Yukarı Çık




325   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   327 


           
Aslında Klein’ın sormak istediği, talihsizlikler başlamadan önce Aaron’un ya da aile üyelerinden birinin eve nispeten alışılmadık bir şey - kirli bir bez bebek gibi - getirip getirmediğiydi.
Ancak kelimeler dilinin ucuna geldiği anda, bunu sormanın çok açık olacağını ve kendisinin mistisizm konusunda çok bilgili olduğunu açığa çıkaracağını hissetti. Bu, deneyimli ve bilgili olduğu gerçeğiyle açıklanabilecek olsa da bu riski almasına gerek yoktu.
Bu yüzden daha dolaylı bir yaklaşımı seçip ailenin herhangi bir sıradışılık yaşayıp yaşamadığını sordu.
Aaron dikkatli bir şekilde düşündükten sonra cevap verdi, "Hayır, onların da başına gelen buharlı lokomotif kazası dışında hiçbir şey olmadı. Özellikle şanslı ya da talihsiz diyebileceğim bir şey hatırlamıyorum. Her şey normaldi."
Bu çok tuhaf... Buna sebep olan, Talihsizlik Kuklası gibi mühürlenmesi gereken bir nesne olsa kesinlikle belirli bir mesafede bulunduğu insanların hepsini etkisi altına alırdı... Acaba Aaron’ın kanı bu nesneye temas etmiş ve böylece aralarında bir bağlantı kurulmuş olabilir mi? Ruh Görüsü aktif olan Klein, Aaron’un aura ve ruh hali renklerinin fiziksel ve mental durumuyla tutarlı olduğunu görebiliyordu.
Bir süre daha düşündükten sonra cevap verdi, "Peki hastanede senin gibi talihsizlikler yaşayan bir arkadaşın var mı?"
"Hayır, bu yüzden birinin beni lanetlediğini düşünmeye başladım." Aaron gergin ve huzursuz bir şekilde papyonunu çekiştirdi.
Klein, Talim’in meraklı bakışları altında devam etti, "Talihsizlikler başlamadan önce, tuhaf bir durum yaşadın mı, mesela parmağının kesilmesi falan gibi? Halk edebiyatında kanını güçlü bir aracı olduğu söylenir, lanetler bu şekilde gerçekleşir."
"Lanetlendiğimden şüphelenmeye başlayınca bu soru benim de aklıma geldi. Son üç ayda hiç böyle bir şey olmadı," dedi Aaron sıkıntılı bir şekilde.
    Bu çok tuhaf... Onların önünde karmaşık bir kehanet de yapamam... Klein bir kez daha sordu, "Peki, başka tuhaflıklar oldu mu?"
"Aaron, iyi düşün. Bu tür şeyler sebepsiz yere olmaz. Son zamanlarda birilerinin damarına bastın mı? Ya da başkalarının işine falan engel oldun mu?" Diye ekledi Talim de endişeli bir şekilde.
Aaron başını eğip tabağındaki yemeğe bakarak düşüncelere daldı. Bu sırada Klein da boş durmuyordu. Soğumadan önce tadını çıkarmak istediği yemeğini büyük bir iştahla yiyordu.
O tatlıya geçtiği sırada, Aaron sonunda başını kaldırdı, "Ben pek sosyal bir insan değilim. İş arkadaşlarımla çok yakın değiliz, ancak beni lanetleyecek kadar ileri gidebileceklerine de inanmıyorum.
Şey... Aslında aklıma bir şey geldi. Mistisizmle ilgili olabilir."
"Neymiş?" Klein ve Talim merakla Aaron’a baktı.
"Talihsizlikler başlamadan önce bir hastayla ilgileniyordum, henüz on yaşında bile olmayan bir çocuk. Zavallı şey... Bazı komplikasyonlar yüzünden sol bacağını kesmek zorunda kaldım." Aaron elini kaldırıp gözlüğünü yüzüne ittirdi. "Ben de yakın zamanda baba olduğumdan, çocukların başına gelen şeylere karşı ekstra duyarlıyım. Ne zaman koğuşa gitsem o çocukla konuşur, onu yüreklendirmeye ve rahatlatmaya çalışırdım."
Aaron bir an duraklayıp derin bir nefes aldıktan sonra devam etti.
"Ameliyatından önceki gündü... Özellikle onu görmek için koğuşuna gittim, çok üzgündü. Hastaneye yatırıldığında yanında getirdiği tarot kartlarıyla oynuyordu. Ailesinin kartları almasına bile izin verilmiyordu.
