My Husband Hates Me, But He Lost His Memories - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




8   Önceki Bölüm 

           
9. BÖLÜM
 
‘...Gecenin bu saatinde bu herifin  burada ne işi var?’
 
Tam olarak saat sabahın üçüydü ama etraf hala karanlıktı. Uyuyamadığım için Charlotte’yi uyandırmadan kısa bir yürüyüş için bahçeye çıkmıştım... ama Theodore’yu burada görmeyi beklemiyordum.
 
‘Ne tuhaf...’
 
Anlayamadım.. atmosferden miydi ama tavrı bir tuhaftı. Ve hatırladığım kadarıyla bir süre önce de pek iyi görünmüyordu. Biliyordum, hastaydı? Biraz tereddüt ettim ama sonra yavaşça ve ses çıkarmadan ona yaklaştım.
 
Düşüncelerinde kaybolan Theodore bahçadeki eski bir pagoda ağacının önünde duruyordu.  Boş gözleri çok uzak görünüyordu. düşüncelerine o kadar dalmıştı ki, ona yaklaştığımı bile fark etmedi. Normalde hemen anlardı.
 
“...Keşke.”
 
Theodore boş boş bir şeyler mırıldandı. Sesi o kadar kısıktı ki pek bir şey duyamıyordum  ama sesindeki hüzün barizdi. İlk başta ‘abi’ kelimesini duyduğumu sandım.
 
‘Eğer abisiyse... o zaman valentino ailesinin orjinal varisi olan Camillus Valentino mu?’
 
Onun hakkında bir şeyler duymuştum. Belirsiz anılarımı düşünürken aniden görüş alanıma bir şey girdi.
“...!”
 
Olamaz.
 Ürkmüştüm ama Thedore’ya bakarken aynı yerde dondum kaldım. Yanağında... şeffaf damlalar süzülüyordu.
 
‘...Göz yaşı mı?’
 
Gerçekten ağlıyor muydu?
 
Tamamen beklenmedik manzara karşısında şaşkına dönmüştüm, onu ağlarken göreceğimi bilmiyordum.... abisi, sanırım onun hakkında şöyle böyle söylentler vardı.... ama fazla eşelemek iyi olmazdı. Onun da dediği gibi biz kağıt üzerinde evliydik.
 
Mümkün olduğunca çabuk buradan gitsem daha iyi olacaktı o yüzden geri döndüm  am o anda kazara bir çalıya bastım.
 
“...!”
 
Çatırt.  Kırılan çalının sesi sabahın bu vaktınde iyice yankılandı. Ben geri dönerken hareketsiz olan Theodore duraksadı ve kısa süre sonra benim tarafıma baktı. Gözlerimiz buluştuğu anda bulutlu bakışlarında kaotik bir ışık belirdi.
 
“Ben sadece...”
“...Burada ne yapıyorsun?”
“...”
 
Ben... garip hissettim. Bana yanağında gözyaşları ile kızgın kızgın bakarken tıpkı yaralı bir hayvana benziyordu. Böyle bir görüntü herkeste sempati uyandırırdı.
 
Şaşkınken kalbim çarptı. Theodore bana döğru yürüyordu ama ben olduğum yerde donmuştum. Gözlerimi onun sert ifadesinden alamıyordum.
 
“Burada ne yaptığını sordum.”
“Yürüyüş için çıkmıştım....”
“Sabahın köründe? Yürüyüş yapıyorsun ve beni dikizliyorsun?”
“Dikizlemedim...!”
 
Kolumu tuttu ve beni kendine doğru çekti. Dengemi kaybettiğimden yüzüm onun göğsüne çarptı. Hiç yumuşak değildi, o yüzden burnum ve alnım acıdı. Dudaklarım donmuş bir şekilde başımı kaldırdığımda gözyaşları olan adamı gördüm.
 
...parmak uçlarım titriyordu.bu anlayamadığım bir şeydi –ama hayır biliyordum solgun yanaklarımı silmem gerekiyor gibi hissediyordum. Böyle hissettim ama...
 
“Valentino hanesini araştırmak pek akıllıca olmaz. Kazsan bile bir şey çıkmaz.”
 
“...Öyle değil.”
 
“Yani bu saatte gerçekten de yürüyüşe çıktın? Yalnız ve hizmetçisiz? Buna inanmamı mı istiyorsun?”
“...”
 
Ona evet desem bile bana inanacağını sanmıyorum. Onu ikna etmekten vazgeçip kabaca cevapladım.
 
