Mirasçı - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




146   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   148 


           

##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##

“Ne duruyorsunuz? Öldürsenize!”
Arkadaşlarının acı dolu ölümü ve bunu yapan kişinin söyledikleri karşısında donan kalabalık, sırtlarına vuran bir kamçıya benzeyen sesle kendilerine geldiler. Belli ki Kasper’ den gördükleri manzaradan daha fazla korkuyorlardı.
Yakında bulunan iki genç aynı anda hamle yaptılar; birinin elinde uzun kılıç, diğerininse gümüş uçlu bir mızrak. İki silahın kesici kısımları Mel’in bedenine aynı anda ulaştılar ama önce aşmaları gereken bir engel vardı.
Pençe halini almış eller silahları kavradığında, saldıran taraf durmadı, iki elleriyle ileri itmeye devam ettiler. Buna rağmen bir milim ilerlemiyorlardı, aksine uçtan yayılan titreşim onları tutan kişileri rahatsız ediyordu.
Bir an sonra Mel silahlara asıldı, kırılan çeliğin sesiyle beraber sahipleri yanı başına kadar geldiler. İki el bedenleri deldi ve şimşek gibi geri çıktı. Gözleri sonuna kadar açılmış bedenler yere düşerken, iki kalp onun ellerinde atmaya devam ediyordu.
“Bedensel Gelişimci!”
“Gelişimci, hem de Bölgesel Değişim Aşamasında!”
“Mesafenizi açın!”
Hayatta olan on beş kişi kısa sürede adımlarca geri çekildiler, sözlerine bakılırsa Mel’in Bedensel Gelişim yolunda ilerleyen biri olduğunu düşünüyorlardı.
“Sinsi puşt! Gelişimci olduğunu bunca zaman saklandın demek! Korkmayın, hepiniz Yoğunlaştırma Aşamasındasınız. Doğa enerjisini kullanarak uzaktan saldırın!”
Kasper, üst üste binmiş kayaların dibine kadar geri çekildikten sonra emrindeki astlarına talimatını verdi. Tam ortalarında yalnız başına kalan Mel’e doğru uçan enerji saldırıları başlıyordu.
Şeffaf enerjiden oluşmuş bıçaklar ve hilal şeklindeki saldırıların arasından bazılarının içinde, elementlerin pırıltıları hafifte olsa seçiliyordu. Kalabalığın içinde, Edgan’ın Şişman Moe’ nin dükkânında uyandığı zamanki seviyesinde olan birkaç kişi vardı.
Mel, üzerine gelen saldırılara bir kez baktı ve ejder pençesi dönüşen ellerini çapraz şekilde iki kez savurdu. Bir kez aşağıdan yukarıya ve hemen ardından yatay olarak gerçekleşen savuruşlarla beraber, dört kırmızı ejder pençesi diğerlerinden gelen saldırılarla buluştu.
İçinde Mel’in iradesini taşıyan pençeler, şeffaf saldırıları kâğıt gibi yırtıp atarak yollarına devam ettiler ve önlerine çıkan ne varsa keserek mağaranın taş duvarlarına ulaştılar. Şanslı olanlar hemen öldüler, şansız olanlarsa bedenlerini terk eden parçalara bakarak bağırıyorlardı.
“Ruhsal Gelişimci!”
“Nasıl olur?”
“Öldü, kardeşim öldü!”
“Seni geberteceğim pis mahlûkat!”
Astlarının yarısını kaybeden Kasper sırtını blok kayaya yaslarken, alnından süzülen terler çilli yanaklarını geçerek çenesine ulaşıyordu. Karşısında, hem Bedensel Gelişimci özellikleri hem de Ruhsal Gelişimci özellikleri kullanabilen biri vardı.
Gözü buz enerjisiyle kapattığı tünele çevrildi ama yolun üzerinde büyük bir engel vardı. Mel, bacağından yakaladığı bir genci mağaranın duvarlarına vurarak parçalıyordu.
Her şey öyle hızlı gerçekleşti ki hayatta kalmayı başaran beş kişi geri kaçarken, ölen arkadaşlarının cesetlerine bastıklarının farkında değillerdi. Baştan aşağı kanla yıkanan Mel’in bedeninden taşan kırmızı enerji onları anında yaksa da bıraktığı izler genç adamın yarı aydınlatılmış mağarada vahşi bir yaratık gibi görünmesini sağlıyordu.
Mel, yerde yatan bedenlerden bir tanesini kavradı ve yarısı kopmuş boynunun ucunda sallanan kafayı tek hamlede kopardı. Sıcakkan, bedenden gayzer kuyusundan taşan su gibi fışkırdı, iri yarı gencin hareketleri an ve an vahşileşiyordu.
Parmakları kafatasının içindeyken kelleyi diğerlerine savurdu. Daha birkaç dakika önce gülüp eğlendikleri arkadaşlarının kafası, şimdi kaçınmaları gereken bir silaha dönüşmüştü. Diğer ölülerin de akıbeti buydu, Mel bedenlerini parçalara ayırıp sağ kalanları bunlarla dövüyordu.
Kasper, diğerlerinin arkasına saklansa da yaşanan kanlı yağmurdan nasibini alıyordu. Astlarından birisinin bağırsakları buz mavisi elbisenin üzerindeyken, bazıları da geceden siyah zırhının kenarlarından sarkıyordu.
