Yukarı Çık




2.4   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   2.6 


           
Beşinci ders sona erdi. Koridorda dolaşıyor, insanlardan kaçınıyor ve teneffüs sırasında oyalanmaya çalışıyordum.

Bir sonraki ders bittikten sonra, yarınki eğitim kampını görüşmek için kulüp odasına gitmem gerekecek. Yanılmıyorsam, Ayano ve Yakishio da bu toplantıya katılacak. Beklenmedik şekilde işler yoğunlaştı. Geçen haftaki sakin günleri özlüyorum doğrusu.

Okul binasından dışarı adım attım. Spor sahasının yanındaki musluk, genellikle beden eğitimi dersinden sonra öğrencilerle dolup taşardı.

Bugün ise kimse yokken musluğu usulca açtım. Havuz sezonunda bu musluk adeta gizli bir hazineye dönüşüyordu—tamamen terk edilmiş halde.

Sınıflara olan mesafesi, açık havada olması ve diğer lavabolardan farklı bir amaca hizmet etmesi onu özel kılıyordu
.
Suyun hafifçe toprak kokan tadı garip bir şekilde ferahlatıcıydı. Ilık sudan bir yudum alıp ağzımı sildikten sonra başımı kaldırdım—

Ve tam karşımda, aynı şeyi yapan tanıdık bir yüzle göz göze geldim.

"N-Nukumizu? B-Burada ne yapıyorsun?"

Karşı musluğun başında, aynı sudan yudumlayan Chika Komari duruyordu. Varlığımdan gerçekten rahatsız olmuş gibi görünüyordu.

"Susadım, o yüzden içmeye geldim."

"B-Bekle, s-sadece bunun için ta buraya mı geldin?"

Komari, bana inanmaz gözlerle baktı.Sinir bozucu bir hali vardı.

"Söyleyecek en son kişi sensin. Muhtemelen sınıfta kalmak istemediğin için dolaşıp su içiyorsundur."

"S-Şapşal. B-Bunu bir araştırmanın parçası olarak yapıyorum. Ş-Şey, okulun musluklarını inceliyorum f-filân!"

Araştırma, ha? İçten içe gülümsedim. Kiminle konuştuğunun farkında mı acaba?

"Komari. Söyleyeyim, bu okulun su tesisatı hakkında derinlemesine bilgi sahibiyim. Böyle bir iddiada bulunuyorsan, bunu destekleyecek sağlam görüşlerin olmalı."

"O-Öyleyse söyle bakalım: b-bu sabah hangi musluktan su içtin?"

Komari’nin bakışları aniden keskin ve ciddileşti. Ve böylece, Su Musluğu Günlükleri adlı büyük savaş başlamış oldu.

"Birinci ve ikinci derslerde genellikle dördüncü katın doğu tarafındaki, üçüncü sınıf sınıflarının yanındaki musluğu tercih ederim."

"P-Peki, neden?"

"Şöyle ki: Okulun genelinde, sabah saatlerinde borularda kalan su bir önceki günden kalmadır. Bu suyun klor oranı daha düşüktür ve yaz aylarında henüz ısınmamıştır. Kısacası, sabah saatlerinde dördüncü katta suyu en iyi halinde içebilirsin."

Komari, hafifçe etkilenmiş gibi bir nefes verdi.

"Su kaynağı tanka ne kadar yakınsa suyun kalitesi de o kadar iyidir. Ancak tazelik, daha güçlü bir klor kokusuyla birlikte gelir. İşte bu tazelik ve hafif klor dengesi yalnızca günün bu saatlerinde bulunabilen nadir bir kombinasyondur."

Açıklamamı bitirirken kendimden emin bir şekilde elimi saçlarıma geçirdim. Mükemmel.

Fakat tam zaferimi tatmanın eşiğindeyken, Komari sinsi bir gülümseme sergileyerek dişlerini gösterdi.

"H-Heh, n-ne kadar y-üzeysel."

"Ne? Bu da ne demek şimdi?"

"D-Dördüncü katın d-doğu tarafı. O s-suyu b-bilerek ö-öğle saatlerine y-yakın içiyorsun."

"Öğle vakti mi? Saçmalık. Üst katlar günün ilerleyen saatlerinde su içmek için uygun değildir."

"Nedenmiş? Öğle saatlerinde suyun klor kokusu daha keskin olur ve su ılıklaşır."

"Amatör… d-daha sıcak su m-mideye daha y-umuşaktır."

Komari’nin kendinden emin bakışları özgüven yayıyordu. İçimde kötü bir his belirse de henüz pes edemezdim.

"Neden? Ama klor kokusu hâlâ-"

"T-Tam tersine, k-klor kokusuna a-alışırsın..."

