Yukarı Çık




366   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   368 


           
Antik ve görkemli, yüksek kubbeli sarayda.
Klein, uzun bronz masanın başına oturup kahverengi, saydam şişeyi eline aldı. Defalarca kontrol etmiş, ancak şişeden gelen herhangi bir tehlike olduğunu görememişti.
Başlayalım bakalım... Kalemi eline alıp hızla kehanet ifadesini yazdı, "Kökenleri."
Kağıdı eline alıp arkasına yaslandı ve kehanet ifadesini tekrarlamaya başladı.
Kısa süre içinde puslu rüya alemine ulaşmış, kendisini karanlık ancak geniş bir odada bulmuştu.
Bu oda kral kobralar, kara dullar ve diğer tuhaf bitki ve hayvanlarla doluydu. Ortam dağınık ve üzücü görünüyordu.
Beyaz ceketli, orta yaşlı bir adam, odanın tam ortasında duran uzun masanın başında dikeliyordu. Adam, yılan safrasını ve örümcek zehrini tavandan sarkan koca bir tencerenin içine bıraktı.
Çok geçmeden de güçlü manevi parıltılara sahip birkaç nesne daha ekledi. Tencereden zaman zaman siyah bir gaz yükseliyor, zaman zaman da içindeki malzemeler koyu yeşil, akciğer şeklinde şeylere dönüşüyordu.
Çok geçmeden, siyah tencerenin çevresindeki hava yoğun bir hal aldı. Ortaya toplanan hava sürekli olarak kenara itildiğinden bir türlü amacına ulaşamıyordu.
    Beyaz ceketli orta yaşlı adam bu sahne karşısında kaşlarını çattı, biraz endişeli görünüyordu.
Yanındaki siyah defteri karıştırdıktan sonra birkaç saniye dişlerini gıcırdatıp gümüş ritüel hançeriyle bileğini kesti.
Taze kan damlacıkları tencerenin içine akmış, anında içindeki malzemelere can vermişti. O anda, korkunç bir emiş kuvveti patladı ve çevredeki yoğun havayı içine çekti. Henüz adamın damarlarını terk etmemiş olan kızıl kan da emiş kuvvetinden kaçamamıştı.
Üstelik her şey bununla da kalmayacaktı. Orta yaşlı adam ne kadar direnmeye çalışırsa çalışsın, bedeni yavaş yavaş tencereye doğru çekiliyordu.
Başı sıkışmış, kolları ve bacakları gerilmiş olan adam, acınası çığlıklar atıyordu.
Tavandan sarkıtılmış hayvan örnekleri, bitkiler ve hareket edebilecek ya da ettirilebilecek her şey tencerenin içine uçmuştu.
O anda, aniden odayı kahverengi bir sis doldurdu.
Her şey bittiğinde, oda bomboş kalmıştı. Geride kalan tek şey, açıklığın ortasında sessizce duran kahverengi, saydam bir şişeydi.

Sahne hızla soldu ve rüya dünyası parçalandı. Klein şaşkın bir şekilde gözlerini açtı, Demek Biyolojik Zehir Şişesi ölümcül bir deneyin ürünü.
Ben onun bir Beyonder özelliği olduğunu sanmıştım oysa... Öyle olsa, kehanet yöntemiyle birkaç formül öğrenebilirdim...
Klein, bir Saldırganın maneviyatını ve Beyonder özelliğini, bir şeytani tarafından lekelenmiş olsalar bile kehanet malzemesi olarak kullanıp o Beyonderın takip ettiği yolun birkaç iksir formülünü öğrenebilirdi. Tıpkı Çevikyazı Ustası Rosago’dan geriye kalan o Kara Göz gibi. Bunu yapabilmesini sağlayan, gri sisin üstündeki izolasyon etkileriydi. Bu gizemli alan, negatif etkileri ortadan kaldırarak Klein’a eceline susamış insanların yapabileceği şeyleri güvenle yapma imkanı sunuyordu. Tabii Beyonder özellikleri pek çok başka faktörü de içeriyordu. Teoride, başarısız olma ihtimali son derece yüksekti, bununla birlikte, Klein yeterli cesareti ancak Sihirbaz seviyesine geçtikten sonra bulabilmişti.
Benzer şekilde, Beyonder özelliklerinden oluşan bir Mühürlü Eser de iksir formülü öğrenmek için iyi bir kehanet malzemesi olabilirdi.
Ancak bunlar yalnızca malzeme iken, bir zanaatkar ya da diğer Beyonderlar tarafından yapılan tehlikeli deneyler aracılığıyla mistik nesnelere dönüştürüldüklerinde, Klein’ın şu anki seviyesinde yapacağı kehanetler sonuç vermezdi. Gri sisin üstündeki gizemli alanın sağladığı destek bile bu konuda işe yaramazdı.
Fena değil. En azından Biyolojik Zehir Şişesi’nin risk taşımadığını doğrulamış oldum... Klein derin bir nefes aldı, bu kez bakışları Kurt Adam dişine takılmıştı.

