O sırada, evin yakınındaki dar bir sokakta uzun ve dolgulu palto giymiş iki adam içeri girmişti. Elinde telsiz olan adam mırıldandı.
"Burası hedefin evi gibi gözüküyor ama bir hareketlilik yok gibi."
"Bu da ne ya? Min-gi-nim [1] birde bizi çok uyarmıştı...hayal kırıklığına uğradım. Doğrudan yatağa mı gitti acaba?"
Çöp tenekesinin kapağına çömelmiş bir adam şakkıdı şakkudu sakız çiğniyordu. Sokak lambasının parıltısı üzerine dökülürken, uzun dolgulu paltosunun arkasında beyaz harflerle yazılmış "PADO" kelimesi ortaya çıktı.
"Yeminle götüm dondu. Yarım saat kadar daha kalalım...bir şey çıkmazsa geri döneriz."
"Anlaşıldı."
"Ve dönüşte bungeo-ppang[2] alalım."
"Ayy çok iyi olur. Kanka ya bu ne tür bir fazladan mesai?"
"Benimde kafam almış değil."
Son ses yabancı birinden gelmişti. İki adam tepki veremeden aniden kafalarına plastik bir poşet geçirildi.
Güm! Diğer adamın midesine ağır bir şey çarptı. Zar zor nefes alırken yere çöktü. Vuruş o kadar güçlüydü ki tek bir tekmeyle adamdan ter akıtmaya başlamıştı. "Hass...çok acıyor lan!" diye düşündü adam. Ama acı o kadar yoğundu ki mücadele bile edemiyordu. Yabancı bir ses mırıldandı.
"Bu kadarı yeterli olmalı..."
"Se-sen kimsin..?"
"Oh, beni mazur görün."
Ve havaya yumruk sesi yükseldi. Bu sefer başının arkasına şiddetli bir acı belirmişti. Bilinci giderken yabancının nazik ve yumuşak sesi kulaklarında yankılandı.
"Yeterince sert vurmamışım."
’Kahretsin! Bayılmış numarası çekmeliydim...’
Yumuşak olduğunu söyleyip tekrar vurmak neyin nesi? Bu inceliğin beni benden aldı. Bu düşünceyle adam, gözleri geri kayarak bayıldı.
"...Bitti mi?"
Cha Eui-jae, yerde baygın yatan iki adamın durumunu kontrol etti. Nabızları iyiydi ve yüzlerindeki plastik yükselip alçalıyordu. Demek oluyor ki nefes alabiliyorlardı. Bilinçlerini kaybettiklerini doğruladıktan sonra Cha Eui-jae, saldırmadan önce kafalarına geçirdi "Aile Teslimatı" adlı plastik poşetleri çıkardı.
Tek bir hafif darbenin yeterli olacağını düşünmüştü ancak uyanmış insanlar oldukları için beklenenden daha dayanıklılardı. O yüzden başka bir darbeye ihtiyaçları vardı. Cha Eui-jae adamların yanına çömeldi ve mırıldandı.
"Bunun için çok üzgünüm ama cüzdanlarınıza şöyle bir bakmam gerek."
Uzun paltonun ceplerini ararken baygın adamlara kibarca anlayış göstermelerini istedi. Neyse ki, fazla çaba sarf etmeden kontrol ettiği ilk cepten cüzdanı buldu. Kartviziti var mıydı? İçindekileri karıştırdı ve sırıttı. Bulmuştu.
[Pado Loncası Muharebe Destek Ekibi 1]
[B-sınıf Woo Chang-hyuk]
’Pado Loncası ha...’
Adamların giydiği uzun dolgulu paltoların üzerinde de "PADO" yazıyordu. Yani kartvizit sahte değildi. Aynı zamanda akşamdan kalma çorba restoranına düzenli gelen müşterilerinden de sık sık duyduğu bir isimdi.
Cha Eui-jae cüzdanı dikkatlice adamın cebine geri koyduktan sonra kartviziti de yere koydu. Sonra önlüğünün cebinden bir kalem çıkardı ve
Klik. Sol eliyle bazı eğri büğrü kelimeler karaladı.
