Umarsızlık , zayıflık , açıklık , amaçsızlık... Bilmiyordu. Nishin ne için koşuyordu? Neden güneşin ışığıyla sararan buğday tarlasını başından sonuna koşan bir köpek gibiydi? Sadece keyfi istediği için mi buradaydı , yoksa omzundan tutulup gerektiği yere bırakılan bir piyon muydu? Arkasından esen rüzgarın getirdiği atılganlık , yorgunluğunun simgesi terlerini etrafa savuruyordu. Şuan gördükleri kötü bir kabusun arta kalanları mıydı ya da gerçek bir yaşam mücadelesi miydi? Nishin ayırt edemiyordu. Doğruyu ve yanlışı belirleyemiyordu. Yardım edecek birine ihtiyaç duyuyordu. Dışından yükselen ölüm tehditleri içinde küçük birer yardım çığlığına evriliyordu. Dönüp dolaşıp başladığı yere geri döndüğünü hissetti. “Yüce tanrım Kamish , yalvarırım bana yardım et.”
Sahra her saniye kendisinden dahada uzaklaşan çocuğun arkasına bakakaldı. Bacaklarındaki tüm patlayıcı gücü kullanarak koşsa bile Nishin’e yetişemeyeceğini hissetti. Çocuğun haykırdığı “Geberin , hepiniz geberin. Kafanızı patlatıcam. Beyninizi ezeceğim. Dünyanızı başınıza yıkıcam. Burayı sizin cehenneminiz yapacağım.” cümlelerinin aklının bir köşesinde hançer etkisi yarattığını hissetti. Tüm o gelişigüzel kusulan nefretin altında aslında Nishin’in, annesinin ellerinden kaçıp babasına doğru ilk adımlarını atan bir bebek gibi göründüğünü farketti. Doğduklarında sahip oldukları masumluk melankolik hayat amca tarafından çeşitli duygularla zapt ediliyordu. Her insan masum doğardı. Fakat ilerleyen yıllarda insanlar ikiye ayrılırdı. Hayatın kendisine sunduğu karanlık yolda yükselenler ya da o karanlığı yararak aydınlığa ulaşanlar. Sahra, Nishin’in üstündeki vahşetin kızıl tonlarıyla hala bir savaş içinde olduğunu hissetti. Ona yardım edip edemeyeceğini düşündü. Fazla sürmeden kararını verdi. Bu andan itibaren yapacağı tek şey onun hareketlerine saygı duymaktı. Sonuçta bir tanrı değildi. Sırf istediği için onu kurtaramazdı. Diğer herkes gibi önce kendini kurtarmalıydı. “En azından koşarkenki yüzünde büyük bir gülümseme vardı. Eminim tekrar buluştuğumuzda hala yaşıyor olacak.” Arkasını dönüp , tekrardan akan kumlara karşı koşmaya başlamadan önce söylediği son şey bu oldu. Gerçekten inandığı bu muydu? Yoksa sadece kendisini mi kandırdığını bilmiyordu.
Azgın kum dalgasının içinde tehdit saçan bir köpekbalığı gibi kıvrılan Nishin zihninin dalgalandığını hissetti. Sanki zihni yerinde bir kar küresi vardı ve birisi sürekli , durmaksızın onu sağa sola , yukarı aşağıya sallıyordu. Yüzüne yapışan irili ufaklı kum tanelerinin yarattığı rahatsızlık yavaşça yerini hiçliğe bırakıyordu. Nishin vücudunun kontrolünü kaybettiğini hissetti. Damarları genişliyordu. Nabzı, tepeden yuvarlanmaya başladığı ilk anda küçücük olan bir kartopunun yarattığı çığ gibi Nishin’in kalbini bulunduğu yerden sökmeye çalışıyordu. Öyle ki saniyede 4 kere atan kalbi her bir çırpınışta ve pompalanışta Nishin’e büyük acı veriyordu. Bilincindeki bulanıklağa eklenen bu büyük acı Nishin’in istemsizce gözlerini kapatmasına sebep oldu. Göz kapakları yavaşça kapanırken gördüğü ışık akşamüstü batan bir güneşin dağılan son ışınları gibi bir anda yerini karanlığa bıraktı. Nishin bilincini kaybetmeden önce acı içinde fısıldadı. “Ölmek istemiyoru...”
