Yukarı Çık




           
Hey! Sakinleş!”
 
Gün yine çığlıklarla başladı.

Diarin, vücudunu itekleyen orospu çocuğu kuduz köpeği zapt etmeye çalışırken ter içinde kaldı.


Tabii ki de, aynı anda ‘deli’ ’, ‘orospu çocuğu’, ve ‘kuduz köpek’ olarak çağrılmak pek de ideal bir çözüm değildi.

 
Bu lakaplardan sadece birine sahip olmak zordur, ama üçüne birden sahip olmak? 


Ne kadar berbat bir durum olduğunu düşünün.


 Ama bu Diarin için, bir iki günlük bir çile değildi.
 

Delilerle uğraşmak alışıldık olmuştu bile.


Diarin kuduz köpeğin titreyen sırtını sıvazlarken kutsal enerji akıttı.

Az kişi, özellikle rahibeler arasında, iri yarı bir adamla başa çıkmaya cüret ederdi. Fakat Diarin ustalıkla ellerini hareket ettirdi.


 İşinin bir kısmı da buydu ve yılların deneyimine sahipti.

“Haa…yok bir şey… burası savaş meydanı değil…”

 
Böyle bir durumda bu kadar sakinlikle konuşmak herkesin sahip olabileceği bir beceri değildi. Kuşkusuz, Diarin özellikle seçilmiş bir rahibeydi, tanrılardan tarafından özenle seçilmiş biri.

 
Kendini manasız iş yükünü üstlenmek için ikna etmişti. Bir mükabere sayılırdı, bu kaçmayı reddetmeydi.*

 
Kuduz köpek en sonunda ağır soluklarla bayıldı, çılgın hali sona erdi.

O gerçekten deliydi, bu sebeple ‘çılgın’ lakabı ona uygundu. Bu kuduz köpek sıklıkla öfkeden deliye dönüyordu.

Ve onu sakinleştirmek Diarin’in rolüydü.

“Şimdi lütfen kenara çekil.”
 

Diarin onun sağ kaldığını onaylama amacıyla  parmağıyla ağır vücudu itti.

 
Hala yaşıyordu ama azıcık daha baskı uygulasaydı kısa bir süre içinde rahmetli olurdu.

“Öf…” 
 

‘Şu an aşırı deli olmayan’ adam inledi ve o anda yere aniden düştü.

 
Bir teşekkür bile etmedi. Diarin derin bir iç çekti ve ayağa kalktı.

Beklenildiği gibi , kuduz köpeğin  kendinden geçmesinin neticesi odayı kaos içerisinde bırakmaktı. Bu karışıklıkla uğraşmak halihazırda yorucu olmuştu.

 
Biri daha temizlemeye gelseydi, o tekrar çılgına dönebilirdi.


Diarin tanıdık parçaları toplamaya başladı. Bir parça aldığı anda, birinin kıyafetlerine asıldığını issetti ve bu kalkmasına ve arkasına dönmesine sebep oldu.

Güya çılgın olmayan istenmemiş köpekimsi gözler** Diarin’e doğru baktı.

“Ne?”

 
“……”

 
Bu kuduz köpek nasıl konuşulacağını bilmiyor gibi görünüyordu. Ya da hareket edileceğini ya da göz kontağı kurmayı.

Bilseydi bile, Diarin anlamazdı. Diarin’in insanların onunla sözlü bir şekilde iletişim kurmasına ihtiyacı vardı.


“Konuş.”


“Senin yanında…”

 
“ ‘Benim yanımda’ ne?”


“Senin yanında kalmak istemek.”


Onu kesin bir şekilde reddetmek istemesine rağmen, o bunun sadece işkenceyi en baştan başlatacağını biliyordu.

Gözleri ona acınası bir görünüm kazandırıyor olabilirdi ama aslında bu bir tür tehditti.

“Öf…”

 
Diarin yerde otururken derince iç çekti. Onun yanında olmasını istemesine karşın, kendisini Diarin’in yanına getiremiyordu.

 
Diarin’in kolunun hizasında dururken, üsteledi, ikircikli*** olduğunu netleştirdi.

Diarin önünde titreyen kuduz köpeğe bakınca derin bir iç çekti. Parçaları toplamaya dönerken, Diarin eski günlerini yad etmeye başladı.

 ***

 “Tanrıların lütfu seninle olsun.”