Onu sakinleştirmek için ben de onunla kart oynamaya başladım.
Bu sırada bir kart çektim. Ters dönmüş Çarkıfelek.
Çocuk bana bakıp saf ve masum bir gülümsemeyle, ’Doktor, şans seninle olmayacak,’ dedi."
"Doktor, şans seninle olmayacak...." Talim derince iç çekti, "Neden bu sahneyi hayal etmek ve çocuğun sözleri beni ürpertiyor... Çocuk ameliyat masasında öldü deme sakın?!"
Aaron başını iki yana salladı.
"Operasyon başarılıydı. Kısa bir süre sonra da çocuk taburcu oldu. Hatta gelip özel olarak bana teşekkür bile etti.
Bu nedenle bu olaydan hiç şüphelenmemiştim, ancak şimdi düşününce, son iki ayda mistisizmle bağlantılı bir şeyle karşı karşıya geldiğim tek olay bu. Ne olursa olsun, işe yarasa da yaramasa da tarot kartları hala kehanet için kullanılıyor."
Aaron konuşmaya devam ederken Klein elini cebine atıp bir madeni para çıkarmıştı. Parayı parmak uçlarının arasında yuvarlayıp duruyordu, bu kehanet yöntemini ’ünlü bir dedektifin’ düşünme, analiz süreci olarak kamufle etmiş gibiydi.
Bir süre sonra madeni para havaya fırlayıp avucuna düştü. Klein göz kenarıyla avucundaki bozukluğa baktıktan sonra yeniden Aaron’a döndü, "Çocuğun adı ne? Nerede yaşıyor?"
Aaron’un cevabı düşünmesi bile gerekmedi, "Will Auceptin. Nerede yaşadığını bilmiyorum.
Öneriniz nedir Bay Dedektif?
Mistisizm alanında uzman olan birini tanıyor musunuz?"
Klein siyah çayından bir yudum alıp Aaron ve Talim’in beklenti dolu bakışlarına gülümseyerek karşılık verdi, "İnandığın tanrının katedraline gidip piskoposa başına gelen talihsiz olaylardan bahsetmeni ve bir çözüm bulmasını istemeni öneririm. Aaron, senin, ah, Evernight Tanrıçası’nın inananı olduğunu hatırlıyorum, doğru mu?"
Neredeyse doğrudan ’tanrıça’ diyecekti, ancak Dedektif Moriarty’nin Buhar ve Makinecilik Tanrısı’na inandığını hatırlayıp hemen bundan vazgeçti.
"Ancak tanrıçaya ne kadar dua etsem de, ayinlere katılsam da, o kadar bağış yapsam da hiçbir şey değişmedi. Bence yetenekli bir falcı falan bulmalıyım." Aaron Dedektif Moriarty’nin önerisinden memnun kalmamış gibiydi.
Talim de başını sallayarak araya girdi, "Evet, tanrılar bizim şansımızı umursamaz ki. Şans bir nimettir, şanssızlık ise bir test."
Dostum, inancın yeterince kuvvetli değil. Dikkatli ol, Fırtınalar Lordu seni bir yıldırımla çarpabilir... Klein iki arkadaşına bakarak güldü.
"Bu öneri oldukça basit bir mantığa dayanıyor.
Eğer bu dünyada yararlı ve etkili bir mistisizm varsa, emin olun bunda en iyi olanlar yedi ortodoks kiliseleridir. Yoksa şimdiye çoktan mistisizmde ustalaşmış diğer kuvvetler onların yerini almış olurdu.
Gerçek mistisizm diye bir şey yoksa, falcı ya da cadı bulmak da işe yaramayacaktır zaten... Bu soruna, yüksek rütbeli bir piskopos yardımıyla çözüm bulmak çok daha iyi olacaktır."
Aaron bu sözleri dikkatle dinleyip biraz düşündükten sonra başını salladı.
"Çok mantıklı.
Belki de tanrıçaya beni koruması mesajını iletmek için piskoposun yardımına ihtiyacım vardır..."
Hayır, piskoposun bundan haberdar olmasıyla Gece Kuşları sendeki anormallikten haberdar olacak... Klein hafifçe başını salladı.
Aaron’a yardım etmek için kolları sıvamak gibi bir niyeti yoktu, çünkü şansla alakalı bir sorunu çözmek için bazı ritüeller düzenlemesi gerekecekti.
