Vahşi dağlarda sakin bir ülke vardı. Fakat yüksek duvarlardan dolayı dışarıdan gözlemlemek mümkün değildi.
Gün ışığından daha sıcak olan yeryüzünün üstündeki, bir süpürge uçarken ılık atmosferi de delip geçiyordu. Süpürgeyi kullanansa sevimli bir kızdı. Siyah bir cübbe ve bir *tricorn (üç kenarı kalkık bir şapka türü) ile sarılı, kül rengi saçlarıysa rüzgarda sallanıyordu. İnsanlar orada olsaydı, merak eden herkes bu nefes kesici güzellikteki kıza kafasını çevirirlerdi.
Evet,bu kız benim.
Şaka yapıyorum.
"...Biraz kaldı."
Bu uzun duvarlar, dağın tıraşlanmasıyla inşa edilmiş gibi görünüyordu. Görüş açınızı hafifçe aşağıya kaydırdığınızda kapıyı görebilirsiniz. Ben de süpürgemin ucunu kapıya doğru çeviriyorum.
Eh, bir ülke için bu dağ sıkıntılı bir yer gibi görünüyor: Bir hata yapmamak ve dikkatsizce girmek için. Ne de olsa, şartlar gerektirmedikçe böyle bir yerde inşa edilmiş bir ülkeye kimse gelmezdi.
Kapıya geldikten sonra süpürgemle aşağı indim. Ülkeye giriş için teftiş yapan kapı görevlisi karşılamaya geldi.
Beni yavaşça tepeden tırnağa kadar inceledikten sonra bakışlarını göğsümdeki broşa çevirdi ve alaycı bir gülümsedi.
"...Ha? Bu kontrol benim bir cadı olup olmadığımı anlamam için yeterli mi?"
Böyle bir soru sordum. Çünkü tüm ziyaretçiler ülkeye girebilmek için bir büyü göstermelidir. Eğer gösteremezlerse ülkeye giremezler.
"Çünkü seni burada uçarken gördüm. Ayrıca, o broş şüphesiz bir cadıya ait. Lütfen devam edin."
İşte bu kadar. Görünüşe göre süpürgenin üzerinde düzgün bir şekilde uçmak ülkeye girmek için en az şarttı. Bunu düşünürken, konumum bu kapıdan açıkça görülebiliyordu. Bu çok utanç verici.
Kapı muhafızına küçük bir selam verdikten sonra, kapıdan geçmek için ilerledim.
İşte Büyücüler ülkesi. Büyücüler, cadı çırakları, cadılar... Kısacası, büyücüler dışında kimsenin girmesine izin vermemek gibi garip bir kuralı olan bir ülke.
Kapıdan geçtikten sonra kafam karıştı. Yan yana dizilmiş iki tabela vardı. Tabelalardan biri süpürgeyi uzatan tamamen gizli bir büyücüydü. Yanında da bir üçgenle çevrili yürüyen bir asker vardı.
Bu tabelalar da neyin nesi?
Yukarıya bakınca cevabımı aldım. Kalabalık tuğla evlerin üzerinde ya da belki güneşin altında sihirbazlar uçuşuyordu.
"Anladım ... anladım."
Sadece sihirbazların girmesine izin veren bir ülkenin özel bir kuralı gibi görünüyor. Etrafta herkes uçuyordu ve yerde sadece bir avuç insan yürüyordu.
İşaretin anlamını anlayarak süpürgemi çıkardım ve yanına oturdum. Yere tekme atarak yavaşça yüzmeye başladım. İşaretin anlamını basit kelimelerle ifade etmek isterseniz: "Havada uçmak da bir onay, değil mi?"
Böylelikle büyücüler ülkesi gerçekten ortaya çıktı.
Büyücülerr, kurumuş bir toprak gibi yayılmış kırmızımsı kahverengi çatıların üzerinde uçuyorlardı.
Süpürgeyi durdurup arkadaşça sohbet edenlerden başlayarak, bavulları süpürgelere bağlayanlardan, şüpheli bir cadıya benzeyen yaşlı bir kadından, hatta hız yarışı yapan havaya fırlayan çocuklar... Eğleniyor gibi görünüyorlar. Gökyüzünde bir hayat...
Oldukça sıcak bir sahne ^_^
Onlara uyarak ülkenin üzerine yükseldim. Dalgın dalgın uçarken, aniden bir çatının üzerine yerleştirilmiş bir tabela gördüm. "Han" görünüyor. Geçtikten sonra, bir sonraki "Manav" kelimesi ortaya çıktı. Onun dışında "Kasap" ve "Mücevher" gibi şeyler vardı. Beklendiği gibi, yalnızca gökyüzündeki yaşam içindiler. Çatıların üzerine bir tabela koymak yaygın bir şey gibi görünüyor.
Yakından bakıldığında, çoğu evin çatısına birer birer gömülü olan insanları tek tek geçirebilecek bir pencere vardı. Ben boş boş bakarken, bir adam aniden içeriden, pencere aralığından dışarı fırladı ve süpürgesine bindi. Kısacası durum böyle.
Ülkenin manzarasının tadını çıkararak yavaş yavaş uçuyordum.
Bir süre sonra farklılık olarak denebilecek bir şey oldu.
"Yoooooooooooooooooo!"
Arkadan bir çığlık.
Süpürgeyi bir elimle tuttum ve uçup gitmesin diye şapkamı aşağıda tutarken geriye baktım. Sonra "Ç-Çok geç" diye düşündüm.
"Aaaahhhhhhhh!"
Biri düz bir çizgide bana doğru uçuyor, bir yandan da çığlıklar atıyor, gözyaşlarını saçıyor ama onu gördüğüm an aramızda sadece bir çatı mesafesi vardı.
"Bundan kurtulmak mümkün mü? Hayır, imkansız."
Her ne kadar içgüdüsel olarak üst bedenimi büksem de çarpışma kaçınılmazdı. "Ugyaa" ve "Uge" gibi hanımlara yakışmayan çığlıklarla o kişi ve ben birbirimize dolandık ve çatıya doğru düştük.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar
*Not: Yorum Yazmadan Önce;
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.