PART 1: Mutlu Bir Aile PART 2: Toksik Sporcu Aile PART 3: Oyunlar PART 4: Karasu’nun Yaşam Şekli __________
Part 1: Mutlu Bir Aile
Mavi gökyüzünün altında, pazar günü bir park aileler ile dolup taşıyordu.
“Hadi bakalım, Yo!”
Bronz tenli bir baba küçük oğluna top atıyordu. Küçük çocuk yuvarlanan topa doğru koştu.
“Vuruyorum!”
Vurduğu top geniş bir kavis çizdi.
“Aferin, başardın~!”
Annesi onu alkışlıyordu ve çocuk da mutlu gözüküyor, kıkırdıyordu.
“İşte benim oğlum! Geleceğin profesyonel futbolcusu!”
“Gerçekten, atletizm Yeteneğini bizden almış~”
Çocuk ebeveynlerine bağırarak “Anne!Baba!” diye koştu.
“Çok da hızlı~! Tam bir deha değil mi?”
“İnanılmazsın, Yo-chan!”
Ailesinin sevecen yorumları iç ısıtıcıydı, her yerde bulanabilecek herhangi mutlu bir aile. Ama eğer yakından incelerseniz hafif bir tutarsızlık fark edebilirsiniz. Parkta o kadar oyun aleti varken bu aile sadece topla oynuyordu.
“Pekala, iyi iş, Yo! Güzel tekmeydi!”
“Gerçekten, O tam bir yetenek demeti! Yo-chan Japonya’nın en iyisi, hayır dünyanın en iyisi!”
Diğer çocuklarla oynamasına izin vermeden çocuğu sadece topa vurdurtuyorlardı.
Ebelemece, kaydırak, kum havuzu, Hiçbir hey yapmasına izin vermiyorlardı. Ama Hiori Yo’nun hit şikayeti yoktu, çünkü ne zaman topu tekmelese ailesi gülüyordu.
O mutludu ve ailesinin de daha çok gülmesini istiyordu,
Çocuk Hiori’nin o gülüşlerin ailesinin sevgisi olduğuna dair hiçbir Şüphesi yoktu. __________
Part 2: Toksik Sporcu Aile
Hiori Yo büyük beklentilerle doğmuştu. Babası Ginji Japonyada gümüş madalya Alan bir Judocuydu. Annesi Junko ise Yüksek atlamada Japonya ikincisiydi. En tepeye yerleşmeyi başaramayan bu ikili, tanıştı ve taşıdıkları dilek uğruna evlendiler.
“Çocuğumuzun bir numara, en tepedeki sporcu Olmasını istiyoruz.”
Yo başından beri büyük beklentiler sırtlıyordu. Neyseki ya da Ne yazık ki ailesinin atletik genlerini aldı ve uygun bir vücudu oldu. Dört yaşına kadar çoktan göze çarpan atletik beceriler göstermeye başlamıştı. koşu olsun yüksekten atlama olsun yaptığı her şeyde en iyiydi. Bu yeteneği hangi sporda Kullanmalıydı? Beyzbol, basketbol, voleybol, atletizm, ragbi, golf… O kadar sporun içinde ailesi Hiori için futbolu seçmişti. Bunun sebebi futbolun dünya çapı bir bilinilirliği olmasıydı.
Onun dünyadaki en iyi forvet olmasını istemişlerdi. Bu onların Hiori’ye emanet ettiği rüyaydı. Hüsrana uğrayan sporcular olarak çocuklarıyla her şeye yeniden başlayarak pişmanlıklarını temizlemek istiyorlardı. Özel eğitimi doğduğundan itibaren başlamıştı ve o her şeyin farkına varana kadar hayatı çoktan futbolun etrafında şekillenmişti bu artık standarttı. Ama Hiori’nin hiçbir şikayeti yoktu. Gol attığı zaman ailesi onu övüyordu. Mutluydu, onun için tek önemli olan buydu.