Kont Hall’ın İmparatoriçe Bölgesi’ndeki lüks evinde.
Audrey, psikoloji çalışmalarına devam ediyordu.
Ayağının yanındaki dev köpeği Susie de, parlayan gözlerle etrafını izlemekteydi. Zaman zaman, gördükleri hoşuna gidiyormuş gibi kuyruğunu sallıyordu.
Psikiyatrist Escalante, duraklayıp derin bir nefes aldıktan sonra devam etti.
"Aslında, böyle bir teori var.
İnsanların atalarının bilinçlerinin belirli bir kısmını miras aldığına ve kişinin davranış örüntülerinin altındaki mantığı bunun oluşturduğuna inanılıyor. Mesela, günümüzde çoğu insan zehirli bir yılan görmemiş olsa da, içgüdüsel olarak bu yaratıklardan korkuyorlar.
Bunun sebebi ne? Bunun, atalarımızdan miras aldığımız, bilincimizin derinliklerinde saklanan bir içgüdü olduğu teorisi öne sürülüyor. Antik çağlarda, insanlar zehirli yılanlara ve vahşi hayvanlara karşı mücadele veriyordu, bu şekilde bu anıyı bilinçlerine kazıyıp gelecek nesillere aktarmaya başladılar."
"Bu nasıl aktarılr ki?" Diye sordu Audrey merakla.
Uzun saçları beline dökülen Escalante bir kahkaha attı.
"Bu harika bir soru.
Bazı insanlar, aslında en temel düzeyde herkesin bilincinin bağlantılı olduğunu belirten açıklamalar yapıyor. Bu tek bir varlık ve bu varlık üzerinde bırakılan izler, yalnızca onlara ait olan bilinci etkiler.
Örneğin, bilincin en temel düzeyi sonsuz bir okyanus gibidir. Bizim eşsiz bilincimiz de okyanusta bulunan, ikiye ayrılan bir adadır. Bir kısım suyun altındadır ve bu, hem nicelik hem de nitelik açısından daha büyük olan kısımdır; diğer kısım ise okyanusun yüzeyinde kalan kısımdır.
Bu, psikolojideki düşünce tarzının kendiliğinden açık kabul edilen temel önermesidir."
Audrey, Susie’ye bakıp birkaç saniye boynunu okşadıktan sonra başını kaldırdı, "O halde, bu bağlantılı okyanusu kullanarak diğerlerinin bilincini de etkileyebilir ve zihinsel hastalıkları tedavi edebiliriz?"
Psikiyatrist’in mistisizm temeli ve Beyonder gücü bu mu? Ancak yeterli görünmüyor, bir eksiklik var. Mesela, insanın başının üstündeki, her şeyi gizleyen gökyüzü ne olacak? Audrey’nin kafası daha da karışmış gibi görünüyordu.
"Bu alanda gerçekten de yeteneklisin!" Kızın geri dönüşü Escalante’yi çok keyfilendirmişti. "Ancak, içinde bulunduğumuz okyanusun yalnızca bir bölümünü etkileyebiliriz, bize yakın olanları. Okyanusun derinliklerine dalarsak, kendimizi kaybetmemiz de daha kolay olacaktır."
Escalante başını kaldırıp duvardaki görkemli saate baktı, "Vaktimiz doldu, bugünün dersi bu kadardı. Bayan Audrey, psikoloji düşünce tarzı ilginizi çektiyse, bir sonraki dersimizde bundan bahsetmeye devam edebiliriz."
"Pekala." Audrey ayağa kalkıp zarif bir şekilde eğildi.
Escalante odadan çıktığında o hala düşünceler içindeydi.
Madam Escalante gerçek bir Psikiyatrist gibi değil. Muhtemelen, en fazla benim gibi bir Telepatist...
Az önce bahsettiği şey, Psikoloji Simyacıları’nın aksiyomu muydu?
Gerçekten de sabırlılar. Neden hala beni içlerine dahil etmek için bir girişimde bulunmadılar...
O sırada yanındaki Susie mutlu bir tonda cevap verdi, "Audrey, onun da bizim gibi bir insan olduğunu hissediyorum. Hayır, yani köpek demek istedim. Hayır, bu doğru değil... Vuf!"
İnsan dilini yalnızca ilkel bir şekilde kavramış olan Susie, duygularını açıklamak için doğru kelimeleri bulamadığından hayal kırıklığına uğramıştı.

