Yukarı Çık




314   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   316 


           
Gümüş Şehir’de, sıkışık bir odada.
Derrick Berg, yatağının kenarına ilişmiş, yedi tanrı ile ilgili öğrendiklerini değerlendiriyordu.
İsimlerini hiç duymadığı tanrılar ve belirsiz antik efsaneler ona, dışarıda Gümüş Şehir’den tamamıyla farklı yeni bir dünya olduğunu gösteriyordu.
Acaba orası, tanrılar tarafından terk edilmemiş bir toprak parçası mı? Ya da belki de, yeni tanrılar tarafından korunan bir yer? Derrick, karanlığın ortasında öylece duruyordu. Zaman zaman pencerenin dışında parlayan yıldırımlar içeriyi ani, yoğun bir ışıkla dolduruyordu.
Bu sırada, yedi tanrının elinde bulunan farklı güçleri düşünmeye, bunları Fantezi Ejderhası Ankewelt gibi eski tanrılarla karşılaştırmaya başlamıştı.
Savaş Tanrısı ise Dev Kral Aurmir’i andırıyor. Fırtınalar Tanrısı da Pixie Kral Soniathrym’e çok benziyor. Evernight Tanrıçası, Şeytani Kurtların Kralı Flegrea ile Vampir Ata Lilith’in birleşimi gibi. Ancak Ebedi Yanan Güneş, Toprak Ana, Bilgi ve Bilgelik Tanrısı ve Buhar ve Makinecilik Tanrısı’na benzer kimseyi bilmiyorum.
Efsaneler pek ilgimi çekmediğinden derslere fazla katılım göstermedim...
Oh, şimdilik devriye görevi yok, bu konuları araştırmak için kulenin kütüphanesine gidebilirim.
Derrick planını uygulamak üzere yola koyuldu.
    Karşı karşıya olduğu bu sorun, Gümüş Şehir sakinlerinin çoğunun da karşılaştığı bir sorundu. Eğitim alırken Şeytan İncelemeleri, Canavar Sınıflandırması, Tılsımlar ve Beyonder Oluşumları gibi uygulamalı derslere daha çok odaklanıyorlardı. Çünkü karanlıktaki canavarlarla başa çıkmak ve bitkilerin üretimini artırmak için öğrenmeleri gerekenler bunlardı. Efsane İncelemeleri gibi ek derslere önem veren çok az kişi vardı.
...
Derrick Kasırga Baltası’nı da alıp evinden çıktı. Temiz, sade ancak eski ve lekeli taş yolu takip ederek şehrin kuzeyindeki ikiz kulelere ulaştı.
Kulelerden birinin en tepesinde Gümüş Şehir’in kütüphanesi bulunuyordu, burası aynı zamanda liyakat puanlarının değerlendirildiği ve günlük gereksinimlerin dağıtıldığı bir nokta olarak da hizmet ediyordu. Kubbede de altı üyeli konsey üyeleri kalıyordu ve burada, iki bin yıldan uzun süredir Gümüş Şehir’i korumuş olan mistik bir nesnenin ve formülleri ve malzemeleri içeren bir deponun olduğu söyleniyordu.
Derrick içeri girip doğrudan üçüncü kata çıktı. çok geçmeden ilgili materyallerin olduğu sırayı bulmuştu.
Yaratılış efsanesiyle ilgili kitaplardan birine uzanmak üzereyken, ince, soluk tenli bir el aceleyle uzanıp kitabı kaptı.
Derrick başını kaldırıp elin sahibini gördüğünde hemen elini göğsüne götürüp saygılı bir şekilde selam verdi, "Selamlar, Kıdemli Lovia."
Kitabı ondan alan, altı konsey üyesinden biri, Çoban Lovia’ydı.
Üzerinde, gizemli mor desenleri olan uzun, siyah bir kıyafet vardı. Gümüş grisi saçları kalın telli ve dalgalıydı.
Yüzü pürüzsüz ve açık renkliydi, muhteşem görünüyordu. Otuzlarının başında gibiydi, açık gri gözleri insanın ruhunu delebilecek kadar keskindi.
Lovia, Derrick’e hafifçe başını sallayarak cevap verdi. Sonra da sessizce kitabı alıp yanından uzaklaştı.
Kıdemli Lovia normale dönmüş gibi görünüyor. Eskisi gibi sürekli mizacı değişmiyor... Öncesinde Lovia’nın durduk yere ağlayan, öfkelenen ya da kayıtsızlaşan biri olduğunu bilen Derrick onu böyle görmekten mutlu olmuştu.
Ancak bir an sonra, içini açıklanamaz bir korku kapladı.
Çünkü Kıdemli Lovia normal davranıyordu...
Normal...

