Kont Hall’ın İmparatoriçe Bölgesi’ndeki lüks evinde. Şu anda Audrey’nin piyano pratiği yapması gerekiyordu, ancak o, tuvalet masasının önünde oturmuş, Roselle’in günlük içeriğini nasıl ezberleyeceğini düşünüyordu. Aniden etrafının puslu bir hal aldığını ve sınırsız bir sis tabakasının yayıldığını hissetti. Gri sisin ortasında, yüksekte bir yerde Aptal’ın figürü duruyordu. Aptal, kendisine dua eden bir adamı dinliyordu. "Roselle’in yaratıcılık yazıları içindeki kitap ayracına ulaşmama yardım edecek birine ihtiyacım var." … Bu akşam müze kapandıktan sonra Roselle Anma Sergisi’ni ziyaret edeceğimi ve bazı nesnelere dokunma fırsatı bulacağımı Bay Aptal nereden bildi... Audrey şaşkın bir şekilde dinlemeye devam etti. Şaşırmıştı, ancak yine de bu durumu o kadar tuhaf bulmuyordu. Bay Aptal’ın prestiji ve yetenekleri düşünülürse, bu kadar önemsiz bir şeyden haberi olması çok kolay! Nasıl öğrendiğine gelince, sıradan Beyonderların bunu anlamaya çalışmasına gerek yok... Audrey cevap vermek üzereyken Aptal’ın kısık, sakin sesi duyuldu, "Bu görevi kabul edip etmemek sana kalmış." Hmm... Audrey iki saniye kadar düşündükten sonra cevap verdi, "Saygıdeğer Bay Aptal, deneyebilirim, ancak başarılı olacağımın garantisini veremem." 500 poundluk ödül Audrey’nin pek de umurunda değildi. Görevi kabul etmesinin sebebi, İmparator Roselle’den kalan, Bay Aptal’ın hayranı için bu kadar önemli olan özel kitap ayracını kendisinin de merak etmesiydi. Her neyse, zaten Roselle’in günlüğüne bakmayı talep edecektim, bunda da şansımı deneyebilirim... Audrey memnun bir şekilde gülümsedi. Sislerin arasındaki Aptal hafifçe başını salladı, "Pekala." Yanılsama tamamen kaybolduğunda Audrey de kendisini yeniden aynanın karşısında buldu. Hiç vakit kaybetmeden, hem gergin, hem de heyecanlı bir şekilde akşamki operasyonun planını yapmaya başladı. Bir tuhaflık olduğunu fark etmelerine izin vermemeliyim. Bay Aptal’ın hayranı sonradan harekete geçecek olsa da şüpheli durumuna düşmeme. O kitap ayracına dokunmam kesinlikle iyi olmaz. Ayraç kaybolursa tüm gözler bana çevrilir. Evet... Bu nedenle diğer eşyalara da eşit derece de ilgi göstermeliyim. Amacımın o kitap ayracına ulaşmak olduğunu anlamalarına izin vermemeliyim. Tüm sürecin akıcı olması gerekiyor, hiçbir şey ani olmamalı, her şey mantıklı ve makul olmalı. Şüphe çekmeden ayraca nasıl hasar verebilirim? Bu yalnızca bir kitap ayracı... Audrey bakışlarını tuvalet masasının üstünde gezdirdi. Gözleri aniden açık duran mücevher kutusuna takılmıştı, ince uçları olan bir çift küpesi vardı. Dudaklarının kenarı giderek daha da yukarı kıvrılıyordu, kaşları da hafifçe havaya kalkmıştı, "Susie’nin yardımıyla, bu küpeler yeterli olmalı..." … Saatler akşam altıyı gösterirken. Kış sezonunda nadiren güneş gören Backlund son derece karanlıktı ve sokaktaki gaz lambaları yanmıştı. Kraliyet Müzesi son sıradan ziyaretçi grubunu uğurlamış, bir kontun ailesinden genç bir hanımefendi, bir dükün oğlu ve genç bir vikonttan oluşan özel ziyaretçi grubunu kabul ediyordu. Makinecilik Kolektif Zihni, bazı aristokrat çocuklarının sürekli sorun çıkaran hoppa tipler olduğunu bildiğinden, Makinecilik Kolektif Zihni Batı Bölgesi ekibinin kaptanı Max Livermore da şu anda sergi alanındaydı. Güvenlik görevlisi kılığına girmiş, herhangi bir sorun çıkmaması için grubu yakından takip ediyordu. Saçları düzgünce taranmış olan Max’ın taktığı tekli gözlük, onu bir üniversite profesörü