The Hunter Wants to Live Quietly - Türkçe Çevrimiçi Oku
Yukarı Çık




1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 


           
Eski olduğu belli olan sokağın tenha bir köşesinde, tabelası bile olmayan bir restoran vardı. Ne tür bir yer olduğuna dair tek ipucu, gıcırtılı demir sürgülü kapıya yapıştırılmış "Akşamdan Kalma Çorbası" çıkartmasıydı; ancak bütün masalar doluydu. İçerisi kalabalık olduğu kadar, dışarıda da insanlar kuyruğa girmişti.

Menüdeki tek şey, on beş bin won’luk akşamdan kalma çorbası ve alkollü içeceklerdi. Duvardaki menünün yanında, gelişigüzel bantlanmış bazı solmuş posterler ve imzalar vardı. Bunlar ünlülerin imzaları değildi. Daha açık olmak gerekirse şu şekildeydi:

[ Akşamdan Kalma Çorba Restoranı – Avcı Bae Won-woo]

[ Güzel bir restoran! – Hunter Yang Hye-jin]

Onlar avcıların imzalarıydı. 

Kalabalığın arasında, siyah saçlı genç adam ustalıkla hareket ediyordu. Gri kapüşonlu sweatshirt ve soju marka logolu siyah bir önlük giymişti. İki elinde kaynayan sıcak taş kaselerle dolu tepsiyle bile, dar dükkânda çevik bir şekilde ilerledi.

"Akşamdan kalma çorbanız hazır."

"Oh, teşekkür ederim." 

"Usta, buraya iki kase çorba daha yollasana!" 

"Tamamdır." 

"Birde iki kase pilav da getirebilir misin lütfen?" 

"Tabii, hemen geliyor."

Genç adam masayı gözleriyle ezberledi ve yoğun bir şekilde mutfağa yöneldi. Tam o sırada kafası traşlı bir adam arkadan gür bir sesle soru sordu. 

"Affedersiniz, bir şişe daha soju alabilir miyiz?" 

"Hayır, zaten iki tane aldınız." 

"Ne diyorsunuz? Bu daha bizim ilk şişemiz!" 

"Boş şişeyi envanterinize koyarken gördüm. Daha fazlası yok."

Genç adam, işaret parmağıyla basit menünün yanındaki bir noktayı gösterdi. Siyah kalemle A4 kâğıdına aceleyle yazılmış not, yazan kişinin kararlılığını gösteriyordu.

[Soju masa başına iki şişeyle sınırlıdır.] 

[※ Kimseye rahatsız etmemek ve kavgaları önlemek içindir.]

Genç adam, yan masadan boş tabakları ve taş kaseleri topladı ve mutfağa gitti. Kafası tıraşlı adam, beceriksizce envanterinden boş soju şişesini çıkarırken, karşısındaki adam bunun olacağını bildiğini söyleyerek onu azarladı.

"Gördün mü? İzin verilmediğini sana söylemiştim. Şu yarı zamanlı çalışan ne kadar içtiğimiz konusunda katı. Her zaman iki şişeyle sınırlıyor."

"Şahin gibi gözleri var. Oysa canavarları yakaladığımdan daha hızlı bir şekilde anvanterime atmıştım. O bir avcı değil mi?"

Doğru.

Ama karşısındaki adam başını salladı.

"Takım lideri Han, ona sormuş ve kendisinin sıradan biri olduğunu söylemiş."

"Ne? Bu yeni bir akım falan mı? Güçlerini gizleyen avcılar mı? Yoksa kayıt dışı biri mi?"

"Hadi ama! Kaydını yapmayan avcılar için cezaların ne kadar ağır olduğunu biliyorsun. Ve eğer gücünü saklayan bir avcı olsaydı, bir akşamdan kalma çorba lokantasında yarı zamanlı çalışmak yerine zindanlarda paranın dibine vuruyor olurdu."

Genç adamın sırtı bir an için irkildi ama kafası traşlı adam fark etmemiş gibi görünüyordu. Bunun yerine, onaylayarak başını salladı.

"Haklısın. Güçlerini gizleyenler her zaman gösteriş peşinde oluyorlar."

"Takım lideri Han, onu işe almak için uyanış geçirmesini bekliyor. Uyanmadan önce bu kadar iyiyse geçirdikten sonra en az B-sınıf kadar olmalı."

Arkasındaki avcıların mırıldanan sesleriyle mutfağa giren genç adam bulaşık lavabosuna su döktü ve kıkırdadı. ’Bahse girerim senden önce uyanış geçirmişimdir. Usta bir avcı getireceğine...’

Cha Eui-jae adlı genç adam, boş soju şişelerinin saklandığını fark edebilecek olağanüstü bir görüşe ve aynı anda birkaç kaynar taş kaseyi taşıyabilecek insanüstü bir güce sahipti. Gücünü gizleyen bir avcı olmasına rağmen, işin kolay yolu olan zindanlar yerine bu eski püskü restorana yerleşmeyi seçmesinin bir nedeni vardı.

