Mirasçı - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




129   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   131 


           

##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##

“Sen, sen burada ne arıyorsun?”
“Ne mi arıyorum? Kırk bir bahçenin hepsi benim sorumluluğumda, efendimin bana verdiği son görevi nasıl sorgularsın?”
Küçük çocuk görünümündeki enerji formu kükredi, ses öyle şiddetliydi ki yerden kalkan kumlar hortumlar oluşturdular. Oluşan hava biçimlerinin hedefi Mel’di, iki elini pençe biçimine sokan genç çocuk inisiyatifi alıp ileri atıldı.
“Çok çiğ! Delilikten yoksun!”
Mel hortumları birer birer dağıtırken onu izleyen enerji formu durmadan yorum yaptı, savaşını kritik etti.
“Yanına bile yanaşamaz, efendimin görkeminin gölgesinde durmaya dahi hakkın yok!”
Mel savaş moduna girmişti, parlayan gözleri küçük çocuğu hedefledi ve bir anda saldırıya geçti.
“Ezik, geçen seferki ders yetmedi mi?”
Kırmızı pençeler yağmur gibi yağmaya başladı, saldırmak için hızlanan Mel yarı yolda savunma duruşuna geçmek zorunda kaldı.
“Ne yazık, efendimin yitik benliği seni seçmiş! Al şunu!”
Mel, saldırıları atlattıktan sonra nefes nefese kaldı, önüne düşen bitkiyi görmesi için birkaç saniyenin geçmesi gerekti.
“Kum Kaktüsü!”
Gövdesinin yarısı yeşil, yarısı kum rengi bir canlı ayaklarının dibindeydi, bedenini kaplayan dikenlerinin üstünde kırmızı kanlar göze çarpıyordu. Eğilip eliyle kontrol ettiğinde, bunun gerçekten Dördüncü Bahçe’nin en yüksek dereceli bitkisi olan Kum Kaktüsü olduğunu doğruladı.
“Bunun anlamı nedir? Neden Kum Kaktüsü’ nü bana veriyorsun!”
Küçük çocuk üç kesik nefeste of çekti, elleri belinde bahçenin diğer kısımlarına bakıyordu.
“Sana lazım olan şey bu değil mi? Ne kadar hızlı, o kadar iyi!”
Son cümleyi üzerine basarak söyledi, çocuk biçimindeki enerjinin bitki bahçeleri dışındaki kısımlarda da istihbaratının bulunduğu açıktı.
“Bir sonraki bahçe için gereken bitkileri kendin toplayabilirsin herhalde. Elindeki kılavuzun yardımıyla da başaramazsan, git kendini bir yerden at!”
Esen rüzgârla beraber kaybolan enerji her zamanki gibi küstahtı, ikinci karşılamalarında da Mel’e hakaretler etmeyi sürdürdü. Genç çocuk önce açık arttırma için gereken bitkiyi çantasına attı, ardından kumlarla kaplı bahçenin içlerine doğru yöneldi.
Bitki Bölümü içindeki çift katlı ahşap evin çatı katında, iki kişi karşılıklı oturmuş çaylarını içiyordu. Oymalı dört ayağının üzerinde yükselen masif kestane masanın başında oturan adam, ilk yudumunu aldıktan sonra porselen fincanı yavaşça tabağının üzerine bıraktı.
“Maria, son haberleri aldığını sanıyorum!”
“Aldım kuzen, ne yazık ki aldım!”
“O köylü, Birinci Sınıf evlerden birine yerleşti. Hem de senin için ayarlamaya çalıştığım eve. Beyaz Diken, öğrencisinin iyileşeceğini söyleyerek bir senedir elinde tuttuğu evi bırakmak zorunda kalmıştı!”
“Ailemizin prestiji adına bir tane daha konuta sahip olmamız çok iyi olacaktı ama sen de biliyorsun ki şu sıralar Mel’e karşı yapabileceğimiz şeyler çok kısıtlı hatta neredeyse yok!”
“Doğru söylüyorsun, sapık torunu için gereken iksirin malzemelerini o köylü temin ediyor. Anlamıyorum, bizzat kendim hepsini temin etmek istedim ama İkinci Büyük kabul etmedi. Ailecek sorunlu tipler. Akademinin Başkanı kapandığı yerden çıkmadıkça, sözünü dinlemekten başka çaremiz yok!”