gibi göstermişti. Bu tekli gözlük aslında, 3-1328 kodlu, Kristal Göz adlı bir Mühürlü Eserdi. Max Livermore, bununla ruh bedeni, hayaletleri ve gölgeleri doğrudan görebiliyordu. Bunu kullanan Beyonderların, normalde tespit edilmesi zor olan bu varlıkların kaosa neden olmasından ya da hırsızlığa kalkışmasından korkmasına gerek yoktu. Tabii Mühürlü Eser’in önemli bir dezavantajı da vardı. Canavarımsı hayalet ve gölgeleri kolayca kendisine çekebiliyordu. Uzun süre kullanıldığında, kullanıcısının görüşünde geri dönülmez bir hasara yol açıyordu. Bu hanımefendi, Backlund kasvetinin ortasında açan bir güneş gibi... O anda Max, karşısında duran sarışın, mavi gözlü kıza hayranlıkla bakakalmıştı. Audrey ise büyük bir ilgiyle altın kaplama tuvaleti inceliyordu. Bir süre sonra başını kaldırıp rehbere baktı, "Bu modern anlamdaki ilk tuvalet, öyle mi?" "Evet, bence bu, Roselle’in insan uygarlığına yaptığı en önemli katkılardan biri. Bu tuvaletin kullanımıyla gelen kanalizasyon çalışmaları, Trier sokaklarını pislikle dolu o halden kurtardı." Aslında rehber ’dışkı’ kelimesini kullanmak istemişti, ancak karşısındaki kıza baktığında bunun zarif olmayacağını düşünerek vazgeçmişti. Audrey bir an tereddüt ettikten sonra cevap verdi, "Dokunabilir miyim?" "Hala kullanılabilir durumda mı?" Vikont Glaint de gülerek araya girdi. "Bu konu neden bu kadar ilginizi çekti? Ne kadar eski olursa olsun, sonuçta hala bir tuvalet." Onlarla yakın arkadaş olan diğer aristokrat çocukları da gülüşmeye başlamıştı. "Hayır Glaint, anlamıyorsun. Bu, insan uygarlığının ihtişamı." Audrey hafifçe gülümsedi, ancak içten içe muhabbetten tiksinmişti. Bay Aptal’ın hayranının isteğini olmasa ben de böyle bir talepte bulunmazdım... O sırada rehber yeniden araya girdi, "Bayan Hall çok haklı. İnsan ırkının ihtişamı yalnızca savaş şeklini değiştiren ateşli silahlarda değildir, hayatımızın her detayındadır. Leydim, tuvaletin hala kullanılır durumda olup olmadığından emin değilim, çünkü uzun zamandır kimse tarafından kullanılmıyor." Rehber bir an duraklayıp Max’a doğru baktı, onun başını sallayarak onay verdiğini görünce de devam etti, "Dokunabilirsiniz, hatta su deposunu açıp içindeki mekanizmayı da görebilirsiniz. Ancak lütfen dikkatli olun." "Teşekkür ederim." Audrey, güvenlik görevlisinin cam duvarı dikkatle açışını izledi. Sonra da hemen iki adım öne çıkıp file eldivenli elini sifon düğmesine uzattı. Birkaç saniye sonra da geri çekilip gülümsedi, "Pekala, bu kadarı yeterli. Merakımı giderdim. Daha fazla zahmet vermeyeyim." Daima meraklı ve naif bir genç kız gibi görünmesi gerektiğini sürekli kendisine hatırlatıyordu. Kısa süre sonra grup, Roselle’in günlüğünün sergilendiği salona girdi. Rehberin açıklamalarından sonra Audrey sevimli bir şekilde gülümsedi, "Bu defteri inceleyebilir miyim? Bu tuhaf semboller hepimizin çok ilgisini çekiyor. Eh... Bir süre sonra havayla temasın bile kağıda zarar vereceğini duymuştum ama... Sanırım izin vermezsiniz, değil mi?" Bu sırada mücevherler gibi parıldayan gözlerini kırpıştırarak içtenliğini ve hayal kırıklığını vurguluyordu. Rehber bir kez daha Max’a baktıktan sonra gülümseyerek başını çevirdi. "Kilise, kağıdın yeni gibi görünmesini sağlamak için özel bir yöntem kullandı. Üstelik, bu yöntem olmasa bile, sizin isteklerinizi yerine getirmek için elimizden geleni yaparız. Ancak bunun için ortam değiştirmemiz, farklı giysiler giymemiz ve daha katı bir süreçten