"Alışırsın mı?"

Kim öğle yemeğinden hemen önce klor kokusuna alışmak ister ki? Bekle… Sakın bana söyleme—

"K-Ki... tuvaletin k-kokusunu… d-daha az fark etmek için."

"Eeeek!?"

Ah hayır. Bunu öğrenmemiş olmayı dilerdim.

"Hiç değilse kulüp odasına git!"

"Ö-Öğle arasında k-kulüp odasını kullanmak y-yasak. D-Dersleri asıp o-orada takılanlar v-vardı..."

Yani birilerinin ufak bir tembelliği böyle bir drama mı sebep olmuş?

"Komari. Neden öğle yemeğini benim yediğim yerde yemiyorsun?"

"Ueh!?"

Ne biçim tepkiydi bu? Her zamanki gibi kaba.

"Birlikte yiyeceğiz demiyorum. Eski binadaki acil çıkış merdivenleri sessiz ve rahat. Benimle farklı bir katta yiyebilirsin."

"D-Düşüneceğim."

Komari göz temasından kaçınıp hızla uzaklaştı. Hâlâ biraz dikenli biri, ama ilk tanıştığımız zamana göre biraz daha rahatladığını düşünüyorum. Sonuçta bütün bu konuşmayı telefonlarımızı kullanmadan yaptık.

Kahretsin, sonraki ders başlamak üzere.

Komari’nin ardından hızla okul binasına koştum.


**

Öğleden sonra, okul çıkışı, kulüp odasında.

Yakishio ile birlikte gelen Mitsuki Ayano, Kobo Abe’nin toplu eserlerinin son cildini eline aldı.

"Bunların hepsini bir arada görmek etkileyici. Hangisini ödünç alsam?"

Onu izleyen Tsukinoki-senpai, kollarını memnuniyetle kavuşturdu. Sadece Yanami’yi yeni üye olarak kabul etmekle kalmayıp Ayano ve Yakishio’yu da misafir olarak ağırladığı için oldukça keyifli görünüyordu.

"Çekinme. İstediğin kadar ödünç alabilirsin."

"Sen hepsini okudun mu, senpai?"

Ayano, katalogu karıştırırken parmağını kitap sırtları boyunca gezdirdi.

"Sadece Kumların Kadını ve Kutu Adamı okudum. Duvarı okumaya başladım ama Karma’nın girişinde hemen pes ettim."

"Bu… kitabın tam olarak giriş kısmı değil mi?"

Bunu şaka olarak algılayan Ayano güldü ve raftan bir kitap çekti.

"Pekâlâ, bugünlük 12. cildi ödünç alıyorum."

Arkasında duran Yakishio, Ayano’nun elindeki kitaba merakla göz attı.

"Mitsuki, ortadan başlarsan hikâye anlamsız olmaz mı? Önce 1. cildi ödünç alman gerekmiyor mu?"

Bunu da söyledi ya.

"Hah? Ah yok, sorun değil. Bu, baştan sona tek bir hikâyeden oluşan bir seri değil."

"Öyle mi? Yani One Piece gibi değil?"

"Evet, biraz farklı. Bu ciltte uzun zamandır okumak istediğim bir oyun var."

Bu çocuk Yakishio’yu idare etmeyi biliyor. Asagumo-san meselesi hâlâ ortada dursa da, bu ikili beklenmedik şekilde iyi anlaşıyor gibi görünüyor.

Dikkatimi Yanami’ye çevirdim. Üzerinde "Yeni Üye" yazan kâğıttan bir taç takıyor, neşeyle Pocky yerken mırıldanıyordu. Misafirperverliğinden oldukça memnun görünüyor.

"Bu arada, Ayano-kun. Edebiyat Kulübü’ne katılmayı düşünür müsün?"

Tsukinoki-senpai nihayet harekete geçti ve tam zamanında davetini yaptı.

"Merak ediyorum ama... dershaneye de gidiyorum ve kulüp aktivitelerine katkı sağlayamazsam kötü hissederim."

"Aman canım, hiç sorun değil. İstediğin zaman gelip kitap ödünç alabilirsin. Tüm kulüp işlerini Nukumizu-kun’a bırakırız, sen de burayı kişisel kütüphanen gibi kullanırsın. Üstelik…"

Tsukinoki-senpai’nin gözlükleri şüpheli bir şekilde parladı.

"Kulübümüzün okulun kütüphane komitesine üye verme geleneği var. Yeni alınacak kitaplar konusunda etkimiz büyük."

"Gerçekten mi?"

"Gerçekten, gerçekten."

"Öyleyse bunu bir düşüneyim."

