Kralsız Bir Dünya I

Son kralın sınavı, yalnızca saf gücünle geçmen gereken zorlu bir sınav.
Gwanghwamun’un zemini mahvolmuştu. Krallar birbirleriyle savaşırken Mutlak Taht merkezdeydi.
Güzellik Kralı, Min Jiwon.
Maitreya Kralı, Cha Sangkyung.
Yüce Kral Yoo Joonghyuk.
Ve köşede duran orta yaşlı adam ise...O, Tarafsız Kralın ta kendisi. Benimle göz göze gelen Tarafsız Kral, iki elini de havaya kaldırdı.
[Tarafsız Kral, taht mücadelesinden geri çekildi.]
Adından da anlaşılacağı üzere, Tarafsız Kralın taht için bir arzusu yoktu. Sadece kalan üçünün vardı.
Üçünden biri Yoo Joonghyuk olduğundan mücadele bir dakikadan daha kısa sürede bitmeliydi. Yani orijinal hikaye olsaydı öyle olurdu.
"Geber seni şeytan herif!"
Maitreya Kralı Cha Sangkyung’un bacağı havayı ikiye bölerken Yoo Joonghyuk’un tekmesi Cha Sangkyung’un karnına çarptı.
"Hık!"
Ancak Cha Sangkyung beklendiği kadar hasar almamıştı. Çünkü istatistiklerin hepsi Lv. 10 olacak şeklinde değişmişti. Beceriler de mühürlenmişti, kısacası Yoo Joonghyuk edindiği tecrübelerle diğer krallarla savaşmak durumunda kalmıştı.
Min Jiwon, onların arkasında gizlice gözlem yaparken beni fark etti. Ona hafifçe başımı salladım.
"Yine karşılaştık."
"...Evet. Sizinle savaşmak istememiştim."
Eğer Min Jiwon buraya kadar geldiyse bir önceki kralın liyakatını tamamlamış olmalıydı. Gerçekten takdire şayandı. Açıkçası sonuna kadar hayatta kalabileceğini hiç beklemiyordum.
"Geri çekilmezseniz saldıracağım."
"Deneyin bakalım. Ama sandığınız kadar kolay olmayacak."
10. seviyedeki tüm istatistiklerimizle hiçbir beceri veya stigma olmadan savaşmak zorundaydık. Az önceye kadar şehri yıkarak içinden geçen kralların savaşına göre, bu acınası bir manzaraydı.
Bir ses yükseldi ve Cha Sangkyung’un çığlığı havayı doldurdu. "Öhö! N-Neden..?"
Cha Sangkyung, Yoo Joonghyuk’un yumruğuyla vurulduktan sonra acı içinde yerde yuvarlanıyordu. Şu ana kadar açıkça eşit bir mücadele olmuştu ama durum yavaş yavaş değişiyordu.
Herhangi bir beceri ya da stigma kullanılmasada Yoo Joonghyuk’un saldırıları giderek daha da hızlanıyor ve güçleniyordu. Bu sadece Yoo Joonghyuk’un dövüş yeteneğinden kaynaklanmıyordu.
Min Jiwon fark ettiğinde şaşırdı.
"...Nasıl olur?"
Eğer yanılmıyorsam bu regresyonda Yoo Joonghyuk son aşamanın açığını fark ediyordu. Belki de Yoo Joonghyuk’un önünde beliren mesajlar şu şekildeydi:
[Fiziğe 400 jeton yatırıldı.]
[Çevikliğe 400 jeton yatırıldı.]
[Güce 400 jeton yatırıldı.]
İşin garibi, savaş alanı tek bir faktör dışında her şeyi kontrol ediyordu. O da jetonların kullanımıydı.
[Takımyıldızı ’İpek Elbisesiyle Uyuyan Leydi’, senaryonun adaletini sorguluyor.]
Orta düzey dokkaebi güldü.
[Haha, neyi sorguluyorsunuz? Her insanın jetonlarını kullanması en doğal hakkıdır. Sonuçta ’Jetonlar’, enkarnasyonların bileklerinin hakkıyla kazandıklarıdır. Jeton toplamak için canlarını dişlerine taktılar. Bi’ zahmet onları kullanacak fırsatları da olsun.]
Yoo Joonghyuk, jeton harcayarak istatistiklerini yükseltiyordu.