Baş rahip, Diarin’i nazik bir gülümsemeyle selamladı.

Her zaman nazik bir gülümseme takınmasına rağmen, ağzından çıkan sözler uğursuzdu.

 
Diarin onu zoraki bir gülümsemeyle selamladı.

 “Ben…sorun nedir…”

Sıradan bir rahip olarak, baş rahip ile yüz yüze gelmek muazzam bir görevdi.


Lacleon’da tapınak çok önemli bir kuruluştu.


Yedi tanrının ikamet ettiği merkez tapınak dışında her bölgenin bir tapınağı vardı.


Her tapınağın bir baş rahibi vardı ve her bölgedeki tapınakları denetlemekle sorumlu kıdemli rahipler vardı.


Bu sıkı hiyerarşik sistemde Diarin sıradan bir rahibe olarak özel biri değildi. Basitçe, düşük rütbeli bir üyeydi.


“Biz tanrının takdirini yaymaya başlayalı uzun bir süre oldu değil mi, Diarin?”


“Evet…”

Kaygı süzülerek içeri girdi.****


Neden bu kadar tanıdık davranıyordu? 
 

“Diarin’in çeşitli engelleri aşarak fevkalade biçimde geliştiğini gördüm.”

 
“Evet…”

 
Birtakım boktan görevlere hazırlan! 

Hissettirdiği buydu.

Diarin’in huzursuzluğu daha da arttı.


“Tanrının takdiri güneş gibi ışıldar ama dünyada hep gölgeler vardır. Rahipler olarak bizim görevimiz de bu gölgeleri arayıp bulmak ve dünyayı aydınlatmak değil midir?”

 
“Yani, tam olarak ne yapmam lazım?”

Sadece bir iki günlük bir iş değildi ve  Diarin bıkmıştı. İlk başta reddetti, ağladı ve hatta isyan etti. Yerlerde sürünmeyi bile denedi. Ama daha sonra fark etti ki sessizce boyun etmeyince sonuç daha da kötüydü.

Beni eleştireceksen, doğru düzgün yap. Ve bir şey yapmamı istiyorsan, nerede ve nasıl olduğunu söyle.

Doğru düzgün bir torpili olmadan, zor görevleri üstlenemez ve terfi alamazdı.

Soylu ailelerde, bir çocuk çok çok az kutsal enerjileri olsa da illa ki rahip olması için gönderilirdi. Ama her nasılsa terfi alırlardı.

Uzun zamandır buna tanık olmuş biri olarak, Diarin dünyanın kurallarından yıpranmış deneyimli bir rahibe olmuştu.

“Savaşın akıbetinden dolayı acı çekenlere yardım etmek.”


Lacleon Sorben’le uzun savaşlar yapmıştı. Diarin iki kez savaş meydanînda görevlendirilmişti.

 
Savaş sadece savaşçıları gerektirmiyordu; rahip ve doktorlara da ihtiyaç vardı. Ve savaş meydanında bir rahibe, özünde iki kişinin işini yapıyordu; hem psikolojik istikrar sağlayabilen hem de tıbbi becerilere sahip biriydi. 

Diğer bir deyişle, bu iki kişinin yapacağı bir işi yapmaktı ve bu süreçte neredeyse ölmekti.

Diarin rahibi dikkatle dinledi.

 
“Bu sefer, savaş sonrası oluşan travmayı tedavi etmekle ilgili.”

 
Lakayıt***** bir dinleyici bile bunun çetin bir iş olduğunu anlayabilirdi.
 

Sadece savaş meydanındaki kişiler, savaşın bir insanın ruhunu nasıl tükettiğini bilirdi.


“O insanlar herkesten çok kutsal bakıma ihtiyaç duyuyor.”
 
“O bakımı alan ben olmalıyım gibi hissediyorum.”
 
Parasal terapi ve terfi terapisi. Rahipler prensiplerine göre kişisel kazanç elde edemezlerdi. Tapınağın geliri herkese aitti.
 
Diarin kendini tamamen işine verseydi bile bir kazancı olmazdı. Tapınakta büyümenin bir parçası olarak bunu kabul etmişti. Açlıktan ölmemek veya donarak ölmemek onu tatmin ediyordu.

Ama savaş meydanında birkaç kez ölümden dönünce bakış açısı değişti.