Onun gerçekten ne düşündüğünü anlamak zor ama ilgileniyor gibi görünüyor. Kulüp tanıtım broşürünü eline alıp merakla okumaya başladı.

"Neden sevimli kız arkadaşınla birlikte kulübe katılmıyorsun?"

Şimdi de ikisini birden hedef alıyor. Tsukinoki-senpai dikkatini Yakishio’ya çevirdi.

"Eh!? B-Ben mi? Beni onun kız arkadaşı mı diyorsun? Aman aman bu ne iltifat böyle~"

Yakishio keyifli bir şekilde broşürü kabul etti, morali bariz şekilde yükselmişti.

"Ama ben zaten Atletizm Kulübü’ndeyim, bu yüzden benim için biraz zor olabilir."

"Ah, biz çifte üyeliklere tamamen açığız! Aslında tüm üyelerimiz birden fazla kulübe üye."

Bir dakika, cidden mi? Ben nasıl bir kulübe katıldım böyle?

"Eğer antrenmanını ekmek istersen, bizi bahane olarak kullanabilirsin. Mesela, ‘Aman tanrım, kulüp başkanı beni çağırdı!’ falan diyebilirsin."

Bu resmen şeytanın fısıltısı. Tsukinoki-senpai’nin yüzünde aşırı şeytani bir gülümseme vardı.

"Gördün mü? Eğlenceli bir okul hayatı, elindekileri nasıl kullandığına bağlıdır. Öyle değil mi, Ayano-kun? Kız arkadaşınla daha fazla vakit geçirebilmek hoşuna gitmez miydi?"

"Hah? Mitsuki, sen de ister miydin?"

Yakishio öne eğildi, gözleri pırıl pırıldı. Hey, şu "kız arkadaş" meselesini şu an reddetmen gerekmiyor mu?

"Haha, Remon’a haksızlık etmek istemem. Biz çıkmıyoruz ya."

Ayano ödünç aldığı kitabı konuyu kapatmak istercesine dikkatlice çantasına yerleştirdi.

"Haa? Gerçekten mi?"

"Çocukluğumuzdan beri epey popülerdin, yani benim gibi birinin pek şansı yok."

Ayano, omzuna çantasını asarken ferah bir gülümsemeyle bunları söyledi.

"Şimdilik bunu ödünç alıyorum. Dershanem olmadığı bir gün tekrar gelirim—"

"Benim erkek arkadaşım falan yok! Ve popüler olmam herkesle çıkabileceğim anlamına gelmiyor!"

Yakishio aniden onun sözünü kesti, gömleğinden tutup onu kendine çekti. Ayano şaşkınlıkla göz kırptı, bronz tenli yüzüne hafif bir kafa karışıklığıyla baktı.

"A-Anlıyorum... Üzgünüm, garip bir şey mi söyledim?"

"Ondan değil ama... şey, ben... üzgünüm."

Tsukinoki-senpai, ikisi arasındaki garip gerginliği fark edince gözlerini onlara çevirip sırayla baktı ve sonra pat diye—

"Hımm. Sevgili olmasanız bile öyle bir havanız var."

Yine gereksiz bir şey söylemek zorunda kaldı. Bu senpai gizli bir saf mı yoksa?

"Hah!? B-B-Biz öyle değiliz, hiç değiliz!"

"Gerçekten değiliz. Hem, benim zaten bir kız arkadaşım var."


https://i.pinimg.com/736x/61/e0/06/61e006906351010cb517aa2fb929d19b.jpg


Ayano’nun bu kadar sıradan bir şekilde söylediği sözler, Yakishio’nun mahcup ve utangaç gülümsemesini anında dondurdu.

"Hah? Neler oluyor, herkes neden böyle?"

Ayano şaşkın bir ifadeyle etrafına baktı.

Tak. Kulüp odasının kapısı açıldı.

"G-Günaydın—"

Komari kapıdan içeri bir göz attı, odadakilere hızlıca bir bakış attığı gibi—

Bam. Sonra anında kapıyı kapatıp kaçtı.

"Remon? Yine garip bir şey mi söyledim?"

"Şey, u-umm, Mitsuki... senin... bir kız arkadaşın mı var...?"

Yakishio, bir şekilde kendini toparlayıp güçlükle kelimeleri ağzından çıkarabildi.

"Ah, evet, daha yeni. Sanırım sana henüz söylememiştim, Remon. Bir ara seni onunla tanıştırırım."

Mitsuki Ayano, yanağını kaşıyarak hafifçe başını eğdi.

"Ayano, bir dakika. Senin kız arkadaşın yoksa Asagumo-san mı?"

Bunu netleştirmem gerekiyordu.

