Sınıftan hemen çıkmak istiyordum ama sınıfın kendi kendini ilan eden “gözlemcisi” olarak bir tavsiye vereyim:
Böyle durumlarda en iyisi beklemektir. Ders bitiminden hemen sonraki zaman dilimi, pek çok potansiyel tehlikeyle doludur.
Önce sınıf kapısına bir bakın. Orada bir grup sınıf arkadaşı toplanmış durumda. Kimse okul çıkışında dışlanmamak için herkesin hareketlerini gözlüyor.
Bu insanlar benim gibi bir arka plan karakterine yol vermezler.
...Evet, arka plana baktığınızda, arka plan da size bakar. Onlarla kaynaşmak istiyorsanız, asla varlıklarını kabul etmemelisiniz.
Yavaşça masamı toparlarken göz ucuyla insan akışını izledim.
Kapıdaki kalabalık azalmaya başlıyor.
Ama gardımı düşüremem. Aynı grup birazdan ayakkabılıklara yerleşecek, orada toplanıp vedalaşarak oyalancaklar.
En kötü senaryo, onların tam benim dolabımın önünde durup sohbet etmeleri olur. Şimdiden temmuz ayına gelmişken, dolabımı unutmuş gibi davranarak boş boş dolaşmak inandırıcı olmaz.
...Bir dakika, bugün doğrudan eve gitmemem gerekmiyor muydu? Bir süreliğine Edebiyat Kulübü odasında takılmam lazım—
Tam o anda, bir çocuk sınıfa girip doğruca masama yöneldi.
"Hey, Nukumizu. Edebiyat Kulübü’ne katılmışsın, öyle mi?"
"Eh…?"
Benimle konuşan kişi, D Sınıfı’ndan Mitsuki Ayano. Aynı ortaokula gitmiştik ama tam anlamıyla arkadaş sayılmayız. Sadece aynı dershaneye gittiğimiz için ara sıra konuşurduk.
Bu arada, aynı dershaneye gitmiş olmamıza rağmen notları benden çok daha iyidir. Üstelik gözlük takıyor, bu da onu daha zeki gösteriyor.
"Uh, evet. Sayılır."
"Bir öğretmenden duydum, orada Abe Kobo’nun tüm eserleri varmış. Bir ara gelip ödünç almam mümkün mü?"
Huh. Bunların orada olduğunu bilmiyordum. Şimdiye kadar sadece hafif roman (light novel) seçkisini kontrol etmiştim.
"Uh, evet, tabii. Sorumlu senpai’ye sorarım."
"Sağ ol, borçlandım sana."
Gülümseyerek omzuma hafifçe vurduktan sonra arkasını dönüp çıkmaya yeltendi.
Ona doğru eğildiğinde, hafif terle karışmış 8×4 deodorant kokusu yayıldı.
...Çok yakın. Ayrıca önümde duruyorsun.
"Bugün antrenman yok. Birlikte bir şeyler yiyelim mi?"
"Üzgünüm, bugün dershanem var."
Ayano, iki elini birleştirerek üzgün bir ifade takındı.
"Ah, hadi ama, daha birinci sınıfız. Sürekli ders çalışırsan aptala dönersin."
"Asıl senin daha çok çalışman lazım, yoksa seneye sınıfta kalırsın."
...Neden benim masamda flört ediyorlar?
"Mitsuki-saaaan, geç kalacaksın, hadi amaaa~"
Uzun boylu bir kız, sınıf kapısından başını uzattı.
Huh, bu kızı hatırlıyorum. Ayano’yla dershanede sık sık takılırdı. Oldukça güzel ve zeki olduğu için orada bayağı tanınırdı. Aynı okula gittiğimizi fark etmemişim.
"Ah, Chihaya. Geliyorum. Görüşürüz, Remon."
"...Ha, evet, görüşürüz."
Yakishio hafifçe el salladı, hayal kırıklığını hiç saklamaya çalışmadan.
Ben de çıkmak istiyordum ama Yakishio önümde durduğu için çantamı alamıyordum.
"Şey… Yakishio-san… uh… çantam…"
"Hey, Nukumizu, Mitsuki’yle arkadaş mısın? Farklı sınıftasınız, değil mi?"
Uzun kirpiklerini merakla kırpıştırarak yüzüme yakından baktı.
Remon Yakishio, kısa mesafe koşu takımının ası ve sınıfın en dikkat çeken kızlarından biri.
Kısa saçları, küçük yüzünü çerçeveliyor, üniformasının içinden uzanan ince ama kaslı kolları ve bacakları sağlıklı bir bronzluk taşıyordu. Bir an afalladım ama hemen toparlanıp cevap verdim.
"...Uh, pek arkadaş sayılmayız. Aynı dershaneye gittik, arada bir konuşuyoruz."
