Bedelini bile söyledi... Vampirin talebini duyan Klein hem rahatsız olmuş, hem de durumu komik bulmuştu. Önünde duran Peder Utravsky’e baktı, "Peder, mumunuzu ödünç alabilir miyim? Geçen sefer kullandığınız mumu... İsmini unuttum." Peder cevap veremeden vampir seslendi. "Ne yapacaksın? Ne yapacaksın?" O sırada Peder Utravsky sıcak bir tonda cevap verdi, "Mental Terör Mumu. Neden istiyorsun?" Peder, çok işbirlikçisiniz. Nedenini sormanızı istediğimi bile anladınız... Klein’ın dudaklarının kenarı yukarı doğru kıvrıldı. "Bu arkadaşın kalbinin derinliklerine ulaşmak için o mumu kullanacağım. Biliyorsunuz, bu alanda oldukça yetenekliyim..." O sırada vampir de bağırmaya başlamıştı, "Piç kurusu, vazgeç bu fikirden! Bir soyluya elini sürersen lanetlenirsin! Hey, hey hey! Konuşacağım! Konuşacağım! Anahtarın nereden geldiğini anlatacağım!" Klein kahkahasını bastıramadı. "İşbirliğin için teşekkürler." "Hıh! O pislik, yaşlı adamla arkadaş olan birinin iyi biri olacağını neden düşündüm ki! Bir soylu olarak, tek yaptığım hastaneye gidip şişelenmiş kanları çalmaktı. Neden buraya hapsedildim, neden bu iğrenç karasineği dinlemek zorundayım?!" Vampir öfkeli çığlıklar atmaya devam ediyordu. Dürüst olmak gerekirse, gerçekten söylediğin kişiysen, ben en fazla seni uyarırdım. Ne yazı ki kaybolup bu katedrale gelmişsin. Karşılaştığın rahip eskiden insanları öldüren, savaştan zevk alan biriydi ancak artık tövbe etmiş bir dindar. Şansın yaver gitmemiş... Ancak, Peder Utravsky artık iyileşti, sana zarar vereceğini sanmam. En fazla, seni yanında tutmaya devam edecektir... Elbette Klein bu düşüncelerini dile getirmeyecekti. Bodrumdaki vampir birkaç saniye durakladıktan sonra anlatmaya başladı, "Bir ay kadar önce, kan çalmak için Güney Bölgesi’ndeki bir hastaneye gittim ve burada bir hırsızla karşılaştım. Aslında hastanenin finans bölümüne girmek istemiş ancak kaybolmuş. Kan bankasının kapısını açtığında burun buruna geldik. O anahtar da onun üzerindeydi. Soyduğu bir evden bulduğunu söyledi. O evden elmaslarla süslenmiş bir cep saati de almış. Ah, bodrumda. İlk başta, anahtarın bir odanın ya da kasanın olabileceğini düşünmüş. Birkaç şey denedikten sonra anahtarın tüm kapıları açtığını fark etmiş. Tabii inanılmaz derecede şaşırmış. Sonrasında da eylemlerini başarıyla sürdürmeye devam etmiş, ta ki benimle karşılaşana kadar. Tabii anahtarı ondan aldım, ancak o zamanlar anahtarın insanın kaybolmasına neden olabildiğini bilmiyordum!" Rüya kehanetimde gördüğüm sahneyle tutarlı... Ancak, anahtarın üzerinde bir lanet mi var? Önceki sahibi kaybolduğu için alı konulmuş, daha önceki sahibi ise kaybolduğu için suç üstü yakalanmış... Belki de anahtarı gerçekten de gri sisin üstündeki dünyada bırakıp yalnızca ihtiyacım olduğunda kullanmalıyım. Ancak bazı konular aciliyet gerektirdiğinden bu yöntem çok daha zahmetli... Klein sakin bir şekilde cevap verdi, "Hırsız anahtarı nereden çaldığını söyledi mi?" Bodrumdaki vampir mırıldandı, "Zekamdan şüphen mi var? Sordum tabii! Köprünün güney bölgesinde, Riverbay Caddesi’ndeki 48 numaralı binadan çaldığını söyledi. Ben de oraya gitmeyi planlıyordum ama... Kahretsin! Pekala, cevap bu kadardı. Artık beni rahatsız etme." Ancak Klein’ın işi henüz