Daha ne yaptığımın farkına varamadan kendimi koşarken, etrafa gözyaşı ve sümük saçarken buldum. Koşarken anılarımı defterime yazdım. Ama neden koştuğumu hemen unuttum. Yavaşladım ve defterdeki tamamlanmamış anıya baktım. Baktığımda, bu yeni anı beynimde tekrar canlandı ve –
\“AAAAAAAAAAAAAAA!\“
Bağırarak, merkezî alandan gayretli biçimde kaçmaya devam ettim. Demir çite cesurca tırmandım ve biraz daha koştuktan sonra, sonunda önümdeki yurtları gördüm. Yurda doğru son hızda koştum ve direkt olarak Matsuda-kun\’un odasına yöneldim. Yanlış hatırlamıyorsam, böyle zamanlarla yüzleştiğimde hatırlayabildiğim tek kişi - yani güvenebileceğim tek kişi- Matsuda-kun!
Koridorda koşup, Matsuda-kun\’un odasını bulmak için defterimin sayfalarını çevirirken, defterde yazan başka bir anıyı daha anımsadım.
\“İyi bir sebep olmadan Matsuda-kun\’un odasını ziyaret etme iznim yok.\“
Ama bu sefer gerçekten iyi bir sebebim vardı. Bu eşi benzeri görülmemiş bir acil durumdu, ve bu yüzden uyarıyı dikkate almadım. Defterde biraz daha gezinince, sonunda Matsuda-kun\’un odasının nerede olduğunu hatırladım ve tekrar unutmadan ulaşmayı başardım.
Güm güm güm güm güm!
Kapıya ulaştığım an tüm gücümle vurdum ve bağırdım.
\“M…Matsuda-kun! B-b-b-bu berbat! Berbat!\“
Ama o kadar beklememe rağmen, kapı açılacağına dair bir işaret vermedi.
\“M... Matsuda-kun! Hadi, Matsuda-kuuuuun!!\“
Israrlı vuruşuma devam ettim. Delirmiş gibi vurdum. Gözüm dönmüş gibi. Vurdum, vurdum ve vurmaya bir süre devam ettikten sonra, sonunda bir kapı açıldı.
\“…Kimsin ya?\“
Ama açılan kapı… yandaki odanın kapısı idi.
\“Bekle, ha?\“
Tuhaftı. Orada kimse yoktu. Kapı açıktı, hatta birinin sesini duymuştum ama kimse yoktu.
\“Hey, noluyo? Çok gürültülüsün.\“
Hala boş görünen koridordan birinin sesi duyuluyordu. Daha da şaşırtıcı olan, bu küçük bir çocuğun sesiydi. Bir daha etrafa baktım ama hala kimse yoktu.
\“Hey abla, nereye bakıyosun? Buradayım!\“
\“N…Neredesin?\“, Yüzümü boş koridora çevirdim ve bağırdım. \“N…Nerede saklanıyorsun?!\“
Yine, sadece bir ses duyabildim.
\“Ha ha, bir yere saklanmıyorum! Buradayım, gözünün önünde! Sadece daha beni fark etmedin.\“
Gözümün önünde mi?
Derin bir nefes aldım ve -şu an şiddetlenmeye başlamış olan- kalp atışlarımın sakinleşmesini bekledim. Sonra çevreye düzgünce odaklandım. Bunu yaptığımda, onu sonunda fark ettim.
\“Aa, sonunda beni fark ettin mi?\“
Gözlerimin önünde, çizgi filmlerdeki aşk tanrısına benzeyen bir erkek çocuk duruyordu.
\“Ah, endişe etme. Doğuştan beri fark edilebilirliğim çok az. Kimse beni ilk başta fark etmiyor. Artık alıştım, o yüzden canını sıkma.\“
Bu çocuk, daha ergenliğe girmemiş bir kişinin temiz sesine sahipti. Yüzü ilginç biçimde özelliksizdi. Size bir fotoğrafı referans almadan, bir çocuk yüzü çizmeniz söylense çizeceğiniz türden bir yüzdü. Ayırt edici özelliklerden tamamen yoksun oluşu, kendi başına müthiş bir ayırt edici özellikti.
