buna rağmen hizmetçiler ilk başta çok şaşırmıştı, onlar da alıştılar.

"Eğer ihtiyacınız olan bir şey olursa, lütfen bana seslenin."

"Teşekkür ederim, Ces."

Minnettar bir şekilde gülümsedim ve Ces, biraz önce Lily'nin yaptığı yüzü yaparak gitti. Ama büyük ihtimalle fazla uzağa gitmemiştir, ona ne zaman seslensem hazırdır.

Gül çalılarının arasından geçerken dudaklarımı acı bir şekilde yaladım. Pff. Bu günlerde beni ne zaman görseler herkes bu suratları yapıyordu.

Bu yüzleri gördükten sonra endişelenmekten başka bir şey yapamıyorum. Ama büyük ihtimalle benimle aynı durumda olan birisini görsem ben de aynı ifadeyi yapardım. 

İç çektim ve önümde her zaman sevdiğim tatlılarla doldurulmuş masaya baktım. Her zamankinden çok daha fazla çikolatalı tatlılarla doldurulmuştu, bu şekilde biraz daha fazla dikkat ediyorlar.

Ces soğuk birisiydi ancak bana karşı her zaman nazikti, haha.

Birkaç dakika mutlu oldum, ve bir bardak çayı dudaklarımda doğru kaldırdım.

Lily ve diğer hizmetçiler de yalnız başıma çok fazla zaman geçirdiğim için endişelenmiş gibi gözüküyorlar.

Ama bu dünyada, tek başına yaşaman gerekiyor. Tek başına yemen, tek başına içmen. Diğerleri hakkında endişelenmeden, bütün bu kurabiyeleri tek başıma yiyebildiğim sürece, her şey harika!

Ve bu bahçenin manzarasını görmek Claude yüzünden gelmeyi bırakamayacak kadar güzel değil mi? Buraya gelmeyi bırakmak çok haksızlık olur!

Özellikle, Zümrüt Sarayı diğer Saraylar içerisinde sahip olduğum tek mülk. Ve burasının benim olduğunu bildiği için beni buraya hapsetti. Şuna bak. Masadaki bütün tatlıları memnuniyetle silip süpürebilirim. Bu günlerde yapabildiğim tek şey yemek ve uyumak olmasına rağmen, hepsi hala zayıfladığım için endişeleniyor.

Fiy.

Rüzgar sertçe esti ve ağacın gölgeleri sallandı.

Kendime biraz çay döktüm.

Claude asla bunları benim yapmama izin vermezdi ve hizmetçiler yapardı, ama ben öyle değildim. Eğer onları kullanmazsam el ve ayağa sahip olmamın anlamı ne olurdu?

İmparatorluk Ailesi'nin elinde tutmaları gereken bir itibarları vardı, ama bunlar arka odada yaşayan bir prenses için bunun önemi neydi ki?

Bu düşünceleri bir kenara bırakarak dirseklerimi masaya koyup büzüldüm.

Ah, bu güzel. Başkalarının ne düşündüğünü umursamak zorunda kalmamak.

Soyluların görgü kurallarını öğrenmesi gerekiyordu ama baylardan çok leydilerden daha fazlasını istiyorlardı.

Sevimli otur, güzel şeyler söyle, ve adamakıllı ayağa kalk. Neden bu dünya ya da öteki dünya her zaman leydileri daha çok zorunlu tutuyor? Ew, iğrenç, ugh.

Bunun hakkında düşünürken daha da sinirlendim ve yutkunurken çayımı masaya geri koydum. Genelde Claude ile birlikte çay içtikten sonra, o olmadan bile kendimi Lippe çayı içerken buluyordum.

Boş bardağı tekrar masaya koydum ve etrafıma bakındım.

Çiçeklerle dolup taşan koku bahçesi burnumda dolanıyordu. Yeşil yaprakların üzerinde güneşin parlak ışınları parlıyordu.

Ve saf yeşil çimenlerin üzerinde küçük bir çay masası ve iki sandalye vardı. Tatlılarla dolu masa her zamanki gibiydi. Uygunsuz olan tek şey, benim bardağımın karşısındaki 
boş bardaktı. Sessizce baktım ve içine çay döktüm. Kolum oraya ulaşmak için çok kısaydı, bu yüzden ona ulaşmak için popomu kaldırmam gerekiyordu.

Bir süre sonra, bardak ağzına kadar doldu. Bunu içebilecek kimse yoktu, ama sadece ona bakınca bile iyi hissediyordum.

İfadesiz bir şekilde bardağa baktıktan sonra yüzümü başka yöne çevirdim.

"Ah, bir serçe."

Gökyüzünde süzülen kuşa baktım. Sakin ve sessiz bir çay zamanıydı. 

Bardağımdaki çay soğuduktan sonraydı.

***

"Bugün İmparator'un doğum günü."

Lily saçımı tararken söyledi.

Esnemeyi bıraktım ve yüzüne bir bakış atıverdim. Ama o bana dikkatlice bakıyordu.

"Evet. Herkes meşgul olmalı."

Doğru. Claude'un doğum günüydü.

Ama beni tamamen ilgilendirmeyen bir habermiş gibi tepki verdim.

"Garnet Sarayı'nda balo olacağını duydum. "

Garnet Sarayı'nda Claude için bir balo olacağını bir süre önce Felix'den duymuştum.

Aslında katılacaktım, ama Claude hafızasını yitirdiği için bu çoktan bozulmuş bir plandı.

Debutante balondan sonra İmparator'un doğum günü gibi etkinliklere katılman gerekiyor ama... doğum gününün sahibi beni orada istemediğinde, yapabileceğim hiçbir şey 
yok.



Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


89   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   91 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.