“Otur!” Odanın içi karanlıktı; kalın perdelerin kapattığı camın önünden gelen sese kadar, içeride birisinin olduğunu anlamak çok güçtü. “Bölüm Başkanı Sokom!” Edgan hafifçe eğilip selam verdi, kafasını kaldırdığındaysa bir elin onu yakalamış olduğunu gördü. “Sana oturmanı söyledim!” Sözlerini bitiren Sokom yekpare ağaç gövdesinden oyulmuş koltuğuna geçti, Edgan’sa yine ağaçtan yapılma sandalyeyi kullandı. Oda da fazla mobilya yoktu, olan birkaç tanesi de direkt ağaçlardan yapılmıştı ve hatta bazılarının üzerinde kabukları bile duruyordu. “Benim elementimi biliyor musun?” Dövüşçü Bölüm Başkanı kısa ama net konuşuyordu. “Evet efendim. Toprak!” “Doğru, doğadan toplayarak bedenimde depoladığım enerjiyi toprağın özellikleriyle kullanabiliyorum. Otururken rahatsızlık çektiğin şey benim için yumuşak bir yastıktan farksız!” “Anlıyorum efendim. Beni neden emrettiniz!” “Sen de benim gibisin, dolambaçlı yollardan ziyade direkt konuya giriyorsun. İki haberim var, ikisi de senin Yeşil Gölge Akademisindeki geleceğini etkileyecek büyüklükteler!” İki doğrudan adamın iletişimi gayet açıktı, Edgan kaşlarını çatmak dışında bir tepki göstermedi. “Birincisi, her sene düzenlenen Dövüş Müsabakalarına katılmana izin veriyorum. Biliyorum, Yeşil Gölge Akademisi öğrencisi olan herkesin zaten buna hakkı var ama Kasper ile olan durumunuzdan dolayı benim müdahil olmam gerekti. İkincisine gelirsek, arkadaşın Mel Dördüncü Bahçe’nin en önemli bitkisi olan Kum Kaktüsü’ nü yakalamış. Herhalde nereye gideceğini biliyorsundur, rakibinin atılım yapması için gereken iksirin bir maddesi daha tamamlandı. Duyduğum kadarıyla son iki maddeye gelinmiş ve arkadaşının hızıyla bir aya kalmaz Kasper sana meydan okumaya gelecektir. Bu konu hakkında ne yapmayı planlıyorsun?” Sokom devasa bir ağaç gövdesinden oyulmuş tahtına yayıldı ve cevabı beklemeye başladı. Bakışlarıyla Edgan’ı baştan aşağı süzüyor, en ufak değişikliği algılamaya uğraşıyordu. “Bu kavgayı ben başlatmadım ama görünen o ki ben bitireceğim. Geleceği varsa, göreceği de var!” Yakışıklı gencin bedenini kırmızı bir enerji sardı, gözleri sözlerinin sonuna mührü basıyordu. “Çok güzel, dövüşçü dediğin böyle kararlı olmalı. O gün gelene kadar, akademideki bütün eğitim alanları sana limitsiz olarak açık. İstediğin an, istediğin kadar kullanabilirsin!” Edgan ayağa kalktı ve bir kez daha selam verdi. Dövüşçü Bölümü Başkanı Sokom’ un yetkilerini sonuna kadar zorlayarak ona yardım etmeye çalıştığının farkındaydı. “Çok teşekkür ederim efendim. Bu iyiliğinizi unutmayacağım!” Tek kelime etmeden dışarı çıkan Edgan’ın ayak sesleri koridorda yankılanıyordu. Sokom ise yavaşça yerinden kalktı ve genç çocuğun az önce oturduğu yere doğru ilerledi. Hedefinde kalın kadife perdeler vardı ama tam koltuğun yanından geçerken bir anda durdu. “Olamaz! Dört Mevsim Ağacı üzerinde yanık izleri mi var?” Dövüşçü Bölümü Başkanı Sokom perdeyi açtı ve kale benzeri yapıdan çıkan Edgan’ı izlemeye başladı. “Başka bir zaman ve başka bir yerde geleceğinin sınırsız olması işten bile değildi. Bitki Bilimciler için kurulmuş bir akademinin, böylesi bir yeteneğe sahip olması kaderin oyunu olsa gerek!” Yılların dövüşçüsü Sokom, nasıl olurda Edgan ’da ki değişikliği anlamazdı? Yönettiği bölüm paha biçilmez bir fidana sahipti ama daha büyük bir güç onu kırmak için