Klein’ın gerçek şans ritüelleri bilmemesi bir kenara, bu tür ritüellerde usta olsa bile ona yardım ederek yeterince yakın olmadığı birine Beyonder güçlerini ifşa etmiş olacaktı, bu da durduk yerde riske girmesi anlamına geliyordu.
Gece Kuşları’nın sana yardım etmesini sağlayabiliyorken benim bizzat bir şey yapmama gerek yok... Zaten sorunun o çocuktan mı yoksa elindeki tarot kartlarından mı kaynaklandığını da bilmiyorum. Eğer sorun tarot kartlarından kaynaklandıysa, o kartlar benim için uygun bir Mühürlü Eser olabilir... Klein açgözlülük ettiğini fark edip bu düşünceleri zihninin gerisine itmek için başını iki yana salladı.
O sırada Aaron da kararını vermişti. Klein’a bakarak içtenlikle gülümsedi.
"Teşekkür ederim Bay Moriarty. Mistisizm bilginiz olmasa da, mantığınıza dayanarak en iyi öneriyi verdiniz."
Evet, mistisizmle ilgili hiç bilgim yok... Klein gülümsedi.
"Bana Sherlock de lütfen Aaron."
Evet, artık bir Gece Kuşu olmadığımdan sahip olduğum mistisizm bilgileri giderek tuhaflaşıyor. Bir taraftan, Yüksek Diziler ve tanrılarla alakalı pek çok sırrı öğrendim, öte yandan da tek bildiğim daha temel ritüalistik büyüler. Karmaşık ritüeller arasından tek bildiğim kurban ve ihsan ritüelleri. Tılsımlara gelince, tek bildiğim o üç tılsım... Klein sessizce iç çekti, acilen daha kapsamlı ve derinlikli bir mistisizm kitabına ihtiyacı olduğunu hissediyordu.

Öğle yemeğinden sonra odalardan birine çekilip kısa bir şekerleme yapan Klein hava kararmadan kulüpten ayrılıp Cherwood’daki Tussock Nehri yakınında bulunan Rice Sirki’ne gitti.
Bugün hafta içiydi ve tatil ya da bayram değildi. Bu nedenle sirkte fazla ziyaretçi yoktu ve gelenleri eğlendirmekten sorumlu olan palyaçoların hepsi halsiz görünüyordu.
Klein, Kehanet Köşkü ve kekler, pastalar, alkollü içecekler satan çadırların arasından geçip sahneyi buldu. Girişteki kara tahtanın üzerinde şunlar yazıyordu: "Tatil dışı ve hafta sonları: günde dört performans, her performans bir saat."
Öğleden sonraki ilk performans ikide başlıyordu. Yani az önce başlamıştı.
Klein hemen biletini alıp içeri girdi.
O sırada sahnedeki hayvan terbiyecisi, elinde bir kırbaçla siyah bir ayıya emirler veriyordu. Aslanın yanında sarı-siyah çizgili bir kaplan uzanıyor, az ileride de kıvırcık saçlı bir babun oturuyordu.
Pa!
    Eğitmenin kırbacıyla siyah ayı öne doğru yuvarlandı.
"Diyorum sana, bu adam bir dakika önce sana tokat atmak istiyordu!" Ön sıradan biri yüksek sesle bağırdı, bu tepki izleyicilerin kahkaha atmasına sebep olmuştu.
Bunun sirkin gösterisinin bir parçası olduğunu düşünmüşlerdi.
Ancak Klein öyle olmadığını düşünüyordu, çünkü eğitmenin duygu renklerinin öfke ve rahatsızlık renklerine dönüştüğünü fark etmişti.
Bilet için ödediği paranın hakkını vermek için hemen ön sıraya geçip performansı izlemeye başladı.
O sırada, az önce bağıran kişi bir kez daha seslendi, "O kaplan boynunu koparıp atmak istiyor, kıvırcık saçlı babun da seni yastık olarak kullanmak istiyor!"
Seyircilerin kahkahaları eşliğinde, hayvan terbiyecisinin hareketleri bariz bir şekilde katılaşmıştı.
Bu... Bu sözler kulağa sorun çıkarmak için söylenmiş gibi geliyor, ancak ben bir uyarı havası da alıyorum... Klein hafifçe başını çevirip sesin geldiği yöne baktı, konuşan, kendisiyle aynı sırada oturan, 30’lu yaşlarında, tombul suratlı bir adamdı.
Bu ses tonu, konuşma şekli... Çok tanıdık... diye mırıldandı Klein sessizce.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


325   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   327