“Susuzluktan ölen birine bir yudum su teklif etmeyi bir merhamet davranışı olarak düşünmez misin?”


“Peki ya ölürsem?”


“Tanrıların kolları arasında sonsuz huzura kavuşursun.”


 “Son kez böyle sözlerden etkilenmiştim.”


Ah, tanrıların beni kurtarması için çok çalışmalıyım! 

 
Genç ve toyken böyle düşünürdü ve görevlerine kalbini ve ruhunu akıtarak çok çalışırdı.

 
Şimdi gerçek anlamını kavramıştı. Bu, tek bir hataya bile yer yok demekti.

 
“Ya o kadar zorsa ki ölecek gibi hissediyorsam?”

 
Diarin daha gerçekçi ve somut bir ödül diledi.


İki partinin de sarsılmaz bakışları buluştu. Baş rahip sebepsizce oraya oturmamıştı******. Baskı ve uzlaşmayı nasıl ayırt edeceğini biliyordu.


“Üstün yeteneklerini gözlemledim Diarin ve merkezi otorite tarafından  yeteneklerinin ve içtenliğinin fark edilmemesi üzücü.”


Diarin küçük bir şaşkınlık ifadesi gösterdi.

Tuzak kurulmuştu.

Başarıyla bu görevi tamamlarsan, merkezi otorite ve hatta yedi tanrı kesinlikle senin yeteneklerini tanıyacak, Diarin.”


Diğer bir ifadeyle “Seni terfi edeceğiz.”. İstenilen cevap gelmişti. Ancak bundan sonra Diarin, tevazu ile görevini kabul etti.


“Tanrılar her nereyi arzuluyorsa, rahibin amacının bulunduğu yer orasıdır.”


“Rahibe Diarin’den daha azı beklenemezdi”

 
Birbirini anlayan ikili, içten gülümsemelerine geri döndü.

 
“Peki, ne zaman başlayacağım ve kime yardım edeceğim?”


“Ne kadar erken başlarsan o kadar iyi. Bir kişiye yardım etmekle görevlendirileceksin.”

 
Tekrardan, huzursuzluk duygusu çöktü.

 
Sadece bir kişi? 


Durun bir dakika, bu onun beklediği şey değildi. Düşündüğü şey terhis edilmiş askerler için bir hastanede çalışmaktı.

Hedefler azaldıkça, tehlikeler artar.

“Bu sefer, son çatışmadan bir savaş kahramanı, sekizinci taburun bir üyesi.”

“……”
 

Diarin acı bir gülümseyle karşılık verdi.

 

“Haha, ha. Savaş meydanındaki o deli piçler mi?”

 

“Piçler değil, sadece bir piç.”


“……” 

Baş rahip bile piç olduklarını inkar etmemişti.

 .
Lacreon ordusunun sekizinci taburu.****


Genellikle savaş meydanının kuduz köpekleri olarak bilinirler.


Kim olduklarını sorarsanız, onlar kaybetmenin eşiğinde olan Lacleon’a zaferi getiren küçük, elit gruplar.


Askeri gizlilikten dolayı nasıl toplandıkları veya eğitim gördükleri hakkında hiçbir şey bilinmiyordu.


Sekizinci tabur olarak varoluşları sadece cephedekiler tarafından biliniyordu.

Diarin savaş meydanından geçerken onları birkaç kez görmüştü, zırh giymişlerdi ve gözleri parıldıyordu.

Müttefiklerini tanımayıp onlara bile saldırmışlardı.

Bu yüzden, “kuduz köpek” lakabı onlara yapıştı.


“...Öf, neden onlar?”


O deli piçleri idare etmek için gereken özgüveni bırak, tanrının takdirine hizmet eden bir rahibe olmak için gereken özgüvene bile sahip değildi.

*ÇN: Mükabere: Kendi sözünün haksızlığını ve karşısındakinin doğruluğunu bildiği hâlde kabul etmemek ve nizâ çıkarmak, kavga etmek.

**ÇN: Saf veya basit bir masumiyet, saflık gösteren bir yüz ifadesi.

***ÇN: Kuşkucu, kararsız. 

****ÇN: “Birden kaygılandı.”

*****ÇN: İlgisiz.

******ÇN: “Boşu boşuna o pozisyonda değildi, o pozisyonu hak eden niteliklere sahipti.”


Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.






DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.