geçmemiz gerekebilir. Defteri inceleyebilirsiniz, ancak kısa süreliğine olmalı. Ve çok fazla güç uygulamamalısınız." Audrey’nin aniden gözleri parlamıştı. Rehbere içten bir şekilde teşekkür ettikten sonra görevlinin defterin üstündeki cam kapağı açışını izledi. İçeriği hafızasına kazımak için elinden geleni yapıyordu, ancak sembollerin karmaşıklığı sebebiyle hafızasına kazıyabildiği kısım oldukça sınırlıydı. Bu içerik yaklaşık iki sayfalık olmalı. Acaba bunu kopyalamanın herhangi bir yolu var mı... Audrey düşünceli bir şekilde vitrinin önünden çekilip arkadaşlarının da görebilmesi için yer açtı. Böylece, her salondaki bir nesneye yakından bakmak istemiş ve taleplerinin çoğu karşılanmıştı. Bir süre sonra, ekip restore edilmiş çalışma odasına girdi. Audrey zaman zaman sorular soruyor, merakla eşyaları incelemeye devam ediyordu. Rehber yaratıcılık yazılarından bahsederken onun da bir kez daha gözleri parlamıştı, "Bu defteri de inceleyebilir miyim? Büyük mucit Roselle’in yazılarını çok merak ediyorum. İçinde muhteşem fikirler olmalı..." "Sorun değil, Bayan Hall, sayın Vikont Glaint, hepiniz defteri inceleyebilirsiniz. Heh, hatta aranızda kilisenin takipçileri varsa, bir kopyasını almak için başvuruda bile bulunabilirsiniz," dedi rehber Max’dan onay aldıktan sonra. Tanrıça’nın takipçisi olan Audrey yalnızca hafifçe gülümseyerek cevap verdi. Bu konuda bir yorum yapması uygun olmazdı. Bu sırada saçını düzeltiyormuş gibi elini kaldırmış, sessizce kulağındaki küpeyi çıkarmıştı. Masanın üstündeki cam vitrin açıldığında da zarif bir adımla öne çıkıp ayracı çekerek sayfayı çevirdi. O sırada, sahibinin işaretini almış olan Susie aniden havlamaya başladı. Vuf! Vuf! Vuf! Kalabalığın dikkati doğrudan Susie’nin havladığı yere doğru dönmüştü. Böylece Audrey hemen elini indirip küpesini kitap ayracına hafifçe batırdı. Bunu yaparken içinden Hermes dilinde ’korsan kral’ demeyi de ihmal etmemişti. Keskin küpe kitap ayracının yüzeyine dokunduğunda, Audrey aniden yoğun ve hayali bir direnç hissetti. Ne tuhaf bir direnç! Ancak direnç anında kaybolmuştu. İnce iğne ufak bir delik açarak ayracın içinden geçmişti. Gerçekten de bir tepki oldu! Bu ayraçta bir tuhaflık var! Audrey’nin gözleri heyecanla parlıyordu. Ancak aynı şeyi bir kez daha denemeye cesareti yoktu, hemen küpesini avucuna gizleyip ayracı masanın üstüne bıraktı. Sonra da hizmetlisi Annie’ye dönüp sakin bir şekilde şöyle dedi, "Şey... onu tuvalete götürür müsün?" "Tabii leydim." Annie hemen Susie’yi alıp hızlı adımlarla odadan ayrıldı. Ting! O anda Audrey de avucundaki küpeyi serbest bırakıp yere düşmesine izin vermişti, "Affedersiniz, küpemi düşürdüm." Başka bir hizmetli hemen koşup küpeyi yerden aldı. Böylece her şey çok hızlı gelişmiş, ortam yeniden sakinleştiğinde yeniden tüm dikkatler deftere çevrilmişti. Herkes incelemeyi bitirdiğinde Audrey, ’güvenlik görevlisi’ Max Livermore’un hızlı bir şekilde ayracı defterin arasına sıkıştırıp cam vitrini kapattığını fark etti. Sonrasında gezdikleri diğer sergi salonlarında da meraklı tavrını sürdürdü. Görevlilerin herhangi bir anormallik sezmemesi için elinden geleni yapıyordu. Sonunda müzeden ayrılıp eve döndüğünde sonuçları bildirmek için hemen Bay Aptal’a dua etmeye başladı: "... Hayranınızın istediğini yerine getirdim, kitap ayracına iğne gibi sivri bir şey batırdım. Ayraçtan anormal bir tepki aldım."
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.