Klein yeniden başını eğip baktığında, insan derisiyle sarılı tuhaf mumun orada olmadığını fark etti; ancak burnunda hafif, tatlımsı bir koku kalmıştı. Kan havuzu içinde uzanan Utravsky’nin bedenini görmezden gelerek cebinden çıkardığı bir kibrit çöpünü yaktı. Kıvılcım çıktığı anda yerdeki ceset kaybolmuş, darmadağınık olmuş kilise salonu yeniden eski haline dönmüştü. Devasa Utravsky yavaşça ayağa kalkıp Klein’a baktı, "Hiç etki etmedi... Bu görevi kabul etmene şaşmamalı. Ancak bu senin talihsizliğin. Aslında seni öldürmek istememiştim." O konuşmaya devam ederken katedralin iki yanındaki mumlar gözle görülür bir şekilde titremeye başlamıştı. Tüm salon aniden aydınlandı, ancak aydınlık kör edici değil; sabah güneşi kadar yumuşaktı. Görünmez ruh bir anda ortadan kaybolduğunda Klein hiç tereddüt etmeden kibriti atıp yanaklarını şişirerek ateş ediyormuş gibi ses çıkardı. Bang! Görünmez hava mermisi, Peder Utravsky’nin göğsüne saplanmıştı. Ancak dev pederin tüm bedenini kaplayan gümüş bir zırhı vardı. Eldivenleri, göğüs koruması, zırhı... her şeyi tamdı. O anda, göğsünün üstündeki metalde örümcek ağına benzer bir çatlak belirdi, ancak zırh parçalanmamıştı. Hatta yavaşça onarılıyordu. Bang! Bang! Klein, düşmanının savunma bariyerini yerle bir etmek için arka arkaya iki hava mermisi daha attı. Ancak Utravsky’nin elinde aniden ağır, geniş bir meç belirmişti. Utravsky bu meçi kullanarak iki hava mermisini de bertaraf etti. Gıcıırt! Hemen sonrasında attığı tek adımla katedralin şiddetle sarsılmasına neden oldu. Bu sırada meçini de hızla Klein’a doğru savurmuştu. Ancak henüz meç ona ulaşmadan, hamlenin rüzgarı Klein’ın neredeyse dengesini kaybetmesine sebep olmuştu. Ne korkunç bir güç! Klein hemen kenara doğru sıçrayıp eğildi. Bang! Utravsky’nin elindeki iki saplı meç yere düşüp parçalanmış, hatta zemindeki taş plakaları da kırarak her yere parçacıklar savrulmasına neden olmuştu. Gıcıırt! Ancak Utravsky bir an bile tereddüt etmeden meçini yerde sürümeye devam etti, doğru ivmeye ulaştığında da kıvılcımlar çıkararak ağır silahını kaldırdı. Bu hamle, yuvarlanmayı seven rakipler için tasarlanmıştı! O anda, zemine çarpmak üzere olan Klein’ın zihninde bir sahne belirdi, iki saplı meç üzerine isabet ediyor, onu yaralıyordu. Bu nedenle hemen kollarını havaya kaldırdı. Hafifçe yerden destek alarak çevik bir şekilde havaya sıçradı. Vooş! Sebep olduğu rüzgarla yerdeki toz yükselmiş ve korkunç meç kilise salonundaki sıralara isabet etmişti. Ancak henüz o karşı saldırı yapma fırsatı bulamadan, dev piskopos yeniden harekete geçti. Bir, iki, üç... beş, altı, yedi.... Utravsky’nin dayanıklılığı inanılmaz bir seviyedeydi. Aralıksız, fırtınayı andıran saldırılarının ardı arkası kesilmiyordu. En çok hasarı nasıl en etkili ve mantıklı şekilde verebileceğini göstermek için en basit kılıç tekniklerini kullandı. Ve iki saplı meçin menzili korkunç bir boyuta ulaştı. Klein hızla zıplayıp yuvarlandıktan sonra kaçmaya başladı. Güçlerini kullanma fırsatı bile bulamıyordu, acınası bir haldeydi. Öncesinde katedralin çeşitli noktalarına attığı kibrit çöpleri olmasa muhtemelen şimdiye çoktan düşmanının kurbanı olmuş olurdu. Dövüş uzmanı bir