Yaşlı Kohler, kadının şiddetinden korkuyormuş gibi bir adım geri çekildi. "Liv, bu beyefendi bir dedektif, Daisy’i bulmanıza yardım etmek istiyor." Liv’in kırışıklı yüzü Klein’a döndü, "Polise rapor verdik zaten." Kadın belki de otuzlarında olmasına rağmen ellili yaşlarında gibi görünüyordu. Klein, bakışlarını odanın içinde, ıslak çamaşırların arasında gezdirdi. Buraya son gelişini hayal meyal hatırlıyordu. On üç-on dört yaşlarında bir kız, elinde e yapımı, kaba bir ütü ile kıyafetleri ütülüyordu. Elleri yanıklarla doluydu. ’Kayıp’ Daisy o olmalı... Klein tekrar Liv’e dönüp sakin bir tonda cevap verdi, "Doğu Bölgesi polisinin gerçekten Daisy’i arayacağına inanıyor musunuz? Daisy’nin ’kaybolmasına’ sebep olan kişilerin, gözlerini tekrar ailene dikmeyeceğinden emin misiniz? Diğer kızınızı da mı kaybetmek istiyorsunuz?" Bu acımasız ancak yürek burkan sözleri duyduğu anda Liv’in yüz ifadesi de değişmişti. Ağzını açmış, ancak cevap verememişti. Birkaç saniye sonra, gözleri kızarmaya başladı. Aniden başını önüne eğip acı dolu bir tonda mırıldandı, "Benim hiç param yok ki..." Oda aniden sessizliğe gömülmüştü. Az önce hıçkıran kız bile gıkını çıkarmıyordu. Klein dudaklarını birbirine bastırıp sessizce iç çekti. "Bazen, insanlara yardım etmek için gönüllü işler yapıyorum. Heh heh, bunu uzun zamandır yapmıyordum, bu yüzden bana bir şans verirseniz çok mutlu olurum." "Gönüllü mü?" Liv hemen başını kaldırıp Klein’a baktı. "Evet, ücretsiz olarak. Ancak tamamen bedava da değil. Bu nezaket bana büyük bir tatmin sağlayacak. Başka bir çözüm yolu bulamadığınıza göre, neden bir şans vermeyesiniz ki?" Liv bir süre sessiz kaldı. Uzun bir sessizliğin ardından Klein’ın gözlerinin içine bakarak, kısık selse cevap verdi, "Bay Dedektif, siz... Siz gerçekten de nazik ve iyi bir beyefendisiniz..." Kadının sesi aniden hıçkırıklarla kesildi. "... Dünden önceki gün, öğle vakti, Daisy ve Freja temiz çamaşırları teslim etmeye gittiler. Gidecekleri yer Doğu Bölgesi dışındaydı ve birkaç sokak geçmeleri gerekiyordu. Öğle yemeğine yetişebilmeleri için, Freja tenha bir sokağı seçmiş ancak dikkati dağıldığı anda, peşinden gelen Daisy’nin kaybolduğunu fark etmiş. Yolları dolaşmış ancak onu bulamamış. Bu nerede oldu Freja?" Freja isimli, gözleri kızarık ve şiş olan kız ayağa kalktı. "Burada, Broken Axe Yolu’nda Bay Dedektif. Daisy’i bulabilecek misiniz?" "Umarım. Daisy’nin sık sık yanında taşıdığı bir şey var mı? Bir polis köpeği tutabilirim. Köpeklerin koku alma duygusu olağanüstüdür ve insanların kokusuna dayanarak onları bulabilirler." "... Hayır," dedi Liv bir an düşündükten sonra. Freja bir kez daha ağlamaya başlamıştı. Yeniden umutsuzluğa düşmüştü. Ancak aniden duraklayıp gözlerini kırpıştırdı, "Bir dakika, burada bir şey var. Daisy’nin kelime bilgisi kitabı!" "Kelime bilgisi kitabı mı?" Diye sordu Yaşlı Kohler. Liv burnunu çekti, "Freja ve Daisy geceleri derse katılıyorlar. Ben kıyafet yıkamaya devam edebilirim ancak onlar ömürleri boyunca aynı şeyi yapamazlar." Bu kadın çok iyi bir anne... Klein hafifçe başını salladı. Ücretsiz dersler, üç büyük kilise ya da bazı yardım kuruluşları tarafından geceleri düzenlenen derslerdi. Burada akşam sekizden ona kadar ücretsiz bir