Yukarı Çık




349   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   351 


           
Yarım saat boyunca sessizlik içinde dinlenen Klein sonunda gözlerini açıp ayağa kalktı.
Bastonunu alıp şapkasını taktıktan sonra katedralden çıkıp bir araç kiralayarak gece karanlığında Minsk Sokağı’na döndü.
Şu anda, çevre alandaki gözetim de büyük ölçüde rahatlamıştı.
Gece yarısı evinin önüne ulaşan Klein, anahtarını çıkarıp kapıyı açtıktan sonra boş konuk odasına girdi.
Çok geçmeden, kalın keçi derisiyle kaplanmış eski kitabı, ikinci kattaki bir odada kendisini beklerken buldu.
Kitabın cildi siyah renkliydi ve üzerinde kırmızı renkte, Hermes dilinde iki satır yazıyordu:
"Sırlar Kitabı.
Klarman."
Huhh...Klein rahat bir oh çekti. Ancak kitabı okumak için acelesi yoktu, bu nedenle hızla bir maneviyat duvarı oluşturup kendisine çağrıda bulunarak Azik’in bakır düdüğünü, Ana Anahtarı, Kara Gözü, Beyonder mermilerini, biyolojik zehir şişesini, Kurt Adam Beyonder özelliğini ve Sırlar Kitabı’nı gri sisin üstündeki dünyaya taşıdı. Bu nesnelerden hangilerini yanında taşıyacağına karar vermeden önce şehirdeki kargaşanın dinmesini beklemek istiyordu.
    Bu işlemleri hallettiğinde, Kurt Adam Beyonder özelliğini ya da şişedeki zehiri incelemekle bile uğraşmadan gerçek dünyaya döndü.
Bunun iki sebebi vardı. Birincisi, kitabı okumak uzun zaman alacaktı. Oldukça çalkantılı olan bu gecede gizemli dünyada kalmaya devam ederse gerçek dünyadaki bedeninin başı derde girebilirdi. İkincisi de, Klein şu anki zayıflığının farkındaydı, maneviyatının büyüme hızı, sürekli olarak artan Beyonder güçlerini ve mistik nesneleri tatmin edecek yeterlilikte değildi.
Az önceki yoğun mücadele sebebiyle zaten maneviyatı önemli ölçüde tükenmişti. Başı ağrıyordu ve uykusu gelmişti.
Evet, maneviyatıma en çok yük olan şeyler Kağıt Figür İkameleri ve Güneş Kutsal Suyu, ancak onu bu gece kullanmadım. Bunlardan sonra da Kutsal Su Yaratımı ve Alevli Atlama geliyor...Klein esnedi, inanılmaz derecede yorgundu ancak çok fazla gerildiğinden bir türlü uykuya dalamıyordu.
Bu nedenle transtan yardım aldı ve on saniyeden kısa süre içinde rüyalar alemine girdi.

Etrafı terk edilmiş depolarla çevrili açıklıkta, Makinecilik Kolektif Zihni üyeleri hala araştırmalarına devam ediyordu. Bu olayı soruşturmadan sorumlu olan kişi, takım kaptanlığından yüksek rütbeli diyakoz seviyesinde uzmanlığa terfi etmişti.
Ikanser Bernard’ın kahverengi saçları, o ne yaparsa yapsın dağınık kaldığından şapkayla bile gizlenememişti.
Bu nedenle pek çok ekip üyesi gizlice, diyakozun saçını şekillendirmek için bomba kullandığını söyleyerek şakalaşıyordu.
O anda, Ikanser’in elinde üzerinde antik desenler olan gümüş bir ayna vardı.
Aynanın iki yanına, göze benzeyen süsler iliştirilmişti. Siyah bir mücevherin üzerine iliştirilmiş bu süs oldukça sakinleştirici ve hoş görünüyordu.
Ikanser son bir kez etrafını inceledikten sonra ekip arkadaşlarına döndü, "Kanalizasyon fareleri kehanet ve medyumluğa müdahale etmede usta olsa da, olay yerini çoktan temizlemişler... Bu, gizemli bir Beyonder dünyası ve asla yüzde yüz başarı garanti edilemez."
Bu sırada başını elindeki gümüş aynaya doğru eğmiş, sağ eliyle hafifçe aynanın yüzeyine dokunmuştu.
İki saniye kadar durakladıktan sonra derin bir nefes alıp devam etti, "Saygıdeğer Arrodes, sorum şu; ’Az önce burada yaşanan olaya dahil olanlar kimlerdi?’"
Ortamın karanlığı aniden daha da yoğunlaştı, gümüş aynanın yüzeyinde sulu bir ışık dalgalanmaya başlamıştı.
Kısa süre sonra, aynada bir sahne belirdi.
Yükselen alevlerin arasında, havada süzülen bir figür vardı. Siyah, kruvaze ceketli ve silindir şapkalı bir figür. Bedeni çarpık, yüzü ise belirsizdi. Dahası, yüzü boyanmıştı.
Ayağının dibinde yükselen alevler onu derhal yutuyordu.
Sulu ışık yanıp sönmeye devam ederken sahne değişti. Bu kez sahnede, koyu kırmızı pelerinli orta yaşlı bir adam vardı. Kolunda parlak alevler yanan adamın başı karanlığın içinde gizliydi.
Çok geçmeden sahne bir kez daha değişti. Ekip üyeleri, karmaşık, siyah elbiseli ve dağınık sarı saçları olan bir kadın gördü. Ancak kadının yüzü tamamıyla saydamdı, sanki hiç var olmamış gibiydi.
Kadının yanında, bedenleri siyah tüylerle kaplı iki adam vardı. Tuhaf eller tarafından sürüklendiklerinden adamların yalnızca sırtları görünüyordu.
Sonunda, ekip üyeleri son sahneyi gördü; gökyüzüne yükselen alevler. Havai fişekler yükselip patlayarak tüm alanı aydınlatıyordu.
Siyah kruvaze ceketli adam bu rüya gibi sahnede bir kez daha belirmişti.
Dimdik duran adam şapkasını çıkarıp göğsüne bastırarak hafifçe eğildi.
Ancak yüzü son derce bulanıktı.
Tam Ikanser ekip arkadaşlarına dönüp fikirlerini soracaktı ki, aynanın yüzeyinde eski Feysac dilinde birkaç satır belirdi.
"Karşılıklık ilkesine göre, şimdi soru sorma sırası bende.
Yanlış cevap verir ya da yalan söylersen cezalandırılacaksın."
’Ceza’ kelimesi kan gibi, koyu kırmızı renkle yazılmıştı!
Ikanser’in yüzünde anında ciddi bir ifade belirdi.
Kısa süre sonra, aynanın sulu ışığı parladı ve yeni bir metin satırı belirdi.
"Cinsel yönelimin nedir?"
Ikanser donup kalmıştı, tüm ekip arkadaşları başlarını çevirmiş ona bakıyorlardı.

Sabah altıda. Gökyüzü henüz aydınlanmaya başlamıştı.
Güzel bir uyku çekmiş olan Klein, kilise çanlarının sesiyle uyandı.
Normalde arkasını dönüp seslere aldırmadan sekize kadar uyumaya devam ederdi. Ancak bu kez doğrudan kalkıp etrafına bakınmıştı.
"Evet, kimse gelip gaz sayacımı kontrol etme bahanesiyle evimi basmadı..." Rahat bir oh çeken Klein, hemen kalkıp saat yönünün tersine dört adım atarak gri sisin üstündeki dünyaya ulaştı.
Dün gece topladığı ganimetleri incelemek istiyordu!

 
Aptal’ın koltuğuna oturduktan sonra koyu yeşil dişi çıkarıp birkaç saniye inceledi. Sonra da hemen önündeki kağıda bir kehanet ifadesi yazdı: "Etkileri."
Elbette kehanet deneyin yerini tutmazdı. Ancak Klein, artık bu nesneye sahip olduğundan ve Sharron ve Maric’ten Tutsak, Deli ve Kurt Adam dizilerine dair pek çok şey öğrendiğinden kehanetinin başarılı olacağına inanıyordu.
İfadeyi yedi kez tekrarlayarak hızla rüya alemine girdi, gözlerinin önünde ardı ardına sahneler belirip kayboluyordu.
Sahnelerden birinde, Kurt Adam Tyre’ın karnı yaralanmış, bağırsakları dışarı akmış, yerde sürüklenmişti. Ancak Tyre, bu bölgeye yalnızca su döküp organlarını geri karnına doldurmuştu. Ve yaranın iki tarafını da sıkıştırdığında anında delik kapanmış, her şey eski haline dönmüştü.
Daha sonra Tyre, başını kaldırıp kızıl aya bakarak uzunca ulumuştu. Vücudu hızla siyah kıllarla kaplanmaya, dişleri iyice keskinleşmeye başlamıştı.
Ve Tyre aniden pençelerini sallayıp hiç de ince olmayan çelik levhayı kırmıştı.
Vahşi doğanın içinde çılgına koşuyor, peşindeki gri kurt sürüsü ile arasındaki mesafeyi giderek açıyordu...
Buz gibi bakan görevlilerin, ölüm korkuları yokmuşçasına düşmanlarına saldırmasını sağlıyordu.
Aynı zamanda insanları öldürmek için çeşitli silahlar kullanıyor, mantığını kaybettikçe daha da güçleniyordu...

Klein gözlerini açıp şakaklarını ovuşturdu, Kurt Adamların özelliklerini aşağı yukarı anlamış, bu Beyonder özelliğinin gizli tehlikelerini keşfetmişti.
Dolunayın altında olmak, Kurt Adam Tyre’ın arzularına karşı kısıtsız olmasını sağlıyordu. Ölümünden sonra geride son derece güçlü bir ruhsal iz bırakmıştı, bu nedenle iksirini bu Beyonder özelliğini kullanarak hazırlayacak olan Beyonderların ilk aşamalarda bu tür bir etkiye direnmesi gerekiyordu; aksi halde kontrol kaybı belirtileri göstermeye başlayabilirlerdi.
Ancak, negatif etkileri henüz bir Mühürlü Eser seviyesine ulaşmamıştı, bu nedenle Tyre’dan kalan Beyonder özelliği hala iksirin ana malzemesi olarak kullanılabilirdi.
Bu güzel... Ne yazık ki Zombi Jack’in Beyonder özelliği o tuhaf kapı tarafından yutuldu... Acaba o kapı nereye çıkıyor, ya da oradan geri dönmenin bir yolu var mı? Klein koyu yeşil dişi masanın üstüne bıraktıktan sonra saydam biyolojik zehir şişesini aldı.
Aynı prosedürü tekrarlayarak bir kez daha rüya kehaneti gerçekleştirdi, ancak bu kez detaylı bir vahiy alamamıştı. Bu nedenle kehanet ifadesini değiştirdi: "Pozitif ve negatif etkileri."
Gri hayal dünyasına ulaştığında bir kez daha trajik sahneler gördü.
Biri yere düşmüş, kendisini kaşırken derisini, etini ve hatta kemiklerini koparıyordu.
Başka bir kişi, başını tutmuş oradan oraya sallanıyordu, bakışları odağını kaybetmiş, aurası da zayıflamıştı...
Bir tanesi durmaksızın kusuyordu. Sona doğru, ölen kişi sarsılmaya başladı...
Biri kahkahalara boğulmuştu, öyle ki nefes alamaz haldeydi...
İki tanesi savaşmayı bırakıp donup kalmıştı. Sonra da sarılıp öpüşmeye başlamışlardı...
    Sahne sona erdiğinde, saydam kahverengi şişe, su dolu bir kaba bırakıldı. İçindeki saydam sıvı yavaş yavaş kehribar rengine dönmüştü... Zehir şişesini tutan kişi de güçsüz düşmüş, öksürmeye başlamıştı. Sonra aniden elini alnına götürdü. Durumu kötüye gitmeye devam ederken bedeninin haşlanmaya başladığını fark etmişti.
O anda rüya hızla parçalandı. Klein gözlerini açıp parmaklarını hafifçe masanın kenarına vurmaya başladı, rüyasından aldığı vahyi yorumlamaya çalışıyordu.
Steve’e göre, önceki vahiyler, biyolojik zehirin bulunduğu şişenin kapağı açık olduğu sürece zehrin yayılmaya devam edeceği anlamına geliyordu. Rakiplerin nasıl bir zehrin etkisinde kalacağı ise tamamen rastgele, şişeyi kullanan bile bunu belirleyemiyor öyle mi? Bu zehir gerçekten çok korkunç...
Etki menzili ise vahiyle öğrenilecek bir şey değil... Hmm, kullanıcı önden şişeyi sıvıya batırıp kehribar rengi sıvıyı içtiğinde zehirlenmekten korunabiliyor ha? Ancak şişe suda kaç dakika bekletilecek ki? Şişeyi elinde tutan kişi, şişenin kapağını açmasa bile etki altına giriyor ve yavaş yavaş hastalanıyor ha? Ah, kesin süreç ne kadar acaba?
Klein hafifçe alnını ovuşturdu, boş vakti olduğunda gri sisin üstünde bazı deneyler yapmayı zaten zihninin bir köşesine not etmişti, ancak Biyolojik Zehir’in burada etkili olup olmayacağını bilmiyordu.
Mesela, şu anki Ruh Beden durumunda zehirlenmesi mümkün değildi.
Bunu şimdilik bir kenara bırakacağım. İleride daha detaylı bir şekilde incelerim... Böylece Klein, keçi derisiyle sarılı Sırlar Kitabı’na döndü. Sakin bir şekilde ilk sayfayı açtığında, kağıttaki karmaşık desenleri gördü.
Ancak sayfaya hiçbir şey yazılmamıştı...
Bir sayfa daha çevirdiğinde kitabın açılış cümlesiyle karşılaştı: "Biz Evernight Tanrıçası’na değil, Ay’a taparız."

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


349   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   351