\“Ee, sorun ne?\“
\“……Eh? Burada sorun olan ne?\“
\“Hey, hey. Gecenin köründe birinin kapısına saldırıp da \’Ne sorun var?\’ diye soramazsın. Gecenin bu saatinde uykusuzluk hastaları bile uykuya dalıyor!\“
Elinde, içi tatlı hamur işi dolu bir kese kağıdı tutuyordu, hala büyüme döneminde olan birinin bitmeyen iştahı için uygundu. Üstünde \“Hansel & Gretel\“ yazan bir logo basılıydı. Bu pastanenin adı olmalıydı. Paketten bir tatlı çıkardı, ağzına tıktı ve dedi ki,
\“Ee, fovun ve?\“
\“…Ne? Tekrar eder misin?\“
Çocuk çiğnediği tatlıyı yuttu ve tekrarladı, \“Ee, sorun ne? Bana söylesene. Belki yardım edebilirim.\“
Bu güçlü sözleri söylerken, çocuk bana bir değer biçermiş gibi beni inceledi. Gözleri özellikle göğsüme ve bacaklarıma uzunca bakmıştı.
\“Şey, bundan önce benim bir sorum var… bu kadar genç bir çocuk burada ne yapıyor? Bu okuldaki abini veya ablanı mı ziyaret ediyors–\“
\“Öyle görünmeyebilirim ama bir lise öğrencisiyim.\“
Aman Tanrım!
\“Endişelenme, gereken yerlerin hepsinde kıllarım çıkıyor!\“
Aman Tanrım, Aman Tanrım!
\“...Yüzündeki şu şaşkın ifadeyle burada dikilip durma! Ben kendimi tanıttım, o yüzden en azından adını söyler misin, abla?\“
\“T…Tabi, ee…\“
Çocuğun gözü önünde defterimin ilk sayfasını açtım.
\“Ha. Bu kendini tanıtmak için garip bir yol\“, diye fikrini belirtti çocuk, defterin diğer tarafından. \“Hmm, Ryouko Otonashi-chan… Kötü bir ad değil bana kalırsa. Senin yerinde olsaydım kendimi tanıtmaya yer arardım.\“
Masumca gülümsedi. Tüm bunlardan sonra, tek gördüğüm şey bir ilkokul öğrencisiydi.
\“Peki o zaman.\“
Aniden ifadesi olgunlaştı.
\“Öyleyse, ne tür bir belaya bulaştın?\“
Gözleri merakla ışıldadı. Hayır, göz kamaştıracak şekilde parladı. Ve bu sadece merak değildi. Çok daha fazla açgözlü, çıkarcı, çılgınca bir şeyler yayıyordu gözleri.
\“Bu endişeli haline bakılırsa epey büyük bir sorun, değil mi?\“
Diğer genç özellikleri ile uyuşmayan tutkuyla dolu gözlerle bana bakarken, elini kese kağıdına yine soktu ve başka bir tatlı seçti.
\“Oley! Ebisu balkabağı melon-pan!\“ (melon-pan, japonların yaptığı şekli kavuna benzeyen tatlı bir ekmektir)
Yeni tatlıyı ağzına iterken, yüzü yine masum, geniş bir gülümsemeyle kaplandı.
\“Ee, o zaman ne? Ne tür bir sorun?\“
\“Şey… buna tam olarak bir \’sorun\’ demezdim… Sadece şey… Bu odada yaşayan Matsuda-kun ile bir şey konuşmam gerekiyor.\“
\“Mafufa efe feğil\“
\“Ee, Pek anlamadım…\“
Kamishiro-kun tatlıyı yuttu. \“Yasuke Matsuda şu an evde değil.\“
\“…Evde değil mi?\“
\“Evet, evde değil.\“
\“Neeeeeeeeee?!\“
Ani çığlığım yurdun boş koridorunda yankılandı.
\“Bu kötü! Kötü, kötü! Bu kadar önemli şeyler olurken neden evde değil?!\“
\“Bağırabilirsin, ama bu onun evde olmasını sağlamaz.\“
Ben panik halindeydim ama Kamishiro-kun sadece sakin biçimde tatlıyı çiğnemeye devam etti.
\“Onun tedirgin halleri 77\’nci sınıftaki arkadaşları arasında çok iyi bilinir. Bir kişinin kapısına bu kadar fazla vurmasını fark etmeme imkanı yok. Ben bile yan odadan, çıkıp neler olduğuna bakmama yetecek kadar duydum.\“
\“A...Ama neden evde değil? Nerede?\“
\“Belki hala laboratuvardadır. Hep gece geç saatlere kadar çalışır.\“
\“Anladım! Laboratuvarında!\“ Döndüm ve koşmaya başladım...
\“Hey, bekle!\“
…Ama Kamishiro-kun beni durdurdu.
