Subaru Natsuki, Güneş sisteminin üçüncü gezegeni olan Dünya’da, orta-gelirli Japon bir ailede doğan son derece sıradan bir oğlandı. 17 yıllık hayatını özetleseniz bir önceki cümle onu tanımlamak için yeterli olurdu ve başka bir şey ekleme ihtiyacı duysanız ilave cümle olarak “Derse katılmamaya eğilimli olan devlet lisesi üçüncü sınıf öğrencisiydi. ” demek kâfi gelirdi.
Hayatında bir yol ayrımına dayanmış -üniversite eğitimini sürdürmek ya da doğrudan iş hayatına atılmak gibi- insanlar genellikle öyle ya da böyle bir karara varmaya zorlanır. Bu türden bir karar verme herkesin uğraşmak zorunda olduğu bir şeydir ve hayat dediğimiz şeyin bir parçasıdır ancak Subaru’nun durumunda (buna onun yeteneği diyebilirsiniz) sevmediği şeylerden kaçmada sıradan bir insandan çok daha iyiydi. Mazeretsiz devamsızlıkları birikmiş ve kendisi fark etmeden önce hakikaten kaytarıcı birisi olmuştu, iyi kalpli ebeveynlerin arkasından ağlayacağı türden.
“Ve üstüne üstlük tamamıyla farklı bir dünyaya çağrıldım ve artık lise terkim. Cidden anlamıyorum, burada ne haltlar dönüyor?”
Üzerine kafa yorulmamış bir rüya görüyormuş gibi hissetti fakat yanaklarına çimdik attıktan ya da kafasını duvara vurduktan sonra bile uyanamazdı. Subaru iç çekti. Bulunduğu yerden kopmuştu, her türden meraklı bakışı üstüne çekiyordu ve şimdi ana yolun üzerindeki bir sokakta duvara karşı oturuyordu.
“Göz önüne alınacak olursa gerçekten bir fantastik dünyaya çağrıldım. Medeniyetin hâli olağan duruyor, Orta Çağ benzeri ortam. Şimdiye kadar, mekanik bir şey görmedim ancak yollar oldukça iyi kaplanmış. Ve tabii ki paramın hiçbirini kullanamıyorum.”
Buradaki halk ile iletişim kurup kuramadığı ve malların değerinin neye bağlı olduğu Subaru’nun farklı bir dünyaya çağrılığının farkına varması üzerine derhal kontrol ettiği ilk şeylerdi.
Şükür ki iletişimde bir sorun yaşamamıştı ve ticaretin altın, gümüş ve bakır sikkelerle yapıldığını teyit edebildi.
Onun ilk münasebeti, meyve standında duran bir tüccar, ona karşı o kadar samimi değildi. Subaru’nun durumunu neden bu kadar hızlıca kabul edip anladığına gelince; gerçek şu ki o, anime ve oyunlarla zehirlenmiş bir Japon genciydi ve oyunlar da bununla ilgiliydi. Ve o bunun için çokça minnettardı.
Ergen bir oğlan olarak bunu söylemek abartı olmazdı. Bu türden bir dünyaya çağrılmak, başınıza gelmesinin hayalini kuracağınız türden bir şey olurdu ancak bu bağlamda…
"Benim gibi gevşek bir herif biraz daha imkân olmadan bununla başa çıkamaz, biliyor muydunuz?" Subaru sızlandı.
Eşyaları bir cep telefonu (şarjı bitmek üzere olan), bir cüzdan (ve içinde pek çok film kiralama dükkanı üyelik kartı), mahalle bakkalından aldığı bir paket noodle (tonkotsu soya sosu aromalı), bir paket gevrek cips (mısır çorbası aromalı), en sevdiği gri eşofmanı (yıkanmamış) ve iyice eskimiş spor ayakkabılarından (2 yıllık) ibaretti.
"Bir Excalibur'um bile yok mu? Benden bu kadar. Bunlarla ne yapabilirim ki?"
Pekala, mahalle bakkalından dönerken bir göz kırpmasıyla başka dünyaya ışınlandığınızda umduğunuz birçok şey oluyor.
Subaru çoktan acıkıp sahip olduğu faydalı olabilecek tek şeyin yarısını yemişti —bir paket gevrek cips— sahip olduğu tek yiyecek kaynağını harcadığını fark etmeden. Ancak şu anda bunun hakkında endişelenmek ona fayda vermeyecekti.