[Oh, jetonlarla artan istatistikler senaryo bittikten sonra sıfırlanacak. Demem o ki dikkatli olun! Çünkü jetonlarınızı havaya atmak gibi olacak! Hahaha!]
Min Jiwon ve Cha Sangkyung’un yüzleri, orta düzey dokkaebinin sözlerini duyduklarında karardı. Muhtemelen ellerinde çok fazla jeton kalmamıştı. Böyle olması çok doğaldı. Krallar arasındaki savaşta jeton biriktirecek zamanları yoktu.
Ama Yoo Joonghyuk farklıydı. Yoo Joonghyuk, en başından itibaren her türlü gizli senaryoyu içinden geçerek güçleniyor ve her zaman yanında yedekte makul bir miktarda jeton bulunduruyordu.
Orijinale göre üçüncü turundaki Yoo Joonghyuk, bu noktada yaklaşık 30.000 jetonu vardı. Ve muhtemelen orijinal hikayeden daha fazla parası vardır şimdi. Yani...40.000 civarında falan olmalı?
Birinin vurulduğuna dair yüksek bir ses geldi ve Cha Sangkyung’un vücudu havaya uçtu.
[Maitreya Kralı Cha Sangkyung, savaş dışı edildi.]
Yoo Joonghyuk yakınındaki Min Jiwon’a baktı. Min Jiwon şaşkınlıkla sıçradı ve aceleyle iki elini kaldırdı.
"...Geri çekileceğim."
[’Güzellik Kralı’ Min Jiwon, mücadeleden çekildi.]
Ve sonunda Yoo Joonghyuk bana doğru döndü. Daha demin öfkeyle dolu olan o herifin gözleri sakinleşmişti. Durumu kavrıyorum. Mutlak Tahtı ele geçirirse bütün kralları parmağında oynatabilir ve böylece kız kardeşini benden kolayca geri alabileceğini düşünmüş olmalıydı.
Ama bu gerçekten olacak mı?
"Yoo Joonghyuk."
Kılıçlarımızı birbirimize doğrulttuk. Hiçbir beceriyi kullanamıyordum. O yüzden deneyimlerime ve istatistiklerime güvenmek zorundaydım.
Yoo Jung-hyuk’un kılıcı ilk kez gözümün önüne geldi. Göz boyayarak dikkatimi dağıtmaya çalıştığı belliydi. O herif şu anda istatistiklerimi ve ne kadar jetonum kaldığını ölçüyordu.
Ne de olsa hesaplı bir insandı. Amacı minimum miktarda jeton yatırarak kazanmaktı.
Ancak o kibrin bu sefer seni bozguna uğratacak. Çünkü şu anda Seul’de benden daha fazla jetonu olan bir kral yok.
[Sahip Olunan Jetonlar: 80.850 C]
80.000 jetonumun olacağı kimin aklına gelirdi ki? Bana doğru koşmakta olan Yoo Joonghyuk’a sırıttım.
"Nazikçe vuracağım, o yüzden sakın ölme."
Tüm kazancımın zirve yapacağı o an nihayet gelmişti.
Şimdiye kadar kullanamadığım jetonları, içimdeki hıncı çıkaracak şekilde büyük bir kısmını ’güce’ yatırdım.
[4.000 jeton güce yatırıldı.]
[Güç Lv. 10 —> Güç Lv. 20]
[5.000 jeton güce yatırıldı.]
[Güç Lv. 20 —> Güç Lv. 30]
[6.000 jeton güce yatırıldı.]
[Güç Lv. 30 —> Güç Lv. 40]
ㅇ
ㅇ
ㅇ
[11.000 jeton güce yatırıldı.]
[Güç Lv. 80 —> Güç Lv. 90]
[12.000 jeton güce yatırıldı.]
[Güç Lv. 90 —> Güç Lv. 100]
[Toplam 72.000 jeton harcandı.]
[’Gücün’ insan sınırlarını aştı.]
[Olağanüstü başarı elde edildi! ’Güçte’ üç basamaklı seviyeye ulaşan ilk kişi sizsiniz.]
[Ödül olarak 30.000 jeton kazandınız.]
Yumruğumdaki gücü ayarladım. 100 Lv. gücündeki bir darbe, muazzam bir yıkıma yol açardı.