uğraşıyordu. Zaman hızla akar; Edgan Bölüm Başkanı Sokom’ un izniyle akademiye ait eğitim alanlarında günlerini geçirirken, en yakın arkadaşı olan Mel Üçüncü Bahçe’yi de tamamlar. Değişen bir şey olmaz, Mel bahçeye girdiği an çocuk şeklini alan enerji formu tarafından karşılanır. Bonzai Mantarı önünde yatıyordur, Kasper’ in iksiri için gereken son iki maddeden birini daha çaba sarf etmeden yakalar. Şişman Joe ertesi günü bile beklemeden, hemen o gün bitkiyi açık arttırmaya çıkarır ve Kasper’ in adamı en yüksek fiyatı vererek satın alır. Mel’in hızı çocuk biçimindeki enerji nedeniyle arttığından İkinci Bahçe’ye birkaç gün içinde girmeyi başarır. “Sonunda geldin. Ertesi gün bekliyordum ama biraz geciktin!” “Neden bunu yapıyorsun. Neden, bahçedeki en güçlü bitkiyi önüme atıyorsun?” “Çok soru soruyorsun ezik! İstediğin bu değil mi? Kapa çeneni ve bitkiyi al!” Konuşma kısa sürdü, Mel sipariş listesindeki son bitkiye bakarken çocuk şeklindeki enerji dağılarak rüzgâra karıştı. Dedesinden miras kalan haritayı çıkaran Mel, Birinci Bahçe’ye geçmek için gereken puanları toplamak adına hızlandı. Akşam olduğunda her şey tamamdı; Kasper’ in bitkisi de gereken puanlar da çantanın içindeydi ama Mel hiçbir yere uğramadan direkt Birinci Sınıf konutunun yolunu tuttu. Onu, arazisine ektiği bin bir renge sahip çiçekler karşıladılar, kokularını saçarak hoş geldin diyorlardı. Eve girmeden önce bir süre içlerinde dolaştı; bazıları, ilk on bahçenin içinden toplanmış narin parçalardı. Siyah toprağın aroması her adımda onu takip etti ta ki sekiz evin ortasında yer alan konutun kapısı açılana kadar. “Daha ne kadar dolaşacaksın Mel? İçeri gel, sofra hazır!” Kristin, yemek yaparken kullandığı önlüğü çıkarırken bağırdı, sözlerine bakılırsa Mel’in geldiğinin ve uzun süredir etrafta dolaştığının farkındaydı. Genç çocuk ikiletmeden eve girdi, masadaki yemeklerin dumanları tütüyordu. “Sevgilim, seninle bir şey konuşmak istiyorum!” “Önce yemek yiyelim ve sakinleşelim. Daha sonra istediğin kadar dinleyeceğim!” Genç çift yemek yerken sessizliklerini muhafaza ettiler. Mel iştahsızdı, kaşığıyla tabaktakileri bir sağa, bir sola atıp durdu. Hali Kristin’ in de keyfini kaçırmış olsa gerek, genç kız daha yemeğini bitirmeden tabakları toplamaya başladı. “Böyle olmayacak! Sen kafana bir şeyi taktın mı ne varsa unutuyorsun. Hava çok güzel, dışarıda konuşalım mı?” Mel dünden razı gibiydi, hızlıca sofrayı toplayıp kendileri dışarı attılar. Birinci Sınıf konutların hem arazileri hem de birbirlerine olan uzaklıklarını fazlaydı. Mel ve Kristin, sırtlarını geniş gövdeli ağaca yasladılar. “Anlat hayatım, seni evine gelmek yerine etrafında dolaşmaya zorlayan düşünceler neler?” Kristin Mel’in kucağına uzandı ve bir eliyle, sevgilisinin saçlarını okşayan elini sardı. “Bugün, İkinci Bahçe’nin en yüksek seviyeli bitkisini yakaladım. Onu ele geçirdiğimde güneş henüz tepeye varmamıştı, bütün gün ne yapacağımı düşündüm. Eğer Şişman Moe’ ye verirsem, Kasper’ in iksirini tamamlamış olacağım. Başlarda çok rahatsız etmese de artık Edgan’ın benim yüzünden yenileceği ve kardeşinin başına gelebilecek olan şeyler hakkında suçluluk hissediyorum!” Mel tek nefeste koca bir cümleyi dile döktükten sonra sevgilisinin ellerine sarıldı, genç çocuk tir tir titriyordu.
##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.