Hayalet Steve’in çığlığı sebebiyle, güçsüz düşmüş olan Sharron’ın yüzünde de acı dolu bir ifade belirmişti. Ancak o yine de zar zor avucunu kapatıp ışınların kesilmesini ve hayali, gizemli bronz kapının kaybolmasını sağlamıştı. Klein, işlerin kötüye gittiğinin farkındaydı. Baş ağrısına direnmeye çalışarak hemen bir adım geri çekilip aleve girdi. Figürü hızla kaybolup, farklı bir yönde meydana gelen bir patlamanın içinde yeniden ortaya çıktı. Koyu kırmızı pelerinli Steve’in, onun peşinden koşmak yerine bir şeyi bekliyormuş gibi durduğunu da ancak karşı saldırı yapmak için dışarı fırladığında görebilmişti. O anda aniden içini bir sıkıntı doldurdu. Başı dönüyor, midesi kasılıyordu. Giderek güçten düşüyordu ve buna neyin sebep olduğuna dair en ufak bir fikri yoktu. Keskin çığlığın verdiği acıdan yeni kurtulmuş olan Maric de anormal bir haldeydi. Kontrol edilemez bir şekilde kaşınıyormuş gibi sürekli ellerini vücudunda gezdiriyordu. Uzun, keskin tırnaklarıyla kıyafetlerini parçalarken nefes nefese kalmıştı. Kaşıdıkça derine iniyor, derisini yüzüyordu. Sharron da yere düşmüştü, kalkabilecek gibi görünmüyordu. Mavi gözleri odağını kaybetmişti, hiçbir şey göremiyor gibiydi. "Zehir..." diye fısıldadı son gücüyle. Ondan biraz ilerideki Steve, yumruklarını sıkmış ona buz gibi bakışlar atıyordu. Gizemli desenlerle dolu, tarif edilmez bir koku yayan o bronz kapıdan korkar gibi bir hali vardı. Hamle yapmaya cesaret edemiyordu. Sağ elinde, buz gibi bir parıltı yayan Kızıl Ay Halesi’ni tutuyordu. Boştaki eliyle, homurdanarak cebinden kahverengi bir cam şişe çıkardı. "Biyolojik Zehir Şişesi, rastgele farklı türde toksinler yaratmak için kullanılabilir. Bu şişe açıldığında zehir yavaş yavaş etrafa yayılır. Zehir bir dakikadan kısa süre içinde etkisini göstermeye başlar ve semptomlar giderek kötüleşir. Zehir dolu ortamdan dört dakika içinde çıkılmazsa, ölüm gibi geri dönüşü olmayan sonuçlar ortaya çıkar. Ne yazık... Jason’ın bu ana kadar dayanabileceğini sanmıştım. Sharron, aslında bu zehir Ruh Beden durumundakilere etki etmediğinden sen hasar görmeyebilirdin, ancak Kızıl Ay Halesi sebebiyle hal değiştiremiyorsun. Belki de direnmeyi bırakıp gizli cazibelerini bana gösterebilirsin." Steve, saldırmak için Klein ve diğerlerinin tamamen direnme gücünü kaybetmesini beklemek istediğinden sakin bir şekilde sohbet etmeye başlamıştı. Ancak Tyre onun niyetini anlayamamıştı. Bu nedenle, Kızıl Ay Halesi’nin etkisi altında mantığını kaybetmiş olan Kurt Adam bir an bile tereddüt etmeden saldırıya geçti. Pençelerini kaldırıp öne atılarak Maric’in bedenine saldırmaya başladı. Klank! Klank! Klank! Tırnakların metal üzerinde çıkardığı sesler sona ererken, Maric’in derisinde de kanlı yaralar belirmeye başlamıştı. Bunu gören Klein’ın gözleri kocaman açıldı. Alnı sürekli ısınıyormuş gibi hissediyordu, ancak negatif etkiler Steve’in bahsettiği kadar kötü değildi. Güneş Broşu’nun sürekli arındırma etkisi sayesinde zehrin etkileri gücünü yitiriyor gibi... Klein yavaşça başını kaldırıp sırıttı. "Bize, zehre yenik düştükten sonra mı saldırmayı düşünüyorsun? Az önce neden havai fişekleri kullanmadım sence? Neden patlayıcılarla yetindim? O kadar patlama olunca, etraftakiler bir tuhaflık olduğunu fark etmeyecek mi? Resmi Beyonder ekipleri anında buraya doluşmayacak mı? Fazla vaktin kalmadı!" Steve başını çevirip, yüzü boyalı olan Klein’a baktı. "Burada kolayca alt edebileceğim bir böcek