***

Birkaç ay önce Cha Eui-jae bir çöplükte uyandı. Ne kadar süredir bilinci kapalıydı? Birbirine girmiş duyuları yavaş yavaş geri dönmeye başlamadan önce uzun bir süre gözlerini kırpıştırdı.

"Ben neredeyim- Uğh..!"

Rahatsız edici koku burnuna dolarken midesi bulandı. Hiçbir şey yememiş olmasına rağmen, bitkin bedeni kontrolsüzce sarsılıyordu. Her yer dönüyor ve parmağını bile kımıldatacak gücü yoktu.

Canavarlar beyaz kalıntıdan durmadan gelmeye devam etmişti. Evet, sonunda Basilisk ile savaşını ve başını kesişini hatırladı. Ondan sonraysa...

Nihayetinde gözlerini açtığında, koyu mavi gökyüzünün ortasında dev bir kara delik gördü. Sanki dünyanın sonunu müjdeliyormuş gibi bir hâli vardı ama o kadar alışıldık bir manzara haline gelmişti ki, artık onsuz gökyüzü hayal dahi edilemiyordu. Gökyüzünü delen bu şeye Kara Delik deniyordu. 

Kara delikler çatlaklar içinde görünmezdi. Bu, gerçekliğe geri döndüğü anlamına geliyordu. Bilinci daha net hale geldikçe ve durumu kavradıkça, gelen bir sonraki şey ise fizyolojik ihtiyacıydı.

"Açım..."

Bir şeyler yemesi gerekiyordu. Cha Eui-jae, etrafına yığılmış çöpleri kendini desteklemek için kullandı. Kirli duvara yaslanarak bir an nefesini tuttu. Daha sonra zayıf vücudunu ileri doğru itti ve duvarı omurgası yokmuş gibi kendini sabitlemek için kullandı. 

Titreyen bacaklarını yürümeye zorladığı sırada bir yerlerden et kokusu yayıldı. İçgüdüleri gözlerini kocaman açmasına ve çevresini taramasına neden oldu. Sokağın sonunda bir tanecik ışık gördü. Kendini o yöne doğru sürüklemeye devam etti.

Tabelası olmayan eski püskü bir yere gelmişti. Demir sürgülü kapının camından, yaşlı bir kadının tek başına oturduğu görünüyordu. Sırtı kapıya dönük olan yaşlı kadın sarımsak soyuyordu. Sesleri duyunca yavaşça başını çevirdi. Cha Eui-jae yüzünü cama yasladı ve mırıldandı.

"Yemek...alabilir miyim?" 

Tabii ki, görünüşü harap haldeydi. Bitkindi ve bir deri bir kemik kalmıştı. Titreyen bacakları üzerinde zar zor duruyordu. Dışarıdan muhtemelen şu şekilde anlaşılmıştı: "Yehmek... avabiliğ... miğim?" Ama kendisinin bunu fark edecek hali yoktu. Psikopat bir katilden zar zor kaçan evsiz bir insan gibi görünmesine rağmen, yaşlı kadın çığlık atmak yerine ona kapıyı açtı.

"Orada dikilerek ne yapıyorsun? Çabuk ol ve içeri gir."

İçeri girerken sıcak hava ve et suyu kokusu etrafını sardı. Cha Eui-jae boş bir ifade ile kapıyı açan yaşlı kadına baktı. 

"Sana ne oldu? Toprakta mı yuvarlandın? Yoksa zindandan falan mı döndün?" 

"Uh..."

Dilini tıklatan yaşlı kadın, herhangi bir yere oturması için işaret etti ve mutfağa doğru giderek gözden kayboldu. Cha Eui-jae beceriksizce en uzak köşedeki masaya oturdu. Bir süre sonra önüne bir kase beyaz kemik suyu ve bir kase pirinç konuldu. 

"Ye bakalım. Akşamdan kalma çorbasının hazır olması biraz zaman alır." 

"..."

"Yemeyeceksen at gitsin." 

Pirinç kasesine şaşkın şaşkın bakan Cha Eui-jae sonunda başını eğdi ve yaşlı kadına baktı. Yaşlı kadın, cevabı beklemeden döndü ve sarımsak soymaya devam etti. 

Yemekle karşı karşıya kaldığında iştahı öncesine göre dahada arttı. Sanki ele geçirilmiş gibi kaseyi yalayıp yuttu. Beyaz kemik suyu boş mideye girdiğinde içini titreten soğuk ve açlık hissi azalmaya başladı. Cha Eui-jae, sokakta gördüğü ışığın belki de yaşlı kadının nezaketi olduğunu düşündü ve suyun içine biraz pirinç attı. 

