Gözlerinin önündeki kızıl parıltı hızla kaybolan Fors, kısa süre içinde aşina olduğu o masayı ve ilhamlarını not almak için kullandığı açık defteri gördü.
Ona göre bu artık yeni bir deneyim değildi, ancak yine de kalbinin derinliklerinden gelen bir saygı uyandırıyordu.
Bu, insanlara ait olmayan bir güçlü, yarı tanrıların bile yapamayacağı bir şey!
Ruh Yiyici mide kesesi iki gün içinde elime geçecek. Çırak iksirini çoktan sindirdim... Sonunda Hile Ustası olabileceğim. Ne gibi Beyonder güçleri kazanacağım acaba... Kendi imkanlarımla ilerleyeceğimden, öğretmenimin bana daha fazla önem vereceğinden eminim. Gelecekte, formüllerin yanı sıra bazı Beyonder malzemeleri de sağlayabilir bana... Bunu dört gözle bekliyorum. Dizi 6 ve 5’in isimlerini bile bilmiyorum. Yalnızca Dizi 7’nin Astrolog olduğunu biliyorum. Hile Ustası olduğumda hemen öğretmenime yazacağım... Fors, dolunay lanetinden kurtulmaya artık bir adım daha yakın hissediyordu.
O anda, kendisine doğru yaklaşan telaşlı ayak seslerini duydu. Seslerin sonunda da bir kapı gürültülü bir şekilde kapandı.
Xio yine çıktı, çok meşgul. Fors sessizce iç çekti. Vikont Glaint’e olan 400 poundluk borcu olmasa, muhtemelen şu anda Desi Körfezi’nde tatil yapıyor olurdu.
Uzun süre sıkı çalıştıktan sonra ve gücünün gelişmesi sayesinde, önceden tamamlaması imkansız olan bazı görevler artık onun için daha kolay. Dahası, Xio zaman zaman o altın maskeli adamdan güzel getirisi olan ufak görevler de alıyor. Birikimi çoktan 110 pounddan 320 pounda ulaştı, borcunu kapatmasına yalnızca 80 pound kaldı.
Aslında, 80 poundu ben karşılayabilirdim, ancak ne yazık ki, boyuna tezat olarak çok gururlu... Fors hafifçe başını iki yana salladı, çok geçmeden düşünceleri Bay Dünya’nın kendisine verdiği göreve kaymıştı.
Bir doktor ve bir yazar olarak, radyolar ya da makinecilik alanı hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Gazeteleri karıştırırken de bu gibi bilgileri pek önemsemiyordu, bu yüzden Dünya’nın istediği türden bir alıcıyı nereden bulabileceğinden emin değildi.
Bir mağaza? Muhtemelen mağazalarda satılmıyordur... Ah, doğru, Aville bilim kurgu yazıyor, bu konular hakkında çok şey biliyor olmalı. Fors, danışacağı kişiyi hemencecik bulmuştu.
Ancak tam o anda, yeni bir problem doğduğunu fark etti. Onu doğrudan ziyaret mi etmeli, yoksa mektup mu yazmalıydı?
Kalın, yumuşak bir battaniyeyle kaplı sandalyeye bakıp odadan yayılan kahve ve tütün kokusunu içine çekerken sıcacık bir hissin tüm vücudunu ele geçirdiğini hissetti. Böylece evden dışarı çıkma motivasyonu da hızla parçalanıp yok olmuştu.
Onunla çok yakından tanışmıyoruz, bu yüzde doğrudan ziyarete gitmem uygun olmaz. Fors, homurdanarak masanın başına geçip çekmeceden bir kağıt çıkardı.
…
Gümüş Şehir’deki Berg evinde.
Derrick gözlerini açıp uykusundan uyandı.
Orijinal planına göre, Ruh Yiyici mide kesesini göndermek için hemen kurban ritüeli düzenleyecekti. Ancak Asılan Adam ona daha dikkatli olmasını ve daha fazla gözlem yapmasını hatırlatmıştı.
Ah... Önce Bay Asılan Adam’ın istediği malzemeleri toplayayım, sonra hepsi için tek bir ritüel yaparım... Birkaç saniye sessizce etrafına bakındıktan sonra Kasırga Baltası’nı alıp çan kulesine doğru yola koyuldu.
Önce liyakat puanlarını kullanarak alabileceği öğeleri kontrol etti, ancak işlemi tamamlamak için acelesi yoktu. Gökteki yıldırımlar yoğunlaşınca, göz atmak için yeraltı pazarına da gitmeyi planlıyordu.
Böylece Derrick üçüncü kata çıkıp doğrudan kütüphanenin mitoloji ve eski klasikler bölümüne gitti, henüz hakim olmadığı bilgileri öğrenmek için can atıyordu.
