Yukarı Çık




524   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   526 


           
Alger, duvar saatine bakıp sekizi geçtiğini görünce bardağını bırakıp sarhoşların arasından geçerek sokağa çıktı.

Rorsted Takımadaları kömür bakımından zengin olduğundan, Bayam da Backlund ve Pritz Limanı’nın ana kara şehirleri gibiydi. Sokaklarında uzun, siyah lamba direkleri vardı ve yanan gazın ışığı metal ızgaraların arasından nispeten temiz olan sokakları aydınlatıyordu.

Alger başındaki örtüyü çıkarıp skin bir şekilde başka bir sokağa döndü. Bu çıkmaz sokak, iç içe geçmiş idrar ve alkol kokusuyla doluydu. Amyris Yaprak Barı’nın bir tuvaleti olsa da, yoğun saatlerde tüm müşterilere yetecek kadar geniş değildi. Daha fazla tutamayan çoğu sarhoş, kendilerini rahatlatmak için bu gibi tenha yerleri seçerdi.

Alger hala daha ikna edici bir performans sergilemesi gerekip gerekmediğini düşünüyordu ki aniden arkasından keskin bir ses geldi.

“Yanan ile ilgili bilgiyi bize sızdırman kasıtlı mıydı?“

Çok da aptal değil... Alger yavaşça, sürpriz bir saldırıya hazırlanıyormuş gibi arkasını döndü.

Yedi-sekiz adım ötesinde, duvara yaslanmış şekilde duran bir figür vardı.

Boyu 1.78 civarıydı ve başında tekne şeklinde bir şapka vardı. Yüzü ince, keskin hatlı ve agresifti.

Yüzüne düşen siyah saçları, koyu yeşil gözlerinden birini örtmüş, bu da ona soğukluğunu hafifleten bir görünüm kazandırmıştı.









Aranıyor ilanları ile söz konusu kişinin görünümü arasında genellikle büyük farklar vardı ve çoğu ünlü korsan şehirde dolaşırken kılık bile değiştirmiyordu. Oysa kilisenin içinden biri olan Alger, ritüellerle çizilmiş pek çok fotoğrafik portre görmüş ve korsan toplantılarına katılmıştı. Bu nedenle karşısındaki kişiyi aranıyor ödüllerindeki bir isimle kolayca bağdaştırabilmişti.

“Sakin Fırtına?“

Bu adam, Çelik Maveti’nin baş yardımcısı, duygu kontrolü ve sakin düşünmede usta olan bir Beyonder’dı, ancak aynı zamanda oldukça insanlık dışı eylemleri ve vardı ve başına 1500 pound ödül konulmuştu. Adam siyah rüzgarlığını çekti, yüzünde boş bir gülümseme vardı.

“Bunu inkar edebilir miyim?

Eh... Muhtemelen hayır, tıpkı senin Oamaru’ya Yanan’dan kasıtlı olarak bahsetmiş olmanı inkar edemeyeceğin gibi. O beynini kullanmayı pek sevmez, benim tam tersimdir.“

“Yalan söylemek aklımın ucundan bile geçmez. Yalnızca, benden aldığınız haber karşılığında bir ödeme almayı bekliyorum. Azıcık beyni olan, yalnız başına olan Yanan ile çok fazla yardımcısı olan Çelik arasından hangisini seçeceğini bilirdi. Tabii bunu sır olarak saklamanızı istiyorum. Koramiral Buzdağı ile başım derde girsin istemem,“ dedi Alger sakin bir tonda.

Fırtına hafifçe başını salladı, “Bana detaylardan bahset.“

“Daha önce de dediğim gibi, Altın Sikke Kumarhanesi’nde rastladım Yanan’a. O olduğunu tanıyınca yanında gidip oturdum, benden Çelik’in yerini bulursam kendisine bildirmemi istedi. Heh heh, karşı saldırıya geçmek istiyor gibi görünüyordu,“ dedi Alger sırıtarak. “Bir temas noktası üzerinde anlaştık. Bu istihbaratın en az 1000 pound değerinde olduğuna inanıyorum.“

“1000 pound mu? Başını kaldır da kızıl aya bak. Hayal mi görüyorsun sen?“ Fırtına öfkelenmiş gibiydi. “Bu bir tuzak olabilir. Bunu anlamıyor musun? Yanan kendine yardımcılar bulmuş, bu yüzden bizi arıyor olabilir.“

“Tuzak olup olmadığını ben bilemem. 500 pound. Bundan daha azını verecekseniz, hiçbir şey olmamış gibi davranmayı tercih ederim,“ dedi Alger keskin bir tonda.

