Gehrman Sparrow’un sözlerinin ardındaki anlamı tam olarak kavradığında ise içinde tarifsiz bir heyecan yükseldi. Duruşu bile değişmiş, kısık sesle konuşmaya başlamıştı.
“Ben de sana yardım edebilir miyim?“
Nitelikli, yarı zamanlı bir korsan olarak hoşgörü, merhamet ve sevgi gibi güzel sözcüklerle hiçbir ilgisi yoktu. Çelik Maveti’nin elinde neredeyse ölecek hale gelmişti ve şu anda önüne intikam alma fırsatı çıkmıştı, bunu nasıl kaçırabilirdi?!
Korsan endüstrisinde ancak durumu doğru şekilde kavrayarak hayatta kalabileceğine inanıyordu: ne zaman direneceğini, ne zaman hayatın için savaşacağını, ne zaman hiçbir şey bilmiyormuş gibi davranacağını ve ne zaman durumu eşitlemeye çalışacağını bilmesi gerekiyordu.
Ve şu anda, karşısında bir fırsat vardı!
Gehrman’ın ne kadar güçlü olduğundan hala tam olarak emin değildi, ancak kontrolü kaybetmiş olan Piskopos Millet’le on saniye içinde baş edebildiğini göz önünde bulundurduğunda, bu adamın Çelik Maveti’yi ortadan kaldırmasının zor olmayacağını düşünüyordu. Kan Amiral ile karşılaşsa bile, kazanması imkansız değildi.
Tabii bire bir bir karşılaşmada... Danitz hafifçe başını salladı.
O sırada Klein öne doğru eğilip dirseklerini dizlerine dayadı, “Sana söyledim.“
Ha? Ne? Danitz, Gehrman Sparrow’un düşünce akışına yetişemiyormuş gibi hissediyordu.
Bu durumu normal bir insan ile bir deli arasındaki fark olarak düşünüp kendisini böyle teselli etmekten başka da çaresi yoktu.
Karşısındaki adamın konuşmaya devam etmeyeceğini fark ettiğinde bir süre sessizce düşündü, hemen sonrasında da yapması gereken bir şey olduğunu hatırladı.
Kan Amiral ve korsan mürettebatının yaptığı her şeyi yaz!
Hmm... Gehrman Sparrow kesinlikle neleri yağmaladıklarını öğrenmek istiyordur... Böylece derhal düşüncelerini toparlayıp yazmaya başladı.
Sol kolu iyileştiği için çok mutluydu.
O yazmayı bitirdiğinde Klein uzanıp kağıdı aldı. Dikkatle okuduktan sonra, Kan Amiral’in en tipik, en aşağılık korsanlardan biri olduğunu doğrulamıştı. Bu insanlar yalnızca yağmacılık yapmıyor, insanları kaçırıyor, mürettebat üyelerini katlediyor, kadınları taciz ediyordu.
Danitz gibi bir korsanın Eski Feysac dilinde yazabilmesi ne ilginç... Eğitimli... Klein birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra cebinden bir bozukluk çıkarıp içeriğin doğruluğundan emin oldu.
Sonra da, yarın sabah ne yenileceği üzerine talimatlar verir gibi bir tonda şöyle dedi, “Bana Kan Amiral ve adamlarından bahset.“
Daha detaylı bilgiye ihtiyacı var... Onları avlamaya mı hazırlanıyor? Danitz mutluydu, ancak aynı zamanda da yeterince şey bilmediği için kendisinden nefret ediyordu.
“Kan Amiral’in şeytani bir ruh olduğundan şüpheleniliyor. Onunla karşılaşan herkes tuhaf bir şekilde ölüyor. Yani ya kendilerini boğuyorlar, ya da ağızlarının içinde silah sıkıyorlar, ya da kendi yoldaşlarını katlediyorlar. Kaptan, bunun sebebinin onun şeytani bir ruh tarafından ele geçirilmesi olduğunu söyledi.“
Bayan Sharron’un Beyonder güçlerine çok benziyor... Hayalet olabilir mi? Klein tahminler yürütüyor, ancak aynı zamanda da sessizce Danitz’i dinlemeye devam ediyordu.
Senor, korkunç bir çığlık atabiliyor. Onlara karşı savaştığım son seferde, neredeyse bayılıp güverteden denize düşüyordum. Heh heh, tabii bunu karşılıksız bırakmadım, teknelerinden birini ateşe verdim.
Senor pek çok ölümsüz büyüsü biliyor. Acımasız, kana susamış ve arzu dolu. Hedefleri kadınlar ve erkeklerden, hatta bazen insansı yaratıklardan oluşuyor.“
Gül Düşünce Okulu’nun ölçüsüz doğasıyla tutarlı. Evet, bu Tutsak yolunun bir özelliği... Bu adam büyük ihtimalle bir Hayalet... Klein düşünceli bir şekilde başını salladı.
