Pencerenin ardındaki cam seradan güneşin soluk ışınları yansıyor, parlak güller ince sis tabakasının ardında bile göze çarpıyordu. Yatak odasındaki Dük Negan gençliğine dönmüş, o zamanlarda sahip olduğu heyecanına yeniden kavuşmuş gibiydi. Sonunda zirveye ulaştı ve ortam aniden anormal bir sessizliğe gömüldü. Hissettiği zevk ve rahatlık ardı ardına aniden patlamıştı sanki. Sonu ya da sınırı olmadan, tekrar tekrar patlamaya da devam ediyordu. Dük Negan’ın beli hala titriyordu, bakışları ise bomboştu, sanki kafasının içinde hiçbir şey yoktu. Kalbi, basıncı sınırlarını aşmış bir buhar kazanı gibi dayanılmaz şekilde, şiddetle atmaya başlamıştı. Her an patlayabilirdi ve içindeki sıcak buhar taşabilirdi. Bunu deneyimleyen sıradan bir insan ya da fiziksel anlamda güçlü olmayan bir Beyonder olsa oracıkta kalp krizi geçirebilir, anında ölebilirdi. Ancak Dük Negan sonunda bu saldırıyı atlatmayı başarmıştı. Bakışları hala odaksız ve ağzının kenarından salyalar akar şekilde, güçsüz bir şekilde metresinin yanına yığıldı. Bu sırada yan odalardaki Beyonder koruma ve dükün sekreteri de aynı anda tuhaf ve gizemli bir maneviyat kokusu almıştı. Beyonder korumanın bedeni aniden şiddetli bir rüzgarla sarıldı, koruma büyük bir patırtıyla duvarı delip yatak odasına girdi. Sekreter ise doğrudan gizemin kaynağına, evin çatı katına yönelmişti! Koridordaki vazolar ve diğer dekoratif eşyalar canlanmış gibi, şaşırtıcı bir şekilde etrafta uçuşuyordu. Sekreter çatı katının merdivenlerini tırmanırken, ahşap merdivenler de ona yardım etmek istercesine birer birer yükseliyordu. Yakışıklı, sarışın genç adam yalnızca üç-dört saniye içinde çatı katına girip eski sandalyede oturan figürü gördü. Figür, insan kalbinin derinliklerindeki çirkin arzular ve yoğun hisleri andıran yoğun, siyah bir sıvıyla kaplıydı. Bu, insanın kendi türünü bile ayırt etmeyen sınırsız bir şehvetti. Bu, dünyada yürüyen bir şeytandı! Ancak sıska sekreterin yüz ifadesinde en ufak bir değişiklik yoktu, telaşla saldırmaya da kalkışmamıştı. Sakin bir şekilde sandalyedeki figüre bakarken elini geriye doğru uzatıp kapıyı kibarca kapattı. Bam! Çatı katının ahşap kapısı kapandı. Bu eylemle birlikte tüm oda mühürlenmiş gibiydi, mührü kırmadan dışarı çıkmak mümkün olmayabilirdi. Çok geçmeden Arzu Misyoneri hareket etti. Bedeni genişledi ve sırtında, mavi alevler yayan bir çift dev yarasa kanadı belirdi. Birer birer, güçlü bir kükürt kokusu yayan ateş topları meydana geldi ve Dük Negan’ın sarışın sekreterinin üstüne yağdı. Ancak sekreter hemen beyaz eldivenli sol elini uzatıp bileğini hafifçe büktü. Bum! Bum! Bum! Ateş topları, düz ya da parabolik yollar prensiplerini takip etmeyi bırakıp ani bir kaos patlaması gibi etrafa saçıldı. Bazıları duvara, bazıları tavana çarpmış, bazıları güçsüz görünümlü sekreterin yanına düşmüş, bazıları da geriye savrulup neredeyse Arzu Misyoneri’nin kendisini yaralamıştı. Çatı katı darmadağınıktı, hatta ev bile birkaç kez sarsılmıştı. Ancak burada ’mühürlenmiş’ olan gizemli güç ya da tahrif edilmiş olan kurallar henüz yok olmamıştı. Duvarlar, eski ahşap kapı ve tozlu çatı çöküşün eşiğinde gibi görünse de hala tek parçaydi. Arzu Misyoneri, girişiminin başarısızlığından dolayı hayal kırıklığına uğramamış ya da düşmanını kontrol edemediği için telaşa kapılmamıştı, hala son derece sakindi. Kahverengi gözleri aniden lav gibi aydınlanıp sarışın sekreterin şeklini aldı. Şeytan dilinde, büyük bir hiddetle haykırdı: "Geber!" Bunu gören sekreterin göz bebekleri kısıldı. Sol yumruğunu açıp alini Arzu Misyoneri’ne doğru kaldırdı. Ancak aniden figürü ikiye bölündü. Bu figürlerden biri tıpkı kendisi gibi zarif ve ince yapılıydı. Diğeri ise, siyah bir ’arzu’ sıvısıyla kaplı bir gölgeydi. İki figür hızla yer değiştiriyor, zaman zaman birbirinin üstüne düşüyordu. "Geber!" Kelime çatı katında yankılanmaya devam ederken sekreter kısık sesle hırlayarak iki adım geri çekildi. Hemen sonrasında bölünmüş siluet dağıldı ve yüzünde kırmızı, pas izine benzer izler belirdi, sanki o zarif adam aniden yıllardır nemli alanda bırakılmış bir demir adama dönüşmüştü. Öhhö! Öhhö! Öhhö! Adam şiddetle öksürüyor, paslanmış kan lekeleri tükürüyordu. Vücudundaki izler de yavaş yavaş soyulmaya başlamıştı. Öhhö! Öhhö! Öhhö! Arzu Misyoneri’nin durumu da farksızdı, o da öksürüyor, ağzından paslı kanlar fışkırıyordu. Tüm bedenini saran siyah sıvı aniden incelmişti. Kötülük Dili, etkilerinin yarısını Dük Negan’ın sekreterinden ona aktarmış gibiydi! … Yatak odasında. Rüzgarla Kutsanan, Dük Negan’ın ayağa kalkmasına yardım edip saldırganın suç ortağı olabileceğinden şüphelendiği güzel metresi diğer tarafa doğru tekmeledi. Sekretere yardıma gitmemiş olmasının sebebi, tek bir sorumluluğu olduğunu biliyor olmasıydı ve bu sorumluluk da Dük Negan’ı korumaktı! Ve benzer durumlarda, birden fazla düşman olabileceği ihtimaline karşı dikkatli olmak gerekiyordu! Bu noktada Dük Negan da biraz toparlamıştı, kendisisi oldukça güçlüydü, ancak uzuvları güçsüz hissediyordu. Bedeni boşalmış gibiydi, zihni ise halsizleşmişti. Beyonder güçlerini hiçbir şekilde kullanamıyordu. Rüzgarla Kutsanan’a, boynundaki deniz kabuğu kolyesini çıkarmasını işaret edip kabuğu dudaklarına yaklaştırdı. Sonra da tüm gücüyle derin bir nefes alıp tuhaf desenlerle kaplı deniz kabuğuna üfledi. Şap! Kısık ve derin bir dalga sesi Kutsal Rüzgar Katedrali’ne doğru yayıldı. "Majesteleri kısa sürede yanımızda olacaktır!" Rüzgarla Kutsanan, Dük Negan’ı sırtına alıp pencereden atladı. Dükün dışarıdaki korumalarıyla buluşmak istiyordu; aralarında iki ya da üç Düşük Dizi Beyonder da vardı. O sırada Dük Negan zar zor fısıldadı, "Onu yakala, onu canlı yakaladığından emin ol, ya da Ruh Bedeniyle... Kim olduğunu bilmek istiyorum!" Geçen sefer Korsan Amiral Qilangos’un suikast girişimine maruz kalmıştı, şimdi de bilinmeyen biri ona saldırıyordu. Dük Negan, son zamanlarda kimsenin kendisine kin beslemesine sebep olacak bir şey yapmadığından emindi, bu nedenle daha da kırgın ve öfkeli hissediyordu. Bu olaya sebep olan kişiyi bulup onu yok etmek için tüm kaynaklarını kullanmak istiyordu! Bunu yapabilmesi için de önce suikastçıya dair ipuçları bulmalıydı. Yedi-sekiz saniye sonra, dükün tüm korumaları ön bahçede toplanıp Pallas Negan’ın ve Rüzgarla Kutsanan’ın etrafını sardı. "Burada bekleyin ve daima tetikte olun," dedi Rüzgarla Kutsanan diğer korumalar. Normal şartlar altında dükü onun koruması ve en kısa sürede suikast alanını terk ederek onu Kutsal Rüzgar Katedrali’ne ulaştırması gerekiyordu. Ancak başka bir düşman olup olmadığından emin değildi ve yolda pusuya düşürülmekten korkuyordu. Böylece As Yılan’ın göndereceği takviye ekiple de bağlantıları kopabilir ve çok daha tehlikeli bir durumun içine düşebilirlerdi. Zaman hızla akmaya devam ediyor, ev hala zaman zaman sarsılıyordu. "Başpiskopos neden hala gelmedi?" Dük Negan iyice paniklemeye başlamıştı. Başpiskoposun uçuş hızı göz önüne alındığında, uzun süre önce burada olması gerekiyordu. Ancak hala ondan en ufak bir iz yoktu. Tetikte olan Rüzgarla Kutsanan tereddütlü bir tonda cevap verdi, "Belki, belki de Başpiskopos, Başpiskopos..." Başpiskoposun Kutsal Rüzgar Katedrali’nde olmayabileceği ihtimalini bir türlü dile getirememişti. O anda, Dük Negan’ın güzel metresi ikinci kattaki yatak odasının penceresinde göründü, bakışlarında kayıp ve güzel bir gülümseme vardı. Kadın tereddüt etmeden cama çıkıp kendisini aşağı attı. Bam! Güzel başı yarılmış, kanı zemine akmaya başlamıştı. Yüzü yukarı doğru bakıyordu. Bakışları odağını kaybetmiş, yüzünde ise öfke ve korku dolu bir ifade donup kalmıştı. Bu sahne, dükün korumalarını bile dehşete düşürmüştü. Dük Negan da her an aklını yitirecekmiş gibi hissediyordu. "Hadi gidelim! Gidelim buradan!" diye bağırdı içgüdüsel bir telaşla. O anda, aniden dehşet dolu bir ses duyuldu, herkes donup kalmıştı. Çatı katında, şiddetli bir savaşın ortasında olan Arzu Misyoneri aniden sıvılaşmış ve sayısız siyah gölgeye dönüşerek havaya yayılmıştı. Sarışın sekreterin saldırısından kaçmayı başardıktan sonra ise yeniden vücut bulup başka bir yöne doğru kaydı. Durup düşmanına doğru döndükten sonra sağ kolunu kaldırdı, dudaklarının kenarı hafifçe yukarı doğru kıvrılmıştı. "Hayır!" Sarışın sekreterin gözleri kıpkırmızıydı. O anda, Arzu Misyoneri yumruğunu sıktı. Dük Negan dehşet içinde bu sahneyi izliyordu. Bir şeyin kırılma sesini duymuş, başının gerisinde bir sıcaklık hissetmişti. Dükün korumaları da panik halindeydi. Hepsi tabancalarını kaldırmış, rastgele ateş ediyordu. Bang! Bang! Bang! İlk tepki veren Rüzgarla Kutsanan oldu ve hemen Dük Negan’ı sarılıp yerde yuvarlandı. O anda, aniden bıçak kadar keskin, biçimsiz bir rüzgar meydana gelmiş, korumaların boğazlarını hızla kesmişti. Şap! Şap! Korumalar korku içinde ellerini boğazlarına dayadılar, ancak anında kanlar içinde yere yığıldılar. Bu sırada Dük Negan’ın bedeni hala seğiriyordu, ancak çok geçmeden o da hareketsiz kaldı. Kendi korkusundan ölmüştü. Dizi 6 seviyesinde bir Beyonder olmasa, korkusu onu paramparça bile edebilirdi. Tabii bu güçsüz hale düşmüş olmasa bu kadar yoğun duygular da hissetmezdi. Ve bu duyguları hissetse de, bunun sonucunda oracıkta ölmezdi. Ancak bu dünyada ’varsayımlar’ yoktu, Pallas Negan, Muhafazakar Parti’nin lideri, kraldan sonra en çok toprağa sahip olan soylu, şu anki Başbakanın abisi, Dizi 6 seviyesinde bir Beyonder ölmüştü. Az ilerideki seranın içindeki güller ise hala parlaktı. Çatı katındaki sarışın sekreter bir tuhaflık olduğunu hissediyordu, artık duygularını kontrol edemiyor gibiydi. Bu nedenle yakışıklı adam zihni boşalmış bir halde, endişeyle dışarı koştu, mühürlü odanın kapısı açılmıştı. Ancak iki saniye sonra kendine gelip yeniden içeri koştu. Ne yazık ki siyah sıvıyla kaplı figür ve ayağının dibinde duran bavulu kaybolmuştu. … Böylece Arzu Misyoneri hızla villadan ayrılıp önceden belirlediği rotasına yöneldi. O anda yoğun kan denizi görüş açısına girdi.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.