Yakishio’nun gözleri aniden parladı.
"Aynı dershaneye gittiniz, öyle mi? O zaman az önceki kızı tanıyor musun?"
Beklenmedik heyecanı beni şaşırtarak iyice yaklaştı.
"Uh, sanırım adı Asagumo’ydu. Ayano’yla aynı ileri seviye kurstaydı, sanırım notları da aşağı yukarı aynıydı."
"Ö-Öyle mi? Yani Mitsuki zeki kızlardan hoşlanıyor, ha…"
Bunu, Ayano ve Asagumo-san’ın kaybolduğu yöne endişeyle bakarak söyledi.
Bir dakika… Yoksa Yakishio…
"Yani aynı ileri seviye kursta oldukları için haliyle biraz vakit geçiriyorlardı. Ama bence sadece arkadaşlar."
"Değil mi!? Sadece arkadaşlar, değil mi!?"
Yakishio’nun yüzü, gökyüzü kadar parlak bir gülümsemeyle aydınlandı.
Gerçi dershane çıkışında neler olduğunu gerçekten bilmiyorum.
"Uh, şey… Çantam hakkında…"
"Ah, pardon, Nukumizu. Tamam, moral toplamak için biraz koşuya çıkayım!"
Bunu der demez Yakishio hemen oracıkta esnemeye başladı, güneş ışığında parlayan uzun, bronzlaşmış bacaklarını gererek. Kısa bir ısınma hareketinden sonra enerjisi tavan yapmış halde dışarı fırladı.
O gidince çantamı kaptım ve ayağa kalktım.
Etrafımda fark etmediğim, büyük küçük birçok drama yaşanıyor. Muhtemelen uzun zamandır böyleydi.
…Ahh, ne dertli iş. Keşke hiçbirine bulaşmadan yaşayıp gidebilsem.
"Popülerlik şovun bitti mi?"
Daha bir beladan kurtulmadan, bir diğeri çıkageldi—Yanami, çantasını tutarak arkamda duruyordu.
"Ah, Yanami-san. Hayırdır?"
Önce Yakishio, şimdi de Yanami. Okuldaki en popüler kızlardan ikisinin sırayla benimle konuşmaya gelmesi… Neler oluyor? Yoksa yine parası mı bitti?
Şüpheyle ona bakarken Yanami savunmasız bir gülümsemeyle karşılık verdi.
"Şimdi kulüp odasına gidiyorsun, değil mi? Söz verdin. Bana da bir tur attır."
Gerçekten ciddi mi? Anna Yanami’nin Edebiyat Kulübü’nü ziyaret etmesi—gözümde canlandıramıyorum. Ama eğer gelmek istiyorsa, onu durduracak değilim.
Sessizce başımı salladım.
Kulüp odasına giden koridorda yürürken bir kez daha emin olmak istedim.
"Yanami-san, gerçekten emin misin? Yani, oldukça sakin bir kulüp. Senin tarzın olmayabilir."
Daha dün katılmama rağmen kulübün… kendine has havasını hissedebiliyordum. Sınıfın en sosyal öğrencilerinden birini buraya getirmek pek mantıklı olmayabilir.
"Problem değil. Zamanında keçe iğneleme yapmıştım. Hani şu yünü iğneyle şekillendirme işi."
"Bu… DIY Kulübü’ne giriyor. Biz Edebiyat Kulübü’ne gidiyoruz."
Evet, artık onun hakkında endişelenmeyi bırakalım. Kapıyı açtım.
"Oh, hoş geldiniz."
"Merhaba, Nukumizu-kun."
Tsukinoki-senpai, elini kaldırarak selam verdi ama gözlerini kitabından ayırmadı, konuşurken saçlarını geriye doğru attı.
"…Ha?"
Komari, yüzünü isteksizce kaldırdı ve bakışları yabancı bir kıza takılınca olduğu yerde donakaldı.
"Uh, misafir olarak geldi."
"Merhaba, ben Yanami. Nukumizu-kun ile aynı sınıftayım."
"Ara, hoş geldin. Biraz çay demleyeyim, oturun rahatınıza bakın."
"İyi iş çıkardın, Nukumizu-kun. Böyle tatlı bir kızı getirmek ha?"
"Ha? Uh, yani…"
"Sakın bana sevgilin olduğunu söyleme?"
Bu insan ne diyor?
"H-Hayır, öyle bir şey değil—"
"Ah, hayır, aramızda öyle bir şey yok. Sadece aynı sınıftayız."
Yanami’nin tepkisi tamamen nötrdü. Ne kızarma, ne rahatsız olma—sanki ona günün hava durumu sorulmuş gibiydi.
Merakla kulüp odasına göz gezdirdi.