[Hele bir onlara dokun sana bu dünyayı cehennem ederim.]
Hemen görülebilmesi için nereye koymalıydı? Etrafına bakındıktan sonda Cha Eui-jae adamın eline koymaya karar verdi. Baygın iki adamı duvara yasladı ve yavaşça uzaklaştı.
***
Restorana döndüğünde eskimiş saat çoktan 11.45’i gösteriyordu.
"Aahh, tahmin ettiğimden daha az zamanım kalmış."
Arka arkaya gelen davetsiz misafirler nedeniyle artık restoranı zamanında açmak için özenle ve sebat ederek hazırlanmak zorunda kalmıştı. Çok şükür Cha Eui-jae pek uykuya ihtiyaç duyan bir tip değildi. Bu yüzden bütün gece uyanık kalmak o kadarda mühim bir şey değildi. Saç bonesini ve maskesini taktı. Sonra giydiği önlüğüne baktı.
Önlüğünün tam ortasındaki soju markasının logosu sanki "gel beni al" dermişçesine gururla duruyordu. Lee Sa-young’un yüzü istemsizce gözünün önüne gelmesine neden oldu.
"Her şeyi gördüm chum churum önlüklü."
"Ve elinde kepçesi olan"
Kahretsin. Cha Eui-jae sinirli bir şekilde önlüğü çıkardı ve üzerine sevimli bir kurbağa olanla değiştirdi. Daha sonra avuçlarıyla yanaklarına tokatladı. Dükkanı açmak için hazırlıkların bitirmesini istiyorsa kaybedecek zamanı yoktu. Ellerini üç kez yıkadıktan sonra kanını boşaltmak için eti suyun içine koydu.
Daha önce yapmış olduğu işleri makina gibi hızlı hızlı bitirirken, düşünceleri sürekli Lee Sa-young’a kaymaya devam etti. Neden adımı söyletmek için kırk takla attı ki? Tekrar karşılaşacaklarından emin miydi? Onu araması için meydan mı okuyordu? Sebebi ne olursa olsun Cha Eui-jae bundan hoşlanmamıştı.
Sert bir ifadeyle süzgeci tencereye vurdu.
’Bir şeyleri kaçırıyormuş gibi hissediyorum’
Üstelik, sinir bozucu bir şekilde yapışmasını beklerken bu kadar kolay gitmesine izin vermesi garipti. Hangi deliğe saklınırsa saklansın onu bulabileceğine dair kendine güveniyor muydu?
’İstediğin kadar beni bulmayı dene. Hodri meydan.’
Her ne kadar bir kez kuyruğu yakalanmış olsa da o ev Büyükanne ve Park Ha-eun’un çoğunlukla yaşadığı yerdi. Avcılar sivillere zarar veremeyeceğinden, kesinlikle gerekli olmadıkça oraya gitmekten kaçınmalıydı.
Bir restoranda akşamdan kalma çorbası sattığını kırk yıl düşünseler akıllarına gelmezdi. Cha Eui-jae etin kanını boşalttı ve suyunu üstünden aldı. Şimdi önemli olan bilgi toplamaktı. Düşmanı tanımak onlarla nasıl başa çıkılacağının anlamanın tek yoluydu.
Tencereyi suyla doldururken Cha Eui-jae net bir şekilde konuştu.
"Hey Nexby, Lee Sa-young’u ara."
— Lee Sa-young aranıyor.
Nexby’nin arama sonuçlarını telefon ekranında göstermesi uzun sürmedi.
"...Ne?"
Bunlar gerçekten Lee Sa-young’un arama sonuçları mıydı? Cha Eui-jae, elleri mekanik bir şekilde hareket ederken ekrana inanamayarak baktı. O kadar çok arama sonucu vardı ki kaydırma çubuğu inanılmaz derecede küçülmüştü. Bu herifte kimdi?!
[Güney Kore’nin üçüncü S-sınıf uyanmışı doğdu!]
[Sıralamanın yeni 1 numarısı Lee Sa-young kimdir?]
[ 「Cheonsujin Column」 Yeni 1 numara J’nin boşluğunu doldurabilir mi?]
