Yukarı Çık




421   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   423 


           
Quelaag Kulübü’nün önünde bekleyen aracın içinde.
"Arzu Misyoneri ile Jason Beria aynı kişi olmayabilir mi? Yanlış yönlendirildiğimize mi inanıyorsunuz?" Ikanser, Klein’ın söylediklerini hafife almamıştı. Aksine, ciddi bir şekilde meseleyi onunla tartışmaya başlamıştı.
Kötü bir diyakoz değil... Ancak sebebi sürekli Arrodes isimli aynayı kullanması da olabilir. Ne kadar öfkeli olursa olsun o ayna herkesi yıpratabilir... Klein ciddi bir tavırla başını salladı.
"Bu benim şahsi fikrim.
Aslında kanıtlamak da pek zor değil. Büyülü aynaya Arzu Misyoneri’nin yerini sormayı deneyebiliriz."
Ikanser hafifçe başını salladı, "Mantıklı."
Bu sırada bakışları elindeki büyülü aynaya kaydı.
"Diyakoz Ikanser, burada ipucu soracak olursanız Şeytan anında fark edecek," diyerek uyardı Klein.
"Doğru." Ikanser diğer iki ekip arkadaşına döndü, "Bay Moriarty’i gizlice korumaya devam edin. Arzu Misyoneri saldırsa bile üçünüz onu bir süre oyalayabilirsiniz. Ayrıca, yakınlarda ordu personelleri de var."
    "Tabii Diyakoz!" Makinecilik Kolektif Zihni üyeleri bir an bile tereddüt etmeden cevap verdi.
Böylece Ikanser, Isengard’ın çevresindeki Gece Kuşları’na gitmek için araçtan ayrıldı.
Tanrı’nın Büyücüsü ve Tanrıça Kilisesi’nin Mühürlü Eserleri işin içinde... Arzu Misyoneri bir şeye kalkışacaksa, bu öğleden sonra bunun için harika bir zaman... Umarım yeterli vakit vardır ve büyülü ayna ona doğru cevabı verir... Ancak bu şekilde ben işin içinde olmayacağım ve hepimize zarar veren o Şeytan’ın öldüğünü göremeyeceğim, tabii parayla dolu bavullarına da erişimim olmayacak... Klein, Ikanser’in arkasından çaresizce bakakalmıştı.
Ancak hemen sonra kendisini toparladı.
Olsun, sorun değil. En azından risk almak zorunda kalmayacak ve bu sıkıntıdan güvenli bir şekilde kurtulacağım.
Dahası, Makinecilik Kolektif Zihni bana kesinlikle haksızlık etmeyecektir. Başarılı olursam, fikirlerim ve önerilerim önemli bir rol oynamış olacak. Üstelik ben de Buhar ve Makinecilik Tanrısı’nın inananıyım, ganimetlerin bir kısmını elde etmem mantıklı olur... Toplam miktarın 50.000 pound olduğunu düşünürsek, payıma düşen de küçük bir miktar olmayacaktır...
Bu düşünceler Klein’ın biraz pişmanlık duymasına neden olmuştu.
Ancak olaya dahil olarak kendisini riske atmayacaktı.
Bir Sihirbaz asla hazırlıksız performans sergilemez!
Her şey çok hızlı oldu, hazırlanacak vaktim olmadı... Klein diğer ekip üyelerine başını sallayarak veda ettikten sonra araçtan inip kulübe geri girdi.

