Yukarı Çık




320   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   322 


           
Roselle’in günlüğünün bulunduğu sergi salonundaki iki Makinecilik Kolektif Zihni üyesi bir çınlama duydu.
İkisi de aynı anda bağlarını çevirip cam vitrinin üstündeki Mühürlü Eser’e baktı.
Müzenin birinci katının minyatür planında sürekli yanıp sönen gri bir nokta vardı.
"En yakındaki lavaboda cansız bir nesne var." Dedi ekip üyelerinden biri keskin bir tonda.
Diğer ekip üyesinin de kaşları çatılmıştı, "Belki de rüzgarla uçan bir yapraktır?"
"Olabilir." Diğer ekip üyesi başını salladı. "Güvenlik görevlileri gelene kadar bekleyelim, geldiklerinde de gidip kontrol etmelerini söyleriz. Kaptan buradan ne olursa olsun ayrılmamamızı söyledi, özellikle de tek başımıza."
Acil bir durum olduğunda ilk kurtaracakları şey Roselle’in günlüğüydü.
"Pekala." Diğer ekip üyesi arkadaşının önerisini kabul etti.

    Müzenin ikinci katındaki ofis alanında, Klein bir hayalet gibi süzülerek duvarları aşıyor, restore edilmiş çalışma alanına doğru ilerliyordu.
Ancak oldukça yavaştı. Aşağıdaki kıvılcımları dinleyerek mesafeyi kontrol ediyordu.
Neredeyse otuz metre kadar bu şekilde ilerledikten sonra saydam sağ elini kaldırıp sessizce parmaklarını şıklattı.
Böylece birinci katın lavabosundaki kibrit çöpleri hafif gürültüyle patladı.
Kızıl alev kısa süre içinde yükselerek bir kağıt havluyu, saksı bitkisini ve ahşap kapıyı tutuşturmuştu.
Alevler henüz yayılmamış olmasına rağmen görüntü yeterince şaşırtıcıydı.
Sesi duyan güvenlik görevlisi hemen lavaboya koştu. Birinci katın tüm durumunu kontrol altında bulunduran serfi salonundaki Makinecilik Kolektif Zihni üyeleri de modeldeki alevleri görmüştü, doğrudan lavaboya koşmamak için kendilerini zor tutuyorlardı. Bu yalnızca bir yangını söndürme girişimi değildi, olası bir davetsiz misafiri yakalamaya hazırlardı.
Ancak içgüdüsel bir hamleyle iki adım attıktan sonra aniden donup kaldılar, Kaptan’ın emirlerini hatırlamışlardı:
Bu sergi salonundan asla ayrılmayın, ne olursa olsun Roselle’in defterini bırakmayın!
İki ekip üyesi göz göze geldi, temkinli bir şekilde salonun iki girişine doğru döndükten sonra da sessizce Beyonder silahlarını çıkardılar.
Buhar ve Makinecilik Kilisesi Beyonderları olarak hiçbir zaman ekipman eksikliği çekmemişlerdi.

O sırada Max Livermore da elinde fenerle çeşitli sergi salonlarını dolaşıyordu. Kargaşayı oda duymuş ve hiç düşünmeden Roselle’in defterinin bulunduğu sergi salonuna yönelmişti.
Öncelikleri davetsiz misafiri yakalamak değil, eşyaların güvenliğini sağlamaktı!
Dahası, Max Livermore, davetsiz misafirin amacı ne olursa olsun, müzenin birinci katına, sergi salonlarından birine girdiği anda Mühürlü Eser’in etkisi altına gireceğine ve kolay kolay buradan kaçamayacağına inanıyordu!
Dışarıdan yardım olmadığı sürece, suçlu içeride sıkışıp kalacaktı!
Bir yardımcısı varsa bile etkilerden kurtulmaları zaman alacaktı.
"İçeri girdiğinde, tuzağa düşmüş bir avdan farksız olacaksın! Max hızla koşuyordu. Birkaç sergi salonunu geçip sonunda günlüğün bulunduğu salondaki iki ekip arkadaşının silüetini gördü.
O anda, müzenin ikinci katında olan Klein da çoktan hedefine varmıştı. Restore edilmiş çalışma odasının tam üzerindeydi.
Ancak eylemlerine devam etmek için acelesi yoktu. Önce aşağıdaki durumu kontrol etmek istiyordu.
Bununla birlikte, taş zemin son derece kalın olduğundan aşağıdaki auraları ya da duygu renklerini net bir şekilde göremiyordu. Bu nedenle kollarını açıp sessizce yüz üstü uzandı.
Hayali, sayfam figürü hızla zeminde kaybolmuştu.