\“Oraya gitmeyi planladığını söyleme bana. Unuttun mu? Gecenin bu saatinde, doğu tarafı demir çitlerle ve güvenlik sensörleri ile kapatılıyor. Girebileceğini sanmıyorum.\“
\“Bu… bu olamaz…\“Ne yapacağımı bilmiyordum. \“Bu kötü… Ne yapacağım? Bu tüm hayatımdaki en büyük kriz..!\“
\“O zaman izin ver de yardım edeyim.\“ Kamishiro-kun bana döndü, ağzı tamamen doluydu. \“Senin gibi başı dertte olan, şirin yüzlü bir kadını yalnız bırakamam! Öyleyse, neye bulaştın? Bana hepsini anlat.\“
Neye mi bulaştım? Şey –
\“…Ha?\“
Yani şey –
\“Ee… Neydi?\“
Görünüşe göre ne yapacağımı bilemezken, bunun hangi konuda olduğunu da unutmuşum.
\“Ee… bir saniye bekle.\“ Acele ettim ve defterimi kontrol ettim.
\“Ha ha ha. Gerçekten bir şey saklamana gerek yok. Büyük bir problemin olmasaydı o kapıyı öyle yumruklamazdın. Mangada Kindaichi\’nin bir cesetle karşılaştığında yaptığı şeylerin aynısını yaptın!\“
Bir cesetle karşılaşmak… Kamishiro-kun tam bu sözleri söylerken, defterimde aynı kelimeleri buldum. Bir saniye içinde, ruhum ezildi ve boğuldu, nefes almayı bıraktım.
\“Hey, sorun ne? Yüzün, Kaiki Daisakusen\’in bir bölümünün içindeymişsin gibi beyaz.\“
Tekrar hatırladığım ceset bulma anısından dolayı hala şok içindeydim ve nefes alamadım. Boğulmaktan kurtulmak için kendi kendime bir cümle fısıldadım – Benimle bir alakası yok. Bunu tekrar tekrar söyledim.
\“Benimle bir alakası yok… Benimle bir alakası yok… Benimle bir alakası yok...\“
Benim için onlar sihirli kelimelerdi.
O kelimeleri her fısıldadığımda dünya biraz yavaşlardı. Gerçekten sihirli kelimeler.
\“Bu doğru… benimle alakası yok…\“
Sihirli kelimeleri birkaç kere daha tekrarladıktan sonra, sonunda sakinleşmeyi başardım. Tam da bu olanları tek seferde tamamen unutmak için defterimi kapatmak üzereydim ki, gözlerim orada yazılı olan bir sonraki anıyı keşfetti.
\“Cesetin altında, yerde duran bir Ryouko Otonashi Anı Defteri vardı.\“
Daha önce hiç olmadığı kadar sesli bir çığlık attım.
\“AAAAAAAAAAAAAAH! UNUTTUUUUUUUUUM!\“
O defter, o çamurlu birikintinin içinde! Bunun benimle ilgisi olmadığına kendimi ikna etsem bile, üstünde adım yazılı bir defter bulurlarsa diğerlerini ikna etmek imkansız olur! Beni figüranlarla çevrili bir sahneye itecekler. Beni kim olduğu belirsiz seyircilere ifşa edecekler ve acımasız cezalar verecekler! Bu kötü! Kalp atışlarım yine şiddetlendi.
\“N-N-N-N-N-Ne yapmalıyım?\“
Her şey yıkılıyordu. Ayaklarımdan başlayarak dünyanın kendisi yıkılıyordu. Yıkım tamamlanmadan önce o defter için bir şeyler yapmalıyım!
Bu acele hissiyle teşvik edilmiş halde, tam hızda koşmaya başladım.
\“Hey, abla! Bekle!\“ Bir ses arkamdan beni çağırdı. \“Başın beladaysa lütfen yardım etmeme izin ver!\“
\“Eğer yardım etmek istiyorsan Matsuda-kun geri dönünce, ona beni aramasını söyle! Bay bay!\“ Arkama bakmadan bağırdım. Sonra koşarak koridoru geçtim ve yurdun dışına çıktım.
Soluklanmadan güney bölümü boyunca koştum ve aynı hızla demir çiti tırmandım. Son hızda, hala karanlıkla örtülü olan merkezî alana doğru ilerledim. O kadar hızlı koştum ki nefesimin tükendiğini bile fark etmedim. Sonunda tekrardan çeşmeye ulaştım. Oraya ulaştım ama -
\“……Ha?\“
Önümde uzanan görüntü… rahatsız ediciydi.
Birçok kez etrafa baktım. Evet, bu gerçekten rahatsız ediciydi.
bu bölümün devamı yakında... yorumlarınızı eksik etmeyin!
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.