Senpai başını ağır bir şekilde sallayarak bir parmağını indirdi ve konuşmaya başladı.
"Artık sadece kitap okuma günlerini geride bırakıyoruz. Yazarlık alanına da adım atıyoruz!"
"Bir dakika, yani Edebiyat Kulübü bugüne kadar hiç yazı yazmıyor muydu?"
"Hey, biz eskiden yazıyorduk! Bir zamanlar kulüp dergileri bile çıkarıyorduk. Hatta bir üyemizin Eğitim Bakanından Ödül kazandığı bile konuşuluyordu—gerçi bunun sadece bir söylenti olduğu ortaya çıktı. Ya da belki çıkmadı. Aslında, kesinlikle çıktı."
Yani, kesinlikle söylentiymiş.
"Peki neden artık yazmıyoruz?"
"Bunu gerçekten anlamıyor musun?"
Tsk, tsk, tsk! Senpai parmağını sallayarak bana kurnazca gülümsedi.
"Yazacağız deyip aslında hiç yazmamak—biz buyuz."
Komari içtenlikle başını sallayarak onayladı. Bu Edebiyat Kulübü’nün bir çeşit iç esprisi mi?
"Açıkçası öğrenci konseyi geçenlerde yapılan kulüp başkanları toplantısında bize laf etti. Faaliyetlerimiz arasında yazı yazmanın da yer aldığını ama bugüne kadar hiçbir şey üretmediğimizi söylediler."
"Anladım."
"O kısmı ustaca sakladığımızı sanıyordum ama bir şekilde fark etmişler. Acaba nasıl…"
Aklıma hemen uğursuz bir öğrenci konseyi üyesi geldi.
…Lanet olsun, konuyu değiştirmeliyim.
"Yani tekrar bir kulüp dergisi mi çıkaracağız?"
"Hayır, baskı maliyetleri ve dağıtım işleri çok zahmetli. Bu yüzden…"
Zafer kazanmış gibi bir ifadeyle, Tsukinoki-senpai telefonunu havaya kaldırdı.
Pat, pat, pat. Komari anlaşılmaz bir şekilde alkışlamaya başladı. Tsukinoki-senpai ise sanki önceden prova edilmiş bir gösteriymiş gibi elini kaldırarak onu susturdu. Şüpheli..
"Kısa hikâye olsun, sadece birinci bölüm olsun fark etmez—önemli olan bir şeyler yüklememiz."
Aslında bir internet sitesi kullanmak bizi baskı ve dağıtım işlerinin zahmetinden kurtarır. Bir okul kulübü için oldukça mantıklı bir fikir.
"Ve şimdi, epeyce zahmetli olan meseleye geçelim."
Ah, evet, hâlâ bir tane daha vardı. İçgüdüsel olarak dik oturdum.
"Yeni hedefimize uygun olarak, bu hafta sonu bir Edebiyat Kampı yapacağız!"
"Ha?"
"Tahara’daki Gençlik Merkezi’nde iki oda ayarladım. Bu hafta sonu gidiyoruz."
"Bir dakika. Bu hafta sonu derken? Yani iki gün sonra mı?"
"Modern yayıncılık sektörü hız gerektirir! Önemli olan ivme, ve ben siz gençlere ayak uyduramaz hâle gelmeyeceğim. Siz benim hızımı yakalayabilir misiniz?"
Senpai’nin coşkusuyla afallayan Komari az kalsın yine alkışlayacaktı ama onun yerine telefonuna bir şeyler yazıp ekranı bize gösterdi.
< - Dürüst olmak gerekirse, hafta sonunu evde geçirmek isterdim. - >
Evet, ben de pek hevesli sayılmam.
"Hmph… İkiniz de hâlâ anlamıyorsunuz. Ama bu kelimeyi duyduktan sonra da aynı şeyi mi düşüneceksiniz bakalım?"
Tsukinoki-senpai’nin gülümsemesi derinleşti ve gözlükleri tuhaf bir şekilde parladı.
"Kanzume."
Ha? Konservelenmiş ton balığından bahsetmiyor, değil mi? Ah, dur, sanırım yazarların otel odasına kapatılıp yazmaya zorlandıkları
"kanzume" teriminden bahsediyor. Ama yani, ne olmuş?
"O-Ohh…"
Komari, yıldız gibi parlayan gözleriyle uzaklara daldı. Bir dakika, bu tepki de ne böyle?
"Kulağa heyecan verici gelmiyor mu!?"
"E-Evet! Kanzume! Ç-Çok havalı!"