“Nasıl istersen öyle düşün.”
“Hah...”
 
İnanamayarak gülen Theodore koluyla gelişi güzel bir şekilde yüzünü sildi. Ağladıktan sonra yüzünü böyle silerse acıtmaz mı? Benden şüphelenmesine rağmen benim böyle düşüncelerim vardı.
 
“Beni takip et.”
 
“...!”
 
 
Bileğimi sıkıca tuttu ve beni bir yere sürükledi. Beni zindana atmasından endişelendim ama o tarafa gimiyorduk. Rahatlayarak onu doğru düzgün takip ettim. O öok daha uzundu ve uzun bacakları vardı ve tabi güçlü bir fiziği o yüzden onu takip etmek benim için zordu.
 
Nihayet vardığımız yer benim odandan başka bir yer değildi. odamın kapısında durup bana baktı. Her zamankinden daha hızlı yürümüştüm  o yüzden nefes nefeseydim.
 
Beni görünce dilini cıklattı ve bir şekilde yüzüm kızardı. Başımı iyice eğdim.
 
...Bu çok garipti. Bu evde, ister bayan Seymour ister Everet ismi altındaki diğerleri  olsun başa çıkması en zor olan bu adamdı.   
 
Yalnızca suçluluk duygusundan değil gibiydi.
 
“İçeri gir. Bundan sonra karanlıkta tek başına dolaşmayı aklından bile geçirme.”
“...”
 
Benim için endişelendi... eminim öyle değildir. Benim ortalıkta dolanmamamı istiyordu.
 
Hiçbir şey söylemeden başımı salladım ve kapının kolunu tuttum. Daha fazla konuşursa onu gergin bir şekilde dinlerdim.  Ayrıca onunla daha fazla konuşmak istedim.
 
...Delirdim mi? Onun daha fazla konuşmak mı? Neden bunu isteyeyim? Bu doğru değil.
 
“O zaman iyi geceler.”
 
Böyle diyerek hemen içeri girdim, kapıyı kapattım. Theodore’un tepkisini görmedim.
 
**
 
Hiç uyuyamadım. Theodore’un gözü yaşlı yüzü aklıma gelip durdu. Onun bu yönünü gördüm... iç çektim ve oturdum. Yataktan kalkıp ipi çeker çekmez Charlotte odaya girdi.
 
“Madam beni mi çağırdınız? Önce yemek mi yoksa yüzünüzü mü yıkamak istesiniz?”
 
“Önce yüzümü yıkayacağım. Sadece meyve olan basit bir yemek hazırla.”
 
“Evet anladım. Lütfen bekleyin.”
 
Charlotte bir leğen su getirdi. Yüzümü yıkadıktan sonra biraz portakal ve elma yedim.
 
Normalde az yerdim. Ama Valentino evine geldikten sonra yemek yemek benim için giderek zorlaştı. Belki de bu yüzden Charlotte endişeleniyordu.
 
“Madam lütfen öğle yemeğinde daha fazla yeyin.”
“Yiyeceğim.”
“...”
 
Charlotte döndü ve iç çekti belki de cevabımla ikna olmamıştı. Charlotte’ye karşı mahcup hissettim ama kendimi yemeye zorlayamazdım.  Az yemek sonra hepsini kusmaktan iyidir.
 
“Charlotte benim için tüccarı öğleden önce çağırır mısın? Satın almam gereken bir şey var.”
“Elbette!”
 
Yeni mücevherler istediğime dair yalan söylemiştim bu yalana devam etmem gerekiyordu. Kıyafetlerimi giydim  ve Jenna’dan saçımı yapmasını istedim. Beni her gördüğünde rahatsızlığını dile getiren Laura’nın aksine Jenna dah sakindi ve etkileşim kurmak daha kolaydı –yine de benden nefret ediyor gibiydi.
 
Çünkü Valentino hanesindeki herkes benden nefret ederdi.
 
**
 
“Bakıyorum da berbat bir zevkin var.”
 
“...”
 
Tüccarın suratı asıldı. Şu an ban gösterdiği on yedinci mücevheri reddeiyordum.
 
Aslında.. takı almaya hiç niyetim yoktu. Sadece bir tane alıyormuş gibi yapıyordum. Ancak buraya boşuna gelen tüccara hiç acımadım. Ona çenesini kapatması için fazladan para ödemiştim ama buna rağmen theodore’a her şeyi anlatmıştı.
 
