"Bir dakika arayla doğan ikizler bile kimin daha büyük ve küçük olduğunu ayırt edebiliyor!"
Öfkeyle alevlenen Cha Eui-jae gaz maskeli adama uygun bir cevapla tersleyerek karşılık verdi.
"Tamam, anladım Hyung."
Hyung derken? Cha Eui-jae birdenbire bu kadar samimi bir şekilde hitap edilmeye karşı yaşadığı hayret yüzünde belirirken, gaz maskeli adama bakakaldı.
"Hyung?"
"İsminle mi hitap etmemi tercih edersin?"
"Yok kalsın."
"O zaman önlüklü mü desem?"
"Hayır, o da olmaz."
"Hmm, kepçeli olur mu?"
"Bunadın herhalde? Daha demin kepçemi erittin hatırlatayım."
Cha Eui-jae her öneriyi reddederken, gaz maskeli adam hiçbir yere varamayacağının farkına vararak somurtkan bir sesle konuştu.
"Ne ismini söylüyorsun ne de önlüklü veya kepçeliyi seviyorsun. Ee o zaman geriye sadece Hyung kaldı."
"Yok, bana hiçbir şeyle hitap etme."
"O zaman Hyung diyeyim mi?"
"Bana öyle seslenme demedim mi?"
"Peki, Hyung"
Gaz maskeli adam, Cha Eui-jae’nin şaşkın ifadesini fark etmemiş gibi yaparak alttan alttan Hyung’u kabul ettirmeye çalışıyordu. Cha Eui-jae’nin gaz maskeli adamla konuşmayı kesme planı tamamen başarısız olmuştu. Karşılık vermeye devam ederse bu adamın girdabına kapılabileceğini hissedebiliyordu.
Cha Eui-jae tartışmaya devam edebilirdi ancak yapması gereken çok şey vardı. Park Ha-eun’u bulması lazımdı ve şafaktan önce sabah vardiyası için hazırlık yapması gerekiyordu.
Bugünkü iş o herif yüzünden başarısız olursa ondan sorumluluk alıp almayacağını sormak aklından geçti ama gaz maskeli adama baktığında, mutfakta yarardan çok zarar verecek bir tip olduğunu düşündü. Gaz maskeli adam yeşil soğan hazırlamayı, sarımsak doğramayı, et suyu kaynatmayı veya eti haşlamayı mümkünatı yok beceremezdi. Maskenin arkasındaki yüzü göremese de bunun doğru olduğunu biliyordu.
"Kılı kırk yararak zamanı uzatmayı kes ve konuya gir."
"Üstüme iyilik sağlık. Yapar mıyım hiç öyle şey."
"İki sorunu da çoktan sordun."
"Birinde yalan söyledin diğerini ise hiç cevaplamadın."
"Yalan söylemediğimi zaten izah ettim. İnanmıyorsan bu beni alakadar etmez. Ve bütün sorularını cevaplayacağımı ne zaman söylemişim?"
Göze göz, dişe diş canım! Cha Eui-jae, gaz maskeli adamın seviyesine inmeye ve onu gibi tahammül edilemez biri olmaya karar vermişti. Gaz maskeli adam herhangi bir telaş veyahut afallar gibi olursa Park Ha-eun’u bulmak için oradan bir an önce uzaklaşmayı planlıyordu.
Ama gaz maskeli adam, durumu eğlenceli bulmuş gibi görünüyor, Cha Eui-jae’ye sanki hayatının en güzel zamanını geçiriyormuş gibi bakıyordu. Cha Eui-jae tam ona karşılık vermek üzereyken gaz maskelinin telefonu titredi. Telefona cevap verirken hâlâ Cha Eui-jae’ye bakıyordu.
"Alo?"
"..."
"...Oh, cidden m? Onu buraya getirin."
"..."
Her saniyesinden zevk alan adam, saklamayı hiç tenezzül etmeden gülümsedi.
"Pekala, birilerini alması için şimdi gönderiyorum."
"..."
