Daha derine dalsam, büyük ihtimalle Gül Kefaret’i, hatta belki de gizli bir Kırmızı Melek’i kendime çekebilirdim... Uçurumun kenarında yürüdüğüm pek çok an olmuş... Neyse ki dürtülerimi ve Yeşil Limon Restoranı ve telgraf ofisindeki tuhaf durumlarla ilgili merakımı bastırmayı başardım... Klein başını hafifçe aşağı eğdi, Güneş Broşu’nun bile soğuk soğuk terlemesine engel olamadığını fark etmişti.
Gerçek Yaratıcı’nın gelişine kıyasla, bu bilinmeyen, anlaşılmayan durum çok daha korkunçtu. Öyle ki telgraf ofisinin kapısını tekmeleyerek açsa ya da arkadan dolaşıp pencereden içeri girse neler olabileceğini hayal bile edemiyordu.
Sürekli zihninde tuhaf ve korkunç olasılıklar dolaşıyordu ve bu da onu çok ürkütmüştü.
Hatta olası gizli tehlikelere karşılık dün gece Bansy Limanı’nda yemek yemiş olan yolcuları Kutsal Güneş Suyu ile arındırmaya karar vermişti.
“Ne oldu?“ Elland, Gehrman’ın tepkisinde bir tuhaflık olduğunu fark etmişti.
“Aklıma bir şey geldi de.“ Klein, Palyaço güçlerinden faydalanarak yüz ifadelerini kontrol altında tuttu, dün gece risk almayıp şu anda da sonunda Bansy Limanı’ndan ayrılabildiği için mutluydu.
Gül Kefaret ve Melekler Kralı sırlarına gelince, bu konuyla ilgili tek bir kararı vardı: Hemen bildir!
Gerçeği saklamaya ve yeterince güçlenene, yeterince yüksek Dizi’ye ulaşana kadar beklemeye karar verirse çok suçluluk hissedeceğini ve bu süre zarfında bir şey olursa bu ağır yükün ardından kalkamayacağını hissediyordu. Bu da onu kontrol kaybı eşiğine sürükleyecek bir durumdu.
Tabii bu meseleyi bildirme işini doğru ve akıllıca bir şekilde yapması gerekiyordu. Klein, bunu doğrudan Elland’a anlatacak ya da Fırtınalar Kilisesi’ne anonim bir mektup yazacak kadar aptal değildi, bunlar pek çok soruna yol açardı. Birincisi, yetkililer kesinlikle Gehrman Sparrow’u araştırmaya kalkar ve bu şekilde her şey kolayca ifşa olurdu. İkincisi, Gül Kefaret bu kimliği öğrenebilir ve bu da Klein’ın bir Melek Kralı’nın hedefi haline gelmesine sebep olurdu.
Bu nedenle Klein, Bansy Limanı’ndaki anormalliği Tarot Kulübü toplantısında Dünya’nın ağzından dile getirmeyi planlamıştı. Böylece Aptal da araya girip Gül Kefaret ve Melekler Kralı ile ilgili imayı yapabilirdi. Fırtınalar Kilisesi’ne dahil olan Asılan Adam muhakkak ne yapılacağını bilirdi.
Bu, ona katkı puanı kazandıracak bir işti!
Medici ailesinin kanını taşıyan kişi meselesine gelince, Klein bunu göz önünde bile bulundurmuyordu çünkü ne Bayan Sharron ne de kendisi yeraltı kalıntılarındaki o şeytani ruhu kurtarma niyetinde değildi.
Gehrman Sparrow’un geçmişinden bahsetmek istemediğini anlayan Elland gülümseyerek cebinden küçük, siyah, ahşap bir kutu çıkarıp ona doğru uzattı.
Klein kutuyu alıp şaşkın bir şekilde Elland’a baktı.
“Murlok mesanesi. Nesneler yapmak için kullanılabilir. Denizde oldukça işe yarar bir şey.“
Bir murloğun Beyonder malzemesi... Değeri 150 poundun üzerinde... Kaptan gerçekten de cömert bir adam... Klein, neredeyse Gehrman Sparrow personasından çıkacaktı.
Ancak neyse ki rol yapma konusunda oldukça deneyimliydi. Hemen ters bir ifade takındı, “Seni ödül elde etmek için kurtarmadım.“
Elland bir kahkaha attı, “Bunu sana beni kurtardığın için vermiyorum.
Artık arkadaş değil miyiz? Arkadaşının eksikliklerini tamamlayacak bir şeye sahipsen bunu ona vermek normal bir şey değil mi?“
Söyledikleri mantıklı. Karşı çıkmam mümkün değil... Klein birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra sonunda hafifçe başını salladı.
O sırada Elland elini ağzına götürüp esnemeye başlamıştı.
“Biraz uyumak için odama döneceğim, öğle vakti görüşürüz.“
Klein kibar bir şekilde kaptana el salladıktan sonra Danitz’le birlikte 312 numaralı odaya yöneldi.
Erkenden uyanmış olan Donna ve Denton kapıda onu bekliyordu.
“Sparrow amca, elindeki nedir?“ Diye sordu Donna merakla.
Klein hiçbir şey söylemeden siyah kutunun kapağını açtı.
Kutunun içi siyah, kadife bir tabakayla kaplıydı ve kutunun ortasında yuvarlak, mücevher benzeri, şeffaf bir nesne duruyordu. Nesne mavi, sulu bir parıltıya sahipti.
“O gün, murloğun...“ Denton bir an durakladıktan sonra heyecanla bağırdı. “Mesanesi!“
Bu sırada Danitz, Klein’ın sinyalini alıp kapıyı açmıştı.
Donna, elini arkasına doğru uzatarak hızlı adımlarla içeri girdi.
Elinde on pound ve beş poundluk banknotlardan oluşan kalın bir para destesi vardı.
“Babam, annem, Cleves amca ve Timothy amcanın ailesi bunu size vermemi istediler. Toplam 150 pound!“ dedi sevimli bir şekilde gülümseyerek. “Bunun minnetlerini ifade etmek için yeterli olmadığını; yalnızca kullandığınız malzemeleri yenilemek için olduğunu söylediler.... Ah, o malzemeler pahalı olmalı, değil mi?“
“Yine de sorun değil.“ Klein bir an düşündükten sonra, Urdi ve diğer sıradan insanların huzursuz olmaması için parayı kabul etmeye karar verdi.
Gehrman Sparrow’un parayı ve siyah kutuyu cebine koyduğunu gören Donna, ebeveynlerinin kendisine verdiği görevi tamamlayabildiği için rahatlamıştı.
Böylece asıl ziyaret amacına dönerek merakla sordu, “Sparrow amca, dün gece gördüklerimiz ne tür canavarlardı? Hayalet hikayeleri doğru mu? Alevlerin içinden çıkma, ışık doğurma yeteneklerin doğuştan mı geliyor? O gördüklerimiz sihir mi yoksa büyücülük müydü?“
Dur, dur, dur, çok fazla soru soruyorsun... Aşırı ısıya daha fazla dayanamayan Klein Güneş Broşu’nu çıkarıp oturma odasındaki masanın üstüne bıraktı.
“Onlara Beyonder güçleri deniyor; bazı ritüel ve iksirler yardımıyla elde edilebiliyorlar.
Çoğu hayalet hikayesinde arketipler vardır ve dün geceki canavarlar şeytani bir ritüelle yaratılmıştı.
Kalan sorularınızı ona sorabilirsiniz.“
Klein yan yan Danitz’e baktı.
“Ne kadar büyülü...“ İki kardeş aynı anda iç çektiler.
Birkaç saniye sonra, Donna gözleri parlayarak devam etti, “Sparrow amca, sen tıpkı İmparator Roselle’in bahsettiği ’Superman’ gibisin!
Şey... biz... Biz de ritüeller ve iksirler yardımıyla senin gibi olabilir miyiz?“
Denton da hafifçe başını sallayarak ablasının sorularının cevabını heyecanla beklediğini belli etti.
Bu sırada Donna, Gehrman Sparrow’un bakışlarının hüzünlendiğini fark etmişti.
Kısa süre sonra, büyülü amcanın tuhaf bir şekilde gülümsediğini gördü.
Klein bu kez kısık sesle konuşuyordu, “Bu imrenilecek, özlem duyulacak bir şey değil.
Bu yolu seçerseniz size eşlik eden daima tehditler ve delilik olacak.
Onları yüzlerce, binlerce kez yenebilirsiniz ancak bir kez kaybederseniz, o piskopos gibi olacaksınız.“
Bu sırada bastonunu bir kenara dayamış, ceketini çıkarmış, gömleğinin kollarını sıyırmaya başlamıştı.
Kollarından biri büzüşmüş, buruşmuştu, yaşlı birinin kolu gibi görünüyordu. Diğeri ise saydam ve renksizdi, derisinin altındaki damarları, kasları ve aponevrozu olduğu gibi görünüyordu.
Yüzünde ise yoğun soluk et granülleri ortaya çıkmış, bu görüntü Donna ve Denton’ı dehşete düşürmüştü.
Ancak Klein hala gülümsüyordu.
“Bunları görüyor musunuz?
Bu delilik.“
Hayır... Kardeşler dehşete kapılmıştı, birkaç saniye donup kaldıktan sonra tökezleyerek kapıya koşup dışarı kaçtılar.
Öyle ki birkaç adım sonra dengelerini kaybedip yere düşmüşlerdi.
“Ne kadar korkunç...“ diye fısıldadı Denton ağlamaklı bir tonda.
Tam o anda, 312 numaralı odanın kapısının sesli bir şekilde kapandığını duydular.
Donna sonunda sakinleşmişti, ancak artık Gehrman Sparrow’un görünümünü düşünmeye bile cesareti kalmamıştı. Sparrow amcanın görünümü, yüzündeki et granülleri... Buruşuk ve saydam kollarıyla dün geceki canavarlardan hiç de iyi değildi.
Donna gözlerini kapattı, nedendir bilinmez, aklında tek bir cümle yankılanıyordu; “bu delilik.“
O anda görüşü bulanıklaştı, yanaklarına akan göz yaşlarına engel olamıyordu.
“Donna, Donna, ne oldu sana?“ Denton ablasının durumuna o kadar endişelenmişti ki, kendi korkusu aklından uçup gitmişti.
Donna hıçkırarak cevap verdi, “Bilmiyorum...
Ben... Ben çok... Çok üzüldüm.“
312 numaralı odanın içinde.
Klein’ın normale döndüğünü gören Danitz hafifçe öksürdü.
“Aslında çocukları bu şekilde korkutmaya gerek yok. Kabus görecekler. Yalnızca iksir almanın tehlikeli olduğunu söyleyebilirdin.“
Cümlesini tamamladığı anda, kan ve tozla kaplı ahşap bastonun kendisine doğru uçtuğunu gördü, Klein buz gibi bir tavırla ona bakıyordu.
“Şunu temizle.“
Danitz eğilip bastonu yerden aldı, yüzündeki gülümseme donup kalmıştı.
…
Hall ailesinin Backlund, İmparatoriçe Bölgesi’ndeki lüks malikanesinde.
Audrey, ikinci katın beyaz-altın renkli korkuluklarının önünde durmuş birinci kattaki hizmetlilerin gelip geçişini izliyordu.
Loen Krallığı’nın geleneklerine göre, tımar sahibi soylular Yeni Yıl Balosu’ndan bir hafta sonra Backlund’dan ayrılıp kendi tımarlarına gider, kırsal kesimde ya da bir kalede keyifli bir tatil yaparlardı. Haziran ayında da başkente dönüp her gün sosyalleştikleri yaşantılarına devam ederlerdi. Tabii Earl Hall gibi, gerçekten güç sahibi bir bankacının pek çok meseleyi halletmek için iki yer arasında sık sık yolculuk yapması gerekiyordu.
Ancak ’taşınmak’ kolay bir iş değildi. Öncesinde pek çok eşyanın toparlanması ve görevlilerin bir kısmının bu eşyaları malikaneye ya da kaleye götürmesi gerekiyordu. Ancak her şey hazır olduğunda ev sahipleri yolculuğa başlayabilirdi.
Bu haftanın tarot toplantısı bittiğinde Doğu Chester’a giden bir buharlı trene bineceğim... Umarım vampir beyefendi Yaşlılar Ağacı meyvesini ve Ayna Ejderhası’nın kanını bulabilir de Backlund’dan ayrılmadan Psikiyatrist iksirimi içerim... Audrey hem telaşlı hem de heyecanlıydı.
Tam o sırada, Leydi Caitlyn gülümseyerek yanına yaklaştı, “Çok düşünceli görünüyorsun? Eh... Artık bir yetişkinsin. Haziran ayında Backlund’a döndüğünde yapacak bir şeyler bulabilirsin. Planların var mı?“
Audrey düşünmeye gerek duymadan cevap verdi, “Anne, kilisenin yardım kuruluşlarına katılmak istiyorum.“
Bu dünyayı tanımak istiyorum... diye de içinden ekledi.
“Güzel fikir,“ kontes kızıyla aynı fikirdeydi.
Ona bazı tavsiyelerde bulunduktan sonra aile işlerini toparlamak için birinci kata indi.
Annesinin uzaklaştığını gören Audrey hafifçe gülümseyerek yanındaki golden retriever’a döndü, “Susie, sen de sabırsızlanıyor musun? Yemyeşil çayırlarda ve ormanlarda istediğin gibi koşuşturabileceksin.“
Susie yalnızca bir hediye olarak geldiği, av köpeği sınıfına girmediği için onunla alay ediyordu.
Susie duygularını saklamaya gerek duymadan, açık bir şekilde cevap verdi, “Elbette koşmak istiyorum, ama o barbarlardan nefret ediyorum.“
Babam ve arkadaşlarının yanındaki av köpeklerini mi kastediyorsun? Audrey gülümsemesine engel olmak için dudaklarını birbirine bastırdı.
Hemen sonrasında da başını duvar saatine doğru çevirdi, tarot toplantısına az kalmıştı.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.