___
İlkokula başladığı zaman Hiori’nin hayatı giderek daha fazla futbolla birleşmişti. Okuldan sonra antrenman için hemen, profesyonel futbol klübü olan “Bambi Osaka”’nın futbol okuluna giderdi. Okul olmadığı günler, dışarıda maç oynardı. Evde ailesi sürekli futbol hakkında konuşurdu. Televizyonda hep futbol maçları açık olurdu.
Okuldan sonra birgün:
“Hadi parka gidelim!”
“Hadi hırsız polis oynayalım!”
“Yaşasın!”
Sınıf arkadaşları evlerine gitmek için çantalarını tıkırdata tıkırdata birlikte çıktı. Sırtlarını izlerken Hiori düşündü:
(İmrendim…)
Bundan sonra futbol okuluna gidecekti, ama diğerleri gitmeyecekti. Okuldan sonra, arkadaşlarıyla parkta toplanıp oynayacaklardı.
(…Ben de, keşke onlarla gidebilsem.)
İlk kez ailesine bu konudan bahsettiğindeyse:
“Futbola birgün ara verip arkadaşlarımla oynayabilir miyim?”
Bunu der demez, ailesinin yüzlerindeki gülüş soldu. Annesi çok şaşırmış Görünüyordu e sonra Hayatında gördüğü en korkunç ifadeyi takındı.
“......!”
Annesi ne dedi hatırlamıyordu. Tek hatırladığı çok fena azarlandığıydı. Ondan sonra sıkıca kucaklandı.
“Hiori, sen bir futbolcu olmak için doğdun.”
“Diğer çocuklarla ne zaman istersen oynayabilirsin.”
“Ama eğer şu andan itibaren doğru düzgün futbol oynamazsan, asla en iyi olamazsın.”
Annesi umutsuzdu. Babası onun arkasında hüzünlü bir şekilde Hiori’ye bakıyordu.
“Lütfen Yo, bize güven ve futbol oyna.”
Hiori çok kötü bir şey yaptığını hissetti.
(……Ne yapmalıyım? Kötü bir şey söyledim. Özür dilerim.)
Hava sanki iğnelerle dolu bir odaya kapatılmışçasına boğuktu. Hareket Ettiği an canı yanacakmış gibi hissediyordu, Hiori’nin yapabildiği tek şey kafasını sallamaktı.
Birkaç gün sonra. Uyandığında yatağının yanında bir video oyunu buldu, sanki Zamanı geçmiş bir yılbaşı hediyesiydi. Son modeldi ve popüler bir oyunun yazılımı içine çoktan yüklenmişti.
“Arkadaşların oynamaya zamanın olmayacak ama bu işini görür.”
Babası gülümsedi ve Hiori’nin başını okşadı.
“Ne güzel, Yochan!" Annesi iyi bir moddaydı, sanki ona hiç kızmamış gibi.
(…İyi…Hala seviliyorum.)
Rahatladığını hissetti. Video oyunları eğlenceliydi. Futbolu Engellemediği sürece ailesi ona İstediği oyun kolunu ya da oyunu alıyordu. Hiori oyunları sevmeye başlamıştı. ___
Hiori büyüdükçe uzadı ve futbolu dokuz yaşına kadar futbolu çok gelişti. Daha üst bir takımda oynayabilecek kadar iyi olduğu kararlaştırıldı. Ama ailesi önceki kadar memnun değildi.
“Sıkı çalış, Yo! Daha yükseği hedefle!” Babası onu teşvik ediyordu.
“Dünya’nın en iyisi olacaksın, değil mi? Sadece bölgesel bir yıldız olarak kalamazsın!” Annesi ona daha çok tavsiye vermeye ve övmeye başladı.
Yaşıtları arasında one çıkıyordu ama bu açıkça yeterli değildi.
