Mirasçı - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




156   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   158 


           

##Serim, novelturkiye.com adresinde 10 Bölüm İleriden Yayınlanmaktadır. Hepinizi, Türkçe Novel Okuma Siteme Bekliyorum ##

Yirmi hortumun on beş tanesi dağıldığında, R aralarında süzülen Mel’i izliyordu. İri yarı genç adam, kendisinden beklenmeyecek bir çeviklik ve hareket kabiliyeti gösteriyor, pençeleri rüzgâr enerjisiyle yüklü hortumları kesip atıyordu.
“Çok iyi, çok iyi! Pençelerini incelemek için sabırsızlanıyorum!”
Yelpazelerini bedeninin önünde çaprazlayan ince delikanlı, çekik gözlerini süzerek bir adım öne attı, yarattığı son hortum da aynı anlarda parçalanıyordu.
“Bir de bunları dene bakalım!”
Dans başladı, her dönüşte iki yeni hortum ortaya çıkıyordu. Bu kez hava akımlarının rengi yeşildi ve zemini parçalayarak hotumun içine katıyorlardı.
“Sadece rüzgâr enerjisiyle oluşturdu!”
“O hızla dönen kırık parçaların keskin kılıçtan farkı olmaz!”
Mücadeleyi yorumlayan Dövüşçü Bölümü öğrencileri R’nin hamlesini analiz ediyorlardı ama Mel’in gözlerinin parladığını görmeleri çok zordu. İri yarı genç adam kollarını hafifçe salladı, az önceki mücadele onu yormuşa benzemiyordu.
“Başka bir numaran var mı?”
Üzerine gelen hortumları önemsemeden konuştu, saf rüzgâr enerjisinden oluşan saldırıları görmüyor gibiydi.
“Daha önce bu saldırımı aşan olmadı, tek yapabildikleri arkalarını dönüp kaçmak oldu. Senin böyle bir şansın olmadığına göre, boşa gösteriş yapma da öl”
“Kaçmak mı? Sen, kiminle konuştuğunu zannediyorsun?”
Hortumlarla çarpışmasına birkaç saniye kala sözlerini bitiren Mel, iki elini aşağıdan yukarı doğru savurdu. Çapraz bir kesiği andıran hareket sonrası kan kırmızı iki pençe hortumların üzerine indi.
“Hadi canım!”
“O ne yaptı öyle?”
“Enerji saldırısı, pençeleri enerji saldırısıydı!”
Dağılan hortumların ardında bıraktığı enerji parçacıkları havaya karışırken, izleyici sıralarından büyük bir gürültü yükseldi.
“Pençeler dağılmadı!”
Yoğunlukları azalsa da Mel’in saldırıları ilerlemeye devam ediyorlardı, R dört yeni hortumla onları karşılamak zorunda kaldı.
“Sen, sen nasıl?”
“Konuşma vakti bitti, şimdi ölme zamanı!”
Kolları ardı ardına savruluyor, Mel’in pençeleri sağanak yağmur olmuş R’nin üstüne yağıyordu. Yelpazeler durmadan yeni hortumlar üretmek zorundaydı ve daha fazlası olmadıkça pençeleri engellemeleri mümkün değildi.
R’nin zayıf bedeni dönmeyi sürdürürken ilk yarayı aldı; ne hızı ne de enerji düzeyi Mel ile baş edebilecek seviyede değildi. Ardından iki, üç, dört derken, on nefes içinde ince parçalar halinde zemine saçıldı.
Hâlbuki her şey onun lehineydi. Ne kadar vahşi olursa olsun, Mel’i yanaştırmadığı takdirde hortumlarıyla işini bitirebilirdi ama hesaba katmadığı şey, rakibinin uzun mesafeli saldırılar yapabileceği gerçeğiydi.
“Ne dersin Edgan, ikimiz de kozlarımızı açık ettiğimize göre beklemenin lüzumu var mı? İnsan artığını temizlemelerini beklemeye gerek var mı?”
Finalin adı belliydi ve taraflardan birinin dövüş alanından inmeye niyeti yoktu. Bir pençe darbesi daha savurdu, R’den kalan parçalar kan gölüne dönüşerek kalkana yapıştılar.
Edgan daveti geri çevirmeyeceğini merdivene attığı adımla belli etti, iki arkadaş en sonunda Dövüş Arenası’ nın zeminine aynı anda ayak basıyorlardı.
“Görevli, dövüşü başlat!”
Mel bir an önce savaşmak istiyordu ama bir kişi onunla aynı fikirde değildi.
“Hayır, bekle!”
Kısılan gözlerini sesin geldiği yöne çevirince beyaz saçlı adamı, Akademi Lideri’ni gördü.
“İzin vermiyorum. Yıllık Dövüşler sona erdi, ikiniz derhal şatoya geliyorsunuz. Sokom, geri kalan işleri sana bırakıyorum!”
Akademi Lideri arkasını dönerek ilerlerken bir anda durdu, bakışları sağ bileğine kilitlenmişti.
“İkinci, ne yapıyorsun?”
“Uzun zaman önce yapmam gereken şeyi yapıyorum!”
Buz enerjisi silahın üzerinden ilerliyordu, bileğine değmesine bir karış kala çıkan rüzgâr olmasa hedefine ulaşacağı kesindi.