Komari başını öyle hızlı sallıyordu ki neredeyse bulanık göründü. Gerçekten mi? Öyle mi? Açıkçası, pek anlayamadım.
"Telefonla, kâğıtla, nasıl rahat ederseniz öyle yazabilirsiniz. Ben laptopumu getireceğim, böylece kamp sırasında yüklemeleri halledebiliriz."
"Ama daha ne yazacağımıza bile karar vermedik."
"Yazmayı hafta sonuna bırakıyoruz. Şimdilik sadece yazmak istediğiniz şeyin konusunu belirleyin."
Bir gün bir şeyler yazmayı düşündüğüm bazı belirsiz fikirlerim hep vardı ama bu çok ani oldu.
"Senpai, siz ne yazacağınızı biliyor musunuz?"
"Eh, isekai türünde bir şey yazmayı düşünüyorum."
Bu… beklenmedikti. Onu trendleri takip eden biri olarak görmemiştim.
"Hikâye, Mishima’nın seppuku yapıp başka bir dünyaya reenkarne olmasıyla başlıyor. Dazai ise ondan ayrı kalmaya dayanamayarak Tamagawa Nehri’nde kendini boğuyor ve peşinden gidiyor. İşte giriş kısmı bu."
…Senpai, en azından türün kurallarına biraz olsun uymaya çalışsan olmaz mı?
"Um, ama zaman çizelgesi ters değil mi? Önce Dazai ölmedi mi?"
"Ah, kurgu yazarken böyle ufak detayları göz ardı edebilirsin. Önemli olan, birbirlerine duydukları sevgi."
"Komari-san, bu normal mi?"
Ona fısıldayarak sordum.
< - Evet. Sen hâlâ anlamıyorsun Nukumizu. Edebiyat, insan kalbini yakalamakla ilgilidir. - >
Komari, gözlerini bile kaldırmadan telefonundan yanıt verdi.
"Ayrıca, benim kullandığım gerçeklik versiyonunda, Yamanote Hattı trenine çarpılmak sıcak bir kaplıcaya hızlı bir ziyaretle iyileştirilebiliyor. Ne yazık ki, hikâyem R-18 olduğu için sizinle paylaşamam."
Ç/N=(R-18: +18 İçerik)
Bir saniye, bu kulüp faaliyeti değil miydi?
"R-18… iyi değil…"
Bekle, ne? Bunu az önce kim söyledi?
"Vay!"
Kitap raflarına doğru baktığımda, loş ışığa karışan bir gölge fark ettim—öğrenci konseyi ikinci sınıf sekreteri Shikiya-san’dı. Benim şaşkınlığımın aksine, Tsukinoki-senpai ona sadece kısa ve anlamlı bir bakış attı.
"Shikiya, burada ne zamandır bekliyorsun?"
"Kim bilir… Birini bekliyordum… sonra biraz uyuyakaldım…"
Shikiya, başını hafifçe yana eğerek uyuşuk bir tavırla bana melankolik bakışlarını çevirdi.
"En azından… bir şeyler yapıyorsunuz… etkileyici…"
Defterine bakmadan bir şeyler karaladı ve ardından neredeyse duyulmayacak kadar hafif bir iç çekişle yanındaki sandalyeye çöktü.
"Tsukinoki-senpai… eğer kamp yapıyorsanız… formu teslim edin…"
"Tamam. Kulüp başkanına yarına kadar getirmesini söyleyeceğim."
"Öğrenci konseyi… her zaman izliyor…"
İzlemeniz sorun değil de, arada bir göz kırpsanız olmaz mı? Şimdi Komari bile kitaplığın arkasına saklandı.
"Shikiya, öğrenci konseyi özellikle bizim peşimizde mi?"
"Hayır… tüm kulüpleri hedef alıyoruz… bütçe kesintisi… kulüpleri kapatma… yok etme…"
Bu gerçekten korkutucuydu.
Bir süre sonra, Shikiya-san tek kelime daha etmeden odadan ayrıldı.
Bu kızın derdi ne? Onu hâlâ nasıl değerlendireceğimi bilemiyorum.
"Uh, senpai. Shikiya-san’ı tanıyor musunuz?"
"Evet, bir zamanlar biraz geçmişimiz vardı. Normalde bundan bile daha sessizdir. Neredeyse hiç hareket etmez."
"Peki, nasıl lise hayatını sürdürebiliyor?"
"Şaşırtıcı ama notları harika. Son sınavda ilk on içine girdiğini duydum."
İmkânsız. Hem bir gyaru hem de okulda başarılı mı? Bu benim için fazla cazip bir karakter yapısı. Eğer bu kadar ürkütücü olmasaydı, mükemmel olurdu.