Hiori’nin ailesi gibi sporda başarı elde etmeyi takıntı yapmış ve çocuğunu bıktırma derecesine getiren ailelere “Toksik sporcu Aile” deniyor. Bu ikisi tipik bir örneği. İkisi de eğer daha sıkı çalışsalardı ve daha iyi bir ortamda bulunsalardı bir numara olabileceklerini düşünüyorlardı. O Yüzden Hiori’yi daha sıkı çalıştırmaya karar verdiler. Ona tam destek vereceklerdi. Aştıkları o kadar zorluğun ardından, bu sefer çalışmaları meyvesini verecekti! …Hiçbir şüphe duymadan, buna inandılar. Sonucundaysa Hioriye karşı olan beklentileri ve sabırsızlıkları büyüdü. Özel eğitimi hızlandı ve Hiori hafiften endişelenmeye başladı.
“Yochan! Bugünün proteini! Sonradan biraz yengeç yersin.”
“Antemandan sonra taktik çalışalım! Futbol gündemlerini anlaman lazım!”
(Futbol oynamak isteyip istemediğim hakkında his düşünmemiştim. Neden futbol oynuyorum? Eğer annem ve babam mutlu değilse… oynamanın bir anlamı var mı?)
Ne yersen ye, eğer yemeye zorlanırsan iştahını kaybedersin. Aynısı motivasyon için de geçerli; motivasyonunu kendin seçmen önemli. Futbol onun seçtiği bir hey değildi. O Yüzden neden tam hayatını buna adıyordu ki? Bu sorunun cevabı ona olabilecek en Kötü şekilde gösterildi.
___ Bir gece Hiori kavga eden ebeveynlerinin sesiyle kalktı. Odasından çıkıp salona bir göz attı.
“Eğer buna devam edersen bir profesyonel olamayacak! Ne yapacaksın?”
“Kes şunu! Niye seninle evlendim sanıyorsun?” Annesi Sertçe çıkıştı.
“Bunu benim söylemem lazım, aptal! Eğer Hiori yarım yamalak bir sporcu olursa hayatımız mahvolur!”
“Sen Söylemeden de bunu anlayabiliyorum, salak! Hayallerimizi o çocuğa verdik…”
“Eğer Yo dünya birincisi olmazsa boşanıyoruz!”
İkisi de Hiori’nin daha once görmediği şeytan gibi yüzlere sahipti.
“Boşanma…?”
Korkarak, reflex olarak geriledi, Boşanma. Boşanma. Geri çekilirken farketmeden merdiven eşiğine gelmişti ve ayağı kaydı.
“Ah”
Hiori taklalar atarak merdivenden düştü. Yüksek sesli patırtıyla irkilen ebeveynleri solandan koşarak geldi ve Hioriyi merdivenlerin sonunda Uzanırken gördüler.
“Yochan!”
“Yo!”
Ebeveynleri panikle Koşturdu. Baton vücudu acıyordu. Ama merdivenden düşmekten daha çok Hiori’nin canını onların şeytanımsı suratları ve “boşanma” kelimesi yakmıştı.
“O sadece bir şakaydı, sadece küçük bir kavga. Üzgünüm seni şaşırttık.” Tek duymak İstediği anne ve babasının yüzlerinde bir gülümsemeyle bu sözlerdi,ama kelimeleri onlara ulaşmıyordu. Hicri’nin yüzüne bile bakmıyorlardı.
“Hey… iyi misin?” Babasının beti benzi atmıştı.
“Olamaz… kırılmış mı!” Annesinin gözleri dolmuştu.
Hiori’nin bacağı kanıyordu. Düştüğü sıra bir çıkıntı tarafından kesilmişti.
“Sadece burktun mu? Bacağın önemli! Cevap ver bana, Yo?”
“Ama her ihtimale karşı Ambulansı arıyoruz… Buna İnanamıyorum…!”
Babası Hiori’yi kollarına aldı ve annesi telefonundan 119’u aradı.
(Ah… Bu insanlar… Bana bakmıyorlar)
Hiori’nin bacağı hakkında endişeleniyorlardı, Hiori hakkında değil. Çünkü eğer bacağı sakatlansaydı, futbol oynayamazdı. Ailesini böyle izlerken Hiori acımasızca acı gerçeği anladı.