olduğunu unutmuşum bile. Endişelenme, kilisenin adamları gelmeden sen bu dünyadan gitmiş olacaksın..." Ancak henüz o cümlesini tamamlayamadan Klein tabancasını kaldırıp bir arındırma mermisi ateşledi. Steve sarsılmış, geriye doğru birkaç metre sendelemişti. Ancak Klein’ın mermisi, nişan aldığı yere isabet etmemişti. Açıklığın ortasındaki bir yere düşerek toprağa nüfuz etmiş ve büyük bir kargaşaya neden olmuştu! O anda, bir maneviyat rüzgarı esti ve Maric’in zombileri ile Steve’in gölgeleri aynı anda donup kaldı. Hemen sonrasında da, bir grup aç köpek gibi hızla açıklığa doğru atıldılar. Klein’ı kontrol altına alıp öldürmek için gizli yöntemler kullanmak üzere olan Steve, bu görüntü karşısında şok olmuştu. Bilinmeyen bir sebepten ötürü, kendi kontrolündeki yaratıklara hükmedemediğini fark etmişti! Böyle bir şeyi ilk kez deneyimliyordu! O anda, Klein’ın parmaklarını şıklatmasıyla birkaç bomba patlamış ve farklı yönlerde kızıl alevler yükselmişti. Klein, bu alevlerin içinde bir görünüp bir kaybolarak hızla alandan uzaklaşıyordu. "Kaçmak mı istiyorsun?!" Diye fısıldadı Steve. Ruh durumuna girip derhal hedefinin peşinden koşmayı planlıyordu, ancak o anda, zombi ve gölgelerin topraktan kare, metal bir kutu çıkardığını ve içindeki şeye ulaşmak için savaştığını fark etti. Gölgelerden biri kısa süre içinde başarılı olmuştu. Gölgenin bedeni hızla şişmeye başladı ve evrim geçiriyor gibi görünen yaratık çok geçmeden farklı bir yöne doğru uçtu. Demek o nesne beni oyalamak içindi, kaçmaya fırsat bulabilsin diye... Hıh, bir Hayalet’in ve Kızıl Ay Halesi’nin neler yapabileceğini bilmiyor demek ki! Steve şimdilik Klein’ın peşine düşmekten vazgeçmişti. Biyolojik Zehir Şişesi’ni gizli ceplerinden birine atıp arkasını döndü, bedeni aniden kaybolmuş ve bir su birikintisinin içindeki ince bir buz katmanında yeniden ortaya çıkmıştı. Göz açıp kapayıncaya kadar kısa bir an içinde o dev gölgenin önüne ulaşmıştı. Başını kaldırıp deve bakarak gözlerinden koyu yeşil ışınlar yaydı. Bunu gören gölge anında dağılmış, elindeki nesne de yere düşmüştü. Ancak güçlü varlığın baskıcı aurası diğer gölge ve zombilerin umurunda değil gibiydi, bu sahneyi gördükleri anda nesneye ulaşmak için bu kez Steve’e doğru koşmaya başlamışlardı. Steve giderek daha da telaşlanıyordu. Ruhsal sezgileri, elindeki nesnede zombi ve gölgelerin ayaklanmasına neden olabilecek bir şey olmadığını gösteriyordu.
Bu nesne, koyu altın renkli bir anahtarlıktı. Ucuna, antik ve zarif bir bakır düdük iliştirilmişti. Bakır düdüğün yanında da basit görünümlü, bronz renkli bir anahtar vardı. Sıradan görünümlü bu anahtarlık öylece Steve’in soluk renkli elinde duruyordu. Diğer elindeki Kızıl Ay Halesi’nden de hala kızıl bir parıltı yayılıyordu. Steve, henüz düşünmeye bile fırsat bulamamıştı ki aniden oldukça tuhaf bir ses duydu, kafa derisi karıncalanıyor, sinirleri saldırı altındaymış gibi hissediyordu. "Ah!" Acı dolu bir çığlık atarak anında yere yığıldı. Bu sırada elindeki Kızıl Ay Halesi ve anahtarlık da bir köşeye savrulmuştu. Steve yerde hala mücadele ediyor, kendisine gelmeye çalışıyordu. Giderek şişen bedeninden, bebekler kadar küçük kollar çıkmaya, bedenine doğru açık sarı bir sıvı akmaya başlamıştı. O anda yeniden bir alev yandı. ’Kaçmış olan’ Klein, alevin içinden çıkıp Kızıl Ay Halesi’ne doğru yöneldi. Ancak amacı mistik nesneyi yakalamak değildi. Hafif bir hareketle nesnenin yörüngesini değiştirerek onu güçsüz