Birinci katın tavanından sarkan kristal avizede, zar zor fark edilebilecek bir insan yüzü belirdi.
Gözleri sürekli hareket eden tuhaf surat sergi salonuna tepeden bakıyor, alanın her köşesini hızla tarıyordu.
Beyonderlar ya da güvenlik görevlileri yok... Klein yavaşça aşağı doğru süzülüp Roselle’in vitrin içindeki masasının önüne kondu.
Hiç vakit kaybetmeden, kararlı bir şekilde ellerini kaldırıp yaratıcılık yazıları içindeki kitap ayracına ve üzerinde bir çocuğun çizimi varmış gibi görünen diğer ayraca uzandı.
Bunu yapmasının sebebi, büyülü yöntemlerle sahneyi video kaydı gibi izleyebilecek özelliklere sahip güçlü Beyonderların hangi ayracın anormal olduğunu anlamasına engel olmaktı. Böylece yalnızca bir kitap ayracına dokunmuş olan Bayan Adalet’tin şüphe çekmesinin de önüne geçebilirdi.
Bay Azik’in bakır düdüğü ile güçlendirilmiş olan Klein cam vitrini aşıp iki kitap ayracını da hemen maneviyatıyla sardı.
Bu adım tamamlandığında biraz sakinleşmişti, az önceki gerginliği büyük ölçüde azalmıştı.
Derin bir nefes alıp diğer kitap ayraçlarına uzanmak için bir kez daha ellerini kaldırdı.
"Vaa! Vaa! Vaa!"
Aniden tüm salonu tiz bir bebek çığlığı doldurmuştu.
Ses çok ama çok uzaklardan geliyormuş gibiydi.
Klein’ın bedeni aniden katılaşmış, soğuktaki bir göl gibi donakalmıştı.
Üstelik ruh beden durumunda olmasına rağmen!
"Vaa! Vaa! Vaa!"
O anda aniden ortaya çıkan ince, siyah direkler demir bir çit gibi Klein’ın etrafını sardı.
Göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir an içinde, siyah direklerden biri çatladı ve ortaya kan dolu bir göz çıktı. Gözün ortasında derin bir gözbebeği, gözbebeğinin ortasında ise kıvranan sayısız beyaz solucan vardı.
Bir, iki, üç... Diğer siyah çubuklar da açılmaya, içlerindeki tuhaf gözbebeklerini göstermeye başlamıştı. Gözler Klein’a buz gibi, acımasız bakışlar atıyordu.
Bu tuhaf şeylerin ortaya çıkışıyla birlikte çevredeki her şey de donmuş gibiydi. Hayali ruhlar bile bunların içinden geçemezdi.
Hatta artık Klein’ın ruh dünyasının varlığını hissetmesi bile son derece zor bir hal almıştı. İyice yüksekte duran saydam figürleri görmekte zorlanıyordu. Renkleri bile ayırt edemiyordu.
"Neden yalnızca kitap ayraçlarını aldın?" Diye sordu yumuşak ancak duygusuz bir kadın sesi.
O sırada Klein’ın önünde iki kata ayrılmış uzun bir kitaplık belirdi. Üst kısım neredeyse tavana uzanıyordu ve merdiveni ve kitapları çevreleyen dar bir balkonu vardı.
Merdivenlerin tepesinde, etrafı karanlıkla çevrili bir figür oturuyordu.
Figürün siyah deri botlu ayakları ahşap merdivenlerden aşağı doğru sallanıyordu.
Onun varlığını hiç hissetmedim bile... Acaba Makinecilik Kolektif Zihni’ndeki bir güç merkezi mi? Hayır, Yüksek Dizi bir Beyonder da olabilir! Klein, kadının soruna cevap vermek yerine gözlerini kısmış onu inceliyordu.
"Neden yalnızca kitap ayraçlarını aldın? Onları alman gerektiğini nereden öğrendin?"
Diye sordu figür bir kez daha. Yumuşaklığında bir parça sertlik vardı, o konuşurken Klein’ın çevresindeki gözler de hızla genişliyordu.
Klein hafifçe gülümsemeye başladı.
Hayali, neredeyse saydam figürü anında ortadan kaybolmuştu!
Azik’in bakır düdüğü ve ruh bedenine sardığı iki kitap ayracı bile ortada yoktu!