bitmemişti. Cebinden bakır bir bozuk para çıkarıp yumuşak bir tonda şöyle dedi, "Yalan söylüyor." … İfadeyi yedi kez tekrarladıktan sonra bozuk parayı havaya attı. Çok geçmeden para avucuna düşmüştü. Tura, yani cevap pozitifti. Vampir gerçekten de yalan söylüyordu! Hırsızın anlattıkları kehanetimde gördüklerimle büyük ölçüde örtüşüyor... O halde vampir adres konusunda yalan söylemiş olmalı! Klein başını kaldırıp Peder Utravsky’e baktı, "Vampir yalan söylüyor. Bir düşünelim bakalım, neden yalan söylemiş olabilir. Öfkesini bana kusması, bu olayla hiç ilgim olmamasına rağmen benim üstümden intikam almaya çalışması saçma olurdu... Ayrıca bunu yapmanın ona hiçbir faydası yok. Bu yüzden, bu yöntemi yardım çağırmak için kullandığına inanıyorum. O adres bir arkadaşına ait olabilir. Peder, bir ziyaret etmeye ne dersiniz?" Bodrumdan ses gelmiyordu. Ancak birkaç saniye sonra vampir bir kahkaha attı, "Yalnızca o kadar kolay anlatmak istemedim. Az önce beni tehdit ettin, bu nedenle intikam almak için yalana başvurdum. Bu normal değil mi?" Kendini sakinleştirmek için ne kadar çabaladığını hissedebiliyorum... Klein gülümsedi, "Gerçek cevap ne peki? Yalan söylemeye devam edersen bu adresi üç kiliseye de bildiririm. Ve son zamanlarda yaşanan seri cinayetlerle bağlantılı olduğunu söylerim." "... İnsanlar gerçekten çok acımasız..." Vampir dişlerini gıcırdatarak iç çekti. "Köprünün güneyi, 32 Verdi Sokağı." Klein bir kez daha madeni parayla kehanet yaptı, vampir bu kez doğruyu söylüyordu. Kehanete müdahale etme yeteneği yok gibi görünüyor... Hmm, döndüğümde gri sisin üstündeki dünyada da doğrulasam iyi olur.. Klein, taş kapıya bakarak elini göğsüne götürüp hafifçe eğildi. "İşbirliğin için teşekkürler." "Hıh," vampir öfkeli bir tonda homurdandı. Tam Klein arkasını dönmüş giderken de aniden bağırdı, "Unutma, adım Emlyn White. Unutma, adım Emlyn White!" Neden bu ismi hatırlamam gerekiyor ki? Seni kurtaracak değilim ya. Hazırlığım olmadan, üstelik onun alanındayken, Peder Utravsky ile baş edemem, dahası, adamın kendi kanını alabildiği mistik bir nesnesi var... Hmm, acaba bu vampirin arkadaşı onu bulana ödül mü verecek, belki de bu bilgiyi duyurmamı istiyordur? Klein şaşkın bir şekilde Hasat Kilisesi’nden çıktı. Tenha bir yer bulduğunda da bileğindeki zinciri çıkarıp şu anda 32 Verdi Sokağı’na gitmesinin uygun olup olmayacağını öğrenmek için bir kehanet gerçekleştirdi. Belirli bir derece tehlike vardı, ancak seviyesi çok yüksek değildi. Acaba tehlike tam olarak nerede? Ne tür bir tehlike? Klein dikkatli bir şekilde durumu analiz etti, kontrolü kaybettiği için ölen Çırak’ın, birikmiş kini sebebiyle hayalet türü bir canavara dönüştüğünden şüpheleniyordu. Dahası, canavar oldukça da güçlüydü. Yoo... bu doğru değil. O hırsız herhangi bir sorunla karşılaşmadan anahtarı çalabilmiş. Acaba tehlike evin içindeki gizli bir yerde mi? Klein, bir süre etraflıca durumu değerlendirdikten sonra, oraya yeterince hazırlık yaparak gitmesinin daha uygun olacağına karar verdi. Böylece baş edemeyeceği bir düşmanla karşı karşıya kaldığı bir duruma düşmekten kaçınabilirdi. En azından hayalet gölgeleri arındırabilecek mermiler bulana kadar beklemeliyim... Kararını vermiş olmanın huzuruyla hafifçe başını