düşen Bayan Sharron’a doğru yönlendirdi. Bu sırada Steve’in acı dolu çığlıkları da yavaş yavaş durulmaya başlamış ve çok geçmeden Kızıl Ay Halesi Sharron’a ulaşmıştı. Sharron’ın figürü anında cisimsiz bir hal aldı, odağını kaybeden mavi gözleri yeniden parlamaya başlamıştı. O anda, sol elindeki aksesuarın üstü yakut renkli bir parıltıyla kaplandı. Sharron sessizce havaya süzülmeye başlamıştı. Kızıl Ay Halesi, sahibini dolunayın etkilerinden koruyordu! Bu nedenle Sharron artık güçsüz değildi! Ruh Beden durumunda, Steve’in kullandığı zehir onu etkileyemezdi. O sırada, zombi ve gölgeler de bir kez daha toplanmış, anahtarı ve Azik’in bakır düdüğünü kapmak için savaşıyorlardı. Ancak bu Klein’ı hiç telaşlandırmamıştı. Sakin bir şekilde sol elini kaldırıp işaret etti. Bu hamleyle, göğsündeki Güneş Broşu aniden parlayıp kayboldu. Gökyüzünden inen yoğun, parlak ve kutsal ışık zombi ve gölgeleri hızla sardı. Gün ışığı gibi görünen bu tekniğin etkisi altında, saydam ve tuhaf gölgeler hızla eriyerek kayboldu. Solgun renkli, kötü kokulu cesetlerden de önce siyah bir duman yükselmiş, sonra da bedenleri mum gibi yanmaya başlamıştı. Işık kaybolduğunda, geride Azik’in bakır düdüğü ve Ana Anahtar dışında neredeyse hiçbir şey kalmamıştı. Bu sırada Sharron, ayna ve benzeri nesnelerin içinden geçerek Steve’in az önce kullandığı ince buz tabakasına ulaştı. Canavara dönüşmek üzere olan Steve’in karşısına geldiğinde bir an bile tereddüt etmeden sağ elini kaldırıp düşmanına doğrulttu! Ve fışkıran sonsuz ışınlar hızla iç içe geçerek gizemli desenleri olan bronz kapıyı bir kez daha ortaya çıkardı. Gıcıırt! Aniden esen rüzgar Sharron’ın başındaki şapkayı havaya savurdu, kızın dikkatle taranmış sarı saçları ahenkli bir şekilde dans etmeye başladı. Bu mistik nesneyi bir kez daha kullanmanın onu çok yorduğu belli oluyordu. Gıcıırt! Gizemli kapı aralandıkça, tiz kahkahalar ve hıçkırık sesleri de giderek yükseliyordu. Kapıdan uzanan çirkin kollar kısa süre içinde Steve’i yakaladı. Kollardan sarkan koyu yeşil damarlar ve hayali dokunaçlar da Dizi 5 seviyesindeki adamın hareketlerini kısıtlıyordu. "Ah!" Steve bir kez daha acı dolu bir çığlık attı. Artık direnecek gücü kalmamış gibi görünüyordu. Çok geçmeden, yüzünde parlak kırmızı bir çatlak belirdi, çatlağın içinde, karanlık bir tünele giden bir delik vardı! Bunu gören Klein hemen tabancasını kaldırıp Steve’e doğrulttu. Sakin bir şekilde tetiği çekerken bir an bile tereddüt etmemişti. Bang! Bang! Güneş Broşu parlarken iki mermi Steve’in başına isabet etti. Bu mermiler, Steve’in derisini ya da kemiklerini delmeyi başaramamış, ancak parlak alevler meydana getirerek onu bir meşaleye çevirmeyi başarmıştı. "Ah!" Hala acı içinde bağırmaya devam eden Steve hayali bronz kapıya giderek daha da yaklaşıyordu. Bu sırada Klein silindiri serbest bırakıp boş kovanların yere düşmesine izin verdi. Sonra da vakit kaybetmeden Beyonder mermilerinin olduğu kutuyu çıkarıp açtı. Bu sırada Güneş Broşu’na bir kez daha maneviyatını aşılamayı da ihmal etmemişti. 2! 1! Gökyüzünden Steve’in bedenine saf, kusursuz bir ışın sütunu indi. Bu fırsatı kaçırmak istemeyen Klein hemen üç arındırma mermisini ve üç şeytan çıkarma mermisini silindire doldurup silahını hazırladı. Bir kez daha elini kaldırıp Steve’in başını nişan aldıktan sonra da durmaksızın altı kez ateş etti. Bang! Bang! Bang! Bang! Bang! Bang!
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.