Akşam vakti, Klein aktivite odasındaki sallanan sandalyesinde oturuyordu. Şöminenin sıcaklığında, arkasına yaslanmış, Isengard’ın yardımcısının getirdiği dosyayı inceliyordu. Sabah, fikri büyük dedektiften övgü aldığında Kaslana da ona katılmış, aynı bilgileri kendisinin de istediğini söylemişti. Stuart da, Adol’ün durumu karşısındaki sakinliğini vurgulayarak Klein’ın harika bir dedektif olduğuna inandığını ancak bu kadar olağanüstü olmasını beklemediğini söylemişti. Sonra da Klein’a eğilip, yardıma ihtiyacı olursa kendisine ulaşmasının yeterli olduğunu fısıldamıştı. Backlund’un dedektif çevrelerinde pek çok tanıdığı vardı. Isengard Stanton da hemen polisle iletişime geçip ilgili bilgileri en kısa sürede dedektiflere ulaştıracağına söz vermişti. Bu adam gerçekten de güvenilir biriydi. Bir sonraki Tarot Kulübü toplantısında, Dünya’nın ağzından Güneş’e Dizi 6 Şeytan’ın özelliklerini ve bu yolu takip eden Beyonderların hangi güçlere sahip olduğunu soracağım... Öncesinde bu olaya dahil olmamayı planlıyordum, bu nedenle bilgi toplama gereği duymamıştım. Ancak artık yardım etmeye karar verdiğime göre hazırlıklı olsam iyi olur. En azından tehlike baş gösterdiğinde duruma hakim olabilirim... Klein, birkaç saniye düşündükten sonra başını eğip Loen Krallığı’nda son yirmi yılda işlenen çözülmemiş seri cinayetlerle ilgili raporu okumaya devam etti. Dosya beklediği kadar kabarık değildi. Backlund’da dört, diğer şehirlerde ise beş tane, toplamda dokuz seri cinayet işlenmişti! Evet, bu dünyada henüz DNA kavramı olmasa da, imparatorun itici gücü sayesinde ilkel bir parmak izi incelemesi yapılabiliyor. Dahası, medyumluk, kehanet, rüya istilası gibi Beyonder yöntemleri de işe yarar! Polis, soyluları, zenginleri ya da memurları içermeyen bireysel cinayet davaları için genellikle resmi Beyonder ekiplerine başvurmuyor. Ancak, seri katillerin çok olumsuz etkileri var. Bu gibi durumlar halkı hızla paniğe sürüklediğinden, kesinlikle en akıllıca olan seçimi yapıyor olmalılar... Bu nedenle son yirmi yıldaki çözülmemiş seri cinayetlerin bu kadar az olması normal. Klein hızla düşüncelerini toparlayıp raporu incelemeye devam etti. Kehanet yapacak yeterli bilgi olmadığından, ilk önce şu anki olayla bağlantılı olabilecek iki seri cinayeti seçmişti, bunları araştırmasının başlangıç noktası olarak kullanmayı planlıyordu. Olaylardan biri dört yıl önce meydana gelmişti. Beş kurban vardı ve hepsi bir çocuklu bekar seks işçileriydi. Ölümlerinden önce kötü muamele görmüşlerdi, ancak cinsel istismar kanıtı yoktu. Davadan sorumlu olan polis, katilin kadınları tanıyan biri olduğunu, aksi halde onların istediği özellikleri taşıdığını bilemeyeceğini bildirmişti. Yakınlarda yaşayan ya da seks işçilerinden birkaçının düzenli müşterisi olanlar arasından birkaç şüpheli seçmiş ancak sonunda katili bulmayı başaramamışlardı. Dosyada yalnızca kısa bir rapor olsa da, Klein polisin üç büyük kilisenin Beyonderlarından yardım aldığını anlayabilmişti. Ne yazık ki yine de olaylar çözülememişti. Cehennem yolunun Beyonder güçleriyle, bir kadının yozlaşmış olduğunu anlamak mistisizm yasalarına aykırı değil. Bir bireyin seks işçisi olduğunu anlamak da öyle, ancak kadınların aynı zamanda tek bir çocuğu olduğunu anlaması hiç mantıklı değil... Polis haklıymış. Acaba sorun neydi? Gerçek katil benim gibi, rüya istilalarına, kehanete, medyumluğa ve Orta Dizi Beyonderların