Hillston Bölgesi. Isengard Stanton’ın oturma odasında.
Leonard Mitchell asi siyah saçlarını tarıyordu. Kaptan Soest’in talimatları doğrultusunda ve diğer Gece Kuşları’nın yardımıyla gümüş zırhını yeniden giymişti.
Saçlarını düzeltmeyi bitirdikten sonra siperini indirdi. Hemen sonrasında da sol elini uzatıp Ikanser’in kendisine verdiği büyülü aynayı kaldırdı.
Buhar ve Makinecilik Kilisesi içinde bu gümüş aynanın kod adı 2-111 idi.
"Yalnızca 2. Sınıfr bir Mühürlü Eser ha?" Diye sordu Soest şaşkın bir tonda.
Ikanser başını salladı.
"Evet, o kadar tehlikeli değil."
Sesi, dişlerini gıcırdatıyormuş gibi çıkmıştı.
"Yani bu, diğer yönlerinin 1. Sınıf Mühürlü Eser standartlarına ulaştığı anlamına mı geliyor?" Diye sordu Soest düşünceli bir şekilde.
Ikanser başını ona çevirdi.
"Yalnızca bazı yönlerden."
Ancak daha fazla bilgi vermek istemiyordu.
O anda, Leonard sağ eliyle gümüş aynanın yüzeyini hafifçe okşadı. Oturma odası aniden sessizleşmişti.
"Saygıdeğer Arrodes, sorum şudur: ’Isengard Stanton’a saldıran Arzu Misyoneri şu anda nerede?’"
O anda tüm ev karanlığa boğuldu, sanki dev bir bulut alanın üstüne çökmüştü.
Gümüş aynanın yüzeyi ışıldamaya başladı ve hızla bulanık bir görüntü meydana geldi, görüntüde, penceresinin dışındaki geniş bahçesi görünen lüks bir villa vardı.
Bahçenin ortasında da, içinde parlak kırmızı güllerin yetiştiği camdan bir sera duruyordu.
Seranın tepesinde, ince bir sis tabakasının ardından güneş ışınları hafifçe sızıyordu.
"Burası Backlund’da!" Görüntünün açısı ve güneşin gökyüzündeki konumu sayesinde Isengard buranın neresi olduğunu anında anlamıştı.
"Jason Beria’nın yerini sorduğumuzda tamamen başka bir görüntü görmüştük! Kandırıldık!" Dedi Ikanser şaşkınlık içinde.
Ruh Güvenci Soest de en az onun kadar şaşkındı, "Ne kadar kurnazca.
O halde, Tanrı’nın Büyücüsü’nün peşinde olduğu Jason Beria kim?
Ah, tartışacak vakit yok. Bu evin neresi olduğunu hemen öğrenmemiz gerekiyor. Sonra da hemen harekete geçeceğiz. Arzu Misyoneri’nin büyük bir olaya sebep olmayı planladığından şüpheleniyorum!"
O sırada Arrodes’in yüzeyindeki görüntü kayboldu ve yerini kanla yazılmış gibi duran kelimeler almaya başladı.
Leonard Mitchell’in aynanın sorusuna cevap vermesi gerekiyordu.
Leonard tuhaf bir şekilde biraz gergin gibiydi. Her zamanki uçarı tavrını bir kenara bırakmış, sessizce soruyu bekliyordu.
Birkaç saniye sonra kelimeler net bir hale geldi.
"Bedeninde, sana bağlanmış bir şey var..."
Bunu gören Leonard’ın gözleri kocaman açıldı. Tüm kasları gerilmiş, alnından soğuk terler akıyordu.
Kan lekeli gümüş ayna yüzünün tam önünde olmasa, diğer herkes ondaki tuhaflığı fark edebilirdi.
Elleri bile titremeye başlamıştı.
Birkaç saniye sonra büyülü ayna da titremeye başladı ve kızıl kelimeler tuhaf bir şekilde yeşil bir tona bulandı. Aynaya çok dikkatli bir şekilde bakmayan kişinin bu renk değişimini fark etmesi çok zor olurdu.
O anda kelimeler hızla değişti ve soru son halini aldı, "Bedeninde, diğerlerine söyleyemeyeceğin bir yara izi var mı?"
"Evet, o yara hafızamda kazılı," dedi Leonard sakin kalmaya çalışarak, ancak aynadaki yansıması, aniden gergin tansiyonun düşmesiyle ezici bir yorgunluk hissi yaymaya başlamıştı.
Bu ayna çok tehlikeli... Gerçekten fark etti! Neyse ki Yaşlı Adam uzun süre sonra biraz toparladı... Leonard’ın dudakları kupkuru kalmıştı.
O sırada Soest cep saatini çıkarıp zamanı kontrol etti, sonra da Leonard’a doğru döndü.
"Hala vakit var, operasyonun geri kalanından sen sorumlu olacaksın."
"Tabii Kaptan Soest." Leonard sonunda rahat bir oh çekmişti.

