Yukarı Çık




433   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   435 


           
Klein’ın köpüklü Southville birası kısa süre içinde servis edildi.
Bunu gören Carlson, barmenin biraz uzaklaşmasını bekledikten sonra kısık sesle devam etti, "Ne istiyorsun?"
Klein bardağını kaldırıp birasından bir yudum aldı. Maltın acı tadının ağzında yayılışının keyfini çıkardıktan sonra başını kaldırıp Carlson’a baktı.
"Şerefe!" 
Carlson başını iki yana salladı, sinirlenmeye başlıyor gibiydi, "Sen bira içiyorsun, ben ise güçlü, damıtılmış bir alkol. Kadeh kaldırmak için uygun değil."
Klein bir kez daha birasından yudum aldıktan sonra kıkırdadı.
"İstediğim şey çok basit.
Mezarın içinde ne olduğundan emin değilim, bu nedenle anlatabileceklerim sınırlı... Eh, mezar keşfinin ganimetlerinden bir nesneyi seçme hakkı istiyorum. Açgözlü değilim, Yüksek Dizi nesneler istemeyeceğim. Seçenekler arasında olsa bile böyle bir nesneyi almaya cüret edemem.
Hiçbir şey bulamazsanız ya da içeride yalnızca Yüksek Dizi nesneler varsa hiçbir şey istemeyeceğim. Tabii eğer gerçekten yalnızca Yüksek Dizi nesneler çıkarsa eminim katkılarımı göz ardı etmeyip bana uygun bir ödeme yapacaksınızdır."
    Klein, dün Bayan Sharron’dan bu bilgileri aldıktan sonra kafasında bir yol çizmişti.
İlk planı bakır düdüğe üfleyerek Bay Azik’le iletişime geçip mezarlığa onunla birlikte gitmekti.
Ancak bu plan olası pek çok sorun taşıyordu. Her şeyden önce, hala kayıp anılarını hatırlama sürecinde olan Azik’in ne kadar güçlü olduğunu bilmiyordu. Ve MI9 Azik’in peşindeydi, bu nedenle Azik’le iletişim kurması ikisinin de başını derde sokabilirdi. Ayrıca bunu yaparsa Klein’ın yeniden Mühürlü Eser 0-08’le karşı karşıya gelme şansı da yüksekti. Tabii iletişim kurmak ya da keşfi başlatmak için gri sisin yardımını almayı da düşünebilirdi. Ancak bakır düdüğü gri sisin üstünde kullanırsa elçiye erişemeyecekti; bu da bu plandan vazgeçmesine sebep olmuştu.
Daha da önemlisi, Klein kimliği hala gizemli olan Azik Eggers’ın gri sisin sırrını öğrenmesini istemiyordu.
Bu nedenle sonunda ikinci yönteme yönelmişti, muhbir kimliğini kullanarak Makinecilik Kolektif Zihni’ne haber verecek ve makul bir ödül talep edecekti.
Yüksek Dizi Beyonderların sayısı söz konusu olduğunda yedi kiliseden daha güçlü hangi hizip vardı ki?
Klein’ın bildiği kadarıyla Evernight Tanrıçası Kilisesi’nde 10’a yakın Yüksek Dizi Beyonder vardı. Yani, on üç başpiskoposun ve dokuz yüksek rütbeli diyakozun neredeyse yarısı Dizi 4’e ulaşmış ya da bu seviyeyi aşmıştı. Tabii bu sayıma Tanrıça’nın hayranı, kiliseyi yöneten Papa dahil değildi.
Buhar ve Makinecilik Tanrısı Kilisesi’nin durumu bu anlamda daha sıkıntılı olsa da, en fazla ne kadar sıkıntılı olabilirdi ki? Backlund piskoposluğundaki başpiskoposları Horamick Haydn Yüksek Dizi bir Beyonder’dı.
Ve ortodoks bir kilisenin bugüne kadar biriken kaynakları hesaba katılırsa, Orta Dizi nesnelerin onlar için çok da önemli olmayacağı aşikardı. Klein, makul bir ’bedel’ üzerinde müzakere edebileceklerini düşünüyordu.
Basitçe söylemek gerekirse ikinci planının özü şuydu: her zorluk için bir kurum bul!
Klein’ın bu talebini duyan Carlson bir an durakladıktan sonra cevap verdi, "Sen Tanrı’ya inanmıyor musun?"
Benim kalbimde hep Tanrıça vardı... Klein elini göğsüne götürüp üçgen Kutsal Amblemi çizdi.
"Bu bilgiyi Bay Stanton aracılığıyla Gece Kuşları’na vermeyip size gelmemin sebebi Tanrı’ya olan inancım zaten.
Tanrı, güçlü olmak isteyenlerin güçlü olmasına izin verin demiştir. Ancak güçlenerek ve daha fazla para kazanarak farklı kanal ve kaynaklara erişebilir ve bu şekilde daha verimli bilgiler sağlayabilirim."
Makinecilik Kolektif Zihni’ni ikna etmek için bütün sabahı ’Buhar ve Makinecilik İncili’ni okuyarak geçirmişti. Kitabın içinden kendi amacına hizmet edecek sözleri alıp hafızasına kazımıştı.
Carlson ne cevap vereceğini bilemiyor gibi görünüyordu. Öyle ki şaşkınlıktan elindeki içeceği içmeyi bile unutmuştu.
Bunu gören Klein hızla ekledi, "Dahası bu, yeni nesil muhbirlerle uyumlu ve verimli bir ilişki kurmanıza yardımcı olacak. Bunun sonucunda ödül aldığımı duyurursanız eminim diğer muhbirler bundan çok hoşlanacak ve sizin için faydalı bilgiler toplamak adına ellerinden geleni yapacaklardır.
Tabii bunun reklamını yaparken takma adımı kullanmanız benim için daha iyi olur."
Carlson sessizce dinledikten sonra bardağını kaldırıp koca bir yudum aldı. Neredeyse boğuluyordu.
"Öhhö. Sherlock, gerçek benliğin hatırladığım senden çok farklıymış." 
Carlson’ın hatırladığı Dedektif Sherlock Moriarty analiz ve mantık yürütme konusunda yetenekli, son derece sakin ve nazik, adalet duygusu kuvvetli olan ve harika öneriler veren biriydi. Ayrıca Tanrı’ya da gönülden bağlıydı.
Ancak şu anda...
Klein birasından bir yudum aldıktan sonra kıkırdadı.
"Herkesin farklı yüzleri vardır. Her şeyle tek bir cepheden yüzleşmek hataları doğurur. Bu, çıkarım yaparken dikkat edilmesi gereken bir noktadır."
Carlson birkaç saniye bekleyip sakinleştikten sonra ayağa kalktı, "Benim böyle bir talebi kabul etme yetkim yok. Hemen üstlerime haber vereceğim, burada bekle."
"Pekala." Klein elini kaldırıp barmeni çağırarak bir porsiyon patates dilimi sipariş etti.
O yemeğini ve birasını bitirdiği sırada Carlson da yanında Ikanser Bernard ile birlikte içeri girmişti.
Ikanser etrafına bakıp kimse olmadığından emin olduktan sonra derin bir tonda söze girdi, "İsteğinizde bir sorun yok, ancak eklenmesi gereken bir koşul var - güçlü yan etkileri ve lanetleri olan nesneler seçebilecekleriniz arasında olmayacak."
Benim istediğim yalnızca bir malzeme... Klein hemen gülümsedi.
"Tamamdır!
Sormamı maruz görün, bu kişisel kararınız mı yoksa üst kademelerin kararı mı?"
"Bu kararları verme yetkisine sahibim." Ikanser kabarık saçlarının üstündeki şapkasını başına bastırdı. "Ancak konu Dördüncü Dönem’e ait bir aristokratın mezarı olduğundan başpiskoposa bir telgraf gönderdim ve onay aldım."
"Pekala." Klein bir kez daha göğsünde üçgen Kutsal Amblemi çizdi. "Size yarın haber veririm."
Ikanser başını iki yana salladıktan sonra etrafına bakınıp bilardo odalarından birini işaret etti.
"İçeride konuşalım."
Arrodes isimli ayna tarafından sürekli herkesin içinde yargılanan bu diyakoz oldukça deneyimli... Klein hiçbir şey söylemeden Ikanser ve Carlson ile birlikte bilardo odasına geçti.
Birkaç saniye düşündükten sonra uzatmadan konuya girdi, "Mesele şu, bir Beyonder Beyaz Falez Kasabası’nın Stratford Nehri’nin kıyılarında gizli bir mezar bulmuş. Orada araştırmalar yaparken bazı nesneler bulmuş.
Sonrasında daha derinlemesine bir keşif yapmak için bir ekip kurulmuş, ancak o ekipten kimse geri dönmemiş. Orayı dikkatle ararsanız kesinlikle onlara dair izler bulacaksınız."
Ikanser hafifçe başını salladı, "Mezarın Dördüncü Dönem’den bir aristokrata ait olduğundan emin misiniz?"
"Mezarın çevresindeki nesneler mezarın Tudor Hanedanlığı’nın Amon ailesine ait olduğunu kanıtlıyor," dedi Klein dürüst bir şekilde. Sonra da uyarır gibi bir tonda devam etti, "Orada ölen Beyonderlar hiç de güçsüz sayılmazdı. Bu mezarın Yüksek Dizi seviyesinin altında olan kimseler tarafından keşfedilebilir olmadığına inanıyorum."
"Amon..." Bu kelime Ikanser’in kaşlarının çatılmasına neden oldu.
Bir diyakoz olarak tarih sırlarına erişim yetkisi olduğu belliyfi.
Klein’ın devam etmesini beklemeden başını kaldırıp ona baktı, "Harekete geçmeden önce bilgi toplayacağız."
"Dördüncü Dönem aristokratlarından birinin mezarı son derece tehlikeli olmalı. Bu bilgiyi başka kimseyle paylaşmayın ve orayı kendi başınıza keşfetmeye çalışmayın. Aksi halde siz de orada ölenlerin arasına katılabilirsiniz."
Böyle bir şey yapmaya cesaretim olsa burada oturuyor olmazdım... Klein kendiyle alay edercesine güldü, "İtibarım her zaman iyi olmuştur.
Böylece anlaşma tamamlandı ve Ikanser ve Carlson Şanslı Bar’dan ayrıldı.
Makinecilik Kolektif Zihni, Dördüncü Dönem’in soylularına ve Amon ailesine karşı hala çok temkinli. Harekete geçmeden önce en az birkaç gün hazırlık yapmaları gerekecek... İhtiyat... Klein düşüncelerini bu kelimeyle noktaladı.
O sırada aklına, ihtiyatlı olarak nitelendirilebilecek başka bir şey gelmişti.
Roselle, Alacakaranlık Münzevi Tarikatı olduğundan şüphelenilen o eski örgüte katıldığında, Çince yazdığı gizli günlüğünde bile örgütün adını vermemişti. Her seferinde bu örgüte uygun özelliklere atıfta bulunarak onlardan bahsetmişti.
Bu ihtiyatlılık seviyesi oldukça şüphe çekiciydi!
İmparator Roselle neden Çince yazmasına rağmen o örgütün adını geçirmedi? Normalde günlüğüne her şeyi yazmaya cesaret edebiliyordu... Neyden korkuyor, neyden endişeleniyordu? Örgütün adını yazarsa, hangi dili kullanmış olursa olsun örgütün bunu fark edeceğini mi biliyordu? Örgütün üyelerinden biri bu tarz yetenekleri olan bir Mühürlü Eser’e mi sahip acaba? Klein’ın kafasında pek çok soru işaretleri belirmişti, ancak şimdilik bunları doğrulaması mümkün değildi.
Şimdilik bunun doğru olduğunu ve henüz beni fark etmediklerini varsayacağım, çünkü Arzu Misyoneri’nin ruhuyla yalnızca gri sisin üstüne geldikten sonra iletişim kurdum. Bayan Adalet’e haber verirken de gri sisin üstündeydim... Eh, Pazartesi yaklaşıyor, Tarot Kulübü üyelerine ’Alacakaranlık Münzevi Tarikatı’ kelimelerini dile getirmemelerini ve yazmamalarını hatırlatmam gerekiyor. Sebebini ise açıklamaz, onlara yalnızca imalı bir bakış atarım... Böylece Klein sakin bir şekilde Şanslı Bar’dan çıktı.
Vaktin hala erken olduğunu fark edince faytona atlayıp öğleden sonrasını geçirmek için Quelaag Kulübü’ne yöneldi.
Salona girdiği anda binicilik eğitmeni Talim’le karşılaşmıştı.
Talim Dumont, elinde kızıl bir üzüm şarabıyla bir köşede oturuyordu. Alkolden yüzü pembeleşmişti, oldukça da keyifli görünüyordu.
"Keyfin yerinde gibi görünüyor Talim," dedi Klein gülümseyerek.
"Çünkü yeni yıl geliyor.
Sherlock, birinden gerçekten hoşlanmanın nasıl bir şey olduğunu biliyor musun?"
"..." Klein yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi.
"Üzgünüm, ben hala bekarım."
    Talim şarabının kalanını da içtikten sonra ayağa kalkıp ona el salladı, "Ne yazık. Eh, benim işe koyulmam gerekiyor."
"Bu arada, beni Bay Framis Cage ile tanıştırdığın için teşekkür ederim," Klein bisiklet projesini anımsamış, hemen teşekkür etmek istemişti. "Bugünlerde boş vaktin var mı? Senden bana birkaç Backlund lezzeti getirmeni isteyecektim."
"Yeni yıldan sonra." Talim şapkasını takıp yüzünde hoş bir gülümsemeyle salondan çıktı.
Bu adam aşk sezonuna mı girdi? Klein şaşkın bir şekilde Talim’in arkasından baktı.
Tam dönüp birkaç adım atmıştı ki, aniden bir patırtı duydu.
Talim Dumont yere düşmüş, eli de kalbinin olduğu yerde sıkıca kenetlenmişti. Bedeni durmaksızın kasılıyordu.
Bu... Klein telaşla arkadaşının yanına koştu.
Ancak o sırada Talim’in ağzından köpükler akmaya başlamış, çok geçmeden de vücudu cansızca yığılmıştı.
Az önceki mutlu adam saniyeler içinde ölüvermişti.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


433   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   435