“300 pound. Benimle bir yere gelip bir süre orada kalman gerekiyor. Böylece bu haberi başkalarına satmadığından ve planımızı mahvetmediğinden emin olabiliriz. Verdiğin istihbaratla Yanan’ı yakaladığımızda da sana ödemeni yaparız. Endişelenme. Yemek, alkol, yatak... Hepsi ücretsiz olacak. Her halükarda şanslısın! Senden kaynaklanan bir sorun olursa, hehe... Sonucu biliyorsundur diye düşünüyorum,“ dedi Fırtına reddetmeye yer bırakmayan bir tonda.

Tam da beklediğim gibi, arka planım bilinmediğinden ve çok tehlikeli görünmediğimden beni öldürmek yerine geçici olarak alı koymayı seçiyorlar... Ancak ben en kötü senaryo için de hazırlık yaptım. Dikkatli davrandığım sürece kaçışım sorun olmayacak... Alger, çoktan kararını vermiş olmasına rağmen kasıtlı olarak ikilemde kalmış gibi davranmaya devam ediyordu, “İki günden uzun süremez, yoksa mürettebatım gemimle birlikte buradan ayrılır.“

“İki günü geçecek olursa ben onlara haber veririm.“ Bu sırada Fırtına’nın avucunda keskin bir neşter belirmişti, adam tehditkar bir şekilde neşteri atıp tutuyor, bir akrobat gibi elinde çeviriyordu.

Böylece Alger, Amyris Sokağı 15 numaradaki temas noktası ile ilgili detayları ve iletişim yöntemini anlattı. Duydukları Fırtına için yeterliydi, bu nedenle başka bir şey sormadan Alger’i bilinmeyen bir sokağa yönlendirdi. İkili çok geçmeden sıradan görünümlü bir eve girdi.

“Uzun zaman oldu, korsan geminin mavi saçlı kaptanı.“ Kapıyı, saçlarının çoğu beyazlamış olan yaşlı bir adam açmıştı. Adamın üzerinde, bölgenin yerlilerine özgü bol pantolonlardan vardı.

“Yaşlı Quinn. Gerçekten de Kan Amiral’in istihbarat subayısın ha...“ Alger kasıtlı olarak şaşırmış gibi davranıyordu.

Yaşlı Quinn ona gülerek cevap verdi, “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz. Sahte olduğunu düşündüğün şey gayet de gerçek olabilir.“

Evin içinde, duvardaki gaz lambaları yakılmamıştı, bu nedenle yaşlı adam, Alger ve Fırtına’yı elindeki gümüş mum lambası ile karanlık salondan geniş, camsız bodruma yönlendirdi.

“Bir süre burada kalacaksın. Arkadaşlarımla birlikte seni gözetim altında tutmaktan, sana alkol ve yemek getirmekten sorumlu olacağız. Samimiyetimizin bir göstergesi olarak da, silahlarını almayacağız.“

“Tamamdır.“ Alger öne çıkıp bodrumdaki alçak yatağa yöneldi.

Böylece Yaşlı Quinn ağır taş kapıyı kapatıp güzelce kilitledi.

Fırtına’nın da daha fazla durmaya niyeti yoktu, aceleyle evden ayrılıp takip edilip edilmediğini sık sık kontrol ederek Bayam’daki bir Loen yerleşim bölgesine geldi.

Burası aynı zamanda üst kademelerin yaşadığı yerdi.

Fırtına, bahçe bungalovuna girdiği anda Maveti’nin oturma odasındaki kanepede oturmuş kendisini beklediğini gördü. Diğerleri de ya uzanıyor, ya volta atıyor ya da sohbet ediyorlardı, etraflarında zombi ve kuklalardan oluşan bir koruma grubu vardı.

Çelik’in dudakları kalın, teni esmerdi. Saçları ise fabrikalarda sık sık görülen çelik toplar gibi kıvrılmıştı.

“İstihbarat güvenilir mi?“ Kollarında titreyen kaslar, muazzam güç titreşimleri yayıyordu. Ancak tüm benliği soğuk, uğursuz bir his veriyordu, sanki çok uzun zaman önce ölmüş, artık canlı bir yaratık değilmiş gibiydi.

Fırtına başını salladı.

“Paraya hizmet eden bir korsan kaptan. Onu Yaşlı Quinn’in evine kapattım. Gerçekten bir sorun çıkarsa, oradan canlı kurtulamayacak. Bunu çok iyi bildiğinden eminim.“

Bu noktada yüzünde buz gibi bir gülümseme belirmişti.

“Ancak yine de kazalara karşı dikkatli olmalıyız. Bu, Yanan’ın kurduğu bir tuzak olabilir.“

“Herhangi bir fikrin var mı?“ diye sordu Maveti doğrudan.

Gördüğü ilk şey kanepede uzanan bir korsandı. Üzerinde kahverengi, yerel bir tunik, parmaklarının arasında ise sarımsı-kahverengi bir hasır şapka vardı.

Bu, Maveti’nin bu operasyondaki yardımcısıydı. Koramiral Alacakaranlık, ’Kanlı Diken’ Hendry’e karşı verilen bir savaşta kaybedilen altıncı geminin kaptanıydı. Başına konan ödül ise 3800 pounddu.

“Belli ki Fırtına’nın bir planı var.“ Hendry elini kaldırıp hasır şapkayı solgun yüzüne koydu.

Bu sırada Fırtına gülümsüyordu, “O maceracı, John Smith, Modor’u gizli olarak bize katılmaya göndermemiş miydi? Haberin ona ulaşmasını sağlayalım... Hala yardım beklediğimizi ve ancak yarından sonra ya da üç gün sonra harekete geçebileceğimizi düşünmesini sağlayalım.

O açgözlü maceracılar kesinlikle Yanan’ın gitmesine izin vermez. Onun başına üşüşeceklerinden eminim. Vakit geldiğinde biz de gösteriyi izleyebileceğimiz bir yer bulabiliriz. Herhangi bir kaza olursa, her şeyin yükünü onlar sırtlanmak zorunda kalacak. Başarılı sonuçlanırsa da, tepelerine çöküp onları da avlarız!“

“Tamamdır.“ Çelik Maveti’nin kana susamış bakışları alev alev yanıyordu.



Sabahın erken saatlerinde her şey hazırdı.

Kanlı Diken Hendry, elinde deri bi bavulla gelip içinden tavus kuşu mavisi bir halı çıkardı ve yavaşça önüne serdi. Halının üzerinde, insan dışı bir havası olan pek çok gizemli desen vardı.

Maveti, Fırtına diğer iki Beyonder ve sekiz zombi ve kukla... Hepsi yerlerini almıştı.

Hendry gözlerini yarı kapatıp Elf dilinde mırıldandı: “Uç!“

Tavus kuşu mavisi halı aniden yukarı doğru süzülmeye başladı, üzerindeki herkes de halıyla birlikte havalanmış, Amyris Sokağı’na doğru uçmaya başlamıştı.

Bu süre zarfında Hendry, siyah bir mendil çıkarıp bileğini sallayarak mendili büyülü bir şekilde tüm izlerini örten bir gece gökyüzüne çevirdi.









Böylece ekip, yedi-sekiz dakika içinde Amyris Sokağı’na ulaşmıştı. Hedef ev, çapraz karşılarındaydı.

Uçan Halı kalın bir ağacın tepesinde sessizce duruyor, ekip hedef evdeki durumu gözlemliyordu.

Zaman ilerliyor, Hendry hala mistik nesneyi stabil bir şekilde yönetiyordu. Maneviyat eksikliğine dair en ufak bir belirti yoktu.

Gece yavaşça akıyor, ufuk soluk kırmızı bir parıltıya boyanıyordu. Güneş doğmak üzereydi ve Çelik Maveti liderliğindeki korsan çetesi, gündüz gözetimi yapmak için uygun olan başka bir yer bulmaya hazırlanıyordu.

Bu sırada, sırtı bükük bir figür, çatıların tepesinden çevik bir şekilde ilerleyerek Amyris Sokağı’nın 15 numaralı dairesine ulaşmıştı.

Üzerinde siyah bir pelerin olan figürün kaşları sarı, gözleri ise koyu maviydi. Yüz hatları ve konturları nispeten yumuşaktı. Bu, Yanan Danitz’in ta kendisiydi!

Danitz, durup bir anlığına dikkatli bir şekilde etrafına baktıktan sonra bacaya tırmanıp ellerinden destek alarak aşağıya kaydı.

Gerçekten geldi ha? Çelik Maveti, Kanlı Diken Hendry, Fırtına ve diğer herkes aniden heyecanlanmıştı.

Tam o anda, 13, 14 ve 17 numaralı binaların üzerinde birkaç figür belirdi. Bu figürlerin hepsi farklı konumlardan, kimi pencereleri kırarak, kimi kapıları tekmeleyerek, hızlı ve güçlü bir şekilde 15 numaralı eve daldı.

Bu bölümde emeği geçen; çevirmen ve düzenleyici arkadaşların
emeklerinin karşılığı olarak basit bir minnet ifadesi yani teşekkür etmeyi ihmal etmeyelim.


524   Önceki Bölüm  Sonraki Bölüm   526