[Lee Sa-young uyanışını geçirdikten sonra ilk kez konuşuyor... ’Pado Loncası birkaç seçkin kişi tarafından yönetilecek.’]
Yok artık...Bu kadar ünlü biri miydi?
[Sarsılmaz 1 numara Lee Sa-young, resmi etkinliklerdeki tutumu tartışma yarattı...]
Son okuduğu Cha Eui-jae için bu hiç şaşırtıcı değildi çünkü onun gaz maskesi takan kaba bir S-sınıf avcı oluşunu ilk elden deneyimlemişti. Ama Güney Kore’nin şimdiki 1 numarası o muydu?
’Neden...neden onca insan arasında Kore’nin 1 numaralı avcısı olmak zorundaydı?’
Cha Eui-jae ıslak avucunu kullanmak yerine bileğiyle alnını sildi. Hayır, ülkenin sözde en güçlü adamı neden bir ara sokakta insanları dövüyordu ki? Yoksa bu onun hobisi miydi?
Eski Cha Eui-jae olsaydı "O gangster herif 1 numara ise battı ülke battı!" diye düşünürdü. Ama şimdi, ülkenin geleceği için endişelenecek zamanı yoktu çünkü kendi kaderi hali hazırda onu zorluyordu. Aslında, Güney Kore sekiz yıl önce daha kötü durumdaydı.
’Gerçi artık her şey daha yaşanabilir hale geldi.’
Kalan yıllarını sessizce akşamdan kalma çorbası pişirerek geçirmeye niyetlenmişti. Ama neden bu, avcılar arasında popüler olan akşamdan kalma bir çorba restoranı olmak zorundaydı? Cha Eui-jae, akıntıya karşı yüzen bir somon balığı gibi tüm sorunların temel nedenini bulmak için şu ana kadar yaşamış olduğu her şeyi gözden geçirdi.
Bu kadar çok avcının bu restorana geleceğini kim bilebilirdi? Cha Eui-jae sadece hayırsever büyükannesinin kapıya astığı [Mutfakta deneyimli bir teyze aranıyor.][3] tabelası sayesinde bulabilmişti. Belki de bütün sorun kendisinin teyze olmadığı halde gelmesiydi.
İşe başladıktan sonra, her müşterinin bir avcı olması garibine gitmişti bu yüzden araştırdı. Burasının avcılar arasında iyi bilinen bir yer olduğu hakkında çok sayıda gönderi bulmuştu. Daha önceden araştırma yapmadığı için pişmanlık duysada, çoktan yemek servisinde ustalaşmıştı. Bu olaydan sonra Cha Eui-jae, her şeyi internette aramayı kendine alışkanlık edindi.
"Şansımda bok gibi cidden."
Cha Eui-jae haksızlığa uğruyormuş gibi hissetti. Akşamdan kalma çorba restoranına sakin bir hayat yaşamak için girmişti, böyle bir yer olduğunu bilmeden gücünü saklamıştı ve gücünü keşfeden kişinin de 1 numaralı avcı olduğu ortaya çıkmıştı. Bu nadir şanslar neden hep onun başına geliyordu?
Cha Eui-jae derin bir iç çekerek eti soğuk su altında yıkamaya devam etti. Lee Sa-young’u düşünmek doğal olarak bugünkü olayları gözden geçirmesine sebebiyet verdi. Gününü gözden geçirirken Cha Eui-jae bir an durakladı.
’1 numaramız o dikenli adamla ilgilenmek için şahsen meydana iniyor...’
Kafa karıştırıcı birçok nokta vardı. Cha Eui-jae tekrar telefonunu aldı.
Diken ve kirpi gibi anahtar kelimeleri aradıktan sonra bile hiçbir şey çıkmamıştı. Bu dikenler saklanamayacak kadar büyük ve dikkat çekiciyi ancak herhangi bir rapor veyahut benzer bir sonuç yoktu.
Yani, iki şeyden biri olmalıydı. Ya bu bilgi hâlâ yeraltında dolaşıyordu ya da üst kademeler tarafından bilinçli olarak saklanıyordu.