Beyonderdan da bu beklenirdi... Hiç hatası, hiç zayıf noktası yok... Ancak bu durum Klein’ı paniğe sürüklememişti. Yuvarlanmaya ve kaçmaya devam ederken bir yandan da düşmanının hatalarını bulmaya çalışıyor, saldırıların yatışacağı anı bekliyordu. Ve sonunda, Utravsky’nin kılıç tekniğindeki bir sorunu fark etti. İki saplı meç çok uzun ve büyüktü, yakın dövüş için uygun değildi! Bu dezavantajdan faydalanmak isteyen Klein bir kez daha öne atılıp hızla Utravsky’nin bacaklarının arasına yuvarlandı. Boyu çok uzun olduğundan, normal bir şekilde durduğunda bile bacaklarının arasındaki mesafe yeterince genişti. Gümüş kasıklığı net bir şekilde görülüyordu. Hedeflediği noktaya ulaşmış olan Klein hemen sol elini cebine atıp uzun bir kağıt parçası çıkardı. Bu kağıt parçası saniyeler içinde keskin ve sert bir bastona dönüşmüştü. Klein, hiç vakit kaybetmeden bu parçayı düşmanının kasık tarafındaki boşluğa sapladı, dev piskoposu yaralamayı başarmıştı! Üstelik bu, ölümcül bir darbe olacaktı! Ancak o anda, kalbinin titremeye başladığını hissetti. Zihninde, bir meçin kendi bedenine saplanıp korkunç bir fırtına oluşturarak bedenini tamamen yuttuğu bir sahne belirmişti. Bu bir tuzak! Utravsky’nin tuzağı. Klein hemen sağ eliyle yerden destek alıp yuvarlanarak pederin arkasına geçti. Arkasını dönüp ona bakabildiğinde, Utravsky’nin iki eliyle kabzasını tuttuğu kılıcını havaya kaldırdığını gördü. Kılıç saniyeler içinde Klein’ın önündeki taş plakaya düşmüş, gövdesinden şafak vaktini andıran ışınlar yaymaya başlamıştı. Bu ışınlar, hızla bir kasırgaya dönüşerek tüm alanı dolaşmaya başladı. Çok geçmeden, Klein’ın üstünde durduğu taş plaka da kaybolmuş, hatta ayağının altındaki toprak neredeyse on santim incelmişti. Bu sırada Utravsky’nin bacaklarındaki ve kasığındaki zırh da yavaş yavaş parçalanıyor, derisi açığa çıkıyordu. ... Utravsky’nin arkasında olan Klein sonunda karşı saldırı yapma fırsatı bulmuştu. Bedenini havada bükerek yanaklarını şişirip düşmanının başına doğru ateş etti. Bang! Bang! Hava mermileri arka arkaya Utravsky’nin başına saplanıp kaskını parçaladı. Devin başı artık açık bir hedef haline gelmişti. Ancak tam Klein ölümcül bir darbe indirmek üzereyken, Utravsky aniden doğrulup arkasına dönüp iki saplı meçini geriye doğru savurdu. O kadar hızlı hareket etmişti ki Klein’ın kaçması imkansız gibi görünüyordu. Oysa yetenekli Sihirbaz, hemen ceketinden bir kağıt parçası çıkarmış ve bedeninin önüne koymuştu. Klank!l Kılıç ve kağıt parçası temas ettiğinde metalik sesler çıktı. Kulak tırmalayıcı bu sürtünme sesi tüm katedrali doldurmuştu. Klein, bir tenis topu gibi havaya savrulmuştu. Elindeki kağıt parçalanmış, geriye yalnızca parmaklarının arasındaki küçük bir parça kalmıştı. O havada savrulurken bile, Utravsky şiddetli ve hızlı bir şekilde onu takip ediyordu. İşlerin iyiye gittiği söylenemezdi. Ancak Klein yine de paniğe kapılmamıştı. Sakin bir şekilde hafifçe bileğini çevirip ufak kağıt parçasını fırlattı, tam o anda bir kıvılcım meydana gelmiş ve hızla genişleyerek Klein’ı içine almıştı. Hum! Utravsky, hasar vermek umuduyla kılıcını alev topuna doğru savursa da tek yapabildiği ufak bir kıvılcım çıkarmak olmuştu. O