Yaz tatilinin sonu yavaş ama emin adımlarla yaklaşırken, sıradan bir çarşamba sabahıydı. Alarmımı Ayase-san’ın genellikle uyandığı saate ayarladım ve zamanında kalkmayı başardım. Saat daha 06:30 bile olmamıştı ve yorgunluktan ölüyorum.
Oturma odasına girdiğimde, Ayase-san kahvaltıyı hazırlıyordu. Onu böyle çalışırken görünce bir anlığına büyülenmiş gibi oldum.
"Günaydın, Ayase-san."
"Asamura-kun. Bugün erken kalkmışsın ha?"
Bir an için bana dönüp kısa bir cevap verdi.
"Bugün yoğun olur diye düşündüm." dedim ve yerime oturdum.
Tap tap… tap. Ayase-san havucu doğrarken bir anda durdu ve endişeli bir ses tonuyla bana döndü.
"Yoğun mu? Sadece vardiyaları değiştirdik, değil mi? Yoksa başka planların mı vardı, Asamura-kun?"
"Ah. Hayır, hayır, hayır."
Muhtemelen, başka planlarım olduğu halde hepsini bir kenara bırakıp onunla havuza gitmeye karar verdiğimi düşünmüştü.
"Gerçekten mi?"
"Yemin ederim. Bugün hiçbir planım yoktu. Eğer ödevlerimi bitirmemiş olsaydım, bugün tam da bunun için ayırdığım gün olurdu ama çoktan hallettim bile."
"O halde…"
Neden erken kalktın?—Muhtemelen bunu sormak istiyordu. Haklıydı, bunu bilemezdi. Bu, yalnız bir erkeğin yaşadığı bir sorundu.
"Mayo’m yok."
"…Beden eğitimi için kullandığın ne olacak?"
"Yüzme yerine beyzbolu seçtim çünkü arkadaşım onu tercih etti."
"Ahh, anladım."
"O zamanlar, her konuda aynı fikirde olmanın anlamsız olduğuna dair bazı ahlaki düşünceler anlatıp duruyordu."
O zaman Maru’nun yaptığı o surat ifademin gözümün önüne geldi ve iç çektim. Yaz dönemi beden eğitimi dersleri öğrenciler tarafından seçiliyor ve yüzme dersiyle top oyunları arasında bir tercih yapmam gerekiyordu. Ama yüzme dersini seçip bunun için bir mayo almış olsaydım bile, onu okul dışında giymek pek hoş olmazdı. Belki fazla ince eleyip sık dokuyorum ama sınıfımızdaki popüler insanlarla havuza giderken bir tür kıyafet kuralı olması gerektiğini düşünüyorum.
"Ahaha, fazla büyütüyorsun. Yani daha sonra bir mayo alacaksın, öyle mi?"
"Evet, almam gerekiyor. Neyse ki vardiyamız 18:00’de bitiyor, bu yüzden sonrasında alacak bolca vaktim olacak."
Normalde tam vardiyam gece geç saatlerde biterdi ama bugün yalnızca yarım vardiya çalışıyorum. Çünkü bu aslında yarınki vardiyamdı.
"Yani işten sonra gideceksin?"
"Mecburum. Araştırdım, mayo satan mağaza en erken 11:00’de açılıyor."
"Anladım… yani araya sıkıştıramazdın."
"Çok riskli olurdu ve bunu istemiyorum."
Mağaza müdürü bize bugün işimizi düzgün yapmamızı söyledi, bu yüzden özellikle bugün geç kalmak istemem. Saat 11:00’de bir mağazaya girsem, yolumu kaybetmezsem veya fazla düşünmezsem, en erken 12:00’de çıkabilirim… ki bu konuda pek güvenim yok.
"Mayo almak bu kadar karmaşık mı? …Ah evet, moda ile pek ilgilenmediğini söylemiştin, değil mi?"
Ekşi bir ifadeyle başımı salladım. Kesinlikle doğru. Moda ve çevresindeki her şey bana hitap etmiyor. Kıyafet seçme konusunda hiçbir temel bilgim yok. Neden bu kadar çok çeşidi var? Farkları ne? Kitap türleri gibi mi? Önümde geniş bir koleksiyon olduğunda kesinlikle kaybolacağımı şimdiden görebiliyorum. Yardım istemem gerekse nasıl sorarım ki?
Muhtemelen kararsız kalıp zaman kaybedeceğim, bu yüzden en azından acele etmeden kendime biraz zaman tanımak istiyorum. Üstelik yarın için de hazırlanmam gerek. Yaz tatilinde sınıf arkadaşlarıyla havuza gitmek büyük bir olay gibi görünmeyebilir ama oraya vardığımda bir şeylerin eksik olduğunu fark edersem başım ağrır.
Ayrıca, Ayase-san’a bugün için hiçbir planım olmadığını söyledim ama aslında bugün vardiyamın olmayacağını düşündüğüm için sabahleyin çamaşır da yıkamam gerekecek.
"Anladım, sorun değil. Ah, bu arada, Maaya bana yarınki programı gönderdi."
"Tamam."
"Sana da birazdan yollarım."
"Teşekkürler."