şekilde ders alınabiliyordu. İhtiyaç sahibi olanları hedef alan bu dersler, genellikle dini bilgileri içeriyordu. Klein, Yaşlı Neil’ın bir zamanlar Evernight Tanrıçası Kilisesi’nde öğretmenlik yaptığından bahsettiğini hatırlıyordu. Ücretsiz okulda gönüllü olan çok az öğretmen olduğundan, eşsiz bir eğitim yöntemi oluşturulmuştu. Öğretmenler erken geliyor, akademik ilerleme şansı yüksek alan birkaç öğrenciyi toplayarak onlara günün ders içeriğini veriyor ve bu şekilde sınıflar çoğaltılıyordu. Öğretmenler de denetçilik yapıyor, başa getirilen öğrencilerin hatası olduğunda müdahalede bulunuyordu. Bu okullarda, bazı kuruluşlar zaman zaman teknik işçi atölyeleri gibi ücretsiz atölyeler de sunuyordu ve bunlar, yoksulluktan kurtulmanın birkaç yolundan biriydi. Ancak ne yazık ki bunu yapan çok fazla kuruluş yoktu. O anda Freja araya girdi, "Daisy ders çalışmayı çok severdi. Öğretmeni onu sınıfın başına geçirmişti. Ders notlarını hiç yanından ayırmaz, her gece onlarla uyurdu. Sabah da erkenden kalkıp şafak aydınlığında notlarını tekrar ederdi. Burada sokak lambaları olmamasından yakınıyordu..." Freja hemen arkasındaki ranzaya koşup eski püskü yastığın altından buruşuk bir yığın kağıt çıkardı. Evin içi uzun süre nemli kaldığından, kızın notları çoktan lekelenmişti. Kağıtların kenarları da uzun süre kullanılmış gibi yıpranmıştı. "Bay Dedektif, bu iş görür mü?" Freja kağıtları Klein’a uzatıp endişeli bir şekilde gözlerine baktı. "Evet," dedi Klein kısaca. Bunları Freja’nın içini rahatlatmak için söylemiyordu. Bu notlar Freja’nın daima yanında taşıdığı şeyler olmasa da, uzun süre ona eşlik etmişlerdi. Dahası, Daisy bu notlara sıkı sıkıya bağlıydı. Bu nedenle notlar onu bulmak için mükemmel bir yol gösterici olacaktı. Klein hafifçe başını salladı, "O halde ben hemen çalışmalara başlayacağım. Daisy’i ne kadar erken bulursam o kadar iyi olur." Liv ve Freja ne diyeceklerini bilemez haldeydiler. Bu nedenle tek yapabildikleri arka arkaya, defalarca teşekkür etmek oldu. Binadan çıktıklarında, Klein Kohler’e dönüp şöyle dedi, "İşlerini kaybeden o kadın tekstil işçilerine dikkat etmelisin, özellikle de yeni iş bulamamış ya da seks işçiliğine başlamamış olanlara... Kendi güvenliğini de göz ardı etme. Daha az soru sor, daha fazla dinle. İyi bir iş çıkarırsan bonus da kazanacaksın." "Tamamdır!" Yaşlı Kohler hafifçe başını salladı. Birkaç saniye düşündükten sonra da tereddütlü bir tonda sordu, "Daisy’i bulacaksınız, değil mi Bay Dedektif?" "Ancak elimden gelenin en iyisini yapacağımı söyleyebilirim." Klein şimdilik garanti vermek istemiyordu. O anda Kohler’in yüzünde acı dolu bir gülümseme belirdi. "Ben evladımı kaybettim, bu nedenle bu tür şeyler beni çok üzüyor..." Böylece yaşlı adam Klein’a veda edip başka bir sokağa yöneldi. Klein ise, bastonunu arama çubuğu, Daisy’nin kitabını da rehber olarak kullanarak çoktan aramaya başlamıştı. Kuzeybatıya doğru... Şimdilik, yeteneklerime müdahale edildiğine ya da yanlış yönlendirildiğime dair bir belirti yok... Klein, aldığı vahiyleri takip ederek Doğu Bölgesi’nden çıkıp bir araç kiraladı. Yaklaşık yarım saat sonra, Cherwood Bölgesi ve Batı Bölgesi yakınındaki Iris Sokağı’na varmıştı. Vahiyler, geniş bir bahçesi, ufak bir