soruşturmalarına karşı koyabiliyor, bu yöntemlerden etkilenmiyor muydu? Bu da mümkün. Kilise seri katil hakkında yeterli bilgiye sahip olsa da, belki de katil kendisine faydalı olan tesadüfi karşılaşmalar deneyimlemişti! Onları, ’onların türünün’ bir parçası olarak analiz ediyorum... Gerçekten de Moriarty adının hakkını veriyorum... Klein alaycı bir şekilde gülümsedi. Evet, Bay Stanton’la konuşup şüphelilerin şu anki adreslerini ve durumlarını polisten öğrenmesini isteyeceğim, sonra da Stuart ve diğerlerinden yardım isteyebilirim. Böylece doğrudan kendimi ortaya atmamış, resmi Beyonderlarla karşı karşıya gelmekten kaçınmış olurum. Surum açıklığa kavuştuğunda da şüphelilere ait birkaç eşya sayesinde gri sisin üstündeki gizemli alanda kehanetler yapabilirim. Hızla bir plan hazırlamış olan Klein memnun bir şekilde başını salladı. İkinci dava, on bir yıl önce meydana gelmişti. Arka arkaya, parçalanmış dört ceset bulunmuştu. Polis cesetlerin durumundan şüphelenmeye başlayana kadar, bu davalar ayrı davalar olarak ele alınmıştı. Ancak bu şüphe doğrulandığında cinayetlerin bağlantılı olduğu ortaya çıkmıştı. Kurbanların heps, gece geç saatlere kadar çalışan kadın ve erkeklerdi. Hiç biri soyulmamıştı ve aralarında bir bağlantı yoktu. Gecikme sebebiyle - suçun ilk işlendiği zaman çok önemliydi - soruşturmalar herhangi bir şüpheliye işaret eden bir sonuç vermemişti. Bu, davanın yanlış ele alınmasından kaynaklanan bir sorun. Hemen bir Ruh Medyumu’ndan yardım isteseler, ölülerin ruhlarıyla iletişim kurarak katili yakalayabilirlerdi... Tabii katilin ruhu ’öldürmesi’ de mümkün ama... Tıpkı bu davada olduğu gibi, o kurbanlardan geriye tek kalan külleri olmalı... Bunlar aracılığıyla da herhangi bir araştırma yapmak çok zor... Klein başını kaldırıp şakaklarını ovuşturdu, havanın iyice karardığını fark ettiğinde dosyayı bir kenara bırakıp ayağa kalktı. O gece yapması gereken bir şey vardı! Köprünün güney bölgesine, Gül Sokağı’ndaki Hasat Kilisesi’ne gidip Eczacı formülünü almak için Piskopos Utravsky’i bulmak istiyordu. Bunun tehlikeli olmayacağını zaten kehanetle doğrulamıştı. Klein için, Eczacı bir yardımcıya sahip olmak son derece faydalı olacaktı. Sonuçta yaralanabilir ya da hasta olabilirdi. Ona zarar verebilecek düşmanlarla karşılaşabilirdi... Bu nedenle her aradığında ulaşabileceği, güvenebileceği bir Eczacı yakının olmasını istiyordu. Minsk Sokağı’ndan önce Doğu Bölgesi’ne gidip kılık değiştirdikten sonra buharlı metro ile Tussock Nehri’ne geçti. Bu süreçte, metro hattının karanlığı ve dışarıdaki gaz lambalarının oluşturduğu sahne, bir daha silinmemek üzere hafızasına kazınmıştı. Gül Sokağı’na geldiğinde, ufak Hasat Kilisesi’ni bulması hiç de zor olmamıştı. Altın katedralin oldukça çarpıcı bir çan kulesi ve dış duvarına kazınmış bir kutsal amblem vardı. Etrafı buğdaylar, çiçekler ve kaynak suyuyla sarılı bir bebek. Bu özellikleriyle bina, çevredeki diğer yapılar arasında kolayca göze çarpıyordu. Şu anda katedralin ışıkları sönüktü, içeride halktan kimse olmadığı aşikardı. Yanılsamalar yaratma yeteneğini kullanmak yerine yüzünü boyamayı seçmiş olan Klein, yan kapıdan sessiz bir şekilde içeri sızdı. Katedralin salonundaki oturaklar düzgün bir şekilde sıralanmıştı. Salonun tam önünde, devasa bir Kutsal Yaşam Amblemi vardı. Amblemin iki tarafı mumlarla aydınlatılmıştı. En ön sırada, kırklı ya da ellili yaşlarında olan, kahverengi