(Bu insanlar sadece benim sahip olduğum ”özelikleri” seviyorlar, beni değil…)
Önceki nazik sözleri hatırladı. Gol attığı zaman seviniyorlardı. Ona çok destek oldular. Bunların Hiçbiri onun İçin değildi, onun yeteneği içindi. Onların egolarının sonucu olarak doğdu, sadece hayallerini gerçekleştirmek amaçlı bir araç. O zaman ne oluyordu?
Babasının kollarında, Hiori’nin kalbi mahvoldu. __________
Part 3: Games.
Yine de, Yo futbolu bırakmadı. Bunun yerine öncesinden daha sıkı çabaladı, ve ortaokula geçtiğinde okumaya hevesli bir şekilde devam etti. Oyunlara en az futbola olduğu kadar haşır neşirdi. Futbol oynamadığı zamanlarda tam zamanını oyun oynayarak geçirirdi. Arkadaşlarıyla oynamaz ve dışarı çıkmazdı, sadece odasında kalırdı. Zamanının çoğununda silahlı oyunlar oynardı. Amansızca zombileri ve teröristleri öldürürdü.
Oyunlar ona kontrol ettiği karakterin kuşbakışı görünüşünü verirdi. Rahattı, çünkü ne olursa olsun tam hasarı karakter alıyordu. Bir Tanrı’nın bakış açısına sahipsin ve seni asla incitemezler. Bu onu avutuyordu, o yüzden kendini gerçek hayatta bir oyun karakteriymiş gibi düşünmeye karar verdi.
(Şu an sevilmesem bile…)
(Futbol oynamaya devam ettiğim sürece ailem dağılmaz… Ve belki günün birinde bir numaralı forvet olursam, neden doğduğumu anlarım…)
(…Bu benim karakter ayarım.)
Benliğini buna inandırarak kendisini korudu.
(Ben alın yazısı, sırtında ailesinin beklentileriyle futbolda en iyisi olması gereken karakter, Hiori Yo…)
Üstünde, sanki Tanrı bakış açısıyla ona bakan başka biri var gibiydi. Hayatım tam bir oyun. Bu şekilde yaşamak Hiori’ye destek oldu. Ancak kendini kişiliğinden uzaklaştırdıkça kendisini daha az ifade edebilir hale geldi. Daha Az sinirlenip daha az gülüyordu. Ağlamayı bir yana, çocuksu yaşama sevinci bile gitmişti. Gözlerinde ışık yoktu, her zaman ifadesizdi.
“İyi iş, Yo! Çek şutu!”
“Devam devam! İşte dünyanın en iyi forveti!”
Ebeveynleri onu basit bir şekilde onu desteklemeye devam etti. Bir lise öğrencisi olarak Bambi Osaka Gençlik Klübüne alındı. Bambi Osaka uzun geçmişi olan Japon Milli takımına oyuncu sağlamış ve hala buna devam eden prestijli bir klüptü. Ve O da bu klübün gençlik takımı için seçilmişti. Ebeveynleri mutluydu.
“Pekala! Böyle devam!”
“İnanılmaz, Yochan! Sen en iyisin!”
Öyle heyecanlıydılar ki sanki kendileri seçilmişlerdi. Hep böyleydi, bu tarz şeyler için çok mutlu olurlardı. Ama öğretmenleri onu dersleri icing övdüğü zaman ya da okuldaki spor festivallerinde ödül aldığı zaman umursamazlardı. Sonunda yine anladığı tek şey ailesinin sadece futbol oynaması ile ilgilendiğiydi. Gençlik takımındaysa koçların antremanlar ve imkanlar daha gelişmişti. Takım arkadaşları o kadar iyiydi ki onlara ayak uydurması zordu. Ama ne kadar zorlanırsa zorlansın asla şikayet etmiyor ya da futbolu bırakacağını söylemiyordu. Sadece sessizce çalışıyordu.
(Çünkü bu oyun böyle oynanırdı.)
Kalbinin bir yerlerinde yıldığını hissederek Hiori futbol oynamaya devam etti.
___
Antreman sonrası akşam. Güneş dağların arkasından batmak üzere, gökyüzü kırmızı ve gölgeler uzunca yerde geriliyor.
“Hiori Yo, göze çarpıyorsun.”