Hatta bunun özenle hazırlanmış bir TV programının parçası olarak sahnelenmiş olması ihtimaline umutlarını bağlamak istese de, devasa kertenkele arabaları ve gelip geçen insanların görünüşü bunu daha başlamadan bitirdi.
"Gerçek şu ki kimsenin bunlara aldırış etmemesi, herhalde normal oldukları anlamına geliyor. Bu dev kertenkeleler ve yarı-insanların ikisi de..."
Subaru homurdandı ve garip giyimli, renkli saçlı, gelip geçen insanlara baktı; başka bir dünyaya çağrıldığı gerçeğini sahiden anlamasını sağlayan şeyler yarı-insanlardı.
Subaru pek de uzun bir bakış atmadan kedi ve köpek kulaklı insanları seçebiliyordu ve hatta bazıları kertenkele-adamlar gibi görünüyorlardı. Ancak elbette burada sıradan insanlar da vardı, Subaru'yla aynı.
"Yani yarı-insanların da olduğu bir dünya burası ve muhtemelen beraberinde maceralarla savaşlar... Alışık olduğum hayvanların olup olmadığına gelince... Emin değilim ama diyelim ki şu kertenkele araba şeyi... Görünüşe bakılırsa onlar da hayvanları bizim kullandığımız şekillerde kullanıyorlar."
Her şeyi bir araya getirince, Subaru derin bir nefes verdi ama of çekmedi. Eğer mevzular başka bir dünyaya çağrılmak üzerine kurduğu hayaller gibi gözler önüne serilseydi, modern medeniyet bilgilerini herkese hükmetmek için kullanabilirdi ancak ortada halen hiçbir anlam ifade etmeyen birçok şey vardı.
"Gerçek şu ki, sırada ne yapılacağına dair bir fikrim yok ve yine nasıl ya da neden buraya çağrıldığıma dair hiçbir fikrim yok. Bir aynanın içine adım attığımı ya da gölete düştüğümü hatırlamıyorum ve eğer bunun alışkın olduğum başka dünyaya çağrılma şekli olduğuna inanacaksam beni çağıran güzel kız nerede?"
Ana kadın kahramanın olmayışı bu başka dünyaya çağrılma düzeninin kurgusunda büyük bir eksiklikti. Subaru durumunu ve etrafındakilerin gerçekliğini kesinleştirdiğine göre bu gerçeklikten kaçmasından başka seçeneği kalmamıştı.
"Tahminimce bunu sürdürürsem kendimi evimde odama kilitlemekten farkı olmayacak."
Ailesini aklından geçirdi fakat şu anda gurbet çekerek oturabileceği bir durumda değildi. Mevcut durumu hakkında bir şeyler yapmak zorunda olduğunu düşünerek, tekrar ayağa kalktı ve ana yola döndü ancak... Subaru, adımını atacak olduğu anda az kalsın önünde hareket eden birine çarpacaktı.
"Ah... Bunun için üzgünüm." Subaru kısa bir özür diledi ve geçip gitmeyi denedi ama... "Tutun!" Omzundan yakalanıp tekrar ara yola çekildi. Subaru, kendisini çeken iri yapılı adamı görebilmek için yukarı baktı.
Adamın arkasında iki tane arkadaşı vardı ve üç adam onun ara yoldan ana yola çıkmasını engelleyecek gibi duruyorlardı. Bu adamların hareketleri bu konuda tecrübeli ve alışkın olduklarını gösteriyordu ve Subaru bundan sonra ne olacağı hakkında olumsuz duygulara kapıldı.
"Umm... Siz üç herifin benimle olan planını sorabilir miyim?"
"Görünüşe bakılırsas durumunun farkında değilsin. Pekala, endişelenecek bir şey yok. Üstündeki her şeyi verirsen kimsenin canının yanmasına gerek kalmayacak."
"Yani anlaşma bu mu, hah? Evet, sanırım bu. Ha-ha... Gerçekten saçmaymış."
Adamların bakışları alay ve aşağılama doluydu. Yirmili yaşlarında gibi görünüyorlardı, kişiliklerinin alçaklığı yüzlerine ve kirli görünüşlerine yansımıştı. Yarı-insanlara benzememelerine karşın kesinlikle iyi birileri değillerdi.
Buna alışılmadık bir olay diyemezdiniz. Haydutlarla karşılaşmak, günlük hayatın tehlikelerini göstermenin bir başka yoluydu. Bir başka deyişle...
"Lanet girsin, mecburi bir karşılaşmaya çattım!"
Çevirmen: Divechy
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.