Nishin gözlerini kendi kontrolünde açtı. Az önce çektiği acılar kaybolmuş , nabzı normalde dönmüştü. Ancak ayaklarının altında hissettiği kumun kaybolduğunu hissetti. Etraf olabildiğine karanlıktı. Nishin burada gözleri açık veya kapalı gezmesinin fark etmeyeceğini düşündü. Ayaklarının dokunduğu zemin pürüzsüz ve belirsizdi. Nishin istediği kadar hissetmeye çalışsa da başaramadı. Ayakları altındaki yer Nishin’e güvensizlik veriyordu. Gözlerini bir anlığına kapattı ve etrafı dikkatlice dinleyeme odaklandı. Vücudunun tüm hücrelerini bu iş için seferber etti. Göremediğiniz bir yerde duyabilmeli , duyamadığınız bir yerde koklayabilmeliydiniz. Bir Sidar olarak Nishin atalarının yöntemlerini hep doğru bulmuştu. Bu da onlardan biriydi. Nishin zihninde kendisini bir tür sensöre dönüştürmüştü. Her hangi bir ses dalgasında veya titreşiminde harekete geçen ve o sese tanım koyan bir sensördü bu.
Nishin etrafı kaç dakikadır dinlediğinin farkında değildi. “Yeni filizlenmiş bir ağacın koca çınar olmasını sağlayacak kadar zaman da geçmiş olabilir , sağanak yağmurdaki tek bir yağmur damlasının yeryüzüne ulaşmasına eş zaman da geçmiş olabilir.” diye mırıldandı kendi zihninde. Nishin tam ümidini yitirmek üzereyken karanlığın yaydığı hiçlik dalgalarının arasına karışan yabancı bir frekans hissetti. Ses hışırtılar , çarpmalar ve sürtünmeler içeriyordu. Sanki birisi elindeki kavanozu yavaşça ve gitgide artacak miktarda yere boşaltıyordu. Nishin sese odaklanmışken görüşünün kızıllaşmaya başladığını fark etti. Göz kapaklarının muhafazasından gözlerini kurtardı. Anne korumasından bir anda mahrum kalan bir kuş yavrusu gibi Nishin’in gözleri de eski karanlık ortamın yerini alan kızıllaşmış haline tereddütle yaklaştı. Gözleri ışığın kaynağına kaydı. İçinde yanan binlerce kötü ruhun yakarışlarını etrafa saçan birkaç uzun alev gördü. Yanmaktan kömürleşmiş fakat hala dimdik duran uzun sopaların üstündeki gene aynı kömür rengi kafesin içinde yanan kızıl alevler sanki varoluştan beri buradaydılar. Nishin alevleri saymaya çalıştıkça yeni biri yanıyor tüm sıralamayı dağıtıyordu.
Nishin neden burada olduğunu düşündü. Burasının neresi olduğunu , kayda değer bir şey olup olmadığını sorguladı. “Yakarışlarla yanan birkaç alev, belki de burası kendi cehennemimdir. Sonunda hak ettiğime kavuştum mu? Tüm kabilemin ölmesini sağladım. Vebalimin cezasını çekecek olmalıyım.”
“Hatası olmayan biriyle karşılaştığını düşünüyor musun?” Nishin’in kendi ses tonuna benzeyen aynı zamanda ondan bir o kadar uzak olan bir ses konuşmuştu. Ses cümlesini bitirdikten sonra Nishin’in önünde çift taraflı olarak 100 alev kaynağı belirdi. Karşılıklı dizilen 100 kaynak Nishin’e bir yol gösteriyor gibiydi. Nishin dıştan gelen bir o kadar da içten hissettiği o sese kulak verdi. Ayakları kendisi için açılmış olduğunu düşündüğü yolda ilerlemeye başladı. Nishin ilk 5 kaynak çiftini geçtiğinde tekrar sordu. “Arkadaşına vermek üzere aldığın meyveyi yere düşürmekte hatadır. Onun ölüm sebebi olmakta hatadır. Benim gibilerinin hataların arkasına sığınmaya hakkı yok.” Nishin azarlanan bir çocuk gibi gözlerini ayaklarına dikmişti. Sanki başını yukarı kaldırdığı anda onu bekleyen yüzlerce hatta binlerce , çeşitli boyutlardaki mızrağın kendisine saplanacağını hissetti. Ses duygudan yoksunca yanıtladı. “ Kimsenin bir şeyin arkasına sığınmaya hakkı yoktur. Tüm kabilenin ölmemek için senin arkana sığınması gibi. Uzun yıllar önce birbirinden nefret eden o iki kardeşin kavgasından , evrenin yaratılışından itibaren sonuç değişmedi. Herkes kendini korumak için bir başkasına sığındı. Gezegenler birbirlerine ve yıldızlarına , yıldızlar galaksilerine... İnsan ortaya çıktığı andan itibaren taklit ederek öğrendi. Doğayı , uzayı ve ruhları hepsini taklit ederek şuan bulunduğu yere ulaştı. Geçen onca yıla rağmen