Ne kadar verirsem vereyim zaten bunu sır olarak saklamaya hiç niyeti yokmuş. Biraz aklı olan herkes benim lafta düşes olduğumu bilirdi, bu yüzden bana ihanet etse de sorun olmayacağını düşünmüş olmalı. Doğruydu ama.... birini mahvetmenin birçok yolu var.
 
On yıldan fazla süredir yaşadığın Everett düklüğünde öğrediğim bir şeydi.
 
“Sıradakinin son olduğunu söyledin değil mi? Göster bakalım.”
 
“...Evet Madam.”
Tüccar memnuniyetsizliğini gizlemedi. Sonra takıyı çıkardı ve masaya koydu. Canlı yeşil bir elmanın silüetinde inci ve zeberced uçlu bir kolyeydi.
 
..Gözlerimle aynı renkti. Eminim bana yakışırdı. Gözlerim bilinçsizce uzun süre ona takıldı.
 
“Bu da iyi değil.”
 
Tüccar bunu zaten bekler gibi geri çekildi.
 
“O zaman kolyeyi satın alacağım.”
 
Aniden odanın girişinden gelen soğuk sesi duydum.
 
Bir anlık sessizlikten sonra başımı çevirdim. Theodore elleri göğsünde bağlı  girişte duruyordu.
 
Misafir odasının kapısı olmayan kemerli bir girişi vardı. bu yüzden kapı sesi duyamamıştım ve burada olduğundan haberim yoktu. Öyle olsa bile ses çıkarmadan girmek onun için kolay olurdu.
 
“Ma-Majesteleri Dük Valentino’yu selamlarım.”
 
Tüccar ayağa fırladı ve Theodore’u selamladı. Benim aksime şu an ona karşı çok kibardı. Thedore kabaca tüccara geri çekilmesi için işaret etti ve yanıma yürüdü.
 
“Kolyeyi bırak. Ödemeyi uşaktan alabilirsin.”
“Evet teşekkürler öyleyse ... ben..ben gideyim...”
 
Tüccar Theodore’un karşısında konuşamıyor gibiydi ona büyük bir saygı duyduğu belliydi.
 
...Düşündüm de  tüccar kendisinin de Valentino bölgesinden olduğundan bahsetmiş miydi?
 
Kesinlikle. Bu anlaşılıyor.
 
Theodore Valentino onların sevgili efendileriydi.
 
“Yani, bu kolyeden de hoşlanmamış gibi görünüyorsunuz Bayan Everett.”
“...”
 
Sustum. Theodore kolyeyi iki eliyle aldı ve boynuma tuttu.
 
Hatırladığım kadarıyla bu kolye boynu sıkan bir gerdanlık şeklindeydi.
 
“Beğenmesen bile bunu al. Benden sana bir hediye bayan Everett. Yanlış anlaşılmak istemem. İnsanlar Everett düklüğünün tek kızına iyi bakmadığımı düşünebilir.”
“...”
 
Yanlış anladığı bir şey vardı. ama tek bilmesi gereken benim Dük Everett’in biyolojik kızı olduğumdu. Onlarla, gayri meşru bir çocuk olmam bir yana, kan bağım bile olmadığını öğrenince nasıl bir tepki verecekti?
 
Dahası bir asil olmadığım için beni daha da fazla hor görür müydü...?
 
“Saçlarını bir tarafa topla.”
Theodore bu emri verirken kaşlarını çattı. Kolyeyi bana kendisi takmak istedi ama ensemin arkasını kaplayan saçlar onu rahatsız ediyordu.
 
Yavaşça saçımı bir tarafa topladım. Theodore bana doğru eğildi. İlk nefesi kulağımdan geçmiş gibi hissettim. O anda bilmeden bir süre tereddüt etti.
 
İkimiz durur durmaz gerilim arttı. Saatin saniye ibresinin sesi yüksek sesle yankılanıyor gibiydi. Sonra tenimde takının soğuk hissi vardı.
 
“İşte.”
 
Mırıldandı. Gözleri benimkilerle buluşunca kaşlarını çattı ve başını çevirdi. Kolyeye dokunarak teşekkür ettim.
 
Bir şey demeden Thedore ayrıldı.
 
**
 
Öğleden sonra uşak yanıma geldi ifadesi kötüydü.
 
“Bayan Seymour sizi arıyor Madam.”  
 
 

   

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


8   Önceki Bölüm 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.