Dün Narasaka-san bana mesaj atarak davet etmişti ama vardiya değişiminin kesinleşmesini beklemiştim. Onay verdikten hemen sonra reddedemezdim sonuçta. Mağaza müdüründen onay aldıktan sonra Ayase-san ona mesaj attı ve yaklaşık bir dakika içinde cevap geldi. İşte Narasaka-san böyle biri.
Bu şekilde sohbet ederken, babam saat 07:00 civarında uyandı. Önce banyoya uğradı, ardından oturma odasına gelip bizi selamladı.
"Günaydın, Saki-chan. Ooo, Yuuta da mı burada ? Nadir bir manzara doğrusu."
"Günaydın."
"Evet, günaydın."
Kendi yerine geçti. Ben de kalkıp ona bir kase pirinç hazırladım ama yüzü hafifçe düştü. Evet, evet. Pirincini Ayase-san’ın servis etmesini istediğini biliyorum. Ama bugünlük miso çorbasıyla yetinmek zorunda kalacak.
"Al bakalım."
"Teşekkürler, Saki-chan."
"Rica ederim."
Ayase-san’ın sabah menüsü genellikle kısa sürede hazırlanabilen basit tariflerden oluşuyor. Bugün tofu, ıspanak ve haşlanmış yeşillikler vardı. Tofunun üstüne rendelenmiş zencefil ve kurutulmuş bonito gevrekleri serpiştirilmiş, en üstüne de doğranmış yeşil soğan eklenmişti. Bunun üzerine soya sosu döküyor, ha? Geçenlerde öğrendiğim bir şey var ki tofuyu tatlandırmak için kullanılan bir sürü soğan çeşidi varmış. Ayase-san bunların yeşil soğan olarak adlandırıldığını söyledi.
İnternette tofuya hangi soğanların eklendiğine baktığımda, yeşil soğan, pırasa, arpacık soğanı, frenk soğanı ve ince yeşil soğan sürgünleri gibi birçok seçenek gördüm. Eğer kendi tofumu yapacak olsaydım hangisini kullanacağımı bilmezdim. Neyse ki, bugün yeşil soğan kullanılmış. Bunun yanında mavi bir tabağa yerleştirdiği üç tane ızgara patates de babamın önüne konuldu.
"Seninkini de birazdan hazırlarım, Asamura-kun."
"Acele etmene gerek yok. Sonuçta babamın yakında çıkması gerekiyor."
Eğer bugün okul olsaydı, Ayase-san ve benim de yakında evden çıkmamız gerekirdi ama neyse ki öyle bir durum yok.
"Üzgünüm." Babam yemeğini yerken yorum yaptı. Kahvaltısını hızla bitirdi.
Saat 7:30 civarında evden çıktı ve ben de bulaşıklarını makineye yerleştirdim. Sanki özellikle zamanlamışlar gibi, Akiko-san sabah 8 gibi eve geldi. Kahvaltısını dışarıda yaptığı için doğruca yatak odasına geçti. Akiko-san ve Ayase-san bizimle birlikte yaşamaya başladığından beri her sabah bu şekilde geçiyordu. Bana okul dönemi ortasındaki sabah rutinimizi hatırlattı.
Yaz tatili neredeyse bittiğine göre, eski düzenime geri dönmeye başlamalıyım. Yemek masasını temizlemeye yardım ettikten sonra odama döndüm ve yarınki planlarımızı gözden geçirdim. Yani, Ayase-san’ın bana ilettiği Narasaka-san’ın LINE mesajını. İçeriği oldukça uzundu, neredeyse bir ilkokul öğretmeninin öğrencilerine günün programını anlatmasına benziyordu. Acaba Ayase-san’ın bahsettiği tatil sırasında mı yazmıştı bunu? Demek Narasaka-san, eğlenirken bile her şeyi en ince ayrıntısına kadar planlayan biri ha?
"Maaya tüm bunları planlamak için uğraştı, o yüzden dikkatlice oku."
Mesajın sonunda eklediği not buydu. İlk başta gitmek istememesine rağmen, kararını verdikten sonra fazlasıyla olumlu yaklaşıyordu. Tam da Akiko-san’ın dediği gibi.
—Sorunlu bir çocuktu. Dondurma için yalvarır, havuza gitmek ister, istediği olmazsa şikayet ederdi...
Belki de Ayase-san, eskiden olduğu gibi eğlenmeye dair isteğini geri kazanıyordu? Eğer öyleyse, bu beni de mutlu ederdi.
Öğlene doğru evden çıktık ve vardiyamız başlamadan önce rahatça yetişecek şekilde işimize vardık.
"Hadi bakalım! Bugün iyi bir iş çıkaralım, Ayase-san."
"Evet, elimizden gelenin en iyisini yapalım, Asamura-san."
İçeri adım atar atmaz, Ayase-san bana hitap şeklini değiştirdi. Görünüşe göre mağaza müdürünün güvenini boşa çıkarmamak için her zamankinden daha motive olmuştu. Vardiyamız başlar başlamaz, Ayase-san ve ben kasada görevlendirildik. Kitapçıda çalışırken en stresli işlerden biri muhtemelen buydu. Özellikle benim gibi asosyal biri için, rastgele insanlarla konuşmak pek de rahat olduğum bir şey değildi ama işimdi, yapmak zorundaydım.
Kasadan biraz olsun boş vakit bulduğumda, kitap kapaklarını katlamaya koyuldum. Kartonu arkalık olarak kullandım, üstten alta doğru katladım ve kitabın sığabileceği bir açıklık bıraktım. Her kitabın kalınlığı farklı olduğundan, kapladığım şeklin uygun olduğundan emin olmam gerekiyordu. Üstelik, müşteriye tekrar yapmam gereken bir kapakla kitap veremezdim.
Bir keresinde sağ ve sol tarafları aynı anda katlamıştım ve kitap sınırlı olduğu için çok fazla kapak harcamam gerekmişti. Sonunda da azar işitmiştim. Ayase-san böyle bir durum hiç yaşamadı. Yomiuri-senpai’nin dediği gibi, o benden çok daha yetenekliydi.
O gün ayrıca ofisi ve soyunma odalarını da temizlememiz gerekiyordu. Garip bir tesadüf olsa gerek, işin bu kadar yoğun olduğu bir günde Yomiuri-senpai izinliydi. Bunu bilerek yapmıyor, değil mi? Gerçi bugün benim de izin günüm olacaktı, o yüzden pek şikâyet edemem.
"Sadece çöpleri atmak kaldı sanırım."
"Onu ben hallederim."
"Hayır, bende de biraz çöp var, ben atarım."
Tam ofisten çıkmak üzereydim ki, mağaza müdürü içeri girdi.
"Ohh, buralar pırıl pırıl olmuş. Evet, bugün ikiniz de iyi iş çıkardınız." diye bizi övdü.
Bunun sadece bir nezaket gösterisi olduğunu biliyordum ama yine de hoşuma gitmişti. Önceki disiplinin ardından gelen bir ödül gibiydi. Beklediğim gibi, mağaza müdürü insanları nasıl motive edeceğini iyi biliyordu.
Saat tam 18.00’de, Ayase-san ve ben kitapçıdan çıktık.
"Tamam, şimdi mayo almaya gidiyorum. Ne yazık ki seni eve kadar bırakamayacağım."
"Daha saat sadece altı, buna gerek yok."
"Doğru, o zaman sen bensiz eve dön."
"Asamura-kun, mayonu nereden almayı planlıyorsun?"
Gitmeyi düşündüğüm mağazanın adını söyledim.
"Orası, ha? O zaman ben de seninle geleyim." dedi, bu da beni şaşırttı.
"Neden?"
"Orada kadın kıyafetleri de satılıyor, o yüzden ben de kendime bir tane alacağım. Dün mayomu denedim ama artık üzerime pek oturmuyor, o yüzden yeni bir tane alsam iyi olur diye düşündüm." dedi ve önden yürümeye başladı.
Ben de hızlıca peşinden gittim. Gerçekten birlikte mayo mu alacağız? Deneyimsiz ve kırılgan hayal gücüm, bir erkekle bir kadının birlikte mayo alışverişine çıkmasını ancak bir çift olarak hayal edebiliyordu. Bunun tamamen önyargı olduğunu biliyorum ama başka ne sebep olabilirdi ki? Aklıma hiçbir şey gelmiyordu.
Kabinin iki tarafından birbirimize mayo hakkında konuşarak garip ve klişe bir duruma düşeceğimiz sahneler gözümün önüne geldi. Hayır, böyle bir şey kesinlikle olmaz ama ya yanlış bilgilendirilmişsem ve kardeşlerin birlikte mayo alışverişine çıkması tamamen normal ve kabul gören bir şeyse? Yan profiline göz attığımda, Ayase-san’ın her zamanki sakinliğini koruduğunu gördüm. Belki de düşündüğüm kadar garip bir durum değildi.
Gerçekten birlikte mayo alışverişi yaparsak, nasıl bir yüz ifadesi takınmalıyım, nasıl bir tavır sergilemeliyim? Mağazaya fazla bir mesafe kalmadığı için kalbimi ve zihnimi hazırlayacak pek vaktim yoktu...
Ve en sonunda, tüm bu düşüncelerim boşa çıktı. Çoğu büyük mağazada olduğu gibi, kadın giyim bölümü alt katta, erkek giyim bölümü ise üst kattaydı. Ayase-san yürüyen merdivene çıktı, ardından bana dönerek,
"Her neyse, burada ayrılalım. Eğer alışverişi aynı anda bitirirsek, girişte buluşuruz. Bitiremezsek de herkes kendi yoluna gider." dedi.
"…Tamamdır."
Evet, mantıklı olan da buydu. Gerçek hayatta işler böyle yürüyordu. Şunu net bir şekilde ifade edeyim: Bir erkek kardeşin küçük kız kardeşiyle birlikte mayo alışverişine gitmesine gerek yoktu… sanırım. Ve tabii ki, kendime uygun bir mayo seçmem bir saatten fazla sürdü. İş çıkışı buraya gelmekle kesinlikle doğru bir karar vermişim.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.