Belden yukarısını kaplayan zırh, sadece kollarını açıkta bırakıyordu. Kasper üst başının halini görünce haykırdı, bir yandan da üzerine çıkacak kadar yaklaşan astlarını ittiriyordu.
“Saldırın! Buz enerjimle sizi destekleyeceğim. Bu gece, ya biz ya o ölecek!”
Son söylediklerini diğerlerinin de bildiği açıktı ama buz enerjisiyle destek vereceğini söylemesini, astlarının silahlarını kaldırmalarını sağladı.
Yavaş adımlara ilerlediler, aynı anlarda Mel son kurbanının bacağını onlara yolluyordu. Ölenlerin içinde tek parça halinde kalan kimse yoktu, anneleri bile gelse evlatlarının parçalarını birleştiremezdi.
Bacak Kasper’e ulaşamadan hava da dondu, İkinci Büyük’ ün torunu sözünü tutuyordu. Gördükleri astlarını cana getirmiş olsa gerek, aynı anda beş farklı yönden düşmana saldırdılar.
“Bir yere gitmiyorsun!”
Mel kükredi, ellerini yana açarak bir göz kırpması süresinde onlarca saldırı yolladı. Bir kısmı beş kişilik ekibin üzerineydi ama büyük bölümü sağ ve sol yanındaki boşluğa yöneldi.
 Sağ kalanlar, bu kez içlerinden birisini kaybetmediklerini anladıklarında gülümsediler, yalnızca arkalarında beliren Kasper’ in yüzü acı içerisindeydi.
Zırhının açık bıraktığı kolları ve mavi elbisesinin örttüğü bacaklarında derin kesikler vardı. Gençler önce ne olduğunu anlayamadılar; cepheden gelen saldırıların hepsini karşılamışlardı, liderleri nasıl olurda bu denli yaralanabilirdi.
“Bize demiyordu!”
Bir tanesi, bakışlarını Mel’in üzerinden çekip Kasper’e yöneltirken konuştu; Mel’in kükremesinin hedefini bulmuştu. Kasper, destek vereceğini söyledikten hemen sonra onları öne sürerek kaçmaya çalışmış ama Mel’in pençe saldırılarına yakalanarak geri dönmüştü.
Bir çift kanlı gözü gördüğünde kılıcını bıraktı ve kaderine razı oldu. Liderleri bile kaçmayı düşünürken, nasıl olurda bu canavarla başa çıkabilirlerdi?
Pençe üstüne pençe bedenlere inerken Kasper kamçısını savurdu, Mel’i bileğinden yakaladığında dişleri birbirine öyle sürtüyordu ki ağzından alevler saçmasına çok kısa bir süre vardı. Kamçının etrafı buzla kaplandı, silahın kendisi enerjiyi iletemiyordu ama onu iskelet olarak kullanıp bir buz kafesi oluşturabilmişti.
“Tek eli kaldı, korkmayın saldırın!”
Kalan dört kişi kaderine razı olan arkadaşlarının yolundan gitmek yerine, yaratılan fırsatı kullanmayı seçtiler. Ne de olsa düşman sadece bir yönden saldırabilirdi, donmuş kolunun oradan gelenler darbeleri karşılaması imkânsızdı.
Düşünce gayet mantıklıydı ama silahlarını Mel’in bedenine saplamaya kalkıştıklarında, uçarak gelip onlara çarpan Kasper nedeniyle etrafa saçılacaklardı. Kolunu kaplayan buz darbenin etkisiyle kırılınca, gözü dönen iri yarı genç yerdeki düşmanın üzerine eğilip bedenini ikiye ayırdı.
Artık savaşmanın faydası yoktu, arkalarını dönüp kaçmaya çalışanları bekleyen son ölümdü. Birer vuruşla son üç kişiyi de öldüren Mel, blok kayaların üstündeki tahtına kaçan Kasper’i izliyordu.
İkinci Büyük’ ün torunu tepeye vardığında arkasını döndü ve Mel’in bir nefes kadar uzağında olduğunu gördü.
“Beni öldüremezsin! Dedem seni yaşatmaz!”
Tokat sesi taş duvarlar boyunca ilerledi, Kasper’ in beyaz teni alaca bir renk alıyordu.
“Affet, eğer affedersen dedeme bir şey söylemem!”
Yine aynı ses, ayaklarına kapanan Kasper’ in dudakları Mel’in ayakkabılarını öpüyor.
“Çok pişmanım, her şeyi dedem planladı. Yapmak zorundaydım, yoksa beni öldürürdü!”
Sözlerini bitirir bitirmez metal parıltı Mel’in bacak araları doğru ilerledi ama sanki bunu bekleyen bir pençe cılız kolu yarı yolda yakaladı.
“Öleceksin! Önce sen, sonra dede dediğin pislik!”
Tek kolundan havaya kaldırdığı Kasper’ in sol yanına pençesini savuran Mel’in hedefi belliydi ama eli siyah zırha temas edince daha ileri gidemedi.
“Ne oldu, zırhımı delemedin mi? Değil sen, efsanelerdeki ejderhalar bile gelse zırhımı delemezler!”
O ana kadar sadece hırsın ve öfkenin izlerini taşıyan yüzde, çarpık bir gülümseme belirdi Mel, yavaşça hasmının kulağına doğru eğilerek bir şeyler fısıldadı.
“Öyle mi?”
 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


146   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   148 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.