Rıhtım alanı, Backlund Tersanesi.
Patrick Jason Beria, önceden ayırttığı kulübeye girdi.
Pencereye yaklaşıp sisli gökyüzüne bakarak sessizce dakikaları saymaya başladı.
Bir süre sonra, hızla şapkasını ve kıyafetlerini çıkardı. Ardından da çevik bir hamleyle üzerindeki insan derisini açtı!
İnsan derisinin altında, otuzlarının başında, derin bakışları olan güzel bir kadın vardı. Klein’ın rüyasında gördüğü kahverengi saçlı, kahverengi gözlü adamdan eser yoktu!
Kadın hemen bavulundan yeni kıyafetler çıkarıp giyildi, böylece inanılmaz derecede büyüleyici bir hanımefendiye dönüşmüştü.
Sonunda, bavulun dibinden yumruk büyüklüğünde bir taş çıkarıp az önce çıkardığı insan derisiyle sıkıca sardı.
O sırada nehir teknesi çoktan kıyıya yanaşmıştı. Kadın pencereyi açıp, Patrick Jason’ın derisini sardığı taşla birlikte nehre fırlattı.
Plop!
Ağır cisme bağlanmış olan deri hızla battı.
Bunu gören Klein memnun bir şekilde pencereyi geri kapattı. Sonra da bavulunu alıp kendisi için hazırlanan farklı bir kulübeye geçti.
Yeni kulübesinin penceresinin önünde, dirseklerinden destek alıp başını ellerine dayayarak dışarıyı izlemeye başladı.
Ne kadar bilinmez, bir süre sonra dışarıda güçlü bir rüzgar estiğini ve ince sis tabakasının dağıldığını gördü.
O anda yüzünde parlak bir gülümseme belirdi.

Cherwood Bölgesi’ndeki Kutsal Rüzgar Katedrali’nden çok da uzak olmayan lüks bir villada.
Mavi gözlü Pallas Negan, masum bakışlı genç ve güzel metresine şehvetle sarıldı.
Yanında iki kişi daha vardı. Bunlardan biri siyah paltolu, orta yaşlı bir adamdı. Kahverengi saçları, mavi gözleri vardı ancak yüzündeki ifadeden herhangi bir şey okumak imkansızdı. Bu adam, Fırtınalar Lordu Kilisesi tarafından atanmış bir Beyonder’dı ve Dizi 6 Rüzgarla Kutsanan seviyesindeydi.
Diğer kişi ise Dük Negan’ın sekreteriydi.
Narin yüz hatları olan ince, sarışın, genç bir adamdı. En büyük kusuru, yaşına tezat düşen seyrelmekte olan saçlarıydı.
Diğer korumalar ya da güvenlik personeli ise evin dışında bekliyordu.
İkinci kata ulaştıklarında, Rüzgarla Kutsanan yatak odasına önden girip kısa bir inceleme yaptı. Bu sırada Dük Negan’ın sekreteri de diğer odaları aramaktan sorumluydu.
İki görevli herhangi bir sorun olmadığından emin olduktan sonra Dük Negan’a bir baş işareti yaptı.
"Uyanan duygularım neredeyse sakinleşti," dedi Dük Negan esprili bir tonda.
    Yanındaki metresi neşeli bir şekilde cevap verdi, "O halde güzel güzel sohbet edebiliriz. Denizde vaktinin nasıl geçtiğini çok merak ediyorum."
"Umarım sonunda buna enerjin olur." Dük Negan metresiyle sarmaş dolaş bir şekilde içeri girip kapıyı kapattı.
Sekreteri ve Beyonder koruması da yatak odasının iki yanındaki odalara girmişti, tabii hala tetiktelerdi.
 Aynı evin çatı katında ise, eski bir sandalyede, gözleri yarı kapalı şekilde oturan koyu renk paltolu bir adam vardı. Ne hissetmeye çalıştığı bilinmiyordu ancak zaman zaman gülümseyip başını sallıyordu.
Kahverengi saçları dalgalı, kahverengi gözleri ise buz gibiydi. Bu, Klein’ın rüya kehanetinde gördüğü kişinin ta kendisiydi! Aralarındaki tek fark, bavul sayılarının farklı olmasıydı.
"Ne kadar güçlü, ne kadar yoğun bir arzu... Bu onun hakkındaki yargımla uyuşmuyor. İlaç falan almış gibi görünüyor... Benim için sorun değil... Heh heh, Patrick Jason Beria’nın aslında iki kişiden oluştuğunu nereden bilebilirler ki..." Adam, sarhoşmuş gibi hafifçe başını yana eğdi.
"Vakit neredeyse geldi... Şimdi!"
Adam aniden, sanki birinin kalbini tutuyormuş gibi sağ elini sıkıp yumruk yaptı!

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


421   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   423