taklit yeteneğinden ve sığınma yetisinden vazgeçemedi. Çünkü bu ikisine her zaman muhtaç oldu. Kendilerini korumak için fiziken doğaya ruhense tanrılara inandılar. İnsanlar hep zayıftı. Güçlülerden medet umarak yaşamını sürdürenler peşisıra gelecek ihaneti de kabullenirler. Sen her şeye rağmen onlara ihanet etmedin. Elinden geleni yaptın ve görevini orada sonlandırdın.” Ses konuşurken Nishin çoktan yolun yarısını ardında bırakmıştı. Düşüncelerini dışına yansıttı. Sesin düşüncelerini okumasının zor olmayacağı fikrindeydi. “Ben güçlü biri miydim? Saçmalama! Sence güçlü olsam onları korumam gerekmez miydi? Henüz kendimi bile korumaktan acizim. Ben...” Nishin cümlesini sesi titreyerek tamamlarken yolun sonuna ulaşmıştı ve başını ayaklarından kaldırarak karşısına odakladı. “...öldüm mü?” Ses yanıtladı. “Sen güçlü değilsin. Aslında senin sığındığın kişi yani ben güçlüyüm. Ve henüz ölmene izin vermek için bir sebebim yok. Senin sayende senelerdir hasret kaldığım eğlenceye yeniden kavuştum. Tamamlayamadığım amaçlarıma ulaşacağımı hissediyorum. Bu söylediklerimi yanlış anlama. Seni tamamen koruma sözü vermiyorum. Seni koruyacağım da demiyorum. Sadece seni fikirlerim için kullanacağımdan bahsediyorum. Fakat buna karşı çıkabilecek durumda değilsin. Zayıfsın. İşte her şey bundan ibaret güçlünün zayıfı sömürmesinden zayıfın karşı çıkmamasından , çıkamamasından.” Ses yavaşça kaybolurken son sözcükleri Nishin’in kulaklarına fısıldıyormuş gibi hissettirdi. “Son olarak uzun süredir bu kadar eğlenceli bir etkinlikte bulunmamıştım. Vahşet görmeyeli ve kanın yoğun kokusunu içime çekmeyeli uzun zaman olmuştu. Yaşattığın nostalji için teşekkürler.” Nishin sesin son sözlerinde mânâ bulamadı. Fakat artık soru sorsada cevap alamayacağını hissetti. Üstünden büyük bir baskı kaybolmuştu. Sesle konuşurken yolun sonuna gelmişti. Karşısında içe doğru bükülen bir kaya gördü. Kayanın kenarları sağa ve sola gidildikçe hafifçe bükülüyordu. Kayanın sağa ve sola kıvrılan uçları ortasındaki bir noktaya işaret ediyordu. Nishin yavaşça işaret edilen noktaya yaklaştı. Adımları duvara doğru hızlanırken ilk başta duyduğu dökülme sesinin ilk duruma nazaran arttığını hissetti. Bir yandan da kendi zayıflığını içten içe sorguluyordu. Son adımını da atarak duvara yaklaştı. Duvar yaklaşık 10 metre yüksekliğindeydi. Nishin ortadaki resmi görebilmek için biraz geri çekildi ve görüş açısını ayarladı. İki varlık karşılıklı olarak resmedilmişti. Soldaki ve beyaz boyayla çizilen , elinde sarı ışık topları tutuyor ve gözleri püsküren bir volkanı andırıyordu. Kaşlarını çatmış ve tek kolunu tuttuğu alev topuyla birlikte ileri , karşısındaki adama doğrultmuştu. Sağdaki , mavi ışıltılar saçan karanlık bir boyayla çizilen varlıksa üstüne gelen saldırıyı karşılamak için hazırlanıyormuş gibi duruyordu. Gözleri simsiyahtı. Saldıran tarafın aksine içinde hiçbir ışıltı yoktu. Ellerinin biri göğüs hizasında diğeri bacaklarındaydı. Birbirine zıt köşelerde duran bu ellerin tam ortasındaysa onların oluşturduğu geniş bir karanlık daire vardı. Resmin etrafında Nishin’in anlamadığı ufak tefek simgeler bulunmaktaydı.
Nishin resmin gizemine dalmışken kulağını dolduran ses onu harekete geçirdi. Arkasından devasa miktarda gelen bir şey olduğunu hissetti. Fakat ne harekete geçmesi için zaman vardı ne de arkasını dönmesi için. Nishin arkasını dönene kadar kumlar etrafını sardı. Kumlar hızlıca vücudunun tüm deliklerine hücum etti. Nishin kustuğu kumların yerini yenisi doldururken zihninde az önceki resme yeniden bakış attı. Aniden gizemli sesin ona söylediği o cümleler tüm kum tanelerini yararak Nishin’in aklında tekrar beliriverdi. “Uzun yıllar önce birbirinden nefret eden o iki kardeşin kavgasından , evrenin yaratılışından itibaren...”
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.