O anki açlığını giderdikten sonra Cha Eui-jae restoranın içini incelemeye başladı. Bir rafta eski bir CRT TV, solmuş soju posterleri, yıpranmış bir duvar vantilatörü ve dernekten gelen büyük bir duvar takvimi vardı. Zamanın izlerini taşıyan bir restorandı.

Çatalağa girdiğimden beri ne kadar zaman geçmişti? Cha Eui-jae takvime yakından baktı. 

’20...hangi yıl?’ 

İnanamayarak gözlerini kırpıştırdı. Duvardaki takvim sekiz yıl geçtiğini gösteriyordu. Yanlış gördüğünü düşünerek gözlerini ovuşturdu ama kağıttaki basılı numaralar değişmedi. 

Cha Eui-jae nefesini tuttu. Zar zor geri kazandığı gerçeklik duygusu, ellerinden tekrar kayıp gidiyordu. Et suyundan bir yudum daha alarak fırtınalar kopan zihnini sakinleştirmeye çalıştı. Tam o sırada raftaki televizyon, yavaş ve huzur veren bir sesle program sunmaya başladı.

—...Sekiz yıl önce bugün Batı Denizinde kademe 5 bir çatlak ortaya çıktı. 

...Sekiz yıl mı? Cha Eui-jae kasede bir yudum daha aldı. 

— Yarık aniden kademe 1’e yükseldiğinde, hükümet 14 tane A-sınıf ve 30 tane B-sınıf avcıyı, S-sınıf Avcı J ile birlikte gönderdi. Çatlak ortaya çıktıktan bir hafta sonra ise ortadan kayboldu. Ne yazık ki, gönderilen avcılardan hiçbiri geri dönemedi."

Ekranda tanıdık yüzler çıktı. Bunlar ceset yığınları arasında umutsuzca aradığı insanlardı. 

Cha Eui-jae’nin kalbi ağırlaştı ama bunu görmezden geldi. Televizyonu izlemeye devam ederken sakin ifadesini korudu. B-sınıfı ve A-sınıfı avcıların resimleri geçtikten sonra, son görüntü tüm yüzü siyah bir maskeyle kalplı S-sınıfı Avcı J idi. 

— Uyanış Yönetim Bürosu, çatlak kapandıktan üç ay sonra çatlağa giren tüm avcıların öldüğünü bildirdi. 

Bununla birlikte ekran değişti. Cha Eui-jae, elinde boş kaşığı ağzına götürdü. 

’Hepsi öldü mü?’ 

S-sınıf avcı J bile mi? 

Kaşığın boş olduğunu fark etmeden, elini havada hareket ettirmeye devam etti. Şimdi ekranda kapanış konuşmasını yapan orta yaşlı bir adam vardı.

[Song Jo-heon | S-sınıf uyanmış | Samra Lonca Lideri] 

— J olmasaydı, ülkemizin bir geleceği olmazdı. Sekiz yıl önce İncheon’da bir kahramanı kaybettik. J ve 44 avcı mertçe çatlağa girerek bize bir gelecek verdiler. Artık ileriye bakmak ve ilerlemek boynumuzun borcudur.

Kasvetli bir ifadeye sahip olan adam ekrana bakarken ciddiyetle konuştu. 

— Bu, Batı Denizi 1. Kademe çatlağının 8. yıldönümünü anmak için yapılan "Sevgili J’ye" belgeselinin sonuna geldik. 

Ekranın altında bir başlık belirdi: [Bu program Pado Loncası ve Uyanış Yönetim Bürosu’nun desteğiyle yapıldı]. Ardından ekranda bir anlık kararma oldu. Cha Eui-jae, doğru duyduğundan emin olmak için duyduklarını birkaç kez kafasında tekrar ettirdi.

— Yarığa giren tüm avcıların öldüğü doğrulandı. 

— Sekiz yıl önce İncheon’da bir kahramanımız kaybettik. 

— 8. yıldönümü anısına yapılan belgesel "Sevgili J’ye" 

Bu bir rüya mıydı? Gözlerimi kapatıp tekrar açarsam uyanır mıydım? Ancak, bunların gerçek olduğu açıktı. Daha önce gördüğü kara delik, karnının boş bir kase gibi dolması ve istemsizce düşürdüğü kaşığın sesi, hepsinin gerçek olduğunun kanıtıydı. 

Cha Eui-jae şaşkınlığını gizleyemedi ve başını kavradı. Batı Denizi yarığına gönderilen tüm avcılar ölmüş müydü? Bildiği kadarıyla bu kesinlikle doğru değildi. Hayır, bu doğru olamazdı. 

Çünkü avcı J, Cha Eui-jae, hayatta kalan tek kişiydi ve burada oturmuş çorba içiyordu! 




Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


1   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   3 




DISQUS - Mangaya Ait Yorumlar

*Not: Yorum Yazmadan Önce;

  • Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
  • Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
  • İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
  • İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.