Onunla konuşan kişi, Bambi Osaka’da kendisinden bir yıl büyük olan üstü Karasu Tabitoydu. Keskin gözleri ruhunun içine bakıyormuş gibiydi ve buna uygun gözünün altındaki ben ise göz alıcıydı.
“Tam bir dehasın, Hiori. İnanılmaz bir fiziksel yetenekle doğdun ve bilenmiş bir top kontrolün var. Futbol zekan da öne çıkıyor. Sol bacağının ne kadar erotik olduğundan bahsetmeye bile gerek yok.”
“Erotik…?”
Bu ciddi anlamda bir övgü sayılır mıydı?
“Ama eninde sonunda, gol atmak icing tutkun wok sıradan. Aklınla kalbin bir değil gibi… Futbolu sevmiyorsun, değil mi?”
Şaşırmıştı. Ona bile bir şey ilk defa söylenmişti, ve doğruydu. Her gün bu sporu yapıyordu, Yo futbolu sevmiyordu.
“…Evet. İnanılmazsın, Karasu-kun. Sanırım bazı insanlar için bu fazlasıyla açık.”
“Yani, ben bir gözlemciyim. Eğer bu durumda kalmaya devam edersen benim karşımda bir şansın olmaz.”
……Doğru. Gözlemci. Kendisini gözlemledi. Ebeveynleri hep onun boyunu, kas gücünü, 50 metre koşu süresini ve gol başarı yüzdesini gözlemlerdi. Ama hiçbir zaman mentality gözlemlememişlerdi. Kalbindeki engel kalktı ve sözler ağzından döküldü.
“…Senden bir şeyler beklenilmesini sever misin, Karasu-kun?”
“Ha?”
Karasu’nun gözleri bu beklenmedik soruyla büyüdü.
“Ben hep beklentilerle büyüdüm… belki de… bu yüzden… futboldan nefret ediyorumdur…”
(Neden bunları diyorum?)
Yarım yamalak düşünmüştü ama bir kez kelimelere döktüğü zaman duramamıştı.
“Sıkıcı.”
Karasu’nun gözleri yine keskinleşmişti.
“He?”
“Başka insanların senin hakkında ne düşündüğünü umursamana gerek yok. Her şey sende bitiyor. Kendi beklentini kendin oluştur ve kendini heyecanlandır. Bir şeyleri başarmanın yolu budur, aptal seni.”
Bunu diyerek Karasu ona arkasını döndü. Turuncu gün batımı ışıkları karşısında giderken Hiori gözlerini Karasu’nun sırtından alamadı. Sanki kuşbakışı bir hayat yaşayan alışmış Hiori’ye yukarıdan bakıyordu. Karasu Hiori’nin kalbinde ne onun ne de ailesinin göremediği bir şeyi görmüştü. Onu gözlemleyip, algılayıp, anlamıştı ve ihtiyacı olanı söylemişti.
(Karasu-kun…harika biri)
Biraz dobra olsa bile ve “Erotik” kelimesiyle ne kastettiğini anlamasa da yinede Hiori’nin buz kesen kalbi ısınmaya başlamıştı.. __________
Part 4: Karasu Nasıl Yaşıyor:
O günden sonra Hiori, Karasu’yu bakışlarıyla takip etmeye başladı.
(Bir insan bile bir bakış açısıyla nasıl yaşayabilir? Karasu-kun hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyorum.)
Neredeyse duygusal dengesini kaybeden Hiori, bu kişi sayesinde düzelmişti. Eğer onu anlarsa belki farklı bir yaşam tarzı bulabilirdi. Karasu Tabito’yu antremanda, antreman odasında ve soyunma odasında bile yakından gözlemleyerek hayatındaki üç ana maddeyi açıkça belirleyebilmişti.