“Söylediklerinin hepsi doğru ama atladığın bir yer var kuzen Louise. Senin Bitki Bölümü Üçüncü Üstadı olmandan tut, asillere uygulanan iltimasa kadar birçok konu ancak onun yönetimi alması sayesinde olabildi. Haklısın, dengesiz bir adam, ne yaptığını anlamak güç ama sence de büyük bir zayıflığa sahip değil mi?”
Maria Gloove sözlerini tamamladı ve bir süredir elinde tuttuğu fincandan büyük bir yudum içti. Yasemin çayı narin boynundan ilerleyerek bedenine ulaştı, derisi öyle ince, öyle narindi ki her aşama rahatlıkla görülebiliyordu.
“Kasper; kaybettiği oğlu ve gelininin bıraktığı emanet. Şimdilik her şey onun için iyi gidiyor, keyfi de neşesi de yerinde. Mel bitkileri getirdikçe yakınlaşıyorlar ama köylünün bilmediği bir şey var. Ateşe ne kadar yakın durursan, seni yakma ihtimali o kadar artar!”
Bitki Bölümü Üçüncü Üstadı Louise Gloove iki dirseğini masaya dayadı ve yüzünü avuçlarının içine aldı. Sözleri Maria Gloove’ un gözlerinin parlamasını sağladı, genç kız düzgün bacaklarını üst üste atarak arkasına yaslandı.
Gloove ailesi, şan ve şöhretlerini gölgeleyen Mel hakkında ne kadar düşünürlerse düşünsünler, bir şey yapamıyorlardı. Mutlak otoritenin karşısında, deliğinde saklanarak yiyeceğini çalacağı zamanı bekleyen farelerden farksızdılar.
Yeşil Gölge Akademisi içinde başka bir aile daha otoriteyle alakalı sorunlar yaşıyordu ama onların kaçacak ya da saklanacak bir yerleri yoktu.
“Abi!”
“Efendim Marvina! Eğitim yapıyorum görmüyor musun?”
“Biliyorum ama Dövüşçü Bölümü seninle görüşmek için iki görevli yollamış, şu an kapıdalar!”
Kılıcını bedeninin etrafında iki tur döndüren Edgan, derin bir nefes çektikten sonra aynı hızla geri verdi. Gök mavisi kıyafetlerinin sırt kısmı terle kaplıydı, at kuyruk örülü saçlarını tutan kurdele son hareketlerin ardından açılıp yere düştü.
“Gidelim, bakalım ne istiyorlar?”
İki kardeş on adım sonra kapıdaydılar, karşılarında kırmızı dövüş kıyafetleri giyen iki kişi vardı.
“Edgan, Bölüm Başkanı seninle konuşmak istiyor. Hazırlan, gidiyoruz!”
“O zaman sizi biraz bekleteceğim. İçeri buyurun, kardeşim size çay ikram etsin!”
“Gerek yok! Burada bekliyoruz, acele et!”
Dövüş Bölümü kıdemlilerinin her sözü emir kipiyle bitiyordu, Kasper ile aralarındaki gerilimin davranışlarını etkilediği açıktı.
“Anlıyorum, o zaman sizi biraz bekleteceğim!”
Edgan başka söz etmedi ve kapıyı ikilinin yüzüne kapattı. Yavaş hareketlerle yıkandı, kurulandı, giyindi ve neredeyse bir saat sonra kapıyı yeniden açtı.
“Gidelim!”
İkiliden uzun boylu olan bir şey diyecek oldu ama Altın işlemelerle süslü mor kıyafetlerinin içinde adeta dans eden Edgan, tek kelimesiyle onu susturdu. Kıdemliler neye uğradıklarını şaşırdılar; genç çocuğun peşinden koşarken, ustalarına yetişmeye çalışan çıraklara benziyorlardı.
Neyse ki Dövüşçü Bölümüne gelindiğinde Edgan’ın önüne geçtiler ve Bölüm Başkanı’nın olduğu kale benzeri yapıya ilk onlar girdi. Büyük beton bloklardan oluşan yapının kapısı duvar zincirlerle asılıydı, biri gireceği zaman yavaşça inip zemine vurarak duruyordu.
Edgan, meşalelerle aydınlatılan koridorlardan geçerek ilerledi, evinden almaya gelen kıdemlilerden biri girişten itibaren ayrıldı, sadece kısa boylu olan onunla beraber kaldı.
“İçeri gir! Bölüm Başkanı Sokom seni bekliyor!”
Çift kanatlı kapının önündeki nöbetçiler, sert bakışlar eşliğinde yüksek kapıyı açtılar. Edgan büyük bir adım attı ve kapı o an arkasından kapandı.
 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


129   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   131 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.