"Bu kulüpte bayağı kitap var. Ne tür etkinlikler yapıyorsunuz?"
"Hah?" (x2)
…Nedense hem senpai hem de Komari bana dik dik bakıyorlar. Hem de son derece ciddi ifadelerle.
Bu garip gerginlik beni boğmadan önce, kulüp odasının kapısı hızla açıldı.
"Vay be, bugün bayağı hareketli burası."
Uzun boylu bir çocuk odaya adım attı. Muhtemelen kulüp başkanı Tamaki-senpai, değil mi? Açıkçası, zamanlaması ilaç gibi geldi. "Shintaro, hangi kulüp başkanı hayalet üye gibi takılır ki?"
Tsukinoki-senpai, ona sahte bir ciddiyetle baktı ama dudaklarının köşesinde beliren hafif gülümseme onu ele veriyordu.
"Üzgünüm, üzgünüm. Son zamanlarda üniversite sınavlarına hazırlıkla meşguldüm."
Başkan, rahat bir tavırla onun omzuna hafifçe vurdu.
"Sen? Ders çalışmak? Hadi oradan."
"Gerçekten çalışıyorum. Ah, Nukumizu! Uzun zaman oldu. Ve… bu yeni bir üye mi?"
"Memnun oldum. Ben Yanami. Sadece gezmeye geldim."
Başkan, dostça bir gülümsemeyle bize doğru yaklaşırken, Komari aniden cesaretini toplayıp ayağa kalktı ve aramıza girdi.
"Ş-Şey, B-Başkan! G-geçen gün bana ödünç verdiğiniz kitap ç-çok ilginçti!"
"Şimdiden bitirdin mi? Harika. Koto hep benim bilim kurgu sevgimle dalga geçer, bir şans bile vermez."
Hızlıca Tsukinoki-senpai’ye bir bakış attı. Senpai, ona meydan okurcasına gözlerini dikti.
"Dalga geçtiğim falan yok. Sen de Haruki’yi asla eline bile almıyorsun." Ç/N=( Haruki Murakami: Haruki Murakami; Japon romancı, kısa öykü yazarı, çevirmen ve gazetecidir. Japonya’nın 20 ve 21. yüzyıldaki en önemli ve en popüler yazarlarından birisidir.)
"Dur bir dakika, sen bir Harukist misin?"
"Tam olarak değil ama yine de. Ayrıca, geçen gün sana ödünç verdiğim Usami Rin kitabını bile okumadın, değil mi?"
"Okudum, okudum. Karakter yazımı zirve. Resmen alev almış."
…Hmm, burada neler oluyor? Bu ikisi… sevgili mi?
Bu alışverişi hafif bir bezginlikle izlerken, Komari korkusuzca araya girdi.
"Şey, b-ben, uh, Egan’ı gerçekten seviyorum! G-gerçi ne yazdığını tam olarak anlamıyorum ama!"
"Gerçekten mi? Komari-chan, harika bir zevkin varmış!"
Başkan gülümsedi ve Komari’nin başını sevecen bir şekilde karıştırdı.
"F-Fwah!"
Tsukinoki-senpai, Başkan’ın elini sert bir şekilde savurdu.
"Hey, sen! Bu resmen bir #MeToo vakası. Komari-chan, rahatsızsan, hemen ağzının payını vereyim."
"B-Bekleyin, b-ben…!"
Komari, kendi sesinin yüksekliğinden ürkmüş gibi hızla başını eğdi.
"B-Bu değil yani… B-ben… şey… rahatsız değilim… galiba…"
Yanakları kıpkırmızı kesildi, sözlerini mırıldanarak zorla tamamladı.
"Çok tatlısın, Komari-chan. Koto, biraz ondan örnek alsan iyi olur."
"Ah, lütfen. Komari-chan, onu fazla şımartma. Yoksa iyice şımarır."
Başkan saatine baktı ve birden telaşlı bir ifade takındı.
"Eyvah, kulüp başkanları toplantısı var. Hemen çıkmam lazım. Bugün bir ziyaretçimiz olduğunu anlatmak için sabırsızlanıyorum."
"Ben de geliyorum. Yoksa toplantının ortasında uyuyakalacaksın."
"O zaman beni uyandırırsın, Koto."
"Hiç uğraşmam. Direkt seni yeni ayak işlerine koşturacak kişi olarak öneririm."
İkili, hâlâ tatlı sert atışarak odadan ayrıldı. Cidden, Başkan buraya neden gelmişti ki?
"K-Tatlı… Başkan bana… tatlı dedi… hehe."
Komari, kendi kendine mırıldanarak kulaklarına kadar yayılan bir gülümsemeyle kıkırdadı. Onun hayallerini yıkmak istemem ama başkan, onu daha çok zıt karakter olarak kullanmış gibiydi.