Eğer yanlışlıkla Yoo Joonghyuk’u öldürürsem sıkıntı olur.
Yumruğumun etrafındaki boşluğun hafifçe büküldüğünü hissettim. Hayatta Kalmanın Yolları’na göre, tüm istatistikler üç haneli sayıyı aştığı anda bambaşka düzeyde bir yıkıcı güç elde edilirdi.
Peki nasıl mı hissettiriyordu? Sanki yüz milyonluk banknotları yumruğumla sımsıkı kavrıyormuşum gibi. Tabii ki bu, birini öldürebilecek kadar güçlü bir hissiyatı da içinde barındırıyordu.
Yoo Joonghyuk’un gözleri büyüdü ve aceleyle jetonlarını kullandı. Ama artık çok geçti.
Sonik patlama benzeri keskin bir ses, havayı titreterek her yanı sardı.

Yoo Joonghyuk, sopayla vurulan bir beyzbol topu misali gökyüzüne fırladı.
Ne yazık ki burası stadyum olmadığından home run¹ yapamadım.
Uçan Yoo Joonghyuk bariyere çarptı, ters yöne doğru fırladı ve başka bir bariyere daha çarptı. Pinpon topunun ordan oraya sekmesi gibi bu hareketini beş altı kez tekrarladıktan sonra yere çakıldı.
...Ölmemiştir herhalde? Kalbimde biraz endişeyle Yoo Joonghyuk’a doğru koştum.
Kahretsin, bunu neden yaptım? Biraz daha az güç kullanmalıydım. Yoo Joonghyuk’u dikkatlice yerden kaldırdım.
Sonra.
Ah, o bir ana karakterdi. Yoo Joonghyuk kocaman açılmış gözlerle bana bakıyordu. 100 Lv. güçle dolu bir yumrukla vurulmasına rağmen hala bilinci yerinde miydi?
"...Yoo Joonghyuk?"
"..."
"Joonghyuk-ah?"
"..."
Gözleri kıpırdamadı. Şu kahpe herif, cidden gözleri açık mı bayıldı? Sana o kadar mı sert vurmuştum? Hayır, tamam. Gelecekte, Yoo Joonghyuk’a her fırsat bulduğumda aynen böyle vurmayı planlıyorum.
"Pekala, normalde olduğu gibi davranmasaydın böyle bir şey yaşanmazdı, değil mi? Nasıl beni her gördüğünde ’seni öldüreceğim’ dersin he?"
Şişmiş ve sevimsiz yüzüne elimle pat pat yaptım. Nasıl oluyorsa ona her vurduğumda gözlerinin hareket ettiği izlenimini veriyordu. Bu da gerilmeme neden oldu...
En azından nefes alıyordu. Gerçi vücudundaki kemikler kırılmıştı ve kanaması vardı...
’İyileşme’ becerisini burada kullanamayacağından hayatı tehlikeye girebilirdi.
İşleri çabucak halletmeliyim.
[Yüce Kral Yoo Joonghyuk, savaş dışı edildi.]
[Tebrikler! Mutlak Taht’ın bütün sınımalarını geçtiniz.]
Havadaki pencere yavaş yavaş ortadan kayboldu.
[Jetonlarla yükseltilen geçici istatistikler sıfırlandı.]
[Krallar üzerindeki tüm kısıtlamalar ortadan kaldırıldı.]
[Takımyıldızı ’Altın Başlığın Esiri’, heyecandan tüyleri diken diken oluyor.]
[Takımyıldızı ’Gizemli Entrikacı’, eylemlerinizi alkışlıyor.]
[Takımyıldızı ’Alevin Şeytanvari Yargıcı’, sabrınıza hayran kalıyor.]
[4.500 jeton sponsor olundu.]
Ayrıca tarihsel düzeydeki takımyıldızlarının da mesajlarını görüyordum.
[Takımyıldızı ’İpek Elbisesiyle Uyayan Leydi’, pişman oluyor.]
[Takımyıldızı ’Tek Gözlü Maitreya’, göz bandını fırlatıyor.]
[Takımyıldızı ’Hannamgun Kurucusu’, size kin besliyor.]
Tabii ki, üç krallığın kralları bana kinliydiler. Benim yüzümden ’masal’ sınıfına atlama fırsatını kaçırdılar.