çeşmesi ve bir mermer heykeli olan bir evin önünde sona ermişti. Klein’ın bastonu yere düşmüştü ve doğrudan o yönü işaret ediyordu! Klein, pencereden evin önünde volta atan korumaları ve dillerini dışarı çıkarmış vahşi köpekleri görebiliyordu. Ev sıkı bir güvenlik altındaydı. Daha da önemlisi, içgüdüleri ona içeride büyük bir tehlike olduğunu söylyüordu! Burası da neresi? Daisy’nin kayboluşunun burayla ne ilgisi var? Klein birkaç saniye düşündükten sonra sürücüye devam etmesi talimatını verdi. Adam şaşırmış gibi görünüyordu, "Efendim, Bay Capim’i ziyaret etmeye gelmediniz mi?" Capim? Bu isim Klein’a çok tanıdık gelmişti. Gülümseyerek sürücüye döndü, "Nasıl yani?" "Doğu Bölgesi’nden pek çok müşterim buraya gelir. Heh heh, burası zengin ve güçlü Bay Capim’in evi," dedi adam. Doğu Bölgesi... Capim... Büyük iş insanı... Klein Capim’in kim olduğunu aniden hatırlamıştı. Bu adamın, kanlı bir suç örgütünün lideri olduğuna dair pek çok söylenti vardı. Pek çok masum kızın kayboluşu bu adama bağlanıyordu! Ve gerçekte, bu adam oldukça önemli kimseleri tanıyan büyük bir iş insanıydı. Klein, hiçbir şey söylemeden arkasına yaslanıp gözlerini kapattı. Bu sırada atlar da yavaş yavaş hareket etmeye başlamıştı. İş insanının lüks villası giderek geride kalıyordu. … Küçük bir kafede. Fors, karşısındaki yaşlı adamın adının Lawrence Nord olduğunu ve kendisinin Midseashire Constant Şehri’nde bir devlet okulu öğretmeni olduğunu öğrenmişti. Lawrence, Bayan Aulisa’nın kocasının öldüğünü ya da Aulisa’nın bu mülki miras alıp bir Beyonder olduğunu bilmiyor... Acaba kendisi de bir Beyonder olabilir mi? Kehanet yeteneği var mı? Fors kahvesinden bir yudum alıp kelimelerini toparladıktan sonra söze girdi, "Ben, az ilerideki Yosifov Kliniği’nde doktordum, Bayan Aulisa sık sık ziyaretime gelirdi. O zamanlar eşi Bay Laubero çoktan vefat etmişti. ... Bazen ona eşlik eder, onunla sohbet eder ve bazı şeylerde yardımcı olurdum... Sonunda, bir vasiyetname yazıp tüm birikimlerini bana bıraktı. Mücevher, kitap, mobilya gibi diğer şeyleri de bir hayır kurumuna bağışladı. Bütün bunlar onun anlaşmalı olduğu hukuk firmasının denetiminde yapıldı tabii." Fors, doğruyu söylüyordu, ancak anlattıkları gerçeğin tamamı değildi. Lawrence elini alnına vurdu, "Ne yazık. Aulisa’nın bunca yıldır neden benimle iletişime geçmediğini anlamıyorum." "Sizden hiç bahsetmemişti. Aslında Bay Laubero’nun ailesinden pek de memnun değildi," diye açıkladı Fors dürüst bir şekilde. Lawrence bir an sessiz kaldıktan sonra devam etti, "Beni bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederim. Bu açıklamalar bazı şeyleri anlamamı sağladı. Bu arada, Laubero ve Aulisa nerede gömülü?" "Grimm Mezarlığı’nda." Fors cep saatini çıkarıp zamanı kontrol ettikten sonra ayağa kalktı, "Bay Lawrence, bazı işlerim var. Gitmem gerekiyor." Adam itiraz etmeksizin Fors’a verda ettikten sonra yerine oturdu. Laubero öldü ve çocuğu falan da yok. Aulisa’nın onun Beyonder özelliğiyle ne yaptığını da bilmiyorum... Richard’ı öldüren Aurora Düzeni’ydi... Sam bizimle iletişim kurmak bile istemiyor, aile isminin sorumluluğuyla hiç ilgilenmiyor. Abraham ailesi böyle mi yok olacak?
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.