Tüm dosyayı baştan sona okumuş olan Klein hayvanlara dair herhangi bir kayıt bulamamıştı.
Asıl soruşturmanın bu sorunu gözden kaçırdığı belli oluyordu.
Evet, önceki kararımı hatırlamalıyım. Kendi kendime soruşturma yürütmemeliyim. Şeytanların tehlike içgüdüsünü nasıl yeneceğimi bilmemem bir kenara, yalnızca Gece Kuşları’ndan biri ile karşılaşma olasılığım bile çok sıkıntılı. Benim amacım daima yardımcı rolde kalmak. Durumu analiz edip çıkarımlar yapmak ve ipuçlarının gerçek olup olmadığına karar vermek... 
Şeytanların yeteneklerine dair bir fikir edinmiş olduğundan, eski şüphelilerin evcil hayvanları olup olmadığına dair araştırmayı şimdilik Stuart’a devretmek istemiyordu. Bu Stuart için çok tehlikeli olabilirdi.
Araştırmanın herhangi bir yönü yok, yalnızca ilk aşamalardayız. Stuart büyük ihtimalle herhangi bir sorunla karşılaşmayacak. Şeytan yolunu takip eden Beyonderlar, Aurora Düzeni mensubu deliler gibi değil. Pervasız hamlelerle kendilerini ifşa etmekten kaçınacaklardır. Stuart muhakkak yarın ya da öbür gün bir rapor verir. Belki de başkalarının tespit edemediği ipuçları bulmuştur. Klein ayağa kalkıp aktivite odasında volta atmaya başladı.
Şu anda, nasıl ana soruşturma gövdesinin hayvanları da radarlarına almasını sağlayacağını düşünüyordu.
Böyle bir şeyi doğrudan söyleyemem, çok dikkat çeker. Onları yönlendirmeye çalışsam da sonunda aynı şey olacak... Klein bir süre etraflıca düşünüp sonunda bir planda karar kıldı.
Hemen bir kağıt ve kalem çıkarıp yazmaya başladı:
"Sevgili Bay Stanton.
Aklıma bir sorun geldi. Daha evvel, dedektifler konu üzerinde tartışırken, herkes katilin eylemlerini oldukça becerikli gerçekleştirdiğini düşünmüştü. Bu yetenekler doğmasının mümkün olmadığı, temelini inşa etmek için çok fazla deneyim edinmesi gerektiği sonucuna varılmıştı. Tıp fakültesi öğrencileri ya da kasaplar, bu konuda deneyimli olabilecek kimseler.
Ayrıca, ben de katilin daha önce de benzer suçlar işlemiş olabileceğine kanaat getirmiştim. Bu bir araştırma yönü olabilir, şu anda benim dikkatimi yönlendirdiğim yol da bu.
Ancak son iki gün boyunca çok düşündüm, bunun yeterince kapsamlı olduğunu düşünmüyorum. Belki de katil, insanları öldürerek deneyim kazanmamıştır.
Hayvanlar üzerinde pratik yapmış olabilir... Farklı türden canlı hayvanlar üzerinde...
Backlund’da her gün sayısız hayvan ölüyor, daha kanalizasyonlarda kaybolanlar var. Bu nedenle zavallı hayvanlar oldukça iyi birer pratik malzemesi.
henüz tam şekillenmemiş olsa da fikrim bu yönde. Sizinle iletişim kurmak istiyorum.
Sherlock Moriarty."
Doğrudan katilin bir insandan Şeytan’a dönüşmüş olabileceğini söylemek istememişti. Bu yazdıklarıyla, Isengard’a ihmal edilen ’hayvan dünyasını’ anımsatmak ve onun davadan sorumlu resmi Beyonderlara bu konudan bahsetmesini sağlamayı amaçlıyordu.
Mektubunu yazarken, bunun da bir yön olabileceğini hissetmişti.
Şeytan’ın bunca zamandır yakalanamamış olmasının sebebi, çoğunlukla hayvanları avlamış olması olabilirdi.
Ve hayvan ölümlerine pek fazla dikkat edilmiyordu.
Eh, umarım bu bakış açısı onlara ilham verebilir...  Klein mektubunu zarfa koyup sokağın sonundaki postaneye gitmek için üzerini giyindi.
On beş dakika sonra, Dedektif Sherlock’un penceresinin önünden defalarca gelip geçtiğini gören Avukat Jurgen kapıya koşup ona yetişti, "Bay Moriarty, anahtarınızı mı unuttunuz?"
"Ah, sayılır." Klein zoraki bir şekilde gülümsedi.
"Bize gelsenize. Akşam yemeğinden sonra evinize dönersiniz. Siz özel dedektiflerin tırmanmada usta olduğunu biliyorum." Dedi Jurgen ciddi bir tonda.
Gerçekten mi? Klein içtelikle gülümsedi.
"Benim için onurdur."
Sonuçta Avukat Jurgen’in büyükannesi yetenekli bir şef!
Hem kediyle de oynarım!

