Ben normal olmaya çalışan bir insanım. Her gün onca insanın arasında normal davranmaya çalışan biri... Artık rol yapmakta o kadar iyiydim ki bazen ben bile kendi yaptığım role inanırdım. Bir anlığına da olsa normal olduğumu düşünür, sevinirdim ama gerçekler böyle değil. Onlar konuşmaya başladığı an her şey tepetaklak oluyor. Ne yaptığımı, neden yaptığımı bilemez bir hale geliyorum.
1 senedir psikiyatri koridorlarında sıramın gelmesini sabırla bekledim. Hala da bekliyorum. O bekleyiş ölüm gibi olurdu. Hala da öyle. Onca insan benim psikiyatri bölümünde beklediğimi görürdü. Ailemle geldiğim için başta deli olanın ben olduğumu tahmin etmezlerdi. Ta ki o odaya benim girdiğimi görene kadar.
"Deli" bu kelimeden nefret ederim. Toplum tarafından deli damgası yemiş biri olarak bu kelime bana sadece acı verir. Başka bir şey değil... Onlara kendimi kabullendirmeye çalışırım. Deli olmadığıma dair ikna etmeye çalışırım. Ta ki atak geçirene kadar. Ben atak geçirmeye başladığım an benden korkarlar. Ne yapacaklarını bilemezler. Benden uzaklaşırlar, hem mental hem fiziksel olarak. Anlayamazlar. Anlamayacaklardı.
Şu güne kadar ben atak geçirdiğimde bunu normal karşılayan iki kişi var: o çocuk ve psikiyatrım. İkisi de tepki vermedi. İlk defa başıma böyle bir şey geldiği için bu sefer korkan ben olmuştum. Ben orda kendimi gerçek anlamda parçalarken, kendime zarar verirken bunu normal karşıladılar ve benim hissedebildiğim tek şey minnettarlıktı.
O çocuk hakkında konuşmaktan nefret ediyorum. Bu dünyada ilk defa beni birinin anladığını hissetmiştim. Bana bu güzel hissi gerçekten de hissettirmeyi başarmıştı ama sonra bana cehennemi yaşattı. Her şey yine donuklaşmıştı. Yine dünyada hiçbir renk kalmamıştı.
"O çocuk hakkında daha fazla konuşmamalısın." dediler. Sanırım onları dinlemeliyim. Gerçi onlar bana şunları da dediler: "Arabanın önüne atla." "O ilaçların hepsini iç." "Daha fazla kes."...
Bir noktadan sonra kim olduğumu ayırt edememeye başlamıştım. Ben hangisiydim? Kadın mıydım? Erkek miydim? Yaşım kaçtı? Bunlar kimin düşünceleriydi? Bu hareketleri bana kim yaptırıyordu? Ben... kimdim? Adım neydi?
Daha fazla düşündükçe makası derime de bir o kadar fazla saplıyordum. Daha fazla sapladıkça daha fazla kan çıkıyordu, daha çok acı hissediyordum. Acı benim için mutluluk demekti. Düşünmediğim her saniye bir lütuftu. Acı ise düşünmemi engelliyordu. Bundan kurtulamıyordum. Bu artık bir alışkanlıktı.
Bir kesik daha... Sonra bir tane daha. Hep kolumun aynı yerine yapıyordum. Yaralar iyileştikçe tekrar kesiyordum. Artık izler üst üste binmeye başlamıştı. Kolumun o bölgesi önceden nasıl görünüyordu artık hatırlamıyordum.
Kesikler bittikten sonra iğneler başlıyordu. İğneyi derime saplıyor ve çıkarıyordum. Bu döngü asla bitmiyordu. Kanayana, kaslarım parçalanana kadar...
Vücudumun her yeri kesik ve iğne izi doluydu. Yazları benim için ölüm demekti. Ya kısa kollu giyip herkesin ortasında tüm benliğimle çırılçıplak kalacaktım ya da cehennem sıcağında kavrulmaya devam edecektim. Ben de evden çıkmamayı seçtim. Yazlardan nefret ederim.
Aslında nefret ettiğim yaz mevsimi değil, bendim. Kendimi hiçbir zaman sevmemiştim. Seveceğime de inancım yok.
Her gün 4 farklı ilaç alıyorum. Artık ben de neyin ne olduğunu karıştırıyorum. Sürekli ilaç değiştirdim. Hepsinin yan etkisi oldu. Hiçbiri beni adamakıllı iyileştirmedi. Hepsi başka bir etki bıraktı. Başka bir hayal kırıklığı.
Her şey o ameliyattan sonra başladı. "Ameliyat olduğuna pişman mısın?" Şansım olsa zaten olmazdım. "Hayır değilim. Şu anki benliğimin olmasını ameliyatım sağladı." Hangi benliğini? Birden çok var. Hepsine ihtiyacım mı vardı?
İnsanlar onlara gerçek değil diyor. "Hepsi kafanda." Teşekkürler az önce hayatımdaki tüm sorunları çözdün. Açıklayamadıkları bir sürü şey var. Ben bile her şeyi açıklayamıyorum ki.
Manga-TR tutkunları, sorularınızı paylaşabileceğiniz, en son güncellemeleri takip edebileceğiniz ve topluluğumuzla sohbet edebileceğiniz Telegram grubumuza sizleri davet ediyoruz! Katılmak için hemen tıklayın: