Akşam üstü 5’te, Zeytin Ağacı Caddesi, Pam’in Kehanet Evi.
Alger Wilson, üzerinde cam bölmeler bulunan kahverengi ahşap kapıyı iterek açtıktan sonra mistik temalı kafeye girdi.
Görevliye yaklaşıp bir fincan Fermo kahvesi istedi, bu, Güney Kıtası’nın Yıldız Dağları’nda bulunan Paz Vadisi’nden gelen özel bir kahve çeşidiydi. Hemen sonrasında, az önce aldığı tarot kartlarını çıkarıp masanın üzerine koydu. En üstte duran kart, üzerinde baş aşağı asılı, elleri arkadan bağlı halde duran bir meleğin tasvir edildiği Asılan Adam kartıydı.
Bu arada Alger üstünü de değiştirmiş, koyu renkli, klasik bir cüppe giymiş ve büyücü ya da sihirbazların kullandığı türden kare bir şapka takmıştı.
Birkaç saniye etrafını gözlemledikten sonra başını eğip kahvesinden bir yudum aldı. Hiç gergin ya da endişeli görünmüyordu.
Beş-altı dakika sonra, kahverengi ahşap kapı yeniden açıldı ve içeri siyah tüvit ceketli, siyah şapkalı genç bir adam girdi.
Yüzü ince ve köşeli olan adam henüz 30’larında bile görünmüyordu. Olgun ve kasvetli bir mizacı vardı. Bu, görünümünü biraz değiştirmiş ve personasını yenilemiş olan Klein’ın ta kendisiydi.
Altın çerçeveli gözlüklerini takmamıştı. Birkaç saniye içeriyi inceledikten sonra, bakışları Alger’ın koyu mavi favorilerine kenetlendi.
Dikkatli bir şekilde baktığında, mavi favorileri olan adamın önünde duran tarot destesini ve Asılan Adam kartını fark etti.
Böylece hiçbir şey söylemeden masaya yaklaşıp şapkasını çıkardı ve Alger’in karşısına oturdu. Yüzünde kasvetli bir gülümseme vardı, “Fal baktırmak istiyorum.“
Klein, sonunda Tarot Kulübü’nün en kıdemli üyesini yakından inceleme fırsatı bulmuştu.
Kaba bir yüz hattı, belirgin özellikler ve net bir şekilde yıpranmış bir görünüm. Alger’in dövüşte usta olan, vaktinin çoğunu açık alanlarda geçiren biri olduğu gayet barizdi.
Ten rengi bronzdu, ancak yerlilerden farklı görünüyordu. Sanki yıllarca dış etkenlere maruz kalmış bir Loen’li gibi, ancak koyu mavi saç rengi daha tuhaf, Loen’e ait olmayan bir şey. Desi Körfezi’nin Berserk Denizi bölgesinde yaşayan sömürgecilerine daha yakın.
Melez kan... Klein hafifçe başını salladı.
Bu sırada Alger de karşısındaki beyefendiyi inceliyor, Dünya’nın imajı ile örtüşen yanlarını yavaş yavaş keşfediyordu. Birkaç saniye sonra, tarot destesini ona doğru itip kısık sesle şöyle dedi, “Kartları sizin karıştırıp kesmeniz gerekiyor.“
Klein elini uzatıp desteyi masanın üstüne yaydı, birkaç saniye böyle bekledikten sonra da yeniden toplayıp karıştırdı.
Sonra da desteyi üç parçaya bölerek her birinden geçmişi, şimdiki zamanı ve geleceği temsil eden birer kart seçti.
Hafifçe arkasına doğru yaslanırken sağ eliyle ortadaki kartı ters çevirdi. Kartın üzerinde, çevresinde kapı gibi yeşil bir çelenk olan, mor, ipek bir fularla örtünmüş çıplak bir kadın vardı.
Bu, 21 numaralı Dünya kartıydı.
“Bunu nasıl yorumlamalıyım?“
Asılan Adam, Dünya’nın Bay Aptal’ın inananı olduğunu açıkça belirtmemiş olsa da, Klein aksini umut etmenin gerekli olmadığına inanıyordu. Bu konuda dürüst olmanın imajını kurmasına yardımcı olduğunu hissediyordu - Alger tahmini bu noktaya getirmediyse, Klein’ın şu anda yaptığı onun ne kadar açık ve güvenilir biri olduğunu gösterecekti. Eğer Alger bu durumu çoktan tahmin ettiyse de, Dünya telaşlanmamış, hala her şey kontrolü altındaymış gibi oldukça sakin görünecekti.
Bi-bildiğimi biliyor mu? Konuyu gri sisin üstündeki dünyada açmamış olsam da, tahmin ettiğime inanıyor ha? Etkileyici... Alger hafifçe başını salladı, “Kart ters. Bu da, yeterli hazırlık yapmadığınız için işinizin ters gideceği anlamına gelir.“
“Gerekli olan hazırlıklar nelerdir?“ Diye sordu Klein düşünceli bir halde başını sallayarak.
Alger, Dünya kartına dokunmadan diğer kartları alıp desteyi yeniden karıştırdı ve en üstteki kartı ters çevirdi.
Aziz!
“Tavsiyeye ihtiyacınız var. Yanlış yoldan gitmemek için inanç ve imana ihtiyacınız olacak.“
Alger, Klein’ın cevap vermesini beklemeden ikinci kartı açtı. Bu, yeryüzüne tepeden bakan Ay kartıydı.
“Kafan karışacak, bitkin düşeceksin ve rüyalarında dolaşacaksın, ancak bu durum yalnızca geçici.“
Üçüncü açılan kart, Güneş kartıydı.
“Her şey geçecek, güneş yeniden doğacak,“ dedi Alger bir şarlatan tonunda.
Klein birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra onay ister gibi bir tonda sordu, “Kilise, rüya, güneş?“
Alger’in yüzünde bir gülümseme belirdi. “Doğru.“
Tarot falı sırasında, plan için gizli ipuçları veriyordu.
Aslında, farkında bile olmadığı, herhangi bir katkısının bulunmadığı bu meselede bu kadar incelikli olmasına gerek yoktu. Her şeyi olduğu gibi, detaylı bir şekilde anlatabilirdi, ancak Alger, yine de Dünya gibi bir takipçiyi test etmesi gerektiğini hissediyordu. Gücüne güvenmek yerine, onun yeterince zeki olup olmadığını görmek istiyordu.
İstihbaratları aynı seviyede ise, gelecekte daha fazla işbirliği yapabileceklerine inanıyordu. Zeki insanların fazla konuşmasına gerek olmazdı; ancak durum aksi ise, ileride Dünya’yı kendi işlerine dahil etmemeye çalışacaktı.
Şu anda, Dünya’nın verdiği cevap ve önceki performansları, onun kurnaz, tehlikeli ve deneyimli biri olduğunu kanıtlar nitelikteydi.
Heh, ben bir tarot kartı uzmanıyım... Bay Asılan Adam, bu gibi meselelerde sen yalnızca bir çaylaksın... Klein gülümsemesini gizlemeye çalışarak hafifçe başını salladı.
Bay Asılan Adam’ın yorumundaki mesaj gayet basitti. Aziz kartı, Yanan Danitz ve Çelik Maveti olayını Fırtınalar Kilisesi’ne bildirmek ve sonra da Manda Altındaki Cezalandırıcılar’ın gücünü kullanarak düşmanı bölmek ve faydalardan kendisine pay çıkarmak istediği anlamına geliyordu.
Bu, Klein’ın sık sık kullandığı bir şey olduğundan anlamakta sıkıntı çekmemişti.
Ay ve Güneş kartları da Asılan Adam’ın hatırlatmaları ve uyarılarıydı.
Manda Altındaki Cezalandırıcılar işin içine gireceğinden, bazı önlemler alınması, dikkatli olunması gerekiyordu. Alger’in deneyimlerine göre, Bayam’daki ekip arkadaşları kesinlikle belirli bir bölgedeki pek çok insanı rüyaya sürükleyecek bir Mühürlü Eser kullanacaktı, buna benzer pek çok olayda böyle yapılmıştı. Maveti’nin özelliği, Güneş alanında onu hedef alan spesifik bir nesne olması gerektiği anlamına geliyordu.
Benim rüyalara karşı bağışıklığım var, bu yüzden Güneş’ten korkmuyorum... Klein elini uzatıp Dünya kartını düz olacak şekilde çevirdi, bu da planın mümkün olduğu ve hazırlıkları yapacağı anlamına geliyordu.
Böylece Alger başını kaldırıp derin bir nefes aldı.
“Buradaki usta aromaterapi uzmanıdır. Farklı öz yağlarının, tütsülerin ve çiçek özlerinin kokularını kullanarak duygusal sorunları tedavi edebilir ve huzursuz zihinleri yatıştırabilir. Denemek ister misin?“
Amyris Caddesi temas noktasını mı kullanıyorsun? Klein hafifçe gülümsedi, “Pekala.“
“Tamam.“
Böylece ikisi de susup birbirlerine bakmaya başladılar. Aromaterapiden konuşmayı bırakmışlardı, çünkü zaten her şey kararlaştırılmıştı.
Birkaç saniye sonra Klein cep saatini çıkarıp zamanı kontrol etti ve yavaşça ayağa kalktı.
Bunu gören Alger de ciddi bir ifade takınıp elini göğsüne bastırarak hafifçe eğildi.
“Tanrıya şükürler olsun. Tüm kehanet sonuçları ’O’nun vahyinden gelir.“
Vay, sadakatini ifade etmeyi bile biliyorsun... Klein, gülümsemesini bastırıp ciddi bir ifadeyle cevap verdi, “Tanrıya şükürler olsun.“
Sonra da arkasını dönüp kapıya yöneldi, ancak iki adım sonra aniden durup Alger’e doğru döndü.
“Dürüst olmak gerekirse, bu tür kıyafetler senin için pek uygun değil.“
Ha? Alger, Bay Dünya’nın düşünce akışına ayak uyduramamıştı.
Klein tarot temalı kafeden ayrıldığında, Alger de dönüp köşedeki aynadan kendisini inceledi.
Aslında kıyafetinde herhangi bir tuhaflık olduğunu düşünmüyordu. Ancak Dünya’nın sözlerinden sonra, görünümünün oldukça tutarsız olduğunu fark etmişti. Sonunda, adamın neden böyle bir yorum yaptığını anladı.
Kaba ve sert görünümlü, emrinde yüzlerce denizci olan, her an baltasını çıkarıp rakibini parçalara ayırabilecek olan bir adam gerçekten de böyle gizemli, klasik bir büyücü cüppesi giymemeliydi. Bu, mizacını biraz anormal gösteriyordu.
…
Dalga Katedrali.
Orijinal kıyafetlerini yeniden giymiş olan Alger, sıradan biri gibi salonda ibadet edenlerin arasına karışmıştı. Piskpos Choko ile görüşmek için, günah çıkaracakmış gibi diğer insanlarla birlikte sıraya girmişti.
Kendi sırası geldiğinde, piskoposu kısaca selamlayıp doğrudan konuya girdi.
“Yanan Danitz’le görüştüm, Koramiral Buzdağı’nın sahip olduğu anahtarın Ölüm’ün hazinesiyle alakası olmadığını, hatta anahtarı satmaya gönüllü olduklarını iddia ediyor.
Benden Çelik Maveti’nin nerede olduğunu bulmamı istedi. Görünüşe göre, Kan Amiral’in ikinci kaptanı olan bu adam onu yaralamış.
Ekselansları, bu haberi sızdırarak Çelik Maveti ve adamlarının Yanan Danitz tarafından yakalanmasını sağlamak istiyorum. Ve bu fırsatı, hepsini yakalamak ya da oracıkta öldürmek için kullanmayı planlıyorum.
Böylece korsanların kibrini bastırmış oluruz.“
Chogo onaylarcasına başını salladı.
“Çok güzel. İşleri ele alış biçimin beklediğimden daha iyi.“
Alger mütevazi bir tavırla cevap verdi, “Hepsi tanrının rehberliği ve sizin öğretileriniz sayesinde.
Akşam, haberi sızdırması için uygun bir hedef bulacağım. Yeniden dua etmeye gelirsem, Çelik Maveti şimdilik harekete geçmiyor demektir. Eğer gelmezsem, haberin yayılmasını önlemek için beni alıkoymuşlar demektir. Bu da tuzağıma düştükleri anlamına gelir.“
Alger, mekan ve diğer konularla alakalı detayları da aktardıktan sonra günah çıkarma kabininden ayrılıp kiliseden çıktı.
…
19:15, Amyris Yaprak Barı.
Bol bir pantolon giymiş, koyu mavi saçlarına bir baş havlusu sarmış olan Alger, elinde bir bardak Lanti Proof ile bir boks ringinin önünde duruyordu. Her yeri morluklar içinde olan iki yarışmacıya bakarken yüzünde alaycı bir ifade belirmişti.
Ancak kısa süre sonra, hedefinin odaya girdiğini ve bara doğru ilerlediğini fark etti.
Birkaç dakika bekledikten sonra ince yapılı adamın yanına gidip oturdu, “Çelik’in Bayam’a geldiğini duydum.“
Adam hafifçe başını yana eğip yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdi, “Benim neden haberim yok?“
“Öyle mi? Görünüşe göre Yanan beni kandırmış!“ Alger bar tezgahına bir yumruk atıp içeceğinden koca bir yudum aldı.
“Yanan... Danitz?“ adamın gözleri parlamıştı.
“Evet, evet o!“ dedi Alger sıktığı dişlerinin arasından. “Bu sabah Altın Sikke Kumarhanesi’nde görüştük. Bu lanet olası adam, Çelik’in Bayam’da olduğunu söyledi. Tüh! Bana nasıl yalan söyler!“
Esmer, ince yapılı adamın gözleri kocaman açılmıştı.
Alger’in cümlesini bitirmesini bekledikten sonra hemen ayağa kalkıp sırıttı.
“Yapmam gereken bir şey vardı, unutmuşum. Bir dahaki sefere birlikte kart oynayalım.“
Bu sırada, telaşlanmamış gibi görünmeye çalışarak Alger’in omzunu sıvazlamış, hemen sonrasında da arkasını dönüp kapıya doğru hızlı adımlarla ilerlemeye başlamıştı.
Alger, adamın arkasından bakarken içeceğinden bir yudum daha aldı. Bakışları derin ve kasvetliydi, yüzünde gülümsemeye dair en ufak bir iz yoktu.
Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.