Burada kısa bir süre dolaştıktan sonra, sert kapağı sararmış olan bir kitap buldu: “Dev Kral’ın Avlusu - Blackrock Kitabı - Elle kopyalanmış baskı.“
Dev Kral’ın Avlusu’ndan aktarılan bir kayıt mı? Acaba içinde Melek Kralları ile ilgili bir şeyler var mı... Derrick elini uzatıp kitabı çekti ve kahverengi canavar postuyla sarılı olduğunu gördü.
O sırada, kütüphanenin üst katında olan, üzerinde keten bir gömlek ve kahverengi bir ceket olan Colin Illiad öylece durmuş aşağı doğru bakıyordu.
Dağınık saçları pencereden gelen esintiyle uçuşurken soluk mavi gözleri derin ve anlamlıydı...
…
Çarşamba, 12 Ocak, akşam 5:40.
Gökyüzü karanlık ve bulutluydu, deniz masmavi dalgalarla çalkalanıyordu.
Beyaz Akik, fırtınanın ortasında bir devin elindeki oyuncak gibi aşağı yukarı sallanıyordu.
“Burası deniz. Ne kadar güçlü olursan ol, denizin karşısında gücün önemsizdir.“ Danitz, pencerenin önünde durmuş dışarıdaki manzarayı izliyordu. “Neyse ki Cömertlik Şehri’ne varmak üzereyiz.“
Bansy Limanı’ndan ayrıldıkları andan beri, Beyaz Akik’in yolculuğu oldukça sorunsuz geçiyordu. Rüzgarın yardımıyla hızları 15 mile ulaşmıştı. Bu nedenle, Tiana Limanı’na planlanandan biraz daha geç varsalar da, tüm yolculuğu yarım gün erken bitirmişlerdi.
Yani Cömertlik Şehri’ne 13 Ocak sabahı varması planlanan Beyaz Akik, 12 Ocak akşamı limana ulaşmıştı.
Klein, Danitz’e kısa bir bakış attıktan sonra yeniden önüne dönüp düşüncelerinin akıp gitmesine izin verdi.
Gehrman Sparrow rolü yaptıkça ve kendisini bu personayı sürdürmeye zorladıkça onun nasıl bir insan olduğunu daha da iyi anlıyordu. Farklı durumlarla karşılaştığında, kendisinin yapmak istediği seçimlerin Gehrman Sparrow’unkilerden çok farklı olduğunu fark etmişti.
Örneğin, Klein olsa Danitz’e cevap verir, onunla deniz havasından ve korkunç fırtınaların sebep olduğu felaketlerden konuşurdu, ancak Gehrman Sparrow öyle biri değildi. Onun soğuk ve ölçülü olması gerekiyordu.
Bu tür farklılıklar ortaya çıktıkça, kendimi de daha iyi tanıyorum. Klein sessizce iç çekti.
Bu, özel dedektif olan Sherlock Moriarty personasına girdiğinde deneyimlemediği bir şeydi. O zamanlar kendi karakterini gizlemek zorunda olmadığından kendisi gibi davranmaya devam edebilmişti.
İksirimin biraz sindirildiğini hissediyorum... Ancak Gehrman Sparrow’un da bana benzer özellikleri var. En azından, diğerlerini kurtarmak için Bansy Limanı’na gitmek benim de yapacağım bir şeydi... Tabii karışımın içine belirli türden bir persona eklediğim de söylenebilir. Gehrman Sparrow’un yumuşak ve deli tavrının altında, ilişkilere değer veren, nazik, cesur ve şefkatli bir kalp var. Heh heh, kendimle böyle övünmeye devam edemem. Bansy’nin aslında Binsy olduğunu daha öncesinde bilsem, muhtemelen ödüm kopardı... Belki de öyle olmazdı. En azından, kehanet sonucu tehlikenin kabul edilebilir boyutta olduğunu göstermişti... O anda Klein aniden başını kaldırdı, bir sorunu fark etmişti.
Tamamen kurgusal olan bir kişinin rolünü üstlenmek iksiri sindirmesine yardımcı olsa da, süreci hızlandırmak ve geliştirmek için mevcut olan birinin kimliğini üstlenmesi gerekiyordu. Rolüne girdiği kişiyi tanıyan insanların onayını alması, onun neşesini, öfkesini, üzüntüsünü hissetmesi ve takıntı boyutuna ulaşmaksızın kendisini buna adaması gerekiyordu.
Herhangi biri olabilirsin, ama sonunda yine sen sensin? Ve, ilgili kişilerden geri bildirim almak? Klein’ın zihni hızla çalışıp bağlantılar kurmaya çalışırken bakışları soluk sarı renkli halıya takılmıştı.
Gehrman Sparrow’un sessiz olduğunu gören Danitz çaresizce ellerini havaya kaldırdı, sıkıntıdan patlayacak gibi hissediyordu.
Bu deli adam, bana hizmetçi gibi davranmasa oldukça iyi aslında. Tek bir şey var, konuşmayı hiç sevmiyor. İletişim bariyeri var, böyle devam ederse kesinlikle aklımı kaybedeceğim... Neyse ki sonunda Bayam’dayım. Artık özgür kalabilirim! Danitz, böyle bir sessizlikle karşı karşıya kalmaya devam ederse kendi kendisine konuşmaya başlayabileceğini düşünüyordu.
Bir süre sonra, Gehrman şaşırtıcı bir biçimde başını kaldırıp gülümsedi, “Bana Bayam’daki korsan temas noktalarından bahsedebilirsin.“
...Kahretsin! Hiç ağzını açmasaydın keşke! Danitz’in yüzündeki ifade öylece donup kalmıştı.
Vooş!
Beyaz Akik, akşam 6:15’te, tam da fırtınadan önce, Rorsted Takımadaları’nın başkenti Bayam’a, Cömertlik Şehri’ne sorunsuz bir şekilde demir attı.
Burası aynı zamanda Baharat Takımadaları olarak da biliniyordu ve çeşitli egzotik baharatlara ev sahipliği yapıyordu. Bu ürünlerin yetiştiği tarlalar ekonominin dayanak noktasıydı.
Bayam’ın bulunduğu Mavi Dağ Adası, çoğunlukla ormanlarla kaplı olan takımadaların yarısından fazlasını işgal ediyordu. Altın, gümüş, bakır, kömür, demir ve diğer minerallerin yanı sıra, verimli toprakları sayesinde çok çeşitli meyvelere sahipti. Bu nedenlerden ötürü, ilk sömürgeciler grubu inşa ettikleri sahil kentine ’Cömertlik Şehri’ adını vermişti. Buranın tanrıların vaat ettiği, taşı toprağı altından olan bir hazine ülkesi olduğuna inanıyorlardı.
Klein, Danitz’in topladığı bavulunu alıp 312 numaralı odadan güverteye doğru geçti.
Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, yolda Donna’nın ailesiyle karşılaşmıştı.
İki kardeş Klein’dan hala biraz korkuyor gibiydi. Onu gördüklerinde ebeveynlerinin ve korumaların arkasına doğru çekilmiş, selam vermeye bile cüret edememişlerdi.
Klein hafifçe başını sallayarak gruba selam verdi.
Urdi Branch, birkaç saniye tereddütte kaldıktan sonra aniden bir adım öne çıktı.
“Bay Sparrow, Bayam’da kalacak mısınız?
İşe almak, hayır, sizden yardım isteyecektim de, size nasıl ulaşabilirim?“
Gerçekten de maceracı ruhuna sahip bir iş adamı. Korkuları olsa bile, Beyonder güçlerine sahip biriyle arkadaş olmak istiyor... Klein hafifçe başını salladı.
“Burada hangi gazeteler bulunuyor?“
“Sonia Sabah Postası ve Haber Raporu,“ dedi Urdi düşünmeden.
“Sonia Sabah Postası’na üç günlük bir ilan koyup Damir’in özel kurutulmuş etinden almak istediğinizi bildirin ve adresinizi bırakın. Ben gelip sizi bulurum, üç gün içinde gelmezsem yeniden denize dönmüşüm demektir.“ Bu tek yönlü iletişim yöntemi oldukça temkinli bir yaklaşımdı.
“Tamamdır.“ Bu sözler Urdi’yi rahatlatmış, yüzüne gülümseme getirmişti.
Böylece Cleves ve diğerleri de bir kez daha Klein’a teşekkür ettikten sonra hepsi sırayla yola koyuldu.
Bu sırada Donna aniden adımlarını yavaşlatmış, Klein’ın yanına geldiğinde bir adım geri durup dudağını ısırarak ona bakmıştı.
“Sparrow amca, madem bu tür güçler bu kadar tehdit ve delilik içe-içeriyor, se-sen neden bu güçleri seçtin?“
Bu soru küçük kızın kafasını uzun zamandır kurcalıyordu ve soracak cesareti ancak toplayabilmişti.
Klein birkaç saniye sessizce ona baktıktan sonra gülümsedi.
“Hayallerim için.
Ve... Korumak için.“
Korumak... Donna bu kelimeyi mırıldanmaya devam ederek, hipnotize olmuş gibi bir halde adımlarını hızlandırıp ebeveynlerine yetişti.
Klein ise, Branch ailesinin Beyaz Akik’ten inişini izledikten sonra Danitz’e döndü, “Özgürsün.“
Ha? Danitz ne yapacağını bilemiyor gibiydi.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.