Yukarı Çık




           
Kılıç derine inerek sert ete saplandı.Rakip, gözyaşları ve dere gibi kan döküldükçe daha fazla ses çıkarmadı.Mamafih, tekrar havaya kaldırılan kılıç, karanlıkta ışıl ışıl parladı.

“Bu an için çok, çok uzun zaman bekledim.”

“Nefesi duran adamın önünde eğilirken gülüyor muydum ağlıyor muydum  bilemiyordum.”

“Duygularım yavaş yavaş yok mu oluyordu?”

Diyeceği bir şey kalmamıştı.

“Hala korumam gereken bir itibarım var.”

Örümcek ağına benzeyen bir karmakarışıklık hissi geri gelirken hafifçe gözlerimi açtım.

Adamın vücut sıcaklığının düşmeye başladığı belliydi.

Nefesi tutup dikkatlice dinlemiş olsa da, yaşayan bir insanın kalp atışını duyamıyordu.

“Buna inanamadım, bu yüzden birkaç defa daha kontrol ettim, ama hiçbir şey değişmedi.”

“O gerçekten ölmüştü.” 

Aklımda yankılanan gerçek sonunda kazındığında, ağzımdan hiçbir şey çıkmadı. Karışık hislerle solgundum. Rahatlamış mıydım, hor mu görmüştüm, suçlu mu hissediyordum bilmiyordum. Kasvetli dünyanın parçalandığını izledikçe elimin arkasıyla ıslak gözlerimi ovaladım. Gözyaşlarının sızacağını düşünmüştüm ama garip bir şekilde ellerimin arkası kuruydu, kan izleri vardı.

“Senin ölümünün sebebi benim.” diye mırıldandı, daha önce hiç dokunmadığı adamın yanaklarına dokundu ve aşağıdan gelen bir ışık huzmesi belirdi.

O anda atabileceği eski 2G telefonda tek bir numara bile bulunmuyordu. İşlerini bitirdikleri anda ondan kurtulmaları normaldi.

“……”

“O benim gibiydi.”

Hiçbir şey kaydedilmemişti, bir arama olduğunda hiçbir anlamlı numara görünmüyordu.

O yüzden ona hiç bakmadan ayağını hareket ettirdi. Bir cup sesi geldi ve yatağın altına sıkıştırılmış şey kullanılamaz haldeydi. Nasıl bir yüz ifadesine sahip olduğunu bilmeyerek tereddüte düştü, adamın yüzüne tükürdü ve arkasına döndü. Çünkü onun gösterebileceği en büyük hakaret buydu.

Kanı ve parmak izleriyle dolu kılıcı bırakarak o iğrenç yerden ayrıldı. Sabah havası hala serindi, kirli sokakların yukarlarındaki tiksindirici gürültü…sabahın aksine sessiz bir kasaba biri tarafından öldürülmüş gibiydi.

Dar ayakkabılar bir süreliğine kırmızı bir iz bırakmıştı.

Bu saatte yürüyen insanların her zamanki gibi bir yüz ifadesi yoktu.

Tüm adamlar aynı ırkta diye mi sokakta gezinen kana bulanmış bir adamı görmüyorlarmış gibi davranıyorlardı?

“Bununla ilgili daha fazla kafa yormak istemiyorum.”

Tükenmişliğe benzer bir his ile tüm gücü parmak uçlarına damladı. Geçmişe baktıkça bir masalı andırır bir şekilde  arkada izler bırakmış gibi görünüyordu.

Dar, berbat kokulu patikayı geçince kavşağı göreceksin.

Geçen sene sönen sokak ışıkları hala tamir edilmemişti.

Uzun zamandır gitmediği bir yer olmasına rağmen yürüyüş hızında hiçbir tereddüt belirtisi yoktu. 

İnsan kontrolündeki bir binayı görünce karanlık bir köşede saklanmak normaldi.

“Biraz daha yürüdüm, tanıdık bir yere ulaştım ve en sonunda sessizce yüksek duvara tırmandım.”

Sessizce vardığında girişe yaklaştı ve boynunun etrafını aradı.

Boynunun çevresindeki zinciri çektiğinde, bir tişörtün içinde saklanmış bir anahtar ortaya çıktı. Gümüş beyaz parlak yüzeye bakarken kapıyı açmak oldukça garipti.

Kapı topuzunu çekti ve hiçbir söz etmeden içeri girdi. Bir parça bile mobilya bulunmayan ve tek bir ışık demeti bile girmeyen iç kısım dışarıdaki karanlıktan daha kasvetli görünüyordu.

Ama ışıkları açmadı.

Oturma odasını geçerken en içteki kapının önünde durdu, yavaşça kapıyı açtı ve yağ kokusu burnuna geldi.

Bir şey yanlıştı, tuhaf bir fikir olduğunu düşünerek içeri girdi. Masadaki boyaya hafifçe dokundu. Tozlu ve pürüzlüydü fakat her şey sükunet içinde gözüküyordu.

Suya batırılmış sünger gibi düşen vücuduna zor dayanarak kötü planlanmış stüdyoya baktı.

Yüksek kaliteli yontulmamış odundan yapılan şövalye, kuru bir palet, boş tuval ve tutkallı alçı ile boyanmamış bir odun resim tahtası aracılığıyla tuval bıçağını* buldum.

“Kullandığım tuval bıçağı epeyce keskindi. Materyal kötü olmasına rağmen güzel bükülüyordu ve bu yeterliydi.”

“Yakındaki bir koltuğa otur ve onu yavaşça tut.”

“Kaldırdığım elimle ilgili hiçbir pişmanlığım yok. Nefes al, gözlerini kapat ve sadece bunu yap.”

“Sadece bıçak ağzını al ve içine sok.”

“Ah.”

Tereddütsüzce kendi boynunu bıçakladı ve penceredeki uzak manzaraya hayal meyal baktı.

Özlem sesi bir yerden geliyordu. 

Et yayıldıkça akan vücut sıvısı hızlıca kişinin işlediği günahları ölçüyordu.

“Onları unutmamaya söz verdim çünkü çok fazlalardı.”

“Sonra hayatın zor olduğu dank etti.”

Biri kırmızı gözlerini kapatmadan bu tarafa bakıyormuşcasına nefes almak zordu.

Üzgünüm, bugün özür dilemediğimi fark ettim o yüzden dudaklarımı hareket ettirdim ama sadece bir çığlık sesi ortaya çıktı.

Her nefes aldığında oksijen kaybediyor ve çöküyordu.

En sonunda, ceplerini karıştırdı ama zayıflayan vücutu işlevini düzgün yerine getiremiyordu. Birkaç beyhude denemeden sonra, aşağıya baktı ve hiçbir şey göremedi. Ama yine de iyiydi.

"Göremesem de, yine de her şeyi hatırlayacağım.” 

"Günahlarımı telafi etmemin tek yolu bu.”

Adam yıpranmış, karmakarışık sona karşı kısa süreliğine gülümsedi. Gömülmüş anılarını çağrıştırıyordu, manzara sonsuzdu.

Bununla birlikte tutuk gözleri bir perde gibi kapandı, bundan hiçbir zaman pişman olmayacağını belirtir bir şekilde. 


*ÇN: Tuval bıçağı (Canvas knife) Bir sapa yerleştirilen değişken esnekliğe sahip renkleri karıştırmak veya karıştırılan renkleri tuvala aktarmak için kullanılan ince bıçak ağzıdır. 






Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.






DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.