“Sokom, yardım et! Haini öldüreceğiz!”
Akademi Lideri Dövüşçü Bölümü Başkanı’na seslendi ve aldığı yanıt bedenine çarpan toprak dalgaları oldu.
“Sen, sende mi?”
Bileğinden yakalanan adam olduğu yerde çakıldı kaldı, kaçış yolu bir başka Elemental Dövüşçü tarafından kapatılıyordu.
“Eskiden olsa, benimle kendin ilgilenmekten çekinmezdin. Ne oldu da bu kez yardım isteme gereği duydun? Yoksa ağır bir yaralanman mı var, Akademi Lideri?”
Yanıtını bildiği soruyu soranlara has ukala tavır İkinci’ nin sesine yansıdı, muhatabının gözleriyse hâlâ Sokom’ un üzerindeydi.
“Beni affet. İnzivada olduğun zaman zarfında her şey değişti, senin verdiğin azıcık kaynakla gelişimimi sürdürmem mümkün değil!”
“Hain köpek! Demek ruhunu bu güç manyağına sattın öyle mi?”
Sözlerin hedefindeki İkinci kahkahalarla gülmeye başladı, hakaretler onu zerre incitemiyordu.
“Her zaman beni zayıf düşürmek isteyen biri mi söylüyor bunları! Altımdaki öğrencilerin ikisi tarafından katledilmelerine neden izin verdiğini anlamadım mı sanıyorsun?
Gelişimlerini sürdürür ve güçlenirlerse, seni yerinden edeceğimden korkuyordun. Finalde iki piçi savaştırmamanın nedeni, onları kendi adamların yapmak değil miydi?
Bana dürüstlük satmaya çalışma! Gücün olduğu zaman hükmettin, şimdi benim sıram!”
“Ana Akademi heyeti gelince ne diyeceksin? Yaptıklarının hesabını sormayacaklar mı?”
“Sen ve iki piç öldükten sonra bir sıkıntı kalmıyor. Geriye kalanlar, ben ne dersem onu söyleyecekler yoksa ailelerinin başına gelecekleri biliyorlar!”
İkinci Büyük her şeyi düşünüyordu, önündeki engelleri bir bir kaldırmayı kafasına koymuştu. Buz enerjisinden yapılan kamçı diğer elinde belirdi, aynı anlarda Sokom’ da kendi boyundaki palayı çekerek ileri atıldı.
Dev cüsseli adam Akademi Lideri’ne sağ tarafından yaklaşıyordu, düşmanın yaralı olduğu tarafı bildiğine şüphe yoktu.
“Fırtına Bıçakları!”
Kol yeninden fırlayan on keskin bıçak, yeşil fırtınaya karışarak Dövüşçü Bölümü başkanına yöneldiler, Sokom saldırıya palasını savurarak cevap verdi.
“Biliyordum! Yaranın ilerlememesi için enerjini kullanıyordun, bugün mutlaka öleceksin!”
Silahı beyaz saçlı adamı ikiye bölmek üzereyken haykıran Sokom, bir saniye sonra geriye doğru savruldu. Önündeki alana kan kırmızı bir pençe inerek onu durduruyordu, kıl payıyla atlattığı saldırı neredeyse kolunu koparmak üzereydi.
“Şimdi ödeştik Akademi Lideri. Sana can borcum kalmadı!”
Dövüş alanını çevreleyen bariyeri parçalayan pençenin sahibi konuşunca, bütün bakışlar üzerinde toplandı. Mel, akademinin ağır toplarının arasındaki savaşa ortadan dalıyordu.
“Seni piç, ölümün elimden olacak!”
İkinci Büyük, kamçılarını bir düşmandan çekerek diğerine doğrulttu ama bir an sonra duyacağı sözleri hiç beklemiyordu.
“Ne duruyorsun? Torunun seni bekliyor, daha ne kadar zavallı Kasper’i yalnız bırakacaksın? Nasıl da ağlıyordu; dede beni kurtar, dede beni kurtar diye bağırması hâlâ kulaklarımda!”
Ortam buz kesti. Mel, Kasper’ in katili olduğunu olabilecek en acımasız biçimde itiraf ediyordu.
 “Etini yiyeceğim, kanını içeceğim! Değil seni tanımak, selam veren kim varsa hepsi ölecek!”
Buz bulutunun içinde dövüş alanına yönelen İkinci Büyük, kırık bariyeri parçalayarak iniş yaptı. Öldürmek için onca oyun yaptığı iki genç karşısındaydı ve engel olacak kimse yoktu.
“Mel, sana yardım edeceğim! Fırsatını bulunca arkana bakmadan kaç!”
Edgan yanıt beklemeden alev fırtınası yaratarak öne atıldı, İkinci Büyük’ ün buz elementi saldırını ilk karşılayan oydu.
Mel, her şeyin birbirine girdiği yerin tam ortasında olmasına rağmen sakindi, baş düşmanı en yakın arkadaşıyla savaşırken sadece izlemekle yetiniyordu.
Dışarıdan bakan biri haline şaşırabilirdi ama kimse onun yakın geçmişten bir anı yeniden yaşadığını bilemezdi.
 

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


156   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   158 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.