"Senpai, siz de derslerinizde iyi olabilecek biri gibi görünüyorsunuz."
"Demek istediğimiz şu: Bir şey olmalı. Mesela, sınıfın birincisiyle ezeli bir rekabete girişen havalı bir onur öğrencisi olabilirdin. Ya da tam tersine, sınıfta kalmamak için mücadele eden ve sadist sınıf başkanından gizlice ders alan biri olabilirdin. Bir potansiyelin olmalı."
Teşekkürler, ama bu tarz bir potansiyel istemiyorum.
"Açıkçası, s-senpai’nin durumu.., 222. sırada olması b-belki de daha… ilginç olurdu."
"Aslında, bu sıralarda kendime özgü bir çekiciliğim var."
Neden utanıyor ki?
Eğer doğru hatırlıyorsam, okulumuzda her sınıfta 38 öğrenci var ve her seviyede altı sınıf var. Yani, toplam 228 öğrenci…
"Senpai, iyi misiniz? Bu, üniversite sınavları öncesi son seneniz değil mi?"
"İyiyim, İyiyim. Benim kararlılığım var. Hedef okullarımı çoktan belirledim."
"…Uh, ama okulları seçen siz değil, onlar, biliyorsunuz değil mi?"
Gözlükleri ve güzelliği beni kandırdı, ama bu kişi tam bir dağınıklık abidesi.
"Uh, s-senpai, c-cumartesi günü ne yapacağız?"
Komari’nin sorusuyla Tsukinoki-senpai sanki yolculuğu yeni hatırlamış gibi telefonunda bir şeyler aramaya başladı.
"Bakalım. Atsumi Hattı’na bineceğiz, güneye doğru gideceğiz ve doğru hissettirdiği bir yerde ineceğiz. Muhtemelen bir otobüs falan olur.
Evet, kesinlikle bir şeyler olacaktır."
…Bu plan kesinlikle hiç güven vermiyor.
"O zaman, sabah 7 ya da 8 gibi Aidaimae İstasyonunun kapısında buluşalım."
Senpai bunu neşeli bir gülümsemeyle söyledi.
Evet, bu kesinlikle hiç de iyi bir fikir değildi.
Kulüpten eve dönerken, Toyohashi İstasyonu’nun önündeki Seibunkan Kitabevi’nin ana şubesine uğramaya karar verdim. Burası şehrin en büyük kitabevi ve yeni çıkan kitapları incelemek için mükemmel bir yerdi.
<"Bir Edebiyat Ustası Ol"> platformuna yazı gönderdiğimiz için en son trendleri takip etmek şart.
Sitedeki popüler eserleri ve trend olan anahtar kelimeleri zaten kontrol etmiştim, ancak web romanlarından kitaplara uyarlanan eserler genellikle büyük formatta basılıyor. Bunlar cep kitaplarından ayrı raflarda sergilendiği için mağaza düzenini görmek istedim.
"Beklendiği gibi, isekai yine zirvede…"
İsekai türü sıkça komedi skeçlerine ya da dönem dramalarına benzetilir; kendini farklı kılma çabalarıyla sürekli evrim geçirirken aynı zamanda ortak bir tür çerçevesi oluşturur. Bu ekosistemin nasıl geliştiğini görmek gerçekten büyüleyici.
"Görünüşe göre hedef alınması gereken tür bu."
"N-Nukumizu, y-yolun ortasındasın."
Küçük bir kız aniden beni yana itti.
"Hah? Komari-san? Burada ne yapıyorsun?"
"A-Araştırma. Hafif romanları p-peki anlamıyorum, bu yüzden biraz çalışayım dedim."
Komari, renkli kapaklara merakla bakıyordu.
"S-Şimdiki hafif romanlar… gerçekten ç-çok büyük, h-huh…"
"Evet. Büyük formatlı bölüm çoğunlukla web romanlarından uyarlanan kitaplarla dolu. Çoğu da sıradan, çöp isekai’ler; aşırı güçlü ana karakterlerle dolu."
"Ş-Şey, o şey değil mi? Y-yeniden doğuş falan?"
"Aynen öyle. Son on yıldır türün tekrar eden öğeleri var: reenkarnasyon, hileli yetenekler ve yavaş yaşam hikâyeleri. Birbirine tamamen zıt gibi görünen bu iki unsur—ezici güç ve rahat, huzurlu bir hayat—aslında aynı kökenden doğuyor: gerçek dünyanın sertliğinden yorulmuş insanların arzularından."
"A-Aynı köken mi?"