Gri sisin üstünde, görkemli antik sarayda.
Klein’ın figürü aniden uzun, lekeli masanın başında belirdi.
Sandalyesine oturan Klein sakince arkasına yaslanıp gülümsedi, "Neyse ki hazırlıklıydım."
Ruh bedeninin durumu, Beyonder güçlerinin bir parçası değildi. Fiziksel ve ruh bedeni arasındaki dönüşümden gelmiyordu. Bu, kendisine çağrıda bulunup bu çağrıyı yanıtlamasının sonucuydu.
Ve bu ritüelin gücü gri sisin üstündeki gizemli dünyadan geliyordu. Buranın özel doğasından!
Bu nedenle, görevi başarıyla tamamladıktan sonra kaçmaya çalışmasına bile gerek yoktu. Yalnızca çağrıyı sonlandırarak gri sisin üstündeki dünyaya dönecek ve anında fiziksel bedenine, gerçek dünyaya kavuşacaktı!
Gri sisin üstündeki alan Ebedi Yanan Güneş ve Gerçek Yaratıcı gibi tanrıların güçlerini bile engelleyebildiğinden, Klein çağrının kesintiye uğratılamayacağından emindi!
Düşman onun ruh bedenini öldürmediği ya da onu aniden bayıltmadığı sürece kaçma fırsatı olacaktı!
Yolun çok uzun olmasına rağmen buraya ruh beden durumunda değil de normal şekilde gelmeyi seçmesinin sebeplerinden biri de buydu. Ne kadar zaman harcarsa işin içine o kadar fazla değişken giriyordu.

Koyu kızıl ay ışığı pencereden parlamaya devam ederken merdivenlerin başında oturan kadın sessizce çalışma masasına bakıyordu. Bakışları az önce Klein’ın durduğu yere kenetlenmişti. Bebek çığlıkları ve tuhaf gözler birer birer kayboluyordu.
Çok geçmeden, merdivenlerin başında duran kadın da aniden ortadan kayboldu, sanki hiç orada olmamış gibiydi.
Max Livermore, Roselle’in günlüğünün bulunduğu sergi salonundaki iki ekip arkadaşına ciddi bir bakış attı, "Burayı koruyun. Ben gidip davetsiz misafiri bulacağım.
Mühürlü Eser onu birinci katın bir yerlerinde sıkıştırmış olmalı!"
O anda başını çevirip binanın minyatür modeline baktı, davetsiz misafiri temsil eden kırmızı noktanın nerede olduğunu görmeye çalışıyordu.
Ancak ne kadar dikkatli bakarsa baksın, modelde bir tuhaflık vardı.
İçerideki insanların sayısı artmamıştı!
"Bu..." Max Livermore olduğu yerde donup kaldı.

18 King’s Caddesi, varlıklı bir tüccarın deposunda.
Klein fiziksel bedenine geri dönmüştü, gözleri heyecanla parlıyordu.
Kitap ayraçlarını ve Azik’in bakır düdüğünü şimdilik gri sisin üstündeki dünyada bırakmıştı.
Mumları söndürüp ritüeli sonlandırdıktan sonra ortalığı dikkatle toparladı. Kutsal Gece Tozu’nun ve ritüel için kullanılan diğer özlerin kokusunu gidermek için de özel olarak hazırlanan bir ilaç kullanmıştı.
Tüm işlerini bitirdiğinden emin olduktan sonra maneviyat duvarını dağıtıp rüzgarın kalan izleri de alıp götürmesine izin verdi.
    Sonra da büyülü anahtarını çıkarıp yola koyuldu, binalardan geçip yeterli uzaklığa eriştiğinde bir araç kiralamayı planlıyordu.
Kaybolup yeniden Kraliyet Müzesi’ne dönmemek, yönünü belirlemek için bastonunu kullanarak hızlı bir şekilde ilerlemeye devam etti.
Bir süre düz bir çizgide ilerledikten sonra aniden artık konumunu belirleyemediğini hissetti.
Hmm... İki bina daha var, sonra çıkacağım. King’s Caddesi’nde değilsem hemen araç kiralarım.. yoksa bir kehanet daha mı yapsam? Eve döner dönmez de Kutsala Hakaret Kartı’nı inceleyeceğim! Klein, basit görünümlü pirinç anahtarı önündeki duvara hafifçe bastırıp çevirdi.
Biçimsiz dalgalar yayılırken kendisini yakındaki bir teras binasında buldu.
O sırada, burnuna yoğun bir kan kokusu gelmişti.
Yoğun kan kokusu! Klein’ın kaşları çatıldı. Başını kaldırıp baktığında, karşısındaki oturma odasında uzanan bir kadın olduğunu gördü.
Kadının yüzünde acı dolu bir ifade vardı. Karnında derin bir yara olan kadının iç organları alınmış gibiydi.
O anda, bilinmeyen bir köşeden huzursuz homurdanma sesleri geldi.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


320   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   322