Her iki durumda da, Cha Eui-jae senaryoya aşinaydı. Avcıların ulusal hazine olarak kabul edildiği bir zamanda, ulusal güvenlik ve çıkar açısından avcılarla ilgili herhangi bir bilgi genellikle sansürlenir, yani gizlenir ve kamuya açıklanmazdı. J’nin kendisi de böyle bir davanın örneğiydi. Cha Eui-jae düşünmeyi hızlandırdı.
’Mevcut tehditler... Lee Sa-young’un beni bulması ile büyükanne ve Ha-eun’un güvenliğinin tehlikeye girmesi.’
Pado Loncası, büyükanne ve Park Ha-eun’un yaşadığı evin adresini bulmayı başardığı için ikincisi daha çok endişe vericiydi. Ancak Pado Loncası, Lonca Lideri Lee Sa-young’un büyük katkısıyla oldukça itibarlıydı. O yüzden muhtemelen sivillere pervasızca zarar veremezlerdi. Yani Uyanış Yönetim Bürosunun denetimi altındaydılar.
’Pekala, onlara çoktan uyarı verdim bile.’
Şimdi geriye kalan tek endişesi, Lee Sa-young’un onu bulup bulamayacağıydı. Cha Eui-jae bir turpu ikiye bölerken tekrar iç çekti. Neyse ki, yüzünün çoğunu kaplayan bir maske takmıştı ve adını vermemişti.
O adamın bildiği tek şey... Cha Eui-jae duvarda asılı duran önlüğe baktı. Restoranda beş yıldan fazla bir süredir kullanılan ve bugün Lee Sa-young tarafından trajik bir şekilde tahrip edilen kepçe ile o lanet olası önlüktü.
’Ha-eun aracılığıyla bilgi almaya çalışabilirdi ama...Aileden biri olmadığı için resmi kayıtlarda hiçbir şey gözükmeyecekti.’
Resmi bir iş sözleşmesi imzalamamıştı. Onu resmi belgelerle takip etmek imkansız olacaktı.
Ama...içine hafif bir huzursuzluk kök saldı. Ya inanılmaz bir şansla Lee Sa-young bu restorana gelirse? Cha Eui-jae gözlerini sıkıca kapattı ve bu uğursuz duyguyu dağıtmak için başını salladı.
Cha Eui-jae "Yok ya~ Olmaz öyle şey." diye kendi kendine mırıldandı.
Yeşil soğanları doğrarken neşeli görünmeye çalışıyordu. Evet, tarz olsun diye gaz maskesi takan gösteriş meraklısı bir adamın akşamdan kalmaları iyileştiren bir restorana ayak basması imkansıza yakındı. Yine de, neşeli doğrama uzun sürmedi.
’...Onları bayıltmak yerine öldürmeliydim.’
Cha Eui-jae kısa bir iç çekti ve sabahın zifiri karanlığına baktı.
Gücünü sadece birkaç aydır saklıyordu ve şimdiden bir kriz kapısına dayanmıştı. Hayat hiçbir zaman planlandığı gibi gitmiyordu.
_______________________
[1] nim (-님) - saygı duyulan kişiler için kullanılan en nazik onursal ifade. Genellikle "Yönetici/Müdür/Direktör" gibi ünvanlara eklenir.
[2] Bungeo-ppang (붕어빵) Japon taiyaki’sinden türetilen, tatlandırılmış kırmızı fasulye ezmesiyle doldurulmuş balık biçimli bir hamur işi. Balık şeklinde kek.
[3] "Kitchen aunt" (mutfak teyzesi) ifadesi ev işlerinde ve özellikle mutfakta çok zaman geçiren, yemek yapan ve ev işlerini üstlenen kadını tanımlamak için kullanılan bir deyimdir. Ancak bu terim bazen küçümseyici bir anlam taşıyabilir ve "aunt" (teyze) kelimesi, bazen yaşça büyük veya geleneksel bir kadın figürünü anlatmak için kullanılır. "Kitchen aunt" ifadesi, kültürel bağlama ve kullanılan dilin tonuna göre farklı anlamlar taşıyabilir. (kanyak chatgpt)
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.