Yanami omzuma dokundu ve yüzünü rahatsız edici derecede yakına getirerek eğildi. Hoş bir kokusu vardı, bu arada.
"Yani, başkan ve başkan yardımcısı ha? Bunlar sevgili mi?"
"Kim bilir? Ama öyle gibiler."
Görünüşe göre işitme yetisi oldukça iyi olan Komari, akıllı telefonunu hızla uzattı.
< - Onlar sadece çocukluk arkadaşı! Hepsi bu! Sevgili değiller! - >
Yanami’nin gözleri şüpheli bir şekilde kıslı.
"…Çocukluk arkadaşı mı?"
< - Evet! Sadece çocukluk arkadaşı! - >
Komari, kararlı bir nefes alarak daha fazla tartışmaya girmeden kulaklıklarını taktı ve kitap okumaya başladı. Sesi kulaklıktan dışarı taşıyordu ama hiç aldırış etmiyordu. Ne inanılmaz bir odaklanma gücü.
Yanami, sandalyesini hafifçe sallayarak bana doğru biraz daha yaklaştı.
"Hey, niye telefondan konuşuyor?"
Ben de bunu bilmek isterdim.
"Ah, bu arada, Nukumizu-kun. Yani başkan ve başkan yardımcısı çocukluk arkadaşı, öyle mi?"
"Hah? Ah, evet, öyle görünüyor."
"…Neden çocukluk arkadaşları arasında böyle bir fark var?"
Yanami, kelimeleri sıkıyormuş gibi garip bir ses tonuyla mırıldandı.
"Uh, Yanami-san. Başkan ve başkan yardımcısı burada yanlış bir şey yapmadı, tamam mı?"
"Bir saniye… Bu demek oluyor ki…"
Yanami aniden kafasını kaldırdı, sanki bir şeyin farkına varmış gibi gözlerini Komari’ye dikti.
"…Bir yuva yıkıcı mı..?"
Alçak bir sesle mırıldandı. Komari, irkilmiş gibi hafifçe sıçradı.
"H-Hayır, hayır, hayır! Başkan ve Başkan Yardımcısı sevgili bile değil. Ortada yıkılacak bir yuva yok!"
"Mesele bu değil. Çocukluk arkadaşı varken ortaya çıkan her kız otomatik olarak bir yuva yıkandır. Bunu anlamıyor musun?"
Ah. Bu, bir erkeğin yuri hikayesine dalması gibi bir şey mi? Şimdi anladım. Öl.
"Söylediğini anlıyorum ama belki de bu konuyu burada konuşmasak daha iyi olur. Komari-san hâlâ burada."
"Ama müzik çaldığı için bizi duyamaz."
Bakışlarımızı hisseden Komari, korkmuş bir hayvan gibi içine kapandı. Hmm. Burada bir şeyler… tuhaf geliyor.
"…Bir saniye, Komari-san aslında müzik dinlemiyor olabilir."
"Ne? Ama kulaklıklarını takmış."
"Takıyor ama bizi duymuyormuş gibi yapıyor."
"Peki ya az önce? Kulaklıklarından ses sızıyordu!"
"Şu an sızmıyor. Az önce bizi kandırmak için numara yaptı."
Komari, kitabını okurken alnından terler akmaya başladı. Sonunda kulaklıklarını çıkardı ve bana bir şey uzatarak sert bir bakış attı.
"Nukumizu, b-buyur. K-kulüp odasının anahtarı."
"Ha? Teşekkürler."
"B-B-Ben önden çıkıyorum!"
Komari, aceleyle odadan çıkarken tökezledi.
…Az önceye kadar hareketli olan kulüp odası bir anda sessizliğe gömüldü. Geriye sadece bir yabancı ve, şey, yabancı sayılabilecek biri kaldı. Şimdi ne yapmam gerekiyor? Bu kulüp hakkında zaten pek bir şey bilmiyorum ki.
"Şimdilik biraz çay yapayım. Sen de ziyaretçi defterine adını yaz, tamam mı?"
"Teşekkürler. Ah, ben yeşil çay alayım."
"Vay be, bayağı ziyaretçi gelmiş. Aa, bak, Nukumizu-kun, senin adın da burada. Az önceki kız da Komari-san, değil mi?"
Yanami, belli ki çoktan sıkılmış, dalgın bir şekilde kitap raflarına bakıyordu. Uğraşması dert olur, umarım Dazai ya da Mishima’nın olduğu raflara dokunmaz.
"Çayın hazır."
"Teşekkürler."
"Hey, Nukumizu-kun."
Çayını yudumlayan Yanami, bana berrak ve samimi gözlerle baktı.
"Peki, bu kulüp tam olarak ne yapıyor?"
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.