Audrey, babasının anlattıklarını duyduğunda bu işin Bay Aptal’ın hayranı tarafından yapıldığına neredeyse emin olmuştu. Aniden güçlü bir gurur hissi içini doldurdu. Bu, eli kanlı bir insan kaçakçısıydı... Yargı kartı, adalet adına kendisine verilen bir ceza. Karar hangisiydi acaba, idam, kelle alma ya da kazıkta yakılma? İmparator kimliğini simgeliyor olmalı... Acaba kahraman, Kraliyet Müzesi’ne girip Karanlık İmparator kartını çalan kişiyle aynı mı? Audrey düşüncelerine dalıp gitmişti. Aslında daha fazla bilgi alıp detayları öğrenmek istiyordu, ancak babasının yüzündeki ifadeden ve duygu renklerinden onun da olan bitenlere hala tam olarak hakim olmadığını anlamıştı. Bu nedenle merakını şimdilik bastırıp sorularını MI9’dan arkadaşı olan Kance Leerhsen’e sormaya karar verdi. Kance’e doğrudan sormak imajıma uygun değil tabii. Soylu kimliğimle de çelişir. Hmm... Annie’den birkaç çay partisi davetiyesi hazırlamasını isteyip Glaint, Kance, Murray, Christine, Jane ve diğerlerini davet etsem iyi olur... Çoğu mistisizmle ilgileniyor, eminim Kahraman Haydut Karanlık İmparator’u merak edeceklerdir. Benim sormamın uygun olmayacağı şeyleri onları yönlendirerek öğrenebilirim... Karar verilmiştir... Böylece Audrey keyifli bir şekilde kahvaltısına devam etti. Bay Aptal’ın hayranlarının Capim’i sırf şeytaniliği yüzünden ortadan kaldırmadığına inanıyordu, çünkü bu onun kimliği ve statüsü ile tutarlı değildi. Tabii eski Audrey olsa, kesinlikle bu tarz bir açıklamayı kabul etmeye gönüllü olurdu; yoksa neden sembolü olarak Adalet kartını seçsindi ki. Ancak o kadar toplantıya katılıp bunca meselenin iç yüzünü gördüğünden, artık çok olgunlaşmıştı ve eskisi kadar masum olmadığını hissediyordu. Bu meselenin ardında, şeytani bir tanrı ya da Capim’in içinde bulunduğu gizli bir örgüt gibi çok daha önemli bir faktör olması gerektiğine inanıyordu. Umarım Kance’den işe yarar bir şeyler öğrenebilirim... … Minsk Sokağı 15 numara. Klein, reçelli ekmeğini yerken günün gazetelerini inceliyordu. "Ne? Kasa mı?" Haberi okurken neredeyse kendi tükürüğünde boğulacaktı. Ben değildim... ben yapmadım... bu koca bir saçmalık... Haberde, kahraman haydutun kasadaki her şeyi çaldığı iddia edilmişti. Durum sıkıntılıydı ve Klein’ın tek yaptığı, daha fazla ipucu alabilmek, önemli belge ya da kanıtlar olup olmadığını görebilmek için kasanın içine sızmak olmuştu. Hiçbir şey almamış ve hızla kasadan çıkıp başka bir odaya geçmişti. Tabii Ruh Beden durumundayken gaz patlamasından da etkilendiğinden, üzerinde taşıyabileceği yük miktarı büyük oranda azalmıştı. Kasada ise yalnızca altın külçeler, mücevherler, arazi ve ev tapuları, antikalar ve üzerinde taşıyamayacağı diğer şeyler vardı. Belki de nakit parasını başka bir yerde tutuyordu, ancak ne yazık ki o zaman arayacak vaktim yoktu... Klein başını eğip bir kez daha habere baktıktan sonra çayından bir yudum aldı. Kahraman Haydut Karanlık İmparator... Bu ismi sevdim... Kahvaltısını bitirdiğinde, kruvaze ceketini giyip bastonunu da alarak kapıya yöneldi. Doğu Bölgesi sınırındaki Broken Axe Yolu’na gidecekti. Daisy’nin kaybolduğu yer burasıydı. Dün, planını kararlaştırdıktan sonra da buraya gidip ipuçları aramıştı. Çevredeki birkaç evi de ziyaret edip Daisy’e benzer bir kız görüp görmediklerini sormuştu. Klein, resmi Beyonderların o zavallı ailenin en az Dizi 6 seviyesinde olan ’Kahraman Haydut’u tutacak parası olduğunu düşüneceğine inanmıyor, bu nedenle soruşturmanın Capim’in sırlarına yöneltileceğini düşünüyordu. Ancak yine de temkinli olmak adına bir şov yapmayı ve tüm şov boyunca titiz davranmak için elinden geleni yapmayı seçmişti. Beyonderlardan biri aklını kaybedip bu yönde bir araştırma yapmaya kalkarsa ne olacaktı? Bazı ailelerin bir miktar birikimi olabilir, dedektif tutabilecek durumda olabilirler. Davayı dün üstelenen, benim gibi iyi kalpli birinden şüphelenilme ihtimali son derece düşük. Şüphe çekmediğim sürece, Lanevus davasındaki performansımla kıyaslamayacaklardır... Ayrıca, o olaydan sorumlu olan Gece Kuşları ve ordunun özel birimiydi. Capim davası ise Cherwood Bölgesi’nde gerçekleşti, bu nedenle sorumlu olanlar Manda Altındaki Cezalandırıcılar. İki grup arasındaki iletişimin o kadar düzgün olduğunu sanmam. Ancak acaba ordu işin içine girecek mi... Klein, eski bir Gece Kuşu olarak çeşitli resmi kuruluşların işleyiş tarzını ve soruşturma alışkanlıklarını yeterince iyi biliyordu. Basitçe söylemek gerekirse, olağanüstü anti-dedektiflik yeteneklerim var... Klein alaycı bir şekilde gülüp araca bindi. Daisy’nin kaybolmasıyla ilgili soruşturmasına devam etmeyi planlıyordu. Sonuçta o, Daisy’nin kayboluşunun Capim’le bir ilgisi olduğunu doğrulayamayacak olan sıradan bir özel dedektifti. … Daisy, sabah dokuzda, bölgeden sorumlu polis memurunun refakati altında o eski püskü kiralık eve geri döndü. Dün gece, onunla aynı durumda olan birkaç zavallı kızla birlikte Cherwood Bölgesi’ndeki çeşitli katedrallere yerleştirilmiş ve sorgulanmışlardı. Kaçarken gördükleri, geri dönüp baktıklarında gördükleri, nerede yaşadıkları, ailelerinin ne durumda olduğu ve sıra dışı insanlarla temas halinde olup olmadıkları gibi soruları yanıtlamışlardı. Hala panik ve korku içinde olan Daisy, her sorulana dürüst bir şekilde yanıt vermişti. Sonrasında kimse ona bir şey sormamıştı. Gece boyu uyumuş ve sabahın erken saatlerinde Doğu Bölgesi’ne gönderilmiş, burada daima gördüğü öfkeli mizaçlı polis memuruna teslim edilmişti. Yol boyu da ağzını açmaya cesaret edememişti. Korku içinde titremeye devam etmiş ve ancak yaşadığı binaya girdiğinde biraz olsun huzur bulabilmişti. Kapıdan adım attığı anda, henüz annesini ve ablasını dahi görmeden bir çığlık duydu. "Daisy!" Freja yapmakta olduğu şeyi bırakıp aniden yerinden fırlayarak kapıya koşmuştu. Kardeşini yakaladığı gibi kollarının arasına almış, sıkı sıkı sarılıyordu. Bir süre sonra geri çekilip endişeli bir şekilde ona baktı. "İyi misin? Sonunda döndüğün için çok mutluyum!" Bu sırada Liv de ayağa kalkmıştı. Ellerini kıyafetlerine silip gözlerini ovuşturarak küçük kızına baktı, "Daisy, neredeydin sen?" O sırada polis memuru araya girdi, "Kızınız kaçırılmış. Onu kurtardık." "Teşekkür ederim, teşekkür ederim! S-siz harikasınız!" Liv göz yaşlarına boğulmuştu. Memur hafifçe öksürdü, "Görevimiz... Son birkaç gün içinde garip biriyle tanıştınız mı?" Liv bir an donup kaldı. Başını derde sokmak, bu meseleye çok fazla karışmak istemiyordu, "Hayır, tanışmadım." Memur elini salladı, "İleride daha dikkatli olun! Bir daha ıssız kestirmeleri kullanmayın!" Sonra da odanın rutubetine daha fazla dayanamadığından doğrudan arkasını dönüp daireden çıktı. Liv gözlerini kızından alamıyordu. Titrek bacaklarıyla birkaç adım atıp ellerini bir kez daha kıyafetlerine sildikten sonra Daisy’e büyük bir özlemle sarıldı. "Döndüğün için çok mutluyum. Çok mutluyum..." Daisy de sonunda rahatlamış, hıçkırarak ağlamaya başlamıştı. Yanındaki Freja’nın da durumu farklı değildi. Ellerini uzatıp annesine ve kardeşine sarıldı. Üçü uzunca bir süre böyle kalıp ağlamaya devam etti. Sonunda, Liv geri çekilip gözlerini sildi, "Önce çamaşırları yıka; çok fazla var." Henüz kurtarılmış olan Daisy hemen başıyla onay verip işe koyuldu. Öğle vakti geldiğinde de siyah ekmek ve çay olarak kabul edilemeyecek bir içecekten oluşan yemeklerine oturdular. Bu sırada Liv başını kaldırıp endişeli bir şekilde küçük kızına baktı, "Daisy, sana bir şey yaptılar mı?" Daisy başını iki yana salladı. "Yalnızca birkaç kez vurdular." "Bu harika! Seni polis mi kurtardı? Nazik bir dedektif dün gelip ücret almadan seni aramamıza yardım edeceğini söyledi, bugün de çıkıp geldin. Ah, kelime kitabın hala onda," Freja gülümsüyordu. O sırada Liv yeniden söze girdi, "Yaşlı Kohler’dan defteri geri almasını ve dedektife senin döndüğünü haber vermesini isteyeceğim. Ancak yine de ona teşekkür etmeliyiz." Daisy hafifçe başını salladı, "Hayır, kurtaran kişi polis değildi. Ani bir patlama oldu ve tuhaf bir şekilde hepimizin hücrelerinin kapısı açıldı, biz de hemen koşmaya başladık. Ancak, çatıda bir silüet vardı. Kadın mıydı erkek miydi bilmiyorum... Üzerinde siyah bir zırh, bir pelerin ve başında da siyah bir taç vardı. Orada durmuş sessizce bizi izliyordu. Kötü adamlardan hiçbiri bizi durdurmaya ya da peşimize düşmeye çalışmadı." Ücretsiz okulda öğretmeni tarafından eğitmen olarak atanan Daisy, doğal olarak annesi Liv’den daha geniş bir kelime hazinesine sahipti. "O şekilde giyinmiş biri mi kurtardı seni?" Liv şok olmuştu. Freja da merakla kardeşine bakıyor, heyecanla cevabını bekliyordu. Daisy ciddi bir tavırla başını salladı, "Evet, tıpkı bir... Kahraman gibiydi!" Kahraman... Freja’nın gözleri yıldızlar gibi parlıyordu. … Gizli bir odada, bir grup insan dikkatli bir şekilde Lanevus ve Capim olayını karşılaştırıyor, elde ettikleri bilgilerle iki olay arasındaki benzerlikleri ve farkları bulmaya çalışıyordu. "Bu iki olay birbiriyle bağlantılı olamaz. Tek ortak noktaları kötülüğün yenilmiş olması. Tarot kartlarının sahibi adaletin yerini bulmasını sağlamış," dedi biri. "İki olaydan da aynı kişinin sorumlu olmadığı doğrulanabilir. Güç farkı çok bariz, kuvvetli yönleri de zıt düşüyor. Söz konusu kişinin Dizi atlamış olma ihtimali de var elbette, ancak Capim’i öldüren kişi bir tür hayaletti. Bu yaygın bir durum değil." Bu analiz pek çok kişi tarafından onaylanmıştı. O sırada, toplantıya başkanlık eden kişi sonucu ilan etti, "İki dava, iki farklı insan, ancak ikisi de tarot kartları kullanmış. Belki de ikinci olay taklitçi bir suçlunun işiydi ve eğer öyleyse, Lanevus olayından haberdar olan insanları hedef alabiliriz. Diğer olasılık da, bunu bir örgütün yapmış olması olasılığı! Tarot kartları tarafından sembolize edilen bir örgütün!"
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.