"Tam bir kabullenme. Kimsenin incinmediği bir dünya. Nazik, bağışlayıcı bir yer."
"S-Sadece içinizi ısıtan, iyi hissettiren bir tema y-yeterli değil mi?"
"Kötü değil ama işin içinde hileli güçler ya da hayranlık uyandıran yetenekler de olmalı. Ana kitle olan yetişkinler, en huzurlu isekai dünyasında bile sıradan biri olarak emekliliğe çekilemeyeceklerini biliyorlar; bunun için olağanüstü bir şeyleri olması lazım."
"B-Büyümek çok z-zor…"
Komari derin bir iç çekti ve omuzları düştü.
"Zafer ve övgü savaşlarla, huzur ve sevgi ise yavaş yaşamla kazanılıyor. Bu iki unsur temelde aynı. Sadece farklı anlatı çerçeveleri kullanılıyor. Son zamanlarda kadınlara yönelik türler de arttı; ezilen kahramanlar ya da nişanlarını bozan karakterlerin sürgün hikâyelerinin farklı versiyonları gibi."
"…Ç-Çok uzun. Yani, ş-şey, birbirine b-benzeyen hikâyelerin bile bir anlamı mı var?"
Reenkarnasyon, hileler ve şimdi de uzun açıklayıcı başlıklar mı? Bu sorunun cevabını kafamda defalarca verdim.
"Başlıklar temelde okuyuculara yönelik ürün açıklamalarıdır. Mesela, <’Doyurucu Jambonlu Kroket Sandviç!’> gibi. Doğal olarak formüle dayalı ama yine de kendine özgü oluyor."
"V-Vay. Peki sen k-kendi yazacağın hikâye için şimdiden bir b-başlık düşündün mü, N-Nukumizu?"
"Elbette. En iyi, en ideal başlık şu olurdu: <’Bir Başka Dünyanın Bilgesi, Reenkarnasyon Hileleri Kullanarak Huzurlu Bir Yavaş Yaşamı Hedefliyor’>. Bununla sıralamalara gireceğim—"
"B-Bu zaten b-burada var."
"Ne?"
Ah, doğru. İşte orada. Hem de 5. cilde kadar çıkmış bile.
Harika. Görünüşe göre çoktan yapılmış. Oysa aklımdaki taslakta ana karakter en son ciltte altıncı eşiyle evleniyordu.
"H-Hehe…"
Komari kahkahasını tutamadı.
"Ç-Çok kendinden e-emindin ama zaten varmış!"
Lanet olsun. Buna itiraz edemem.
"Peki ya sen Komari-san? Ne yazacağını biliyor musun?"
"B-Ben isekaiyle i-ilgilenmiyorum. Benimki d-daha çok… buna benziyor."
Beni genel edebiyat kitaplarının bulunduğu bir köşeye götürdü. Raflar romantik romanlar ve doğaüstü temalı hikâyelerle doluydu; bazıları dizi ve filmlere de uyarlanmış kitaplar arasındaydı.
"A-Aslında, ben ş-şimdiden bir şeyler y-yazmaya başladım..."
"Ne? Ciddi misin?"
Lanet olsun. Benden önde gidiyor.
"Peki, şey… bir başlık düşündün mü?"
Sıradanmış gibi davranmaya çalıştım ama eğer iyi bir fikri varsa, utanmadan çalabilirdim.
Komari hafifçe kızararak telefonunu uzattı.
<’Ruhlar Kafesi’nin Sıcak Vakaları’>.
Başlığa bakılırsa, karakter odaklı hafif roman türüne giriyor gibi görünüyor. Ne yazık ki bu tür hakkında pek fazla bilgim yok. Merakla yakındaki raflara göz gezdirdim, popüler olan kitapları görmek için.
"Hah, burada aynı isimde bir kitap var."
"H-Hayır, dikkatli bak. O o-olanın adı Vaka Kayıtları. B-Benimkisi Vaka Dosyaları."
"…Yani, bu onu farklı bir başlık mı yapıyor?"
"E-Evet, tabii ki."
Komari göğsünü gururla kabarttı.
"Yani, esasen, başlıkların benzer olmasını umursamamamızı mı söylüyorsun?"
"S-Senin başlığın resmen aynısıydı! B-Benimkisi tamamen farklı!"
"Seninki de neredeyse aynı şey, Komari."
"A-Adımı öyle rahatça söyleme!"
Komari, beni korkutmaya çalışıyormuş gibi bana dik dik baktı ama aslında daha çok surat asıyormuş gibi duruyordu. Bir saniye. "Adımla hitap etmeye ilk sen başladın. Ayrıca, her seferinde ’-san’ eklemek de çok zahmetli."
