Batı Bölgesi, King’s Bulvarı, Kraliyet Müzesi. Hafta sonu olmasa da, Klein mekana geldiğinde kapıda uzun bir kuyruk vardı. Gazete ve dergilerde yazılanlardan, orta sınıf mensuplarının çok az eğlence seçeneği olduğunu biliyordu. Gazete ya da roman okumak, opera konserlerini dinlemek, tenis ve squash oynamak, oyunları izlemek ve ziyafetlere katılmak dışında yalnızca üç seçenek vardı: parka gitmek, sergilere katılmak ve tatile çıkmak. İmparator Roselle sayesinde, yıllık tatiller yaygın hale gelmişti. İpek şapkalı, siyah bastonlu, uzun kruvaze ceketli Klein, saat tam dokuzda müzeye girdi. Burada bir bölünme vardı, çeşitli rehberler ziyaretçileri farklı geçitlere yönlendiriyordu. Yaklaşık yirmi kişinin daha olduğu bir gruba dahil olan Klein, hoş bir kadının rehberliğinde içeri alınmıştı. Kadın Roselle’in hayatına dair bilgiler veriyordu, ancak bir tarihçi olan Klein için bu anlatılanların hiçbir değeri yoktu. Bu nedenle sıkıntıdan elini cüzdanına uzatmıştı. Biriktirdiği miktar 952 pounda ulaştığından artık tüm nakitini cüzdanında taşıyamıyordu. Bir kısmını yanına aldığı paranın geri kalanını evde bırakmak konusunda rahat hissetmediğinden gri sisin üstündeki gizemli alana taşımıştı. Birkaç dakika sonra grup ilk sergi salonuna girdi. Kadın rehber heyecanla anlatmaya devam ediyordu, "Bayanlar ve baylar, bunlar İmparator Roselle’in günlük hayatında kullandığı şeyler. Bakın, bu onun kadife yorganı, bu da şarabını içtiği altın bardak. Kullandığı tuvalette bu, ilk modern tuvalet olarak kabul ediliyor." … Kullandığı tuvalet bile sergileniyor ha? Klein aniden Roselle’e karşı sempati duymaya başlamıştı. Cam duvarın ardındaki sifon sistemi olan tuvalete baktığında malzemenin altın gibi parıldadığını fark etti. Tuvaletin yüzeyi altın bir katmanla kaplı gibiydi, üzerinde abartılı sanatsal desenler vardı. Ne kadar abartılı... Roselle’e duyduğu sempati o anda kaybolmuştu. Tuvaletin ilerisindeki camlı bölgede, Roselle’in günlük kıyafetleri vardı. Kadın rehberin Intis’in kıyafet kültüründen oldukça etkilendiği belli oluyordu. Bir süre sonra diğer sergi salonuna geçen grup, burada Roselle’in yayınladığı, Medeni Kanun gibi önemli belgelerin orijinal kopyalarıyla karşılaştı. O sırada kadın rehber vitrinlerden birini işaret ederek şöyle dedi, "Bu, İmparator Roselle’in günlüğünden bir sayfa. İmparator, yazılarını bugüne kadar hala deşifre edilememiş gizemli semboller kullanarak yazmış. Pek çok tarihçi ve arkeolog bu notların imparatorun çok az bilinen sırlarını içerdiğine inanıyor. Bir romantik olarak, benim de kendi tahminlerim var. Belki de bunlar, aşık olduğu kadın ile birlikte yarattıkları sembollerdi. Birbirleri hakkında yazmalarına rağmen hiçbir zaman gerçek anlamda birlikte olamamışlardı..." Hayal gücünüz ne kadar da kuvvetli... Klein’ın dudaklarının kenarı seğirdi. Başını hafifçe salladıktan sonra hemen vitrindeki günlük sayfasına döndü. Yazılar, Klein’ın son derece aşina olduğu basitleştirilmiş Çince’yle yazılmıştı. "6 Mart. Kahretsin, buradaki yemekler sebebiyle neredeyse kabız oluyordum!" "17 Mart. Intis kadınları ne kadar da açık... Ben mi ona asıldım o mu bana bilemiyorum? Ne kadar tuhaf." "22 Mart. Artık bir din seçme vaktim