Hava tamamen karardığında, karnını kuzu gibi doyurmuş olan Klein evinde biraz dinlenip Minsk Sokağı’ndan ayrıldı.
Gül Sokağı’na gidip Peder Utravsky’e anahtarı nereden bulduğunu sormayı planlıyordu.
Gecenin karanlığında Hasat Kilisesi’ne vardığında, yine aynı yan kapıdan gizlice içeri girdi.
Ancak Peder Utravsky salonda değildi. Salon son derece sessiz ve kasvetliydi.
"Dinleniyor mu acaba?" Klein şaşkın bir şekilde salonun arkasındaki oturma alanına yöneldi.
Köşeyi döndüğünde, uzun boylu Peder Utravsky’nin bodrum merdivenlerini çıktığını gördü. Biri, bodrumun ağır taş kapısına vuruyordu.
Oraya birini mi kapattı? O anda Klein’ın aklına bir dizi korkunç senaryo gelmişti.
Klein’ı gören Peder Utravsky de şaşkındı. "Evinin yolunu hala bulamadın mı?"
... Uzun zamandır kayıp halde dolaşan biri gibi mi görünüyorum? Klein yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirdi.
"Peder, kaybolmadım."
"Formülün sahte olduğunu mu düşünüyorsun? Bu imkansız..." Kaşları çatılan Utravsky basamaklarda durdu.
Şu anda Klein ile aynı boydaymış gibi görünüyorlardı.
"Hayır, formül gerçek," dedi Klein.
Bu sırada aşağıdaki kişi hala bodrumun kapısına vurmaya devam ediyordu, ayrıca bir de erkek sesi duyulmuştu. "Çıkart beni buradan!"
"Bu kim?" Diye sordu Klein sonunda dayanamayıp.
Peder Utravsky’nin yüzünde sıcak bir gülümseme belirdi, "Bir vampir."
O sırada bodrumdaki adam bir kez daha bağırdı, "Vampir olmanın nesi var? Vampirlerin buraya kapatılması gerektiğini mi düşünüyorsun? Her gün senin kutsal resitallerini dinlemek zorunda mıyım? Saçmalık, ben bir soyluyum, bana böyle kaba bir biçimde hitap edemezsin!
Sana şunu söyleyeyim, ben aya tapıyorum ve asla Toprak Ana’ya inanmaya başlamayacağım! Vazgeç seni kahrolası rahip!"
Klein ilk kez gerçek bir vampirle karşılaşıyordu, "Peder, onu nerede yakaladınız?"
Peder Utravsky Klein’a tuhaf bir bakış attıktan sonra cevap verdi, "Sana verdiğim anahtarın asıl sahibi o.
Bir gün yolunu kaybedip bu katedrale geldi."
Klein ileride anahtarı yanında taşımasının doğru olup olmayacağını ciddi şekilde değerlendirmeye başlamıştı.
Kehanet yeteneğimin olması güzel... diye düşündü minnetle.
"O sırada kana susamış haldeydi, bu nedenle ondaki anormalliği kolayca fark ettim," dedi Utravsky gülümseyerek.
    "Saçmalık, kandan bahsetmeyi bırak! Benim ihtiyacım olan güzel, genç bir kızın kanı, senin gibi pis, yaşlı bir adamın kanını ne yapayım!" Vampir aniden öfkelenmişti.
Ancak peder hala son derece sakin görünüyordu, "Kana susadığında ona kendi kanımdan veriyorum."
Klein başını salladı. Bu sırada, bodrumun taş kapısının üzerindeki Kutsal Yaşam Amblemi’ni ve tam bir mühür oluşturan diğer gizemli sembolleri fark etmişti.
Gün içinde, dua etmeye gelen insanların arasında oradaki sesin dışarı ulaşması bile imkansız... 
"Sana nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu Peder Utravsky.
Klein’ın lafı dolandırmaya niyeti yoktu, "Anahtarın nereden geldiğini öğrenmek istemiştim."
"Ona sorman gerekecek." Peder Utravsky bodrumu işaret etti.
Bu konuşmayı dinlemek için sessiz kalmış olan vampir aniden bir kahkaha attı, "Dostum, soruna cevap verebilirim.
Ancak önce beni kurtarman gerekiyor."

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


314   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   316