salladı. Bu değerlendirmenin üstünde, Şafak Şövalyesi Utravsky’e karşı verdiği savaşı da göz önünde bulundurarak, Sihirbaz’ın ilk kuralını kavradığını hissediyordu, "Asla hazırlıksız hareket etme!" Aksi halde işleri batırma ihtimalin çok yüksek... … Salı sabahı, Klein kendisine güzel bir kahvaltı hazırladı. Ancak yemek için acelesi yoktu, önce kapısına gidip posta kutusundan günün gazetelerini almak istiyordu. Ah, bir mektup da var... Kutudakileri aldıktan sonra yemek odasına dönerken zarfı çıkarıp göz attı. Stuart’tan... İlk araştırmaları tamamladı galiba. Klein hızla zarfı açıp sofranın başına geçti. Stuart, iki şüphelinin herhangi bir anormallik göstermediğini belirtmişti. Bir tanesi market işletiyordu ve karısı ve çocuğuyla sıradan bir hayat sürüyordu, diğeri ise geçici işlerde çalışmakla meşguldü, hayatını idame ettirebilmek için çok çalışıyordu. Sinirli bir halleri yoktu, kavga etme çabası içinde de değillerdi. Son zamanlarda kendilerini odalarına kapatmak gibi şeyler de yapmamışlardı. Stuart ayrıca mektubunda Doğu Bölgesi’ndeki zor koşullardan da bahsetmiş ve yaşlandığında burada yaşamak zorunda kalmamak için yeterli para biriktireceğine yemin etmişti. "Yardımınız için teşekkür ederim. Başka bir ipucu bulursam sizinle ve diğerleriyle de paylaşacağım," diyerek kısa bir cevap yazdı Klein. Stuart’ın bu davanın derinliklerine inmesini istemiyordu, yoksa Şeytan tehlikeyi hissedip onu ortadan kaldırmak isteyebilirdi. Klein mektubu zarfa koyup kahvaltısının tadını çıkarırken gazetelere göz atmaya başladı. Bugünün gazetesinde de Beyonder toplantısı için ilan olmadığını gören Klein hayal kırıklığına uğramıştı. Ah, bu katil Şeytan Backlund Beyonderlarının hayatını ciddi anlamda etkiledi. Umarım Bay Stanton ona verdiğim ipucunu fark eder de bu iş bir an önce çözülür. Evet, bu adam resmiler tarafından ’kabul edilen’ bir Beyonder olmalı... Klein gazeteleri bir kenara bırakıp sofrayı toplamaya başladı. Bugünkü planı geçen haftadan kararlaştırdığı bir şeydi. İmparator Roselle Anma Sergisi’ni görmek için Kraliyet Müzesi’ni ziyaret edecekti. … Kont Hall’ın İmparatoriçe Bölgesi’ndeki lüks evinde. Audrey’nin üzerinde hafif bir dantel elbise ve kar beyazı bir kürk vardı, kişisel hizmetlisi Annie’nin incili, ince duvaklı şapkasını takmasına yardım etmesini bekliyordu. Yanındaki Susie’nin boynunda ise bir papyon takılıydı. "Benim güzel prensesim, nereye gitmeyi planlıyorsun?" Diye sordu Kont Hall merdivenlerden inerken. Audrey gözleri parlayarak babasına döndü, "Roselle Anma Sergisi’ne katılmayı planlıyorum." İmparator Roselle’in orijinal günlüğüne göz atıp bir şekilde Bay Aptal’a iletebilirim... Kont Hall hafifçe mırıldandı, "Neden bugün gidiyorsun ki? Çok kalabalık olur, ortam çok kaotiktir. Evet, Buhar ve Makinecilik Tanrısı Kilisesi ile konuşurum... Resmi sergi bittiğinde kapılarını özellikle sen ve arkadaşların için açabilirler. Böylece sakince gezebilirsin. Yakından bakmak istediğin bir şey olursa doğrudan onlara sorabilirsin." Vay canına, bu kulağa çok daha iyi geliyor. Bu sergideki günlük sayfalarına doğrudan bakabilirim... Audrey eteğini hafifçe kaldırıp reverans yaptı. "Teşekkürler, yakışıklı Kont Hall."
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.