"Kıza iyi davranın. Sakın ağlatmayın..."
Aramayı bitirdikten sonra gaz maskeli adam konuşmadan önce bir durakladı.
"Hyung, yiğenini bulmuşlar."
"Nerede?"
"Kilisenin yanındaki parktalar."
Bulundukları sokağa yakındı. Şu herifin varlığı dikkatini dağıtmasaydı bu kadar çok zaman kaybetmeden Park Ha-eun’u bulmuş olurdu. Gaz maskeli adam konuşmasına devam etti.
"Yiğenini getireceklerini söylediler...Ama görünüşe göre zorluk çıkarıyor. Velisi burada olduğu için onu gitmeye de zorlayamazlar..."
Gaz maskeli adam omuz silkti.
"Hadi git. Adamlarım yakınlarda olacak."
"Tamamdır."
Cha Eui-jae, gaz maskeli adam durumu açıkladığı gibi çoktan kilisenin bulunduğu yöndeki yolun yarısını kat etmişti. Ama öncesinde sözünü kesmek kabalık olacağından adamın konuşmasının bitmesini bekledi. İyi eğitilmiş bir köpek gibi sabırla bekledi ve sözü bittiğinde hemen arkasını döndü.
Cha Eui-jae, gaz maskeli adama tekrar bakmadan önce birkaç adım attı.
“…Teşekkürler."
Neredeyse unuttuğu minnettarlığını ifade ettikten sonra aceleyle uzaklaşmak üzereyken gaz maskeli adam, onu hafifçe yakaladı.
" Hyung."
"Ne?"
"Lee Sa-young"
"O kim?"
"Benim adım."
Gaz maskesinin içindeki gözler hafifçe daraldı.
"Tekrar görüşmek üzere."
’Hayır kalsın ben almayayım. Mümkünse bir daha görüşmeyelim. Ha-eun’u bulduğun için minnettarım ama senin gibi deli bir herifin tekiyle tekrar karşılaşmak istemiyorum.’ Vedalaşmaya karşılık vermeden Cha Eui-jae adımlarını hızlandırdı. Sokağın sonunda, Lee Sa-young’un onu takip etmesini yarı yarıya beklentiyle arkasına baktı. Ama Lee Sa-young olduğu yerde hiç kıpırdamadan kalmıştı.
Nedense bu manzara Cha Eui-jae’nin aklına takıldı.
***
Lee Sa-young, Cha Eui-jae’nin görüş açısından tamamen ortadan kalkana kadar hareketsiz kaldı. Ondan sonra bile hareket etmeden önce Cha Eui-jae’nin varlığının tamamen kaybolmasını biraz daha bekledi.
Yerde yatan hareketsiz cesede yaklaştı. Tereddüt etmeden sivri ve çıkıntılı vücudun saçlarından tuttu ve kaldırdı.
"Bugünlerde daha sık ortaya çıkıyorlar..."
Eli ona dokunduğunda saçlar yanmaya başladı ve et siyaha dönüp eridi. Kısa süre sonra ceset tuzla buz oldu ve geriye sadece küçük siyah bir su birikintisi kaldı.
Siyah bir kedi, Lee Sa-young’un arkasındaki dar sokak duvarına hafifçe atladı. Kedinin gölgesinden güneş gözlüğü takan bir adam çıktı.
"Lonca lideri."
"Evet."
Lee Sa-young bu ani duruma şaşırmadı. Diz çöküp elini su birikintisinin üzerinde gezdirirken, cesedin son izileri de kayboldu ve geriye sadece sığ bir birikinti kalmıştı. Kediyi kucaklayan adam raporunu vermeye başladı.
"Durum raporu veriyorum. Veli, parka yeni geldi ve çocukla yeniden bir araya geldiler. Çocuğun ona amca dediğini ve ona sarıldığını doğruladık."
"Kayda değer başka bir şey var mı?"
"Yok. Ne olur ne olmaz diye takip etmemizi ister misiniz?"
"Onları takip edin. Nereye gittiklerini öğrenin ve hemen bana rapor verin."