geldi. Bir tarafta Ebedi Yanan Güneş Kilisesi, diğer tarafta da Zanaatkarlık Kilisesi var. Kararım kesin. Tüm Makineciliğin Tanrısı’na şükürler olsun! Bir gün, Zanaatkarlık Kilisesi’nin adını Makinecilik Kilisesi olarak değiştirmesini sağlayacağım." ... Gerçekten de çok romantik... Romantik bir kabızlık... İmparator bu içeriği ilk günlerinde yazmış olmalı. Değerli bir bilgi yok... Üstelik el yazısı benimkinden de çirkin... Klein hayal kırıklığıyla başını çevirdi. Elbette onun görebildiği yalnızca iki sayfaydı. Defterin devamında neler olduğunu bilmiyordu. Acaba buradaki güvenlik önlemleri ne kadar sıkı. Gizlice girip defteri karıştırsam ne olur ki... Meraklı gözlerle etrafına bakan Klein, görünürde yalnızca birkaç tane güvenlik görevlisi olduğunu fark etti. Buhar ve Makinecilik Tanrısı Kilisesi’nin Beyonderları da burada olabilir... Bir sonraki sergi odasının adı ’Nazik Roselle’ idi. "Bu, İmparator Roselle’in ilk aşk mektubu. Bu da yazdığı ilk şiir, ’Yaşlandığında.’ Vitrindeki el yazmasına bakan kadın rehberin gözleri parlıyordu. "Bu da onun yaptığı bir bilezik. Bu, romanının orijinal hali, kendi el yazısıyla..." Rehberin ses tonundaki hayranlık kulak ardı edilemeyecek bir seviyedeydi. Klein ise yüz ifadelerini kontrol etmek için elinden geleni yapıyordu. Tabii o da, Beyonder yolunda bir Zanaatkar olan Roselle’in son derece yetenekli olduğuna inanıyordu. "Bu, çocuklarının eğitimi için geliştirdiği ders kitabı. Her kelimeye karşılık gelen bir resim var... Bu, çocukları için icat ettiği, Intis satrancına benzeyen bir oyun, ancak nedense bir türlü popülerlik kazanamamış... Bunlar da onun icat ettiği oyuncak bloklar; elbette bunları da çocukları için yapmıştı..." bu noktada kadının tonu iyice yumuşamıştı. Bu Çin Satrancı değil mi... Üstelik, Lego da lisans ücretini istiyor! Klein başını iki yana sallayarak güldü. O sırada, vitrinin önünde duran 1,70 boyunda bir kadın olduğunu fark etmişti. Kadının kestane rengi saçları beline kadar uzanıyordu, figürü ise son derece orantılıydı. Ne tombul ne de sıskaydı. Ona genç kız havası veren dantelli bir elbise giymişti, ancak başındaki bone eski moda görünüyordu, yüzünü gizleyen file bir duvağı vardı. Vitrinin önünde durmuş dikkatle içindeki nesneyi inceliyordu. Klein ve diğerleri rehberi takip ederek diğer sergi salonuna geçtiğinde bile o orada kalmaya devam etmişti. Birkaç sergi salonundan daha geçtikten sonra kadın rehber ileriyi işaret etti, "Şimdi, İmparator Roselle’in restore edilmiş çalışma alanını göreceksiniz. Yani yalnızca bir kısmını tabii." Böylece gurup yeni bir sergi alanına girdi. İçerisi kütüphane gibi görünüyordu, duvarlarda iki kat yüksekliğinde raflar vardı. Üst raflara ulaşmak için merdivenler bile konulmuştu. "Hayal etsenize, bir zamanlar bu merdivenleri tırmanıp istediği kitabı arıyordu..." dedi rehber yine duygusal bir tonda. Hayır, Roselle kesinlikle bu işleri kendisi yapmazdı. Bunu yapacak hizmetçileri vardı... Klein hafifçe başını salladı. Alanın tam ortasında masalar, sandalyeler ve pirinç sehpalar duruyordu. Hepsi cam bir vitrinin içine konulmuştu, dış dünyayla temas kurmaları engellenmişti. Vitrine dikkatle göz atan Klein, sarı renkli bir yığın el yazmasının da orada olduğunu fark etmişti. Sayfalar dağınık değildi, bu nedenle yalnızca en üst sayfada yazılanlar görülebiliyordu. Dikdörtgen bir nesne çizilmiş ve altına da detaylı bir açıklama yazılmıştı: "Bu, telgrafın taşınabilir, minyatür bir halidir. Bu alete sahip olan kişiler bununla iletişim kurabilirler. Hatta doğrudan sohbet etmek bile mümkündür. Bunun için daha iyi konumlandırılma gerekiyor. Bence cesur olup bakışlarımızı göğe çevirmeliyiz. Gökyüzünde engel yoktur ve sinyaller kolayca iletilir." … İmparator, cep telefonunun bile peşini bırakmamışsın... Klein derince iç çekti. O sırada rehber de el yazmalarından bahsetmeye başlamıştı. "... Bu kayıtlarda İmparator Roselle’in muhteşem fikirleri yer alıyor.. Gerçekleştirmeye vakit bulamadığı icatlar... İnsan uygarlığının yapabileceklerinin enginliği...!" Klein bu sözleri kulak ardı ederek bakışlarını diğer nesneler arasında gezdirdi. Masanın üstünde, ciltli bir kitabın arasında bir kitap ayracı vardı. Ayracın görünen kısmında, bir çocuk tarafından rastgele çizilmiş gibi görünrn bir resim vardı. İmparator Roselle’in çizimi iyi değilmiş... İçten içe imparatorla alay eden Klein aniden durakladı, aklına bir şey gelmişti; Roselle bir Kutsala Hakaret Kartı’nı kitap ayracı olarak bir kitabın içine koymuştu! Bu ayraç o olabilir mi? Klein dikkatle ayracı incelemeye devam etti, ancak ayraç son derece sıradan görünüyordu. Doğru. Kutsala Hakaret Kartları’nın kehanet karşıtı özellikler taşıdığından bahsetmişti. Normal şartlar altında, kartların eşsizliklerini keşfetmek imkansız... O kadar kolay ayırt edilebilecek olsalar Buhar ve Makinecilik Kilisesi çoktan onları toplardı... Klein bakışlarını diğer kitaplara çevirdi. Kitapların çoğunun içinde ayraçlar olduğunu, ayraçların hepsinin üzerinde de farklı şekiller olduğunu fark etmişti. Bir an düşündükten sonra rehbere dönüp merakla sordu, "Bunların hepsi imparatorun okuduğu kitaplar mı? Pardon, yani, orijinal kitaplar mı demek istedim?" Kadın rehber keskin bir tavırla başını salladı. "Evet, bunların hepsi İmparator Roselle’in çalışma odasından geliyor. Aralarında kitaplar, el yazmaları, kitap ayraçları, mürekkep şişeleri gibi şeyler var... Ancak bunun gibi daha pek çok şey de tahrip edilmiş." Klein hafifçe başını sallayıp yeniden kitap ayraçlarına döndü. Roselle günlüğünde, Kutsala Hakaret Kartı’nı oldukça değerli bir kitaba koyacağını söylemişti, böylece o kitaptaki en önemli şeyin önemsiz gibi görünen bir kitap ayracı olduğu insanların aklına asla gelmeyecekti... Peki, bu kitaplardan hangileri değerli? Klein, şimdiye dek okuduğu günlük içeriklerini anımsayarak kitapları elemeye başladı. Görkemli Çağ olamaz... Intis Krallığı’nın tarihi de olmamalı... Kuzey Kıtası Coğrafyası, bu mümkün ama pek de değil... Buhar ve Makineciliğin Geliştirilmiş İlkeleri, hayır... Kitapları tek tek inceleyen Klein’ın gözü, yeniden az önce gördüğü el yazıtlarına takılmıştı. Bu yazılarda, imparatorun icat etmek istediği ancak fırsat bulamadığı Dünya nesneleri vardı. Ve bu kağıt yığınının içinde de bir kitap ayracı duruyordu, ayracın üstünde, Roselle’in imparator kıyafetli bir tasviri vardı.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.