cübbeli bir adam oturuyordu. Oldukça baskıcı bir his yayan adam küçük bir dağı andırıyordu. Başında piskopos başlığı vardı, kaşları açık renkli ve inceydi. Gözlerinin kenarında, yanaklarında ve ağzının çevresinde belirgin kırışıklıklar vardı. Gözlerini sıkıca kapatmış, ellerini ise birleştirip çenesinin altına dayamıştı. Günah çıkarıyormuş gibi görünüyordu. Adam aniden gözlerini açtı. "Ana Kilisesi kimseyi reddetmez. Neden ana girişi kullanmadın?" Adamın sesi oldukça yumuşaktı. "Piskopos Utravsky siz misiniz?" Klein saklandığı gölgelerden çıktı. Kahverengi cübbeli adam yine yumuşak bir tonda cevap verdi, "Peder hitabını tercih ederim. Peder Utravsky." "Tabii, Majesteleri." Klein hafifçe gülümsedi. "İsmine ve boyuna bakılırsa, Feysaclı olmalısınız. Neden Toprak Ana’ya inanıyorsunuz?" Piskopos Utravsky hafifçe başını kaldırıp önündeki Kutsal Yaşam Amblemi’ne baktı, "Indaw, Midseashire kıyılarında doğdum. Dövüş ve öldürme konusunda tutkulu bir adamdım." Indaw mı? Gerçekten de Feysac İmparatorluğu’ndan... Klein hafifçe başını salladı. Midseashire, Loen, Intis ve Feysac arasındaki doğal sınırdı. Doğu kıyısı Loen’e, batı kıyısının çoğu Intis’e aitti; ve Indaw gibi, Feysac İmparatorluğu’nun ünlü liman kentleri de kuzeydeydi. Buna ek olarak, Midseashire en kuzeye doğru uzanıyordu, Feysac İmparatorluğu’nun bölgesinden Kuzey Denizi’ne bağlanıyordu. Denizin o kısmında, kutup ayılarının ve deniz aslanlarının yaşadığı birçok ada vardı. Feysaclılar için, kutup ayıları ve deniz aslanları avları geleneksel bir festivaldi. Düşüncelere dalıp gitmiş olan Klein, Peder Utravsky’nin sesiyle gerçekliğe döndü, "Ciddi bir suç işledim ve Sonia Denizi’ne kaçıp burada acımasız bir korsan oldum. Gerçek ruh cehennemine düşmeden bir Toprak Ana misyoneriyle tanıştım, bu benim en büyük şansımdı. O günden sonra, yaşamın değerini, tüm canlıların büyüsünü anladım ve yalnızca yaşamın kendisinden gelen sevinçle tanıştım. Toprak Ana’nın Kutsal Amblemi önünde, kanlı geçmişimi telafi edebilmek için onun inancını diğer ülkelere de yayacağıma yemin ettim. Sonra da buraya geldim. Burada olmamın sebebi bu." O anda Utravsky sakince ayağa kalktı. 2.2 metreden uzundu, oldukça iri yarı bir adamdı. Cüppesi sıkıydı, Kuzey Kıtası’nın efsanelerindeki devleri andırıyordu. Gerçek bir devin boyu üç ila beş metre arasındadır ve tek bir dikey gözü vardır... Feysaclılar genellikle uzun oluyor... Dev soyundan olduklarına inanmalarına şaşmamalı... Utravsky’nin yüzüne bakabilmek için Klein’ın başını iyice kaldırması gerekiyordu. "Burada ne işin var?" Diye sordu Peder Utravsky başını eğip. "Size bir konuda yardımcı olursam Eczacı iksirinin formülünü edinebileceğimi duydum?" Zaten normal halinden farklı bir kılıkta olan Klein hemen konuya girdi. Utravsky birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra cevap verdi, "Doğru. Bunu nereden öğrendin bilmiyorum ama, duydukların doğru." "Peki... görev nedir?" Diye sordu Klein gülümseyerek. Utravsky birkaç saniye ciddi bir ifadeyle onu süzdükten sonra cevap verdi, "Senin bu görevi yerine getirebileceğini düşünmüyorum." "Belki de yanılıyorsunuzdur? Değerlendirme yapabilmem için detayları bilmem gerekiyor." Klein’ın kaşları çatıldı. Utravksy yine birkaç saniye sessizce onu izledi. "Görev..." Duraklayıp gözlerini kapattıktan sonra derin bir nefes aldı, "Beni öldürmek."
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.