"Anlaşıldı."
Adam kedinin yumuşak kürkünü nazikçe sevdi ve Lee Sa-young’un önünde hafifçe eğildi.
"Ve lonca lideri yardımcısından bir mesajınız. Zindan teklifiyle ilgili olarak yarından sonraki gün saat 11’de bir toplantı yapılmasının uygun olup olmadığını soruyor."
Lee Sa-young onaylayarak başını salladı.
"Pekala, bunu ileteceğim."
"Seo Min-gi."
Seo Min-gi, kediyi yere bıraktıktan sonra tam kendinin gölgesine kaymaya başladığı sırada Lee Sa-young seslendi.
"Efendim? Bir şey mi oldu?"
"Birini bulmamda yardımcı ol."
"Sadece kim olduğunu söyleyin."
"Uyanış Yönetim Bürosunun veri tabanından 25 yaş üstü, yaklaşık 180 cm boyunda, en az B-sınıf uyanmış erkeklerin bir listesini derle. Yabancı uyruklu yüzü olanları hariç tut."
"Ne? Uyanış Yönetim Bürosunun veri tabınından mı?"
Seo Min-gi başparmağıyla kendini işaret etti.
"Ben mi?"
"Ne oldu? Yapamaz mısın?"
Uyanış Yönetim Bürosu veritabanı. Birkaç yıl önce yürürlüğe giren Uyanış Özel Yasası kapsamında kurulan bu veri tabanı, Güney Kore’deki tüm Uyanmış bireyler hakkında bilgileri depoluyordu. Doğrudan Uyanış Yönetim Bürosu tarafından yönetilmesine rağmen varlığı bir devlet sırrı olarak kabul ediliyordu ve çoğu sivil varlığından habersizdi. Güvenliği de çok sıkıydı.
Ama böyle bir yeri hacklemek mi? [2] "Küçük Mucize Seo Min-gi" olarak da bilinen avcı Seo Min-gi, telaşlı bir şekilde yanıtladı.
"Bana biraz zaman verin. Hackleyebilirim ama..."
"O hâlde hackle."
Lee Sa-young’un tavrı bunun o kadar da önemli bir şey olmadığını ima ediyordu. Seo Min-gi, zaten böyle güvenlikli bir yere sızma düşüncesiyle bunalmış hissediyordu. Gizlice bir gözyaşını sildi. Ofis hayatı kesinlikle kolay değildi...
Seo Min-gi başını salladı. Omuzları sarkmıştı. Ancak insafsız amirinin emirlerine karşı gelemiyordu.
"Ve bulduğunuz ilkokul çocuğunun adını öğrendiniz mi?"
"Park Ha-eun, ikinci sınıf, sınıf 2 öğrencisi. Park Ha-eun, Saetbyeol İlkokulda ikincisi sınıf, şube 2 öğrencisi."
"Aile ilişkilerini araştır."
Emirler giderek daha zor hale geldi. Meraklı olduğu için azarlanmaktan korkan Seo Min-gi tereddüt etti ama yine de cesurca sordu.
"Neden kızın aile ilişkileri..?"
"..."
Lee Sa-young sakince siyah deri eldivenler giyerken kayıtsızca cevap verdi.
"Amcasıyla ilgileniyorum."
***
Park Ha-eun’un ve büyükannesinin evi tek katlıydı. Sonunda daha fazla oynamak için ısrar eden Park Ha-eun’u eve getirdikten ve büyükannesinin inatçı torununu azarladığından emin olduktan sonra Cha Eui-jae rahatladı. Nefesini tutmak için bir anlığına durakladığı sırada Park Ha-eun’un büyükannesi ona arpa çayı ikram etti ve sordu:
"Cha Eui-jae akşam kalıyorsun değil mi?"
"Oh, maalesef kalamam. Dükkana dönüp yarına hazırlık yapmalıyım."
"İş nasıl gidiyor? Gidip bir görsem iyi olur..."