anda, katedralin sağ tarafındaki mumdan soluk, sarı bir alev yayıldı ve birkaç saniye içinde, yüzü yağlı boya ile boyanmış bir figür ortaya çıktı. Bu, Klein’ın ta kendisiydi ve elinde yine uzun bir kağıt şeridi vardı. Pa! Becerikli Sihirbaz’ın basit bir el hareketiyle kağıt anında güçlü bir kırbaca dönüştü. Hatta kırbacın yüzeyi kızıl alevlerle doluydu. Pa! Pa! Pa! Klein hızla dev piskoposa doğru atıldı. Ancak devasa meçin saldırıları sebebiyle kırbacı kısa sürede gücünü kaybetmişti. Ve Klein’ın amacı da tam olarak buydu! Pa! Pa! Pa! Parmaklarını arka arkaya şıklatarak zeminden alevler yükselmesine sebep oluyor, Utravsky’nin çıplak bacaklarını yakarak hareketlerini yavaşlatıyordu. Şafak Zırhı da artık az önceki kadar hızlı yenilenmiyordu! Alevler yukarı doğru fırlamaya devam ederken pederin derisi kömürleşmiş, bacaklarından kırmızı bir sıvı akmaya başlamıştı. Ancak bu bile dev piskoposun çevikliğini etkilememişti. Utravsky, sonunda en yüksek hızına ulaşmış bir buharlı tren gibi alevlerin arasından geçip anında Klein’ın önünde belirdi. İnanılmaz derecede hızlıydı! Kısa süre içinde, elindeki meç çatladı ve ışık noktalarına dönüşen parçacıklar etrafa saçıldı. Klein’ın artık geri dönüşü yok gibi görünüyordu. Üzerinde taşıdığı kibritler alev almış, yoğun bir ateş topu bedenini yutmuştu. Ancak alevler, Işık Kasırgası kadar hızlı değildi. Klein’ın bedeni parçalara ayrılmıştı, ancak parçacıklar hızla kalınlıklarını kaybederek kağıt parçalarına dönüşüyordu. O anda Utravsky’nin arkasında alevden bir sütun meydana geldi, çok geçmeden alev sütununun içinden Klein’ın figürü çıktı. Klein, cebinden bir kibrit kutusu çıkarıp düşmanına doğru fırlattı. Kibrit kutusunu Utravsky’nin artık zırhı olmayan alt bedenine nişan almıştı! Hemen sonrasında sağ elini kaldırıp parmaklarını şıklattı. Bu sırada Utravsky de havaya sıçramış ve dizlerini bükerek bacaklarını geri çekmişti. Pa! Klein’ın parmaklarını şıklatmasıyla büyük bir gürültü meydana geldi. Bir hava mermisi, Utravsky’nin artık kasksız olan başının arkasında nüfuz etmişti. Bu, önceden hazırlanmış ölümcül bir silahtı. Dev Utravsky’nin başındaki çatlaktan kanlar ve beyaz parçacıklar fışkırıyordu. Utravsky güçlükle başını çevirip Klein’a baktı, "Sen..." O anda, Işık Kasırgası sebebiyle delik deşik olmuş olan kibrit kutusu sessizce yere düştü. Ancak kibritler yanmamıştı. Klein’ın yüzünde bir gülümseme belirdi, "Parmaklarımı şıklatarak yalnızca alevleri kontrol edebildiğimi, hava mermileri atamadığımı söylemedim. Bak." Pa! Pa! Pa! Klein parmaklarını tekrar tekrar şıklatarak Utravsky’nin başına hava mermileri yağdırdı. Bam! Utravsky nefes almayı bırakmış, ağır bir şekilde yere yığılarak tüm katedralin sallanmasına neden olmuştu. Pa! Klein arkasını dönüp bir kez daha parmaklarını şıklattı. Böylece yerdeki kibrit kutusu da patlamış, Utravsky’nin dev bedenini yutan bir alev topuna dönüşmüştü. Sonunda amacına ulaşmış olan Klein, mumun varlığını hissetmeye çalışmadan, kendi zihin berraklığı sayesinde kendisini zihnin en iç tabakasından çekip çıkardı. Arkasında, alevlerle çevrili bir ceset ve yavaş yavaş parçalanan bir dünya bırakmıştı.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.