"B-Biliyorum ama… yani… evet, ama…"
Söylenerek okul formasının eteğiyle oynadı, belli ki memnun değildi ama itiraz da edemiyordu. Her zamanki gibi, uğraşması zor biri.
"Tamam bir kitap alıp eve gideceğim."
"L-Lütfen bekle! Y-Yanami b-bugün geliyor mu?"
"Hah? Hayır, gelmiyor. Neden?"
"Ö-Öyle değil! Y-Yanami… kulübe k-katılacak mı?"
"Bilmiyorum. Kulüp odasını ziyaret etmeye ilgi duyuyor gibi görünüyor ama neden sordun? Endişeli misin?"
Belki de Komari kulüpte başka bir kız olmasını istiyordu. Böylece kendini daha az garip hissedebilirdi.
"Y-Yanami… çok tatlı."
"Evet, Yanami tatlı. Ne olmuş?"
"T-Tatlı kızlar… E-Edebiyat Kulübü’nde olmamalı."
Bir dakika. Ülkedeki bütün edebiyat kulübü üyelerinden hemen özür dilemelisin. Çabuk.
"Saçmalama. Tsukinoki-senpai’ye bak mesela. O da çok güzel, değil mi?"
Dur bir saniye. Bu konuşmadaki iki kızdan birini övmem, diğerini…
"O s-sayılmaz. Ben sadece… Ben böyleyim…"
"Saçmalama. Kendini bu kadar küçümseme."
Beklendiği gibi, bu konuşma başıma dert açıyor. Hasarı kontrol altına alma zamanı. Belki iyi yönlerine odaklanırsam, durumu kurtarabilirim.
Göz ucuyla Komari’nin yüzüne baktım. Solgun dudakları hafifçe titriyordu, ince ama zarif bir ifade taşıyordu. Kaküllerinin kısmen örttüğü gözleri, abartısız çift göz kapaklarına rağmen büyük ve etkileyiciydi.
"Senin de hoş bir yüzün var, Komari. Üzülecek hiçbir şey yok."
"U-Una!?"
Çantası elinden kaydı ve adeta sıçrayarak benden uzaklaştı. Yüzü kıpkırmızı olmuştu ve sesi titrek bir şekilde mırıldandı.
"#MeToo… anı mı…"
"Ne!? Hayır, hayır, sadece düşündüğümü söyledim! Bunda garip olan hiçbir şey yoktu!"
Sırf bir iltifat ettim diye böyle suçlanmam da neyin nesi?
Komari öfkeyle titreyerek bana dik dik baktı, ben de içten içe derin bir iç çektim. Eğer benden bu kadar hoşlanmıyorsa, yapacak bir şey yok.
"Haklısın. Birinin görünüşü hakkında konuşmak, iltifat bile olsa, gereksizdi. Benim hatam."
"A-Anladığın sürece sorun yok…"
Ben zaten sadece benden istendiği için kulübe gidiyorum, ama böyle muamele görüyorum ha?
"Yanami-san’la aramızı düzelteceğim ve kulüp odasına uğrama sıklığımı azaltacağım."
"E-Eh? D-Dur bir dakika…!"
Off, bu iş iyice can sıkıcı bir hâl aldı. Bir kitap alıp buradan çıkayım en iyisi.
Tam arkamı dönüp gitmek üzereyken Komari birden avucuyla başıma vurdu.
"Ah! Ne şimdi!?"
"Y-Yani… hayır! Demek istediğim bu değil!"
Komari afallamış bir şekilde kekeleyerek bir adım attı, hâlâ nedenini anlayamadığım bir öfkeyle doluydu.
Bu ne şimdi? Bana mı sinirli, yoksa genel olarak mı sinirli? Sırf var olduğum için azar işitiyor gibiyim.
"S-Senpai’yi sana karşı k-kızdıracağım! O yüzden y-yarın kulübe g-gelmek zorundasın!"
"Tamam, tamam. Yarın geleceğim, olur mu? O yüzden bu kadar gerilme."
Komari hâlâ tatmin olmamış gibi, telefonuna deli gibi bir şeyler yazıp ekranı yüzüme doğru uzattı.
< - Sadece yarın değil. Her zaman. - >
Ve bu ilanla birlikte arkasını dönüp koşarak uzaklaştı.
Bu da neydi şimdi? Gerçekten hiçbir şey anlamadım. Hiç ama hiç. Bağırırken biraz tükürük bile saçtı.
Bitkin bir hâlde, yüzüme sıçrayan damlacıkları sildim.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.