"Anladın ha? Evet, doğru tahmin. Onu sana da düzgünce tanıştırırım, Nukumizu."

Her zamanki ferah gülümsemesini takındıktan sonra Yakishio’ya döndü.

"Öyleyse, Remon, gidelim mi?"

"Hah?"

"Benimle alışverişe gitmek istiyordun, değil mi? Dershaneye daha vakit var."

Ayano’nun masum gözleri heyecanla parlıyordu. Bekle, bu adam gerçekten bu kadar saf mı?

"U-umm, yani... birden bire başka bir şey çıktı. Evet, Edebiyat Kulübü’ne katılmaya karar verdim, o yüzden biraz daha burada kalayım dedim."

"Öyle mi? Peki, o zaman ben çıkıyorum."

Kibarca başını eğerek odadan çıktı. …Şimdi bu garip atmosferle ne yapacağım ben?

Odadaki sonsuz sessizlik içinde, Yakishio’nun her an çökecekmiş gibi göründüğünü fark ettim. Panikle hızlıca bir sandalye çektim.

Tam zamanında oturdu, ama ardından elini bana doğru uzattı.

"Ha? Ne?"

"Kulüp kayıt formu. Ver şunu."

Formun üzerine adını karalarken kendi kendine mırıldandı.

"Demek... Mitsuki’nin... en başından beri bir kız arkadaşı varmış, ha... haha...hahaha... Ben bunca zaman ne yapıyormuşum ki...?"

Muhtemelen boşuna dönüp duruyordun. Ama bunu açık açık söyleyecek değilim.

Yanami, "Yeni Üye" tacını yavaşça Yakishio’nun kafasına koydu.

"Şey... şimdilik, iyi iş çıkardın."

"...Evet. Ben... bittim."

Yakishio, kollarını Yanami’nin beline doladı ve yüzünü onun karnına gömdü.

Daha burnunu çekiş sesi kulaklarıma ulaşmadan, Tsukinoki-senpai’yi yakalayıp onu kulüp odasından dışarı çıkardım.

"…Şey, yanlış bir şey mi yaptım?"

Görünüşe göre nihayet durumu kavramıştı, çünkü odanın içine tedirgin bir şekilde göz attı.

"Evet yaptın. Lütfen bunu derinlemesine düşün."

İç çekerek telefonumu çıkardım ve notlarımı açtım.

"Neyse, yarınki eğitim kampı hakkında. Tren ve otobüs saatlerini araştırdım, birazdan grup sohbetine göndereceğim. Aidaimae İstasyonu kapısında buluşuyoruz, değil mi?"

"Evet, ama şey, Nukumizu-kun..."

"Herkese götürmesi gereken eşyaların son listesini de göndereceğim. Ha, ve Başkan’dan hâlâ haber alamadık. Onunla bir kez daha iletişime geçebilir misin, emin olmak için?"

"Nukumizu-kun, bir saniye. Yani, kulüp odasında biraz önce bayağı şey oldu, değil mi? Önce onu konuşsak daha iyi olmaz mı?"

"Senpai, durumu yavaş yavaş toparlamak yerine direk içine çakılmadın mı zaten?"

"…Off, epey dobra konuşuyorsun, ha?"

Bilmiyorum, sadece bir his ama sanırım bu tarz insanlar olayları net ve açık bir şekilde anlatılınca daha iyi anlıyor.

"Ben burada kalıp olan biteni gözlemleyeceğim, sen istediğin yere gidebilirsin—"

Hah. Komari koridorun köşesinden gizlice bakıyordu, yüzünün yarısı görünüyordu. Burada ne olup bittiğini merak mı ediyordu?

"Senpai, Komari ile ilgilenebilir misin lütfen?"

"Anlaşıldı. Ben bu işte iyiyim. Bana bırak."

Tsukinoki-senpai parmaklarını oynatarak Komari’ye doğru ilerledi. Komari irkilip hızla kaçtı. Senpai ise peşine düştü.

Ah, tam bir dert. Yalnız olmak sadece insanlardan kaçınmakla ilgili değil, aynı zamanda bilinçli bir şekilde belaya bulaşmamayı seçmekle de ilgili.

Duvarda yaslanıp telefonuma baktım ve Yanami’den bir mesaj geldi.

Eve dönerken bir şeyler içmek isteyip istemediğimi soruyordu. Pekâlâ, ne yaparsa yapsın, ama beni neden davet etti ki?

Tam reddedecekken bir sonraki mesajı gözlerimi kocaman açmama sebep oldu.

Önerdiği yer, okuldan biraz uzaktaki bir aile restoranıydı— birkaç gün önce Yanami’nin reddedildiği yerin ta kendisi.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


2.4   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   2.6