[ol] Karasu-kun her zaman çevresine bakar: [/ol]
Sadece maçlarda değil, aynı zamanda antremanlarda ve gündelik konuşmalarda da etrafındakileri iyi inceliyor. Sırıtıp gülüyor ve sohbeti devam ettirmek için bir çok farklı konu açıyor. Ama konuşma kısmını hep karşısındakine yaptırıyor ve kendisi hakkında fazla konuşmuyor. Sohbet ediyorsunuz, ama bir an sadece karşı tarafın konuştuğunu farkında varıyorsunuz. Karasu-kun diğerlerinden kişisel bilgi almakta iyi. Hiori kendisine de bunun yaptırıldığını fark etti. Dahası, kimse bu özelliği fark etmemişti.
Bunaltıcı bir top tutma kontrolü ve taktiksel zekası var. El işlerinde iyi ve kollarını da rakiple olan uzaklığı ayarlamak icing kullanıyor. Uzun kollarıyla mesafeyi baskılaması sanki sahada bir karga uçuyormuş gibi hissettiriyor. Ayrıca hızlıca rakiplerinin güçlü ve güçsüz yönlerini gözlemleyip buluyor, sonrasında zayıflıklarını onlara karşı kullanıyor. Kendi oyun tarzında onu yenmek zor, yani eğer bir rakip olursa baş ağrıtır. “Suikastçı” lakabı şimdi mantıklı geliyor.
(Karasu…-kun’un hedefi olmak istemezdim…)
[ol] Karasu-kun’un Bir Zayıf Noktası Yok: [/ol]
Onunla alakalı yanlış hiçbir şey görmemişti. Her zaman antremana hazırlıklıydı, hiçbir zaman şikayet etmezdi, saçları hep düzgündü ve havalıydı.
(...Karasu-kun hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyorum.)
Onun yaptıklarını incelemek istiyorum. Analizciyi analiz etmek istiyordu. İçinde doğan merakın ateşiyle Hiori Karasu’ya kuyruk olmaya karar verdi.He wants to observe his ways. He wants to analyze the analyst. ___ Antremandan sonra gün batımı eşliğinde eve dönerken, Kepini iyice yüzüne çekerek Karasu’yu takip etmeye başladı. Bu neredeyse takip etmek oluyordu, ama Hiori şu ana kadar sadece futbol oynamıştı, bu yüzden yaptığı şey biraz sıkıntılı da olsa elden bir şey gelmezdi. Gizlice onu takip edip aynı trene bindi. Karasu trenden inince o da indi. Karasu’yu stalklamaya devam ederken lüks bir yerleşkeye girdiler.
(Burada mı yaşıyor…? Zengin mi?)
Lüks restoranlardaki gibi bahçelere sahip olan Japon tarzı evler, Avrupa tarzı malikaneler, sadece yabancı arabaların park edildiği apartmanlar. Kaldırımlar itinayla temizlenmişti ayrıca küçük ağaçlar ve sokak lambalarıyla düzenlenmişti. Ancak Karasu bu lüks mahalleyi geçmişti. Sanırım buralarda oturmuyordu. Takibe devam ettikçe hafif çorak ve evlerden uzak bir alana girdiler. Kaydırak ve yanında bir tırmanma kulesi, maymun parmaklıkları ve kum havuzu.
(Ha? Gece yarısı bir park mı? Parkta mı yaşıyor…? Yok be...)
Karasu parkında içinden geçti ve birden koşmaya başladı.
(Hayır, onu kaybedeceğim!)
Köşeyi döndüğü gibi Karasu’yu yakalamak icing koştu. Karasu hızlıydı ama Hiori de hızına güveniyordu.
"Ha? Burada değil?”
Ama hiçbir yerde karasudan iz yoktu. Köşeden döndükten sonra sadece küçük bir tone vardı ve içinde de kimse yoktu. Sadece yayaların geçebildiği bu tünele bir tek bisikletli biri girmiş gibi görünüyordu
“…Bu yol biraz korkutucu.”
Bu yol toprak Alana bir çukur kazılmış gibi, yukardan sarmaşıklar iniyor ve yerde bitkiler büyümüş. Işık ampulün enerjisi bitecekmiş gibi seyrelip duruyor. İlk bakışta korkutucu duruyor, sanki bir zombi oyununun içindeymiş gibi.