"İyi ilerliyor büyükanne. Ne kadar güçlü olduğumu biliyorsun. Tek başıma idare edebilirim. Bu arada bacağın nasıl oldu?"
"Bacağım mı? Neredeyse iyileşti."
Yalan. Cha Eui-jae, büyükannenin uyuyan torununa doğru yürümesini sessizce izledi. Her şey yolundaymış gibi davranmak kolaydır ancak bilinçaltın sana fark ettirmeden ağırlığını sağlam bacağına verdirirdi.
Büyükanne, oturma odasında battaniyenin altında derin bir uykuda olan Park Ha-eun’un başını okşarken içini çekti.
"Şu kız beni bir gün kalpten öldürecek. Gece gece dışarıda ne yapıyordun ki? Dışarısının ne kadar tehlikeli olduğunu bilmiyor mu..."
"Yarın onunla konuşurum. Çok fazla üstüne gitme olur mu?"
Cha Eui-jae gülerek bardağı yere koydu ve çaktırmadan pencereden dışarıyı kontrol etti. Deminden beri bir şeyler ters geliyordu. Park Ha-eun’u almak için oyun alanına giderken herhangi bir varlık hissetmemişti. Yani eve giderken takip edilmiş gibi görünüyordu.
’Tekip edilmelerini isteyen kişi o herif miydi?’
Onu bu kadar kolay bırakması hali hazırda şüpheliydi zaten. Hâlâ gülümseyen Cha Eui-jae ayağa kalktı.
"İyi geceler büyükanne."
"Şimdiden gidiyor musun?"
"Evet, pencereyi kullanabilir miyim?"
"Neden pencereden çıkıyorsun ki?"
"İlgilenmem gereken bir şey var. Yarın kontrole sizi ararım."
Cha Eui-jae, ayakkabılarını elinde tutarak girişin karşısındaki pencereye yöneldi.
Varlığını gizlemek için bir beceri kullanan Cha Eui-jae, dışarı çıkmak için vücudunu büktü. Sessizce pencereyi kapattı, aceleyle ayakkabılarını giydi ve çevresini dikkatle dinledi.
İki adam ön kapıyı izliyor, iki kişi de sokakta bekliyor. Herhangi bir hareketlenme olmadığına göre onun bu yönden kaçışını fark etmemiş gibiydiler.
Kendisinin hemen ardından gelmeleri, organize bir grubun parçası olduklarını gösteriyordu. Lee Sa-young ve grubuna sorun çıkarıp düşman edinmenin bir anlamı yoktu.
’Onları...şimdilik bayıltsam yeter.’
Cha Eui-jae yorgun bir şekilde iç çekerek boynunun arkasına masaj yaptı. Bütün avcıların sivilleri korumakla görevi vardı. Yani, eğer bu adamların biraz aklı varsa büyükanneye ve Park Ha-eun’a zarar vermezlerdi.
Bununla birlikte olağanüstü durumlarda yasalar ve kurallar anlamını yitirirdi. Cha Eui-jae hep kendine "daima beterin de beteri vardır" derdi. Yani kısacası her zaman en kötü senaryoya karşı hazırlıklıydı. Bu sefer için de farksız değildi.
’Onlara bir uyarı vermeliyim.’
Bileklerini gerdikten sonra bir anda ortadan kayboldu.
_____________________
[1] Hyung" (형), erkeklerin kendilerinden daha büyük olan erkeklere hitap etmek için kullandığı bir kelimedir. Genellikle samimi bir ilişkiyi ifade eder ve "abi" manasına gelir diyebiliriz.
[2] Sisteme izinsiz sızmak.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.
Spoiler butonu kullanılarak spoiler yazılabilir fakat buton kullanılmadan spoiler verenler uyarılmadan süresiz engellenecektir ve geri alınmayacaktır.,
Küfür, siyasi ve seviyesiz yorumlar,
İçerikle alakasız link paylaşımları yasaktır.
İçeriği çeviren gruplar dışında site reklamı yapanlar sınırsız uzaklaştırılacaktır.