Capim, yerde hala kaşınmaya devam ediyor, bu acıdan kurtulabilmek için derisinin içini parçalayabilmeyi diliyordu. O anda, aniden yayılan kızıl alev dalgasını gördü, üstelik bu dalgaya sağır edici bir patlama sesi de eşlik etmişti. Bu son anın uzun olmasını ve karısı ve çocuklarıyla geçirdiği tüm o güzel anların tekrar gözünde canlanmasını umuyordu. Bu insanlık dışı işkence sona ereceğinden rahatlayacağını sanmıştı, ancak tam o anda, içini korkunç bir korku ve yoğun bir hayatta kalma dürtüsü doldurdu. Ancak çok geçmeden, gözünde canlanmasını istediği anıları bile göremeden, aniden inanılmaz bir acıyla derin bir karanlığa gömüldü. Bum! Yemek odasının pencereleri ve tuğla parçaları etrafa savruluyor, her köşeden alev topları uçuyordu. Bölgede devriye gezen korumalar da patlamanın etkisiyle anında bayılmıştı. Hala bilinci kapanmamış olan şanslıların ise kulakları uğulduyordu. Çoğu sendeleyerek yere düşmüştü. Oturma odasının dış duvarının büyük bir kısmı çökmüş, alevler havaya doğru yükselmeye başlamıştı. Sokak sakinleri ve bölgeden sorumlu olan polis memurları da patlamayı duymuştu, hepsi dehşet içindeydi. Yemek odasında, siyah zırhlı, siyah taçlı Klein öylece durmuş, en ufak bir tepki vermeden güçlü patlamaların ve kızıl alevlerin keyfini çıkarıyordu. Çevresindeki siyah gazların büyük kısmı dağılmıştı ve Ruh Bedeni bile bir miktar zarar görmüştü, ancak durumu hiç de ciddi değildi. Devrilmiş bir masanın yanında yatan Parker ve Capim, patlamanın etkisiyle bir köşeye uçmuştu, üstelik başlarının çatladığı ve vücutlarının kömürleştiği de görülebiliyordu. Bedenleri sessizce yanmaya devam ediyordu, diğer hizmetlilerin durumu da farklı değildi. Şöminenin karşısında, saldırıdan kaçamamış olan Katy de duvara çarpıp yere düşmüştü. Vücudu parçalanmış, kanlar içinde kalmıştı ve derisinde çok fazla kömürleşme izi vardı. Henüz ölmüş değildi ancak ağır yaralandığından bayılmıştı. Yine de öksürmeye devam ediyor, havadaki dumanı kontrolsüzce içine çekiyordu. Siyah kırbacı da onunla benzer bir haldeydi. Yüzeyinde pek çok çatlak meydana gelmiş ve ufak bir kısmı tutuşmuştu. Tabii sahip olduğu Beyonder mermileri de patlamadan etkilenmişti. Katy artık savaşacak durumda değildi. Harras ise hayatını kurtarmak için vaktinde yuvarlanmayı başarmıştı, ancak yine de vücudunun bazı kısımları kömürleşmiş, derisinden kanlar akmaya başlamıştı. Sendeleyerek ayağa kalktığında, sırtının, başının gerisinin ve bacaklarının alevler içinde olduğu göründü. Nefes alıp verişi güçleşmişti, yaraları oldukça ciddi görünüyordu. Ancak bu, bedeninin ne kadar sağlam ve güçlü olduğunu kanıtlamaya yeterdi. Ya da, belki de bu kadar güçlü olmasının sebebi siyah eldiveni takmış olmasıydı! Klein zaten bu sonucu bekliyordu. Rakibine ne kadar hasar verebileceğini bilmediğinden, en kötü duruma hazırlıklı olmak için planını onun ekstra güçlü olduğunu düşünerek yapmıştı. O anda Harras, göz kenarıyla Klein’ın neredeyse mükemmel durumda olduğunu gördü. Telaşla sol elini bir noktaya doğru uzatırken göz bebekleri kısılmıştı. Zar zor ses çıkarabiliyordu, "Sürgün!" Klein bir kez daha direnmeyi başaramadı ve kasırganın ortasında kalan bir müsvedde kağıdı gibi savruldu. Yemek odasından dışarı uçmuştu. Dışarıdaki salonda yangın çoktan zayıflamıştı. Merdivenlerin ahşap olması sebebiyle bir felaket daha yaklaşıyordu, ancak patlamanın gövdesi oturma odası ile ’sınırlı kaldığından’ buradaki hasar çok da büyük değildi. Bunu fırsat bilen Harras hemen arkasını dönüp kaçmaya başladı. Bedenini kaplayan alevler hala harlı olsa da, şu anda bunlarla ilgilenecek vakti yoktu. Berbat bir durumda olduğunu, kontrolü kaybetmek üzere olduğunu biliyordu. Dahası, zehrin etkileri yakında zirve noktasına ulaşacaktı. Bu iki faktörü göz önünde bulundurduğunda, davetsiz misafiri yenme şansının olmadığını düşünüyordu. Bodrumdaki Dizi 7, Belize’den yardım gelse bile bu durum değişmeyecekti. Harras, mücadele bu şekilde devam ederse sonucun zehrin harekete geçmesi ya da yaraları sebebiyle kontrolü kaybetmesi olacağına inanıyordu! Kaçmaya karar verdiğinde, hala hayatta olan arkadaşı Katy bile umurunda değildi. ’Sürgün’ hamlesinin etkisinden henüz kurtulmuş olan Klein, bu sahneyi gördüğünde hemen harekete geçti. Başını kaldırıp ağzını açarak normal insanların duyamayacağı bir çığlık attı! Hum! Harras aniden sersemlemişti, ayakları ona itaat etmiyor gibiydi. Hala nispeten iyi durumda olan derisi şu anda yoğun, yarı saydam kabarcıklarla kaplanmıştı. Bu, erken bir kontrol kaybı belirtisiydi. Ancak o hızla kendisini toparlamayı başarmış ve çılgınca koşarak villanın çimlerinden dışarı yönelmişti. Bu adam gerçekten de hamam böceği gibi... Klein şimdilik onu kovalamamaya karar verdi. Amacının yozlaşmış Beyonderları ortadan kaldırmak değil kurbanları kurtarmak olduğunu kendisine hatırlatması gerekmişti. Daha da önemlisi, enerjisinin çoğunu harcamış ve ağır şekilde yaralanmıştı. Kovalamaya karar verse Harras’ın karşı saldırısıyla başa çıkamayabilirdi. Pa! Klein hemen parmaklarını şıklatıp bir Hava Mermisi fırlattı. Mermi Katy’nin başına saplanmış, kadının acısına son vermişti. Hamlesinin başarılı olduğunu gören Klein hemen dönüp bodurumun girişine doğru uçtu. Sakallı Belize, dışarıdaki duruma kulak kabartmıştı ancak davetsiz misafirin suç ortaklarının zindana girme fırsatı bulacağı endişesiyle yerinden ayrılmaya da cesaret edemiyordu. O sırada, elinde yüksek basınçlı bir buhar tüfeği vardı ve Ruh Görüsü aktif haldeydi. Yüksek sesli patlama onu dehşete düşürmüş, anormal derecede germişti. Çok geçmeden, kendisine doğru süzülen hayaleti gördü ve bir an bile tereddüt etmeden tüfeğini kaldırıp tetiği çekti. Bang! Namludan keskin uçlu, soluk altın renkli bir mermi fırlamıştı. Ancak Klein zaten hazırdı. Mermi salondan geçip ön kapıyı delerek dışarı fırladı. Bu sırada, Belize de elinde tüfeği ile görev odasından çıkmış, kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı. Harras, Katy ve Parker ile baş edebilen davetsiz misafirin kendisini kolayca öldürebileceğinden emindi. Ayrıca, bu büyük kargaşa çok dikkat çekmiş olmalıydı. Manda Altındaki Cezalandırıcılar her an mülke doluşabilirdi. Bu nedenle, tek seçeneği kaçmaktı! O anda Klein bir kez daha tiz bir çığlık attı, bu çığlık Belize’nin başına inen bir çekiç gibiydi. Burnunun ucundan kanlar damlarken başının üstünde dönen yıldızlar görmeye başlamıştı. Ancak bütün bunlar kaçmaya devam etmesine engel olmuyordu. Onu durdurabilmek için Klein’a ateş ettikten sonra çoktan salona doğru koşup kapıya doğru yuvarlanmıştı. Bunu gören Klein, bir an tereddüt ettikten sonra kovalama fikrinden vazgeçmeye karar verdi. Ana vanayı kapatıp bodrumun girişine ulaştıktan sonra da parmaklarını arka arkaya şıklattı. Bang! Bang! Bang! Hava mermileri görünmez duvarlara isabet etti ve yavaş yavaş Hapis büyüsünü dağıttı. Klein’ın bir gaz patlamasına sebep olmaya ve Biyolojik Zehir Şişesi’ni kullanmaya cüret edebilmesinin sebebi de buydu. Bodrum zindanı Harras’ın Hapis büyüsünün etkisi altındayken, o zavallı kızlara zarar vermek gibi bir endişesi olmayacaktı. Klein hemen kilitleri patlatıp zindana girdi, ilk yöneldiği nokta, kehanet sahnelerinden öğrendiği Daisy’nin tutulduğu hücreydi. Ona ulaştığında, kızın çok ağır yaralanmadığını ve hala hareket edebildiğini gördü. O anda bedeni anında hayali, saydam bir hal alan Klein doğrudan metal kapıya karıştı. Gıcıırt! Gıcıırt! Gıcıırt! Yanlardaki metal kapılar da birer birer, hızla açılmaya başlamıştı. Gıcıırt! Gıcıırt! Gıcıırt! Daisy ve diğer kızlar zaten dışarıdaki patlamaları duyup dehşete kapılmışlardı. Bir süre sonra, başını kaldırıp sessizce etrafına bakan Daisy hücre kapısının açık olduğunu fark etti. Ancak içeri kimse girmemişti. Sanki istese çıkıp gidebilirdi... Daha yeni kaçırılmış olduklarından henüz disipline olmamış bazı kızlar cesaretlerini toplayabilmiş, ayağa kalkıp bodrumun çıkışına doğru koşmaya başlamıştı. Çok geçmeden, patlama sebebiyle hasar görmüş salondan geçip yanan villadan çıktılar, özgürlüğe doğru, hiç koşmadıkları kadar hızlı koşuyorlardı. Ancak sokağa ulaştıklarında, Daisy ve birkaç kız daha duraklayıp arkalarına bakmıştı. Orada, şeytani binanın tepesinde duran heybetli figürü zar zor görebiliyorlardı. Figür siyah bir zırh giymişti ve başında da siyah bir taç vardı. Vooş! Sırtındaki pelerin rüzgarda sessizce savruluyordu. Kızlar, hiç unutmayacakları bu sahneyi geride bırakıp hemen yakındaki bir katedrale sığındılar, polise güvenleri kalmamıştı. Klein dumanlı, yanan yemek odasına döndüğünde Parker ve Katy’nin Beyonder özelliklerinin ortaya çıkmak üzere olduğunu fark etti. Hemen üstlerini arayıp çoğu şeyin mahvolduğundan emin oldu. Ceplerindeki para bile yanıp küle dönüşmüştü. Böylece Klein hemen ikinci ve üçüncü katı da dolaşıp ipuçları aramaya koyuldu. Yeterli vakti olmadığından medyumluk ritüeline kalkışmamıştı. Ve her birini gri sisin üstündeki dünyaya taşırsa, ’alkış çağrısının’ gerekliliklerini yerine getirmemiş olacaktı. Küçük bir lider bile ’gizliliği’ koruması için özel bir şekilde donatıldığına göre, bu önemli figürlerin de muhakkak kendi ’kısıtlamaları’ olmalıydı. Üzerlerinde istediğim gibi medyumluk ritüeli gerçekleştiremeyeceğim. Dahası, bu çok zahmetli, karmaşık ve şu anda içinde bulunduğum durum için son derece uygunsuz... Klein, eli boş bir şekilde araştırmasını sonlandırdı. Harap olmuş, kömürleşmiş yemek odasına döndüğünde destesindeki tüm Büyük Arcana kartlarını çıkarıp Capim’in cesedine yaklaştı. Çıkardığı kartlardan iki tanesini ayırıp kalanları Capim’in cesedinin etrafına dağıttı. Sonra da ayırdığı iki kartı Capim’in gözlerine yerleştirdi. Bu sırada, Parker ve Katy’nin Beyonder özellikleri de ortaya çıkmıştı. … Onlarca saniye sonra, villanın dışında, gökyüzünde karmaşık sembollerle kaplı hayali bir kapı belirdi. Hiç ses çıkarmadan açılan kapıdan güzel bir takım elbise giymiş yakışıklı bir adam çıktı. Adam 40’lı yaşlarında gibi - olgun ve zarif görünüyordu. Gözleri altın rengiydi, bakışları alev alev yanan yemek odasına kenetlenmişti. O anda, güçlü bir rüzgar esti ve bir figür hızla uçtu. Bu, şapkalı yaşlı bir adamdı. Gümüş rengi gözlerinde anormal bir ciddiyet vardı. Üzerine Fırtınalar Lordu sembolleriyle dolu siyah bir pelerin giymişyi. Bu, Fırtınalar Lordu kilisesi’nin Kardinali, Backlund’un Başpiskoposu, Tanrının Büyücüsü As Yılan’ın ta kendisiydi. "Neden buradasın?" Diye sordu As derin sesiyle. Cherwood Bölgesi’ndeki tüm Beyonder vakaları Kutsal Rüzgar Katedrali’nin yetkisi altında olduğundan bu soruyu sormak onun hakkıydı. Yakışıklı adam ona tuhaf bir ifadeyle baktı, "Yakınlarda yaşıyorum." Burası Batı Bölgesi’ne oldukça yakındı. Böylece ikili sessizliğe gömüldü. Hiçbir şey söylemeden, aynı anda zemine koyup patlama bölgesine girdiler. Aniden şiddetle esen rüzgar, alevleri dışarıdaki yapay çeşmeye süpürdü. Ancak bu rüzgar canlı gibiydi, sanki kendi zekası vardı. İçeri giren iki tanrısal figür, önce başından vurulmuş olan Katy’i, sonra da başı çatlamış olan Parker’ı gördü. Çok geçmeden, üzeri tarot kartları ile kaplı olan Capim’i de fark etmişlerdi. Adamın gözlerinde duran kartlardan biri, büyük bir trompet çalan bir Meleği tasvir eden ’Yargı’ kartı, diğeri de zırhlı ve taçlı ’İmparator’ kartıydı. O anda, Kardinal Yılan ve yakışıklı adam aniden başlarını dışarı doğru çevirdiler. Siyah zırhlı, siyah taçlı görkemli bir figür, villanın yanındaki evin tepesinde duruyordu. Figür hafifçe başını sallayıp pelerinini kaldırdı. Sonra da hiçbir şey söylemeden, iki Yüksek Dizi Beyonder’ın gözü önünde ortadan kayboldu.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.