Yine de Hiori tünele kuş yuvası* bulma umuduyla bir adım attı. Karasu çoktan gitmişti ya da öyle görünüyordu. Hiçbir yerde ondan bir iz yoktu. Beton duvarlar çatlaktı ve durgun nemli havayla karışık lağım kokusu korkuyu daha da arttırmıştı. Gölgesi önde kendisi ise arkada titreyerek gidiyordu.
*Japoncada gerçekten kuş yuvası terimi kullanılmış sanırım Karasu’nun ismine atıf Karasu = Karga.
(Sonuçta, oyunlar oyundur… gerçekse gerçekten korkunç… Böyle oyunlarda teröristler çıkıp sizi vururlar...)
Bunu aklından geçirdiği an, biri arkadan kafasını tuttu.
"Fueh!"
Ağzından garip bir ses çıktı. Kalbi şaşkınlıktan deli gibi çarpıyordu. Yüzünü sakladığı şapka çıkartılmıştı ve şaşkınlıkla arkasını döndüğünde orda Karasu vardı.
“Demek sendin, Hiori. Seni manyak.”
Takip edildiğini fark edip tünelin yakınlarındaki bir çalılıkta saklanmıştı. Gecenin karanlığındaki bu kişi kesinlikle Karasuydu.
“Beni korkuttun…”
Kalbi çarpıyordu.
“Ben daha çok korktum, salak seni! Birinin beni takip ettiğini sandım, senmişsin. Ne işin var burda?”
“Hayır, ımm… Sadece senin hakkında daha fazla bilgi edinmek istemiştim”
Nasıl yalan söyleyeceğini bilemediği için Hiori dürüst bir şekilde onu gözlemlediğini söyledi. Dümdük bunu söyleyince Karasu’nun yüzünde hayal kırıklığı belirmişti, sonra yine her zamanki gibi sırıttı.
“Son zamanlarda beni gözlemliyorsun, değil mi?”
Uzun zaman önce fark etmiş gibi duruyordu.
“Evet.”
Ve Hiori de kabul etti.
“Çok belliydi. Her zaman bakışlarını üstümde hissediyorum çok sinir bozucu. Bırak bunu çünkü çok ürkütücü.”
“…Evet özür dilerim. ...Um, Karasu-kun’un herhangi bir zayıf noktası var mı?”
“Bu nasıl bir soru şimdi?”
Tünelin sonunda bir ev var gibi görünüyordu, Karasu yavaş yavaş yürümeye başladı.
“……İyi olmadığım bir çok konu var. Her gün çok çalışmam lazım. Üst düzey takım arkadaşlarımıza yetişmem, iyi bir lise öğrencisi olmam ve insanlarla uğraşıp çalışmam lazım.”
Şaşırtıcıydı
“Hiç böyle düşünmemiştim. Karasu-kun gerçekten müthişsin.”
“Yani… belli etmemeye çalışıyorum ki garip gözükmesin. Gerisi de algı oyunu. Sadece futbolla ilgilenen kişilerin iyi oyuncular olabileceğini düşünmüyorum. Hisse senetleri ve yönetimle ilgileniyorum bu yüzden şu an bir şehir kurma oyunu oynuyorum Bir lunapark işletme ve bir de market yönetim oyunu.
“Sende mi oyun oynuyorsun, Karasu-kun?"
Türü farklı olsa da Karasu-kun da bir oyuncu. Bu onu biraz mutlu etti.
“Evet. Hayat ölene kadar zaman öldürmektir diye bir özdeyiş var, değil mi? Bu sözden biraz nefret ediyorum. Zaman öldürmekten bahsediyorsak bu çok olumsuz ve pasif geliyor kulağa. O yüzden Ölene kadar “oynamak” diyorum. Hayat karakter özelliklerimle sonuna kadar eğlenmem gereken bir oyun. Böylesi daha heyecanlı.”
(Ah, bu kısım da bana benziyor.)
Hiori yine mutlu oldu.
(…Ama ben tam tersiyim. Bu insan gerçekten inanılmaz ne de olsa.)
Karasu-kun hakkında ne kadar şey öğrense o kadar ilginç oluyordu.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.