[...Oh, beklenmedik bir kazananımız var.]
Orta düzey dokkaebi memnuniyetsiz görünüyordu. Kazanmamı beklemiyordu.
Yine de ben kazanmıştım.
[Pekala...iyi. Sonuç bu yani. Şimdi, Seol’ün bütün enkarnasyonlarına duyuruyorum. Az önce Mutlak Taht’ın yeni sahibi doğdu!]
Sistem mesajlarını göndermek üzere olan orta düzey dokkaebi’yi durdurdum.
"Hele bir dur."
[...Ne var?]
Dokkaebi’nin kaşı seyirdi.
"Çok acelecisin. Henüz tahta bile oturmadım. Önce bana sorman gerekmez mi?"
[Gidip oturacaksın zaten, sormaya ne gerek var?]
Mutlak Taht’a yaklaştım. O anda, Seul Kubbesi’ni gözlemleyen tüm takımyıldızlarının bana odaklandığını hissettim.
Gökyüzünde süzülen Mutlak Taht yavaşça bana doğru indi. Sanki uzun zamandır beni bekliyormuş gibi, nazik bir şekilde altın renkli ışıklarını saçıyordu.
Orta düzey dokkaebi’ye sordum.
"Bununla ne yapabilirim?"
[İnsalara istediğin her şeyi yapabilirsin.]
Kısa ama korkutucu bir sözdü.
[Mutlak Taht adından da anlaşılacağı üzere, tahta oturduğunuz sürece her şeye kudreti yeten bir güç sahibi olabilirsiniz. Hükümettiğin topraklarda kimse size karşı koyamayacak ve herkes sizin önünüzde diz çöküp, boyun eğecek!]
İnsanlar dokkaebi’nin açıklamasını duyduktan sonra bana kıskançlıkla baktılar.
Beni kıskanmaları doğaldı. Çünkü herkesin buraya koşmasının nedeni buydu.
[Takımyıldızı ’İpek Elbisesiyle Uyuyan Leydi’, dudaklarını yalıyor.]
Hatta şu takımyıldızları bile...
Gerçekten acınası ve garipti. Eşyanın gerçek kimliğini bilmelerine rağmen kıskançlık duyuyorlardı. Takımyıldızlarından cidden nefret ediyorum.
"Hepsi bu kadar mı?"
[...Huh?]
"O kadar iyi ki çok gülünç. Hükmümdeki topraklarda mutlak gücün tadını çıkarmakmış."
[Acı çekmenin karşılığında bir ödül almak doğru değil mi? Taht yüzünden kaç kez neredeyse ölüyordun...?]
"Ah, yani bu tahtın herhangi bir ’probabilite kısıtlamasına’ takılmadan çalışabileceğini mi söylüyorsun?"
[Ne?]
"Yalan söylemekte gerçekten iyisin. Dokkaebi olduğun için mi? Böyle yanıltıcı açıklamalar yapmana karşı Büro² gerçekten hiçbir şey demeyecek mi?"
Orta düzey dokkaebi’in ifadesi bir anlığına sertleşti. Diğer taraftan Bihyung solgun bir yüzle bana bakıyordu.
[Minik sohbetimizden sıkıldım. Senaryoyu sonlandırmam gerekiyor. Hadi, git tahta otur. Eğer bir kelime daha edersen Mutlak Taht’ı paramparça ederim.]
"...Ah, bunu yapabilir misin? Önden buyur, görelim."
[Huh?]
Konuşmadan önce dokkaebi’ye ve ağızları açık kalan insanlara baktım.
"Mutlak Taht’a asla oturmayacağım."
Korkunç bir sessizlik Gwanghwamun’u kasıp kavurdu.
______________________
[1] Beyzbolda sayı koşusu gibi bir şey sanırım.
[2] 관리국 (gwal-li-guk), İdari İşler Bürosu demek. Yani yönetim.
Not: Çok fazla gibi kullanmışım gibi geliyor dhdjskel. Geri bildirimlere her zaman açığım. Sıkıntılı bulduğunuz ya da şunu desek daha güzel olurda vb. yerler varsa mutlaka belirtin 🙏
Güncel bir kanyak buldum! Çevirisi katbekat daha iyi!
(Official art)
Yoo Joonghyuk: