Yukarı Çık




398   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   400 


           
Backlund, tapınağı andıran bir bodrumda.
Başlıklı, siyah bir pelerin giymiş olan Bay A, Asılan Dev figürünün önünde sessizce, uzun bir süre diz çöker şekilde oturdu.
Bir süre sonra, aniden başını kaldırıp bir şeyleri dinliyormuş gibi kulak kabarttı.
Kısa bir duraklamadan sonra sol eliyle sağ işaret parmağını kopardı.
Hemen sonrasında kanlı parmağı ağzına atıp atıştırmalık bir şeyler yiyormuş gibi çiğnedi.
Gulp!
Boğazı kıpırdandıktan kısa bir süre sonra parmağı yutup midesine gönderdi.
O anda bedeni aniden titredi, sanki görünmez biri tutup onu sarsmıştı.
Bay A hemen sağ elini uzatıp kanıyla yere kelimeler yazmaya başladı.
    Bu kelimeler, doğanın güçlerini harekete geçirebilecek Jotunca ya da Ejderhaca ya da kurban ritüelleri için kullanılan Hermesçe değildi. En sıradan dil olan Loen dilinde kelimelerdi.
Kızıl renk hızla toplandığında kelimeler bir araya gelip birkaç cümle oluşturdu.
"Bulundu:
Bu çağa ait olmayan Aptal.
Gri sisin üstündeki gizemli hükümdar.
Sarı ve siyahın şanslı kralı.
Backlund’da hayranları ve adanmışları var."
"Kutsal epifani" sona erdikten sonra Bay A’nın titremesi de kesilmiş, yarasından yeni bir parmak çıkmıştı.
Başını eğip az önce yazdığı kelimeleri dikkatle okuduktan sonra dudaklarının kenarı yukarı doğru kıvrıldı.
"Sizi kutsal vahyinizle!" Bay A, varlığının anlamını bir kez daha bulmuş gibi, mütevazi bir tavırla secde etti.

Gümüş Şehir’deki kulenin tepesinde.
Lovia, pencereye doğru yaklaşıp karanlığın içindeki mum ışığına baktı, bu sırada yüzündeki ifade de yumuşamıştı.
Bir süre sonra, kapısının çalındığını duydu.
"Ekselansları?" Lovia başını çevirip gülümseyerek ziyaretçisine baktı.
Kapı, otomatik olarak geriye doğru açılmıştı.
Dışarıda duran kişi, İblis Avcısı Colin İliad’ın ta kendisiydi. Üzerinde kahverengi bir palto, belinde de üzerinde gizli bölmeleri olan deri bir kemer vardı.
"Lovia, keşif ekibindeki anormallik doğrulandı," dedi Colin acı dolu bir tonda. "Kaptan olarak, mevcut durumuna bakılmaksızın seni üç gün boyunca zindanda ağırlamamız gerekecek, İhtişam Tacı’nın arındırmasından geçmelisin. Bunun bir kural olduğunu biliyorsun."
Lovia’nın yüzünde en ufak bir öfke belirtisi yoktu, sakince gülümsemeye devam ediyordu.
"Biliyorum, zindanda uzun bir süre kalmak için çoktan hazırlıklarımı yaptım. Bu süreç bittiğinde de hala bana güvenmiyor olursanız kararlaştırdığınız her türlü ayarlamayı kabul edeceğim."
Bu sırada pencerenin önünden çekilmiş, yavaşça kapıya doğru yürüyüp Colin’in yanından geçmişti.
Colin sessizce arkasını dönüp kadının adımlarını takip etti.
Bu sırada yürek burkan çığlıklar duyuluyordu.
"Tekrar mı başlıyor?" Diye sordu Lovia şaşkın bir tonda.
Colin başını salladı, "Evet, bu kaçamayacağımız bir kader..."
O sırada, kulenin orta katlarından birindeki büyük bir salonda.
Keşif ekibi üyeleri ve yozlaşmaya maruz kalmış birkaç Gümüş Şehir sakini, kutsal parıltılar gibi görünen bir şey tarafından yere bastırıldı. Hareket edemez hale gelmişlerdi, sırtlarına dev dağlar bırakılmıştı sanki.
Kırklı yaşlarında, koyu tenli bir çift, ellerinde birer karmaşık desenli kılıçla yirmili yaşlarındaki bir genç adama doğru yürüyordu.
Genç adamın bedeni çoktan et suyuna dönüşmüştü, ancak başı hala sağlamdı. Yalnızca tepesinden uzun, ince, kan rengi bir filiz çıkıyordu.
Çiftin kendisine yaklaştığını görünce dehşet içinde bağırdı, "Baba, anne, ne yapıyorsunuz?
Bu akşam hep birlikte ızgarada demir akrebi yemeyecek miydik?
Baba, anne, sizin için bir sürü demir akrebi yakaladım..."
Çift, daha fazla dayanamayarak başlarını yana çevirdi, ancak bu sırada çoktan kılıçlarını çekmişlerdi...
Birkaç metalik sesin ardından, genç adamın sesi anında kesildi. Vücudu birkaç kez seğirse de, saniyeler sonra hiçbir yaşam belirtisi kalmamıştı.
Başka bir yerde, yaklaşık on yaşlarında küçük bir kız da üzerinde karmaşık desenler olan kılıcını kaldırdı. Kılıcını ablasına saplarken yanaklarından göz yaşları süzülüyordu.
Yerde yatan kız aniden güldü, "Bugünden itibaren kendi hayatını yaşamak zorunda kalacaksın. Artık saf olma..."
Küçük kızın hıçkırıkları daha da hızlanmış, gözündeki yaşlar sebebiyle görüşü iyice bulanıklaşmıştı, bu nedenle kılıç tutan elleri havada asılı kaldı.
Ancak, güçlü bir avuç elinin arkasından bastırıp onu öne doğru ittirdi.
Oof!
Kız şok olmuştu, hiçbir şey duyamıyor ya da göremiyor gibiydi.
Bu, Gümüş Şehir’deki herkesin içinde bulunduğu eski bir lanetti. Ölümden sonra korkunç ve tuhaf şeytani ruhlara dönüşmemeleri için kendi akrabalarını kendileri öldürmeleri gerekiyordu.
Bu nedenle, Darc tamamen bir canavara dönüşmüş ve bilinmeyen bir varlık tarafından lekelenmiş olsa, hiçbir sorgu değeri taşımasa da "gölge" gözlemci onu oracıkta öldürmeye cesaret edememişti. Bunun yerine, canavarı kontrol altına alıp, ebeveynlerini beklemek üzere kuleye getirmek için elinden geleni yapmıştı. Aksi halde, durum yalnızca daha da kötüye gidecekti.
Keşif ekibi üyeleri de şu anda aynı muameleyi görüyordu, bu iki bin yıldan uzun süredir değişmeyen bir süreçti. Bu haldeyken öldüklerinde mutasyon geçirip geçirmeyeceklerini kimse bilmese de, bu riski almaya cüret edemiyorlardı.
Neyse ki, Gümüş Şehir’in nüfusu çok kalabalık değildi ve herkes aynı bölgede yaşıyordu. Her neslin üst kademelerinin düzenlemeleriyle, birbiriyle kan bağı olan epeyce insan vardı. Nüfus yalnızca üç nesille sınırlı olsa da, yine de çokca akraba bulmak mümkündü.
Bu nedenle, devriye ekipleri oluşturmaktan sorumlu olan Beyonderlar, beklenmedik durumların ortaya çıkmaması için önce adayların kan bağı durumunu göz önünde bulundurmak zorundaydı.
Keşif ekibine katılma koşulları o kadar katı değildi, çünkü bu ekiplerin görevleri daima karanlığın derinliklerini keşfetmek ve Gümüş Şehir’den uzakta olmaktı. Ölseler ya da mutasyon geçirseler bile bu kimsenin güvenliğini etkilemeyecekti.
Bir Gümüş Şehir sakininin üç kuşak içinde hiç akrabası kalmamışsa, bu kişi katı bir gözetim altına alınır ve ciddi bir hastalığa kapıldığında ya da gerçekten yaşlandığında Gümüş Şehir’den uzağa, karanlığın derinliklerine gönderilirdi.
Keşif ekibinin eski kaptanı Uddel zindana kapatıldığında, kulede aslında üç kıdemli vardı. Ancak sonunda harekete geçen kişi Şef Colin Illiad olmuştu. Aksi halde, yalnızca mühür girişiminde bulunabilirlerdi.
Çünkü Uddel, onun akrabasının abisiydi.
Bu sırada, Çoban Lovia ve İblis Avcısı Colin sessizce kulenin alt katına girmişti. Yanlarında birkaç Şafak Şövalyesi ile zindanın derinliklerine doğru ilerliyorlardı.
Kısa süre sonra, bir hücrenin önünde durdular.
Böylece Lovia, bir yatağın, bir masanın ve tek bir mumun olduğu odaya sessizce girdi.
Metal kapı kapanmadan arkasını dönüp soluk gri gözleriyle Hunter Colin’e baktı.
"Ekselansları, bir keresinde bana, Gümüş Şehir sakinlerinin buradan çıkıp karanlığın derinliklerinde öldüklerinde doğrudan şeytani ruhlara dönüşmeyeceklerini söylemiştiniz. Birkaç gün geçmesi gerekiyor. Bu nedenle, keşif ekibinin diğer üyelerinin onlardan uzaklaşmak için bolca zamanı var."
Colin başını sallayarak onu doğruladı.
Bunu gören Lovia gözlerini kapatıp gülümsedi, "İki ay önceki bir keşifte, ekip üyelerinden biri gözlerimin önünde ölmüştü.
Ekibin geri kalanını kaybetmiş gibi yaptım. Orada beş gün bekledim, ancak bu kişi şeytani bir ruha dönüşmedi."
İblis Avcısı Colin sessizce kadına bakmaya devam ediyordu, bir süre sonra, o hiçbir şey söylemeden metal kapı kapandı ve mühür aktif hale geldi.

Gri sisin üstündeki antik sarayda.
Klein, bir süre bekleyip Güneş’i temsil eden kızıl yıldızda herhangi bir değişim olmadığını görünce rahatladı.
Başarılı olmuş olmalı... Birkaç saniye şakaklarını ovuşturduktan sonra hemen kendisini maneviyatıyla sarıp gerçek dünyaya döndü.
Kendi bedeninin varlığını hissettiği anda acı soğuğu fark etti.
Soğuğun etkisiyle hapşırdıktan sonra hemen maneviyat duvarını dağıtıp geri yatağına döndü.
Ne yazık ki yatağı çoktan buz gibi olmuştu.
Neyse ki bedenim gri sisin üstüne girerek bir derece koruma alıyor; aksi halde muhtemelen yarına hastalanırdım... Klein, battaniyesine sıkıca sarılıp iç çekti.
Şu anki hali ona, eski hayatında duyduğu bir şakayı hatırlatmıştı.
Sıcaklık temel olarak titreşimle elde edilir...

 
Evet, son zamanlarda acil bir işim yok. Sihirbaz kurallarını çıkardım. İmkansız olana meydan okumasam, yalnızca normal şekilde ’rol yapmaya’ devam etsem de sindirimimi yeni yıla kadar tamamlamış olurum muhtemelen. Bir sonraki görevim, Meçhul iksiri için gereken Beyonder malzemelerini bulmak ve gereken parayı biriktirmek. Ancak bu, aceleye getirebileceğim bir şey değil... Klein’ın zihni iyice rahatlamıştı, iki-üç gün boyunca dinlenebileceğini düşünüyordu.
Yatağın da ısınmasıyla, farkına varmadan sakince uykuya daldı. Uyandığında, kilise çanlarının çaldığını duydu.
Kolunu yorganın altından çıkarıp soğuğu hissettiğinde ise hemen yeniden yatağın içinde büzüştü.
Bugün daha da soğuk sanki... Yapacak bir şeyim de olmadığına göre, uyumaya devam edebilirim gibi görünüyor... Klein, keyifli bir şekilde yeniden gözlerini kapattı.
Ancak bir süre sonra karnın gurultusunun kulak ardı edilemeyecek bir seviyeye ulaştığını fark etti.
Hayat zor seçimlerle dolu... 
    İki duygu arasında on dakika kadar mücadele ettikten sonra sonunda yataktan çıkıp lavaboya yöneldi.
Üzerini değiştirip elini yüzünü yıkadıktan sonra da birinci kata inip Feynapotter noodle’ı yapmak için malzemelerini çıkardı.
Bu kez, aldığı et sosunu kullanmayı planlamıyordu, iki gün önce yaptığı et ezmesini denemek istiyordu. Bu ezmenin malzemelerini, anı kırıntılarına dayanarak özenle seçmişti. İki dünyanın malzemeleri arasında nihai farklılıklar olsa ve bu, bildiği o tadı tam olarak yakalamasına engel olsa da, Klein ürünü yine de oldukça iyi bulmuştu.
Kısa süre içinde yemeğini hazırlayan Klein, bu sabahın oldukça harika olduğunu hissediyordu.
Bu dünyanın geleneğine bağlı kalarak, yemeğini yerken gazetelere göz atmayı da ihmal etmemiş ve ilk önce Bilgelik Gözü’nün toplantı düzenleyip düzenlemediğini kontrol etmişti.
Dün geceki düşünceleri doğrultusunda, bugün biraz eğlenmek istiyordu, ancak konsere mi, operaya mı yoksa bir oyuna mı gideceğine henüz karar verememişti.
Batı Bölgesi, Hillston Bölgesi ve Cherwood Bölgesi’ndeki çoğu müzik salonunun bilet fiyatı en az altı soli, üstelik ünlü müzisyenler çıkıyorsa fiyat bir pounda bile ulaşabiliyor. Sıradan halk için özel olarak yapılmış müzik salonlarının fiyatları ise altı ila dokuz peni arasında değişiyor. Bir miktar parası olan yoksullara açık olan Doğu Bölgesi’ndekiler ise yalnızca bir peni istiyor... Klein, bugün ne yapacağına karar vermek için ilgili bilgilere göz atmaya devam etti.
O sırada, aniden kapı sesi duyuldu.
Ding dong.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


398   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   400