Siyah taçlı ve sağlam zırhlı Klein, kapıda durup birkaç saniye bekledikten sonra içeri girdi. Fiziksel görünen bedeni, sessizce kapıdan geçip Capim’in villasına girmişti. Burada, karşısına çıkan ilk şey çok fazla sandalye ve portmantonun olduğu geniş bir salondu, arkada ise ana tema rengi altın olan görkemli bir alan vardı. Kubbe, yaklaşık üç metre yükseklikteydi. Yukarıdan, her bir ’yaprağı’ inci beyazı mumlarla süslenmiş kristal bir avize sarkıyordu. Salonun solundaki kalın, ağır kapıdan geçerek zarif yemek odasına ulaşılıyordu. Oradan yayılan yoğun kızarmış et kokusu alkolün ve diğer yemeklerin kokusunu bastırmıştı. Klein’ın, yemek odasına girmek için acelesi yoktu. Önce, zaman zaman grimsi gaz borularını yoklayarak dış cepheyi dolaştıktı. Fiziksel gücünü test ediyor, gerçek dünya üzerinde etkisinin ne derecede olduğunu görmeye çalışıyordu. Kahin ve Palyaço seviyesindeyken, Ruh Bedeni yalnızca kehanetten bağımsız bir sezgi yeteneğine sahipti. Büyüyü andıran yalnızca iki gücü vardı ve bunlar da doğrudan ruha saldırmak ve temas aracılığıyla hedefi dondurmaktı. Sihirbaz seviyesine geçtiğinde, fiziksel bedeninin sahip olduğu Beyonder güçleri dışında, Ruh Beden halinde Kağıt Figür İkameleri ve Hava Mermilerini de kullanabilir hale gelmişti. Buna ek olarak, diğer insanları ele geçirebilmeye ve hedefini kontrol edebilmeye de başlamıştı. Şu anda, Karanlık İmparator kartının yardımıyla Ruh Bedeni güçlenmiş ve üzerinde taşıyabileceği nesnelerin sayısı da artmıştı. Ruhlara doğrudan saldırmasına olanak tanıyan sihir benzeri güçleri, Hayalet’in Çığlığı’na dönüşmüştü. İnsanların duyamayacağı, ancak alandaki tüm canlıların ruhuna zarar verebilecek ses dalgaları yaratıyordu. Benzer şekilde, temasla ortaya çıkan donma etkisi de açıkça güçlenmişti. Klein, her şeyi doğruladıktan sonra bir duvarın köşesine geçip yemek salonuna girdi. Sonra, tüm duygularını bastırarak bakışlarını uzun masada gezdirdi. Beyaz peruklu Harras, ince bluzlu Katy, yaşlı Parker ve tombul Capim’i kısa bir süre inceledi. Ancak çok uzatmadan bakışlarını çekti, içerideki Beyonderların onu sezmesini istemiyordu. Çevresinde duran kadın ve erkek hizmetlilerin manevi parıltılarının yardımıyla, dikkatli bir şekilde yemek odasının çevresinde dolaşıp alanın düzenini hafızasına kazıdı. Mesela, yemek odasının büyüklüğü, onun evindeki oturma odası, yemek odası ve aktivite odasının toplamı kadardı. Şöminede kömür yanıyordu. Borular aracılığıyla tüm oda ısınıyordu. 16 zarif gaz lambası vardı ve bunların ışığı birbirine karışarak odayı gün gibi aydınlatıyordu. Şöminenin karşısında, çerçevelerin asılı olduğu bir duvar vardı. Çerçeveler çizimler ve yağlı boya tablolarla doluydu, bunların hepsi ünlü sanatçıların eserleriydi. Sakallı Belize burada değil. Bodrumda vardiya değişiminde olmalı... Bir Beyonder’ın bu kadar küçük işler yapmaya gönüllü olmasına bakılırsa, Capim kesinlikle basit bir insan kaçakçılığı yürütmüyor... Klein birkaç saniye düşündükten sonra gün batımını resmeden bir yağlı boya tabloya doğru yaslandı. Sonra da elini cebine atıp saydam, kahverengi şişenin kapağını açtı. İlk kullanacağı şey Biyolojik Zehir Şişesi’ydi! Zamana bu kadar önem verip tam akşam yemeği vaktinde gelmesinin sebebi, şu anda tüm ana figürlerin burada toplanmış olmasıydı. Biyolojik Zehir’i en avantajlı halde kullanması için gerekli olan koşul da buydu! Ve kış ayları sebebiyle pencere ve kapıların kapalı olması, zehrin etkilerinin daha hızlı bir şekilde yayılmasını sağlayacaktı! Ayrıca, Klein buraya gelmeden önce ’profilaktik’ ilacı hazırlamak için Biyolojik Zehir Şişesi’ni ıslatmamıştı. Şu anda Ruh Beden durumunda olduğundan biyolojik zehir ona etki edemezdi! Klein, duvara yaslanmış şekilde sessizce zarif duvar lambalarını izliyordu. Bu sırada kokusuz zehir de hızla yayılmaktaydı. … Beyaz peruklu Harras, Ejderha Kemiği Balığı’ndan bir dilim kesip karabiber sosuna batırdıktan sonra ağzına attı. Lokmasını yuttuktan sonra soluk altın renkli şampanyasından bir yudum alıp keyifle iç çekti. O akşam yaşayacağı eğlenceyi düşünmeden edemiyordu - inatçı bir kızı fethetmenin vereceği neşe. Bu, iştahını da etkiliyor ve konsantrasyonunu bozuyordu. Katy ise kızarmış tavuğunu kesmesi için hizmetliden yardım istemek yerine kendi başına işe girişmişti. Başını tabağına gömmüş olan kadın, elinde çatal bıçakla özenli bir şekilde tavukları birkaç parçaya böldü. Parçaların hepsi neredeyse aynı boyuttaydı. Kırmızı şarabının tadını çıkarıp zaman zaman Capim’le sohbet eden Parker ise unvanına yakışır bir konuk gibi görünüyordu. Akşam yemeği planlandığı gibi ilerledi ve sonunda Capim son sığır etini de ağzına attı. Sonra da başını kaldırıp üç Beyonder’a gülümsedi, "Bay Harras, Madam Katy ve Bay Parker, bu akşamın tatlıları La Borrega’nın şefinden geliyor. Üç tür var - meyveli karamelli puding, kremalı kurabiye ve havuçlu kek." Soğuk tavırlı Harras hafifçe başını salladı. "Bu ülkede tatlıya bayılırız." O sırada Capim elini kaldırıp yanağını kaşıdı. "Tuhaf bir kaşıntı var." Bu sırada özür dilercesine gülümsüyordu. Ancak kaşıntısı da giderek artmaktaydı, öyle gayretli kaşımaya başlamıştı ki yüzünde bariz bir iz kalmıştı. Kısa sürede kan toplanan iz hızla şişmeye ve Capim’in derisi saydamlaşmaya başladı. Hatta içindeki sarımsı irin bile görülebiliyordu. "Gerçekten çok kaşınıyor." Capim bir kez daha gülümsedi. Kaşımaya devam ediyordu, ancak çok güç uyguladığından saydam deri açılmış, içinden mide bulandırıcı bir koku yayılmaya başlamıştı. Harras gözlerini kısıp derhal ayağa kalktı. "Hahaha." "Haha... Hahaha." O anda, abartılı kahkahalar duymaya başlamış, bedeni aniden gerilmişti. Bir kadın ve erkek hizmetlinin karınlarını tutarak kahkahalar attığını görüyordu. Hizmetliler öyle kahkaha atıyorlardı ki dik bile duramaz hale gelmişlerdi. Kahkaha atmaktan gözleri yaşarmış, sesleri tüm odayı sessizliğe boğmuştu. Ve zincirleme reaksiyon gibi, diğer hizmetçiler de bayılmaya ya da sarımsı yeşil bir sıvı kusmaya başlamıştı. Bam! Katy ayağa kalkıp yemek masasını havaya fırlattı, altın kaplama çatal bıçak takımı ve tabaklarda kalan yemeklerin hepsi yere saçılmıştı. Katy’nin elinde bir tabanca ve siyah bir kırbaç vardı. Parker da ayağa kalkmıştı ancak sersemlemiş gibi görünüyordu. Başını çevirip çaresizce kaşınmaya devam eden Capim’e baktı. Nedendir bilinmez, şu anda onun çirkin ve iğrenç görünümünün güzel bir manzara olduğunu düşünmeye başlamıştı. Harras o anda, nefessiz kaldığını ve odanın zehirle dolu olabileceğini fark etti. "Nefesinizi tutun! Parker, kapıyı aç! Katy, beni takip et, davetsiz misafiri bulalım!" Harras, yemeğin Capim ile yenilmesinden ve etrafta çok fazla hizmetli olmasından mutluydu. Bu sıradan insanların zehre direnme yeteneği Beyonderlarınkinden çok daha düşüktü. Onların önceden belirti göstermesi sayesinde Beyonderlar, zehir bedenlerinin derinliklerine ulaşmadan bir tuhaflık olduğu fark edebilmişti! Dizi olarak en düşüğümüz olan Parker en şiddetli belirtileri göstermeli... Gıcıırt! Parker, oturma odasının kapasını açtıktan sonra Ruh Görüsünü aktif hale getirdi ve hayali bir figürün sessizce etrafta dolaştığını fark etti. Figürün üstünde kalın ve heybetli bir zırh vardı, başında da kapkara bir taç duruyordu. Yüzü ise aynı renkten bir maskeyle kapatılmıştı, bu figür ruh dünyasından bir kral gibi görünüyordu. Oysa bu, Klein’ın ta kendisiydi. Harras sağ elini kaldırıp sıradan insanların göremediği siyah figürü işaret etti. Eski Hermes dilinde bağırdı, "Hapset!" Siyah figürün çevresi aniden tuhaf bir hal almıştı, saydam bir duvar onu içine hapsetmiş gibi görünüyordu. Figür olduğu yerde kalmış, hareket edemez hale gelmişti. Çoktan nişan almış olan Katy, anında tetiği çekti. Bu ikili birlikte oldukça iyi çalışıyordu. Üzeri tuhaf desenlerle dolu olan açık altın renkli mermi, o saydam duvarı aşıp siyah figüre çarptı. O anda, siyah gölge kendi kendine yanmaya başlamış ve kısa süre içinde özensizce kesilmiş bir kağıt figüre dönmüştü. Soluk altın renkli alevlerin içinde kalan kağıt da hızla küle dönüşmüştü. Pa! Tuhaf, keskin bir sesle on altı gaz lambasının ve sessizce şöminenin içinde yanan ateşin ışığı aniden parlaklaşmış, Harras, Katy ve Parker’ın gözlerinin önünde kırmızı bir parıltı meydana gelmişti. Ancak alevler kısa süre içinde sönmüştü, şu anda yemek odası yalnızca pencerelerin dışından süzülen kızıl ay ışığı ve sokak lambalarıyla aydınlanıyordu. Bu nedenle ortam anormal derecede karanlık ve sessizdi. Harras ve diğerleri, hayaletimsi davetsiz misafiri bulmak için bir kez daha Ruh Görülerini ve manevi algılarını kullanmak zorunda kalmışlardı. O anda Harras, zehrin yeterince hızlı etki göstermediğini fark etti. Bu nedenle, dikkatini doğrudan bodrumun girişindeki hareketliliğe verdi. Kapıyı işaret ederek bir kez daha eski Hermes dilinde bağırdı, "Hapset!" Bu sözle tüm yemek odası anında donmuştu, sanki içeride, Ruh Bedenlerin bile nüfuz edemediği görünmez bir duvar katmanı oluşmuş gibiydi. Harras, davetsiz misafirin kaçışını imkansız hale getirmek istiyordu! Seni buldum! Katy, bir elinde tabancası, diğer elinde kırbacıyla havayı işaret etti. Gözlerinde tuhaf bir ışık parlıyordu, ancak henüz saldırıya geçme fırsatı bulamadan zihninin aniden uyuştuğunu hissetti, sanki biri kalın bir tahtayla kafasına vurmuştu. Burnunun ucundan yavaşça kanlar akmaya başlamıştı. Harras ise yalnızca hafif bir baş dönmesi hissediyordu, nefes darlığı semptomu da giderek kötüleşiyor gibiydi. Aralarında en güçsüzleri olan Parker ise başında dönen yıldızlar görüyordu, adımları dengesizleşmişti. O anda, aniden birinin omzuna dokunduğunu hissetti. Vücuduna yayılan soğuk ve kasvetli his, olduğu yerde donup kalmasına sebep olmuştu. Sanki bedeni tamamen buzla kaplanmış, kemiklerinden buz gibi bir nem sızıyormuş gibiydi. O anda, kulaklarında aşina olduğu, derin bir ses duydu. "Hapset!" Parker anında saydam bir duvarın içine hapsolmuştu. Ancak Klein, onu ele geçirmek yerine doğrudan içinden geçip Harras’ın büyüsünün etkilerinden kurtulmayı başarmıştı. Harras gözlerini kısıp sağ elini salladı. "Serbest!"
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.