Bunu gören Danitz daha da heyecanlanmış, hızlı hızlı konuşmaya başlamıştı.
“Kaptanımız Senor’un oldukça güçlü, onu şanslı kılan bir mistik nesneye sahip olduğunu düşünüyor. Tanrılar daima onun yanında gibi sanki... Mesela, kritik bir anda rakibinin aniden ayağı kayıyor ya da güçlerini kullanamıyor... Bir diğer örneği de, arka arkaya bahis kazanması.“
Kullanıcısını şanslı kılan bir mistik nesne? Oldukça nadir görülen bir şey... Canavar yolundan mı? Ya da başka bir şeytani ruhla mı bağlantılı?
“Senor’la hiç doğrudan savaşmadım, bu yüzden bildiklerim bu kadar. Yaklaşık yedi ya da sekiz gemisi var. Sancak gemisi Et ve Kan Ağacı. Heh heh, bizden farklılar... Biz yalnızca hazine ararız ve kimseyi aramıza almayız. Bu nedenle tek gemimiz Altın Rüya.“
Kan Amiral’in başına konan ödülün Koramiral Buzdağı’nın başına konan ödülden daha yüksek olmasına şaşmamalı... Güç anlamında biraz daha baskın olmalı... Klein hafifçe başını salladı, Kan Amiral ile ilgili duyduklarından etkilenmemiş gibi, hala aynı şekilde oturuyordu.
“Peki ya adamları?“
Bu soruya uzun zaman önce hazırlanmış olan Danitz hemen cevap verdi, “Senor’un komutası altında on güçlü adam var; sancak gemisinin birinci, ikinci ve üçüncü kaptanları ve her geminin kaptanları...
Çelik Maveti, sancak gemisinin ikinci kaptanı. Onun Dizi 6 seviyesinde olduğunu düşünüyoruz. Vücudu çelik gibi ve mermiler ve toplar bile ona vız geliyor. Ateş, boğulma ve çeşitli büyüler de işlemiyor. Güçlü ve hızlı. Rakibini parçalara ayırabilir ve ölü olmayan alanında bazı sihirlere hakim. Zombiler ve kuklalar çağırabiliyor...“
Zombi mi? Klein’ın aklına elbette zombilerle kart oynayan Maric gelmişti.
Kan Amiral Senor’un gösterdiği Hayalet özelliklerine dayanarak, bu korsanların aslında Gül Düşünce Okulu’nun dış çevresine ait olduğu varsayılabilir mi? Ya da belki de para kazanmak için kullanılan bir örgüte aitlerdir? Keşke bir elçim olsaydı... Ya da Bayan Sharron’a bir elçisi olup olmadığını sormuş olsaydım... Böylece onunla iletişime geçip Kan Amiral’in kimliğini doğrulayabilirdim... Klein hayal kırıklığını bastırmaya çalışarak başını kaldırdı, sırf Gül Düşünce Okulu yüzünden bu meseleden vazgeçmeyecekti.
Zaten her halükarda sonrasında yüzünü ve kimliğini değiştirebilirdi. Ayrıca, Aurora Düzeni, Şeytaniçe Mezhebi, Gül Kefaret ve Alacakaranlık Münzevi Düzeni gibi kuruluşlara bile bulaşmıştı, yani başka bir varlığı daha rahatsız etmekten korkmadığı aşikardı.
Aslında, daha önce de Gül Düşünce Okulu’na karşı savaştım... Zaten bir Hayalet ve bir Zombi öldürdüm ve onların olan Kızıl Ay Halesi’ni ve Biyolojik Zehir Şişesi’ni aldım... Bu düşünceler, Klein’ın başına zaten ne kadar bela açtığını fark etmesini sağlamıştı.
“Maveti’nin güçlü mistik nesnelere sahip olması pek olası değil; aksi halde onun elinden kaçamazdım,“ diyerek devam etti Danitz. “Tarafında pek çok kukla ve zombi var... Ve Dizi 7 ve 8 seviyesinde birkaç adamı... Sancak gemisinin ikinci kaptanı ise, çevredeki mürettebatın lideri olmalı. Önce onu avlamayı düşünebiliriz.“
Düşük ve Orta Dizilerde, Beyonderların sayısı belirli bir miktara ulaştığında niteliksel bir değişim meydana gelir. Farklı yeteneklerin bir araya gelmesiyle, bir grubun kendilerinden güçlü bir Beyonder’ı yenmesi mümkündür. Tıpkı bir Gece Kuşları ekibinin Dizi 6 hatta Dizi 5 seviyesinde birini alt edebilmesi gibi... Klein, Ürpertici Açlık’a sahip olsa da Çelik Maveti ve adamlarını hafife almaması gerektiğini biliyordu. Hala her zamanki kadar temkinliydi.
Plan yapmalı ve iyi hazırlanmalıyım. Eh, Beyaz Köpek Balığı’ndan aldığım frekans bantları ve şifreler işe yarayacak... Ve Bayan Sihirbaz radyo alıcısını da gönderdiğinde, Danitz’den sık sık frekansı takip etmesini isteyeceğim, işe yarar bilgiler edinebilirsek güzel bir hasat yaparız... Ve ben de bu süreçten yararlanarak gerçek rol yapma olasılığını keşfederim... Kısa süre içinde kafasında bir plan hazırlamış olan Klein, Danitz’in Kan Amiral ile ilgili anlatılarını dinlemeye devam etti.
Bir süre sonra, bildiği her şeyi anlatmayı bitirmiş olan Danitz hevesli bir şekilde ekledi, “Çelik Maveti’yi öldürmeyi başarabilirsek, bu olay kesinlikle gazetelere çıkacaktır. Haber yayıldığında, kaptana haber vermek konusunda endişelenmeme gerek kalmayacak!“
Aralarında bir hain olduğundan ve Rorsted Takımadaları’ndaki tüm temas noktalarının düşmanın kontrolüne geçmiş olabileceğinden korkuyordu. Bu nedenle aceleyle iletişim kurmaya çalışmak istemiyordu. Ancak hala kaptana haber vermesi gerektiğinden büyük bir ikilemde kalmıştı.
Gerçekten de bir beyni varmış... Klein hafifçe başını salladı, “Çelik’le alakalı bilgi toplamaktan sorumlusun.“
“Tamamdır!“ Danitz’in yüzünde kasvetli bir gülümseme belirdi, şu anda aklında yalnızca neredeyse kalbini delecek olan o yumruk vardı.
Böylece Klein yavaşça ayağa kalkıp pencereye yanaştı. Dışarısı karanlıktı ve rüzgarlar hala ulumaya, yağmur ise şiddetle yağmaya devam ediyordu. Dünyanın sonu gelmiş gibiydi.
Bir sonraki adımını düşünen Klein, ister istemez bir anlamda rol yapıyor gibi hissediyordu. Birkaç saniye daha sessiz kaldıktan sonra gülümseyerek mırıldandı, “Bu gece, Gehrman ava katılıyor.“
…
Cömertlik Şehri Bayam, Dalga Katedrali.
Sanguine anestezi gazını almış olan Alger Wilson, Rüzgarla Kutsanan iksirinin başka bir ana malzemesini bulmak üzere yeniden denize açılmak üzereydi.
“Son günlerde, Koramiral Buzdağı’nın Ölüm’ün Anahtarı’nı bulduğuna dair söylentiler dolaşıyor. Sonia Denizi’ndeki tüm korsanlar heyecanlı, bu meseleyi araştır,“ dedi saçları beyazlamış, ancak yine de oldukça enerjik olan yaşlı piskopos.
Genç bir adamdan bile daha hızlı konuşuyordu, her an işe koyulup tüm sorunları kendi başına çözebilirmiş gibi bir hali vardı.
Vücudu kuvvetliydi, kasları piskopos cüppesinin altından belli oluyordu.
Her yıl buna benzer söylentiler çıkıyor, ancak sonunda hepsinin yalnızca söylenti olduğu anlaşılıyor... Bu söylentiler denizde çok yaygın... Gerçek olsa bile, benim buna dahil olmaya hakkım yok. Risk almama gerek yok. Yalnızca durumu gözlemleyip meselenin etrafından dolanacağım... Bu düşüncelerini kendisine saklaması gerektiğini bilen Alger, ciddi bir tavırla yumruğunu sıkıp göğsüne vurdu.
“Tabii, Ekselansları! Fırtına sizinle olsun!“
Alger’in tavrından memnun kalan Piskopos Chogo onaylarcasına başını salladı.
Böylece Alger hemen katedralden ayrılıp dışarıdaki meydana döndü.
Dün geceki fırtına dinmiş, o anlardan geriye yalnızca yerlere saçılmış yapraklar ve zemin aralıklarındaki su birikintileri kalmıştı.
Alger, temiz havayı derince içine çekti, korsanların dolaştığı yerleri ziyaret etmeyi planlıyordu. Bilgi bulmak için çok çabalıyormuş gibi görünmesi gerekliydi.
Başına birkaç yüz poundluk ödül konmuş olan birini bulursa, hazır gitmişken onu da yakalayabilirdi. Ona göre bu insanlar, birikimlerine ekleyebileceği, yürüyen servetlerdi.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.