Yukarı Çık




435   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   437 


           
Kraliyet ailesi...
Klein pencereden dışarı, yağmurla ıslanan sokaklara baktı. Sokağın gaz lambaları sayısız hale yayıyordu.
Oturma odasındaki kahve sehpası oldukça düzenliydi, gazeteler köşeye doğru istiflenmişti. Ortam sessizdi.
Klein kanepeye oturup bir süre sessizce, kaşları çatık bir şekilde bekledi. 
Yaklaşık on dakika sonra nefes verirken başını iki yana salladı. Sonrasında da ağır ağır kalkıp mektubu çöpe attı ve ifadesiz bir şekilde ikinci kata yöneldi.
Çöp kutusunun içindeki Isengard’ın mektubu yavaşça alev almış, hızla küle dönüşmüştü.

Pazartesi sabahı, Klein aynanın önüne geçip başparmaklarını şakaklarına bastırarak kendisine masaj yaptı.
    Birkaç dakika sonra da musluğu açıp yüzünü soğuk suyla yıkadı.
Böylece biraz tazelenmiş bir halde birinci kata inip yumurta ve ekmek kızartmaya başladı.
Elbette limon dilimli çayını hazırlamayı da ihmal etmemişti.
Kahvaltısını bitirdikten sonra boş boş gazeteleri karıştırmaya başladı, ancak çok geçmeden kapısının çalındığını duydu.
Kim gelmiş olabilir ki? Yeni bir görev mi? Ya da Amon ailesinin mezarıyla ilgili haber mi geldi? Hayır, bu kadar hızlı olamaz... Klein mırıldanarak kalkıp yavaşça kapıya yaklaştı.
Kapının tokmağına dokunduğunda ziyaretçinin figürü zihninde belirmişti.
Son derece uyumlu giyinmiş, yaşlı bir beyefendi. Kar beyazı, kolalı bir gömlek, kalın, grimsi-mavi bir yelek. Ve lekesiz, keskin hatları olan uzun bir palto.
Üstelik adamın deri botları o kadar parlaktı ki yağmurda ya da çamurda yürümüş olması imkansız görünüyordu.
Ellerinde ise beyaz, örme eldivenler vardı, gümüş şapkasının altından şakaklarındaki saçlar görünüyordu. Yüzünde derin kırışıklıklar olan adamın gözleri açık kahverengi, bakışları ise son derece ciddiydi.
Bu adamı tanımıyorum... Klein şaşkın bir şekilde kapıyı açtı.
"Kime bakmıştınız?"
Yaşlı adam şapkasını çıkarıp göğsüne bastırdı.
"Bay Sherlock Moriarty, ben sizi efendimin evine davet etmek üzere gönderildim."
"Saygıdeğer efendinizi tanıyor muyum? Neden beni görmek istiyormuş?" Diye sordu Klein ihtiyatlı bir tavırla.
Ancak o anda, adamın arkasındaki çimento yola park etmiş olan aracı gördü. Aracın dış yüzeyi siyah ve camları pencereliydi. Sıradan bir şey olmadığı belliydi.
Dikkat çekmeyen bir lüks... Klein dikkatle aracı incelemeye devam etti ve çok geçmeden aracın bir kısmında bir arma olduğunu farketti.
Aşağı doğru bakan dikey, kırmızı taçlı kabzası olan bir kılıç.
Bu... Bu Yargı Kılıcı... Asil Augustus ailesini temsil eden Yargı Kılıcı! Klein, uşağın kimin uşağı olduğunu az çok anlamıştı.
Belki de o da güçlü bir Beyonderdır... diye düşündü tedirgin bir halde.
Ancak profesyonel görünümlü uşak onun bakışlarına aldırmadan nazikçe gülümsedi. "Efendimle henüz tanışmadınız, ancak bir anlamda onu tanıdığınız söylenebilir. Ona tarot kartlarıyla simgelenen örgüt hakkında ipuçları veriyordunuz, size ihtiyacınız olan parayı ödemişti."
Tam da beklediğim gibi, Talim’in bahsettiği o önemli figür. Para alabilmek için yanlış bilgi veriyordum, hatta Yaşlı Kohler’a ödediğim tüm tazminatı ondan almıştım... Bu daveti geri çeviremem, özellikle de Talim’in ölümünün ardından... Klein birkaç saniye düşündükten sonra cevap verdi, "Efendiniz Talim’in ölümüyle ilgili mi görüşmek istiyor?"
"Evet, Talim kendisinin arkadaşıydı. Ölümü kendisini çok özdü, kafasını karıştırdı ve sonrasında da olay olduğunda sizin orada olduğunuzu öğrendi," dedi uşak saygılı bir tonda.
Hayır, değildim... Klein bu sözleri inkar etmek istiyordu, ancak bunu yapamayacağını da biliyordu.
"Evet, Talim gözlerimin önünde oldu."
"Bu gerçekten de üzücü, acıklı bir olay," dedi uşak içten bir tonda. "Efendimin davetini kabul ediyor musunuz?"
Reddetmek için sebebim var mı? Ama bu beni çok şüpheli gösterir! Hatta beni buracıkta öldürmen bile mümkün... Klein başını salladı, "Bu sabah için hiçbir planım yok."
"Pekala o halde, buyurun Bay Moriarty." Yaşlı adam hafifçe eğilip beyaz eldivenli sol elini yolun karşısındaki arabaya doğru uzattı.
Ah, önemli kimselerden uzak durmaya çalışıyordum oysa... Ancak Talim’in ölümü sebebiyle bu adamla yüzleşmekten başka seçeneğim yok... Acaba bu dikkat çeker ve hakkımda daha fazla soruşturma yapılmasına sebep olur mu... Kimliğimden vazgeçip başka bir yere taşınmaya her an hazırlıklı olmalıyım... Ayrıca en kısa sürede Meçhul iksirinin malzemelerini de toplamalıyım! Bu durumda risklere direnme yeteneğim katlanacak! Klein ceketini ve şapkasını alıp sakin kalmaya çalışarak araca doğru yöneldi.
Karşıya geçtiklerinde yaşlı uşak Klein için kapıyı açtı.
Kalın, kahverengi halı döşeli arabaya binen Klein’ın ilk dikkatini çeken, kırmızı ve beyaz şaraplar, şampanya, Lanti, Black Rand ve kristal bardakların dizildiği ahşap dolaplar olmuştu.
Lanti, saf malttan yapılan güçlü bir alkoldü. Denizcilerin favorisi olan Lanti Proof gibi pek çok türü vardı. Dolaplarda sergilenen şişelerin hepsi çok kaliteliydi. Black Rand ise Lanti gibi Loen’e özgü olan, fermante tahıllarla karıştırılmış şaraplardan yapılan başka bir güçlü alkoldü.
Araç ıslak yolda ilerlemeye başladığında Klein uşağa doğru döndü, "İmparatoriçe Bölgesi’ne mi gidiyoruz?"
"Hayır, efendim sizi İmparatoriçe Bölgesi’nin eteklerindeki Kırmızı Gül Malikanesi’nde bekliyor." Yaşlı uşak oldukça dürüsttü.
Sanırım bu kraliyet ailesinin malikanesi... Klein bir an düşündükten sonra gülümseyerek devam etti, "Artık efendinizin kim olduğunu öğrenebilir miyim?"
Bu soruyu duyan uşak hafifçe sırtını dikleştirip çenesini havaya kaldırdı.
"Kendisi Kurucu ve Koruyucu’nun soyundandır. Kudret-Sahibi’nin torunu, Majesteleri Lastings Dükü’nün beşinci oğlu, Ekselansları Prens Edessak."
Yani ikinci en genç prens olan üçüncü prens, ancak o 21-22 yaşında falan olmalı... Klein bu bilgileri Quelaag Kulübü’nde okuduğu gazete ve dergilerden edinmişti.
Yaklaşık bir saat sonra, araç son derece geniş bir malikanenin önünde durdu.
Girişte kırmızı askeri üniformalı iki asker vardı. Tabii Klein’ın tabanca taşıdığını gizlemek gibi bir niyeti yoktu.
Prens Edessak’ın çevresinde onun silah taşıdığını anlayabilecek insanlar olduğundan ve yanılsama ile onları kandırmaya çalışmanın kötü sonuçlar doğurabileceğinden emindi.
Ne olursa olsun, prens benim bir özel dedektif olduğumu biliyor, bu nedenle adamlarının silah taşıyan bir adamı karakola teslim edeceğini sanmam... Askerler Klein’ın tabancasını ve kılıfını alıp çıkarken geri alabileceğini bildirdi.
İki denetimden daha geçtikten sonra, Klein ve yaşlı uşak evin etrafından dolaşıp tepelerle ve akarsularla dolu bir alana ulaştı.
Buranın tek dezavantajı, kış sebebiyle uzun zaman önce solmuş olan bitki örtüsüydü.
Pat. Pat. Pat. Uzaktan gelen birkaç at ikilinin önünde aniden durdu.
Beyaz pantolonlu, yüksek topuklu siyah bot giymiş olan genç adam çevik bir şekilde attan inip Klein’a yaklaştı. Diğerleri de onun peşinden ayrılmıyordu.
Genç adam kaskını çıkarıp Klein’a gülümsedi.
"Sonunda sizinle tanışabildim, Dedektif Moriarty."
Bunu gören Klein’ın gözleri parlamıştı. Ancak bunun sebebi adamın yakışıklılığı değil, beş poundluk banknotlar üzerinde görülen I. Henry Augustus’a olan benzerliğiydi.
Edessak Augustus’un yuvarlak bir yüzü ve ince gözleri vardı, ancak bakışları hiç ciddi görünmüyordu. Sürekli gülümsemesi onu genç ve neşeli gösteriyordu.
"Bu görevi bana verenin siz olduğunu bilmiyordum Ekselansları." Klein saygıyla eğildi.
Edessak kıkırdadı,
"Seri cinayetler ve Arzu Misyoneri davalarında önemli bir rol oynadığınızı duydum. Talim gerçekten de güzel tavsiye vermiş. Ah, bir gün önce birlikte at yarışı yaptığım arkadaşımın böyle aniden, fırtına ve yıldırım krallığına gideceği kimin aklına gelirdi..." 
Krallığın kuruluşundan bu yana, Augustus ailesi daima Fırtınalar Lordu’na inanmıştı.
Edessak, Klein’ın cevap vermesini beklemeden ağır bir tonda devam etti, "Talim’in ölümüyle ilgili soruşturmadan memnun değilim Bay Moriarty. Gerçeği öğrenmeme yardım etmenizi istiyorum."
Kraliyet ailesinin verdiği sonuç? İki ağabeyinin? Bu ani iç çekişme kaldırabileceğim bir şey değil... Ayrıca, Ekselansları, ne kadar dobrasınız... Klein sessizce iç çekti.
    "Üzgünüm, ancak ben de çıkan sonuçtan farklı bir şey söyleyebileceğimi sanmıyorum."
"Öyle mi? Manda Altındaki Cezalandırıcılar’dan gelen habere göre Sherlock Moriarty adındaki bir dedektif Talim’in lanetlendiğine dair belirtiler fark ettiğini bildirmiş oysa..." Prens Edessak kıkırdadı.
Klein’ın yüzünde ise tuhaf bir gülümseme belirmişti, "Ekselansları, prensiplerimi biliyor olmalısınız, bir elli yıl daha yaşamaya devam etmek istiyorum."
"Talim senin arkadaşın değil miydi?" Diye sordu Prens.
Klein ne cevap vereceğini şaşırmıştı, neyse ki tam o bir şeyler mırıldanmaya başladığı sırada odadan çıkan bir hizmetli hızla prense yaklaşıp bir şeyler fısıldadı.
Edessak’ın yüzünde sert bir ifade belirmişti.
"Ona dışarı çıkamayacağını söyle!"
Prens cümlesini tamamladıktan sonra iki adım öne çıktı. Ciddi ifadesi anında yumuşamış, mavi gözlerinde çaresiz bakışlar belirmişti.
"Ancak odasından çıkmasına ve malikanede özgürce dolaşmasına izin veriyorum."

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


435   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   437