Köprünün güneyindeki Gül Sokağı’nda, Hasar Kilisesi’nin dışında.
Her zamanki normal kılığında olan Klein, başını kaldırıp binanın üstündeki Kutsal Yaşam Amblemi’ne baktıktan sonra elinde bastonuyla basamakları tırmandı.
İlk yapması gereken, durumu doğrulamaktı.
Ancak bunu yaparak daha iyi bir performans sergileyebilir ve şüphe çekmeden vampir Emlyn’i kurtarabilirdi. Sonra da, ipuçları sağlamış olan bir dedektif olarak White ailesinin minnetini kazanıp seyirci alkışı alabilirdi.
Bunun ilginç bir performans olacağı şimdiden aşikardı.
Hasat Kilisesi çok da büyük değildi, tek bir dua salonu vardı. Klein, koridorun kenarında bir yer bulup şapkasını çıkardı.
Peder Utravsky vaaz veriyordu. 2 metreden uzun olan boyu ve kaslı yapısı, geniş rahip kıyafetiyle bile gizlenememişti.
Adamın korkunç görüntüsüne rağmen, yüzünde son derece nazik, minnet ve takdir dolu bir ifade vardı.
Böyle bir ’rahip’ karşısında, kimse bir kargaşa çıkarmaya cesaret edemezdi. Kilisedeki birkaç ziyaretçi dikkatle rahibi dinliyor, zaman zaman da dua eder gibi ellerini kaldırıyorlardı.
Klein bütün bunları sessizce izleyerek sabırla bekledi.
Vaaz sona erdiğinde de bastonunu alıp ayağa kalktı.
Tam o sırada, rahip kıyafetli bir adam, katedralin arkasındaki odaya çıkan kapıdan içeri girdi.
28-29 yaşlarında gibi görünüyordu, siyah saçları ve kırmızı gözleri vardı, burun kemeri yüksek, dudakları ise inceydi. Yakışıklı olmasına rağmen erkeksi bir havası yoktu. Bu, Emlyn White’ın ta kendisiydi.
Bunu gören Klein’ın ağzı açık kaldı, şok olmuştu.
Bu adamın bodrumda kilitli olması gerekmiyor mu?
Ne kadar kararlı olduğunu, asla Peder Utravsky’e boyun eğmeyeceğini söylememiş miydi?
Emlyn White, inananlar arasında dolaşıp bir süre sohbet ettikten sonra gelip Klein’ın önünde durdu.
Hala şaşkın olan Klein, kısık sesle sordu, "Emlyn White sen misin? Ebeveynlerin, bir arkadaşıma seni bulma görevi vermiş.
Neden buradasın? Bir şeyle mi karşılaştın? Yardıma mı ihtiyacın var?"
Emlyn White’ın benzersiz onurundan eser kalmamış gibiydi, "Buna gerek yok; yakında eve döneceğim."
Bir an duraklayıp zoraki bir şekilde gülümsedi, "Toprak Ana’nın bir inananıyım, hayır - rahibiyim."
Bu, Klein’ın hiç de beklemediği bir cevaptı. Nasıl cevap vereceğini bilemiyor, yalnızca kafasının içinden bağırabiliyordu: Hey, geçen sefer karşılaştığımızda aya taptığını ve bu yoldan dönmeyeceğini söylüyordun. Asla Toprak Ana inancına geçmeyeceğini belirtmiştin. Bunun üzerinden ne kadar zaman geçti ki? Nasıl böyle kolay teslim oldun?
Çok hızlı olmadı mı?
Azmine ne oldu? Ahlaki dürüstlüğün nerede?
Özenle hazırladığım performansım daha başlamadan bitiyor...
Bu-bu çok şaşırtıcı!
    Klein, bir şeyler söylemek için ağzını açtı, ancak o anda bir tuhaflık olduğunu fark etmişti.
Emlyn White neden bana din değiştirdiğinden bahsediyor?
Ben yalnızca yoldan geçen bir dedektifim...
Bu mesajı ailesine iletmemi mi istiyor?
Bunun arkasında başka bir anlam mı var?
Klein tahmin yürütmeye çalışırken Emlyn kibirli bir tavırla gülümsedi.
"Rol yapmak zorunda değilsiniz Dedektif Bey.
Yoksa size Ana Anahtar’ın yeni sahibi mi demeliyim?
Hehe, asil bir Sanguine herkesin kendine özgü kokusunu alır. O bodrumda kilitliydim belki